Zeytin Güzeli Trilye

Trilye; iyilik ve barış timsali zeytin ağaçları ile çevrelenmiş eski bir Rum kasabası. Bu sebepten olmalı bir zamanlar adı Zeytinbağı olarak değiştirilmiş ama halkın istediği üzerine geri iade edilmiş Trilye ismi. Açıkçası benim kulağıma da Trilye ismi çok daha hoş geliyor, zaten Zeytinbağı olarak değiştiği zamanlarda da herkes burayı Trilye olarak bilmiş ama Zeytinbağı ismi de gerçekçi bir belirleme olmuş doğrusu. Asırlık zeytin ağaçları kokusunu vermiş sokaklara.

Trilye’ye ulaşımı Mudanya üzerinden sağlıyoruz. Yeşillikler içindeki dik bir rampayı iner inmez beliriyor önümüzde Trilye. Aracımızı park edip önce Trilye Limanı'na doğru yönelip kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Balıkçılar liman kenarına sırayla dizilmişler, içlerinden birini seçmek için biraz dolaşıp acıkmak gerek.

Eski kiliselerin izinin sürmek için tepeye doğru tırmanıyoruz biraz. Sıra sıra eski cumbalı evler ile dar sokaklar arasında keyifli bir yolculuk yapıyoruz.

Önce direkt yukarı çıkıyoruz, tepeden izlemek ayrı bir keyifli Trilye’yi. Bu noktadan yeşilin ve mavinin muhteşem aşkı zamanı unutturuyor insana. Büyük kentlerde yaşamak zorunda olan bir çok insan gibi burada yaşlanılmaz diye düşünüyorum bende. Havası kokusu bir başka.

Zeytin ağaçları ile bezenmiş birçok yerde olduğu gibi huzur sakinlik hakim burada da. Onca kalabalığına rağmen Santorini’de de aynı şeyi çok net hissetmiştim. Bir yerde zeytin kokusu varsa bir başka etki yapıyor bende eskilerden kalma bir şey sanırım. Çocukluğumda Akbük’te yazlığa giderdik her yıl orası da zeytin bahçesi içindeydi, bayılırdım çatıya çıkıp güneşin ağaçlar arasında kayboluşunu izlemeye.

Neyse uzatmayım Trilye diyorduk biz :) Dar sokaklarını arşınlarken karşımıza Taş Mektep çıkıyor. Aslında bu yapının taş mektep olduğunu gezi sonrası araştırmalarımdan öğreniyorum beklediğimden çok daha bakımsız bulduğumdan olsa gerek, bulduğumu bile fark etmiyorum bir de üzülüyorum üstelik ee Taş Mektebi görmedik diye. Üzücü tabi, bina 1909 yılında inşa edilmiş ve uzun yıllar ilkokul olarak kullanılmış.

Fatih Cami'ni yine sokak aralarında buluyoruz. Cami 1312 yılında yapılmış bir kilise aslında, şuan ibadete açık. Trilye’de 3 adet kilise gördük. Bunlardan biri de eskiden kilise şimdi de özel mülkiyette olan Dündar Evi. Diğer kilise ise kemerli ya da resimli kilise olarak tanınıyormuş.

Tekrar limana iniyoruz. Artık Trilye’de balık zamanı. Sıralanmış restoranlar arasından Trilye Balık’ı seçiyoruz. Benim tercihim mezgitten yana eşimin ki ise hamsi. Evet, aile olarak balık konusunda tutucuyuz biraz :) Balıklar fena olmamakla birlikte porsiyonlar küçüktü, Trilye Balık için düşebileceğim not bu kadar.

Bir de Trilye Çarşısı denilen bu küçük 2 dükkân var tabi. Bir tarafta hediyelik eşyalar satılıyor, diğer tarafta ise zeytin/zeytinyağı. Keyifli bir şey burayı gezmek.

Yemek sonrası son bir turlama ile veda ediyoruz Zeytin Güzeli Trilye’ye. Bir gün tekrar buluşmak dileğiyle…

Tuğba CEBECİ BENLİ

Yazar Hakkında

Tuğba CEBECİ BENLİ

hayat gezince güzel.. bide sevince..en güzeli de sevdiğinle gezince :)