Sırtçantasıyla Balkanlar turumuzun ilk durağındayız nihayet: Hırvatistan’ın başkenti Zagreb…
Zagreb eski şehir sokakları
Viyana’dan 5 saatlik, son derece rahat bir otobüs yolculuğu ile öğleden sonra Zagreb’e varıyoruz. Daha önce Zagreb’e gitmiş bir yakınımızın tavsiyesi üzerine kuzeyde, eski şehre yakın bir bölgede bulunan Krovovi Grada isimli aile pansiyonunda bir oda kiraladık buraya gelmeden önce. İki kişilik, banyolu ve tuvaletli bir odaya gecelik 40 Euro ödüyoruz. Bu fiyat, Hırvatistan gezimizin geri kalanında kaldığımız yerlerle kıyaslanınca oldukça yüksek ama anlaşılan başkent Zagreb’de böyle merkezi bir yerde daha uygun fiyatlı bir oda bulmak pek mümkün değil. Krovovi Grada eski şehirde, bol kafeli, restoranlı, turistli bir ara sokak üzerinde ve meşhur Dolac Fruits & Vegetables Market’a (Dolac Pazarı) yürüme mesafesinde konumlanmış. En güzeli de sokak kapısından girdiğiniz anda içeride küçük, serin, sessiz bir avlu ile karşılaşmak. Odamız bu avluya açılıyor. 35 derecelik, turistli, kalabalık, gürültülü Zagreb sokağından bir anda bu sessiz, serin avluya girivermek insanı nasıl da dinlendirip, rahatlatıyor uzun bir günün sonunda. Yani ödediğimiz fiyat, oda kalitesi için biraz fazla kaçsa da sırf bu serin bahçe avlusu ve eski şehrin göbeğindeki konumu nedeniyle Krovovi Grada’dan memnun kalıyoruz.
Pansiyonumuzun küçük avlusu
Dolac Pazarı’ndan bir kare
Dolac Pazarı meydanı
Odamıza yerleştikten sonra ilk iş karnımızı doyurmak tabi ki, Lonely Planet’da önerilen ve Dolac Pazarı’nın hemen yanında bulunan Kerempuh Restoran‘a gidiyoruz. Fiyatlar pahalı, yemekler sıradan. Yemekten sonra şehri keşif turlarımız başlıyor. Önce Dolac Pazarı’nın içinde biraz dolaşıyoruz. Büyük bir meydanda kurulmuş bu pazar, kırmızı gölgeliklerin altında renk renk meyve sebzelerin dizildiği tezgahlarıyla hoş bir resim karesi gibi. Taze, lezzetli, ucuz meyve sebzeler de cabası. Yolda atıştırmak için biraz meyve aldıktan sonra eski şehrin sokaklarına dalıyoruz. Binaların orta çağdan kalma, hiç bozulmamış mimarisi, arnavut kaldırımı sokaklar nasıl güzel… Havada hala yoğun bir öğleden sonra sıcağı var ve belli ki turist kalabalıkları dışarı çıkmak için havanın serinlemesini bekliyor, sokaklar sakin sessiz. Kendimizi modern Avrupa’nın kalabalık başkentlerinden birinde değil de orta çağın küçük bir kasabasında gezinir gibi hissediyoruz… Eski şehrin ortasında bulunan Lotrščak Kulesi‘ne tırmanıp Zagreb’in panaromik manzarasını izliyoruz bir süre. Kuleden aşağılara doğru bakınırken, kulenin tam karşısında bulunan eski, güzel bir binanın üzerindeki yazı dikkatimi çekiyor: Museum of Broken Relationships (Bitmiş İlişkiler Müzesi). Daha nedir tam olarak bilmiyorum bile ama bu isim bende hemen o an, oraya gitmek isteği uyandırıyor. Hüzünlü bir aşk hikayesi, gidenlerin yasını tutan terkedilmiş aşıklar canlanıyor hayalimde. Til’e gösteriyorum, onun hayalinde canlanan ise şu: “Galiba bu 90′lardaki Balkan savaşları ve birbirleriyle savaşan eski Yugoslav ülkeleri üzerine tarihi bir müze, hadi gidelim”. Bu aralar psikoloji derslerinde kadın ve erkekler arasında düşünme sistemi farklılıklarını okuyorum bol bol, belki bu örneği ileride tez konum olarak kullanırım, kimbilir. Neyse, sonuçta ikimiz de bir an önce bu gizemli müzeyi ziyaret etme motivasonu ile kule merdivenlerinden aşağı koşturuyoruz. Müzeye girince benim hislerimde haklı olduğum anlaşılıyor, hüzünlü, bitmiş aşk hikayeleriyle dolu bu müze. Til motivasyonunu kaybetmiş şekilde, hafiften sıkılarak arkamdan gelirken ben sonraki bir kaç saat kendimi kaybediyorum bu küçük müzenin odalarında…
Bitmiş İlişkiler Müzesi
Eski eşyalarıyla duygusal bağlar kurup, her birine bir ana ait özel bir duygu yükleyip, sonra o anı atmaya kıyamadığı için o eşyayı da saklayan, bu sebeple senelerdir birikip duran bir tuhaf eşyalar koleksiyonu olan ben, kaybettiğim eski bir dostumu yeniden bulmuş gibi oluyorum müzeyi gezerken. Müzenin teması, bitmiş aşk ilişkilerinden geriye kalan ve ilişkiye ait bir hikaye anlatan eşyalar: irili ufaklı, çeşitli renklerde, biçimlerde, geçmişten, farklı insanların hayatlarından kafasını uzatan yüzlerce hayalet … Dünyanın pek çok ülkesinden pek çok insan bu müzeye, bitmiş bir ilişkilerinden ellerinde kalan ve o ilişkiye dair bir anıyı, hikayeyi taşıyan eşyaları bağışlamış ve ortaya bu sergi çıkmış. Her bir eşyanın yanında köşesinde küçük bir bilgi ve açıklama yazısı var: kim, dünyanın hangi ülkesinden, ne zaman bu eşyayı bağışladı. Ve de eşyanın eski sahibinin kendi kaleminden yazılmış, bu eşya ile bağlantılı, bitmiş ilişkisine dair anısı, yani eşyanın hikayesi. Komik ve eğlenceli hikayelerin yanısıra tüylerimi diken diken yapan, gözlerimi dolduran hikayeler var. Zaten en komik ya da çılgın eşya ve hikayesi bile bir parça hüzünlü benim için, sonuçta bitmiş bir aşkın parçası değil mi hepsi? Onlarca tren, uçak, sinema, müze bileti, mektuplar, şehir haritaları var birbirlerine aşık olan gezginlerin, uzak mesafe aşıklarının bitmiş aşklarına dair. Bir kadın gelinliğini bağışlamış müzeye, iç acıtan bir hikaye ile birlikte, biten evliliğine dair. Bir başkası ise düğün albümlerini… Siyah beyaz fotoğraflarda mutlu mutlu gülümseyen yeni evli çift, bu gün müze ziyaretçilerinin merakla okuduğu bir ayrılık hikayesinin başkahramanları olmuş. Yeni nesle ait teknolojik izler de yok değil, mesela ülkeler arası aşk yaşayan bir çifte ait skype görüşmelerinin çıktısı. Birisi eski pasaportunu bağışlamış sergiye, bu ilişkiden bende geriye kalan yeni bir ülkenin vatandaşlığı oldu diyerek… Bir de Türkiye’den parçalar var müzede; bir adet bir milyon liralık kullanımdan kalkmış banknot, bir adet Zagor çizgi roman, bir adet Galatasaray tişörtü. Hikayelerini de Zagreb’de bu müzeyi gezdiğinizde okursunuz artik.
Gelelim bu müzeyle ilgili genel bilgilere: Şu an merkezi Zagreb’de bulunmakla birlikte, anladığım kadarıyla zaman zaman dünyanın çesitli ülkelerine gezici ve geçici turlar düzenliyor müze organizatörleri ve bu ülkelerden eşya toplamayı da ihmal etmiyorlar. Bir kaç yıl önce İstanbul’a da gelmiş mesela, ben kaçırmışım, duymamışım bile nasıl olduysa. Müzenin websitesi burada: http://brokenships.com/en. 2011 yılında Avrupa’nın en yaratıcı müzesi ödülünü almış ayrıca.
Günün geri kalanında da aklımdan çıkmıyor bir türlü müzede gördüklerim okuduklarım. Aslında sadece o gün değil, sonrasında uzun bir süre aklımdan çıkmıyorlar. Zagreb’den bende kalan en büyük izin bir aşk müzesi olacağı aklıma bile gelmezdi…
Eski şehirden görüntüler
Zagreb’deki ikinci günümüzde sabah erkenden bir adet 24 saatlik Zagreb Card alıyoruz. Bir de 72 saatlik olan versiyonu var. Bu kart ile toplu taşıma araçlarını ücretsiz kullanabiliyor, pek çok müze giriş ücreti için indirim alabiliyorsunuz. Eğer Zagreb ziyaretiniz sırasında toplu taşıma araçlarından sık faydalanmayı düşünüyorsanız kesinlikle tavsiye ederim bu kartı. 24 saatlik olanı 60 Kuna (yaklaşık 8 Euro). Şehir merkezindeki satış ofisinden ya da websitelerinden online satın almak mümkün: http://zagrebcard.fivestars.hr/page_en.htm. Zagreb kartımızı hemen kullanmaya başlıyoruz, ilk hedef şehrin biraz dışında kurulu olan Maksimir Park. Tramvay ile yaklaşık bir saatte varıyoruz buraya. Kocaman, yemyeşil, içinde büyük bir göl ve şirin küçük kafeler olan bir park burası. Özellikle sıcak yaz günlerinde Zagreb’i ziyaret edenler için ideal bir serinleme, dinlenme, piknik noktası olabilir. Biz de sıcak öğle saatlerini burada geçirip, öğleden sonra yine eski şehir merkezine dönüyor ve meşhur Hırvat heykeltraş Ivon Mestrovic’in müzesini ziyaret ediyoruz (http://www.mdc.hr/mestrovic/atelijer/opci-en.htm). Günün son durağı ise Avrupa’nın en güzel mezarlıklarından biri sayılan Mirogoj Mezarlığı. Çeşitli Avrupa şehirlerindeki mezarlıkların, turist rehberlerine girmiş önemli turist ziyaret mekanları olması bana hep ilginç gelmiştir. Türkiye’den alışık olmadığımız bir şey, ondan olsa gerek. Ama Mirogoj Mezarlığı’na gidince anlıyor ve hak veriyoruz tur rehberlerinin önerilerine. Aşağıdaki fotoğraflar size de biraz fikir verebilir belki.
Mirogoj Mezarlığı’ndan kareler
Mirogoj Mezarlığı’ndan kareler
Mirogoj Mezarlığı’ndan kareler
Mirogoj Mezarlığı girişi
Günün lezzet önerileri ise şehir merkezine yakın bir dondurmacı ve pastane olan Vincek‘in dondurma ve pastaları (vincek.com.hr/en/home/), bir de Nokturno isimli restoranda yediğim vejeteryan risotto (restoran.nokturno.hr/?lang=en).
Zagreb’deki son gecemizde eski şehrin meydanında küçük bir festival var, sokak gösterileri yapılıyor. Biraz burada zaman geçirip, vakitlice pansiyonumuza dönüyoruz. Ertesi sabah erkenden Hırvatistan’ın muhteşem doğal parkı olan Plitvice Gölleri Parkı’na gitmek üzere yollara düşeceğiz yine…
Maksimir Park
Maksimir Parkı’ndaki gölün sakinleri
Şehir meydanında sokak gösterileri