Burnumuzun dibi derler ya otobandan İstanbul'a 1,5 saatlik bir yol. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı tatilinde tarihi bir yeri gezmek istedik ve eşimle Mudanya'da kalıp Trilye'yi gezmeye karar verdik. Tabi ben gitmeden önce yine gezginlerinden bölge ile ilgili bilgileri toplamaya başladım çünkü yine bireysel bir gezi olacak, bir rehberimiz olmayacaktı.
Mudanya'ya çok seneler önce aile dostlarıyla gezmeye gitmiştik ama çok fazla gezmemiştik. Hemen internetten Mudanya'da kalacağımız oteli araştırıp en sonunda Orta Doğu da dahil en iyi butik otel seçilen, buram buram tarih kokan, Montania Otel'de karar kılıp rezervasyon yaptırdım.
29 Ekim sabahı yola çıktık. Pendik'ten feribotla Yalova'ya geçip (feribot fiyatı küçük araba 60 lira) Bursa'nın girişinde İzmir otobanına girmeden önce, yemek molamızı iskendercide verdik. Her zaman İzmir'e giderken de aynı yerde yeriz harika bir lezzettir. Sıcacık karşılama, güzel bir servis ve çok güzel yemek... Fiyat da çok uygun. İskenderin yanına üzüm şırası isterseniz şişenin ağzını kapatmak için kullandıkları pirinçten yapılma kapak çok hoşunuza gidecektir.
Yola tekrar koyulup, İzmir otobanına girip 15 dakika sonra Mudanya sapağına gelip Mudanya'ya öğleden sonra vardık. Hava güneşli ve sert olmadığından otele bile uğramadan Trilye'ye devam ettik.
Virajlı, bir yanı masmavi deniz, diğer yanı yemyeşil zeytin ağaçlarıyla donanmış bahçelerin arasındaki yoldan manzarayı doya, doya seyrederek Trilye'ye vardık. Mudanya-Trilye arası 11 km 20 dakikalık bir yol.
Trilye, antik çağlardan beri yerleşim yeri olarak kullanılmış her bir köşede tarihi doku ile karşılaşılan bir Rum köyü.
İsmini Rumca 3 aziz anlamına geldiği ya da barbunya balığı demek olan “trigliya”dan aldığı rivayet ediliyor. Tarihi Misyalılar, Traklar, Antik Romalılar ve Bizanslılara uzanan Trilye’de tarihi yapılar bugün dahi ayakta. 1330’dan itibaren Osmanlı egemenliğine giren beldenin adı 1963’te “Zeytinbağı” olarak değiştirilse de 2011’de tekrar iade edilmiş.
Tarihi kayıtlara göre Trilye’de 1908’de 820 hane varmış. 19. yüzyıl sonlarında ise beldede 109 Türk ve 3.657 Rum’un yaşadığı biliniyor. Bugün beldede hiç Rum bulunmuyor. Yunanistan‘da kurulmuş aynı isimli kardeş kasabada Trilye’de yaşayanlar turistik amaçla beldeye sık sık geliyormuş.
Sahilde geniş bir alanda seyyar stantlar vardı ama hepsi kapalı idi. Sahil ise balık restoranlarının dizi dizi dizildiği havaların soğumasıyla bahçe kısımlarını soğuktan korumak için şeffaf muşamba ile korunmuş. Tahta masalar atılmış. Yazın etkisinini biraz daha uzatabiliriz düşüncesiyle hazırlanan restoranlar, yanlarında fiyat listeleri. Her gelen gezgini içeriye davet eden restoran çalışanları.
Beldenin bazı yerlerine tarihi yerlerin isimleri, fotoğrafı, krokilerini gösteren haritalardan ilk önce taş mektebi seçip gitmek için koyulduk. Elimizde fotoğraf makineleri biraz yokuşu tırmanıp taş mektebe ulaştık. Biz yan tarafına geçmişiz viran, yıkık, dökük bir binayla karşılaştık. Karşımıza bizim gibi gezmeye gelen gençlerle konuşup, binanın ön tarafına geçtik. Okulun girişi koca bir kilitle kilitlenmiş demir parmaklı kapının yan tarafında okulun tarihçesi, uzun yıllar eğitim yuvası kullanılan bina çökme tehlikesi yaşanınca boşaltılmış, şimdi kapısına kilit vurulan atıl bir bina konumunda. Üzülerek uzun uzun bakıp fotoğraflar çektim.
Taş Mektep: Kıbrıs Eski Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un eğitim aldığı Papaz Okulu 1909’da neo-klasik tarzda yapılmış. 1924’te Kazım Karabekir Paşa'nın girişimleri ile şehit çocukları, öksüz, yetimler için Dar-ül Eytam (Öksüz Yurdu) olarak açılmış beş sınıflı yatılı bölge okulu sonra ilk okul olarak kullanılmış. 1957'den 1989'a kadar Trilye orta okulu olarak kullanılmış , daha sonra yapıda meydana gelen sorunlar nedeniyle okul terk edilmiş. Yıllarca okul olarak hizmet veren Taş Mektep bugün maalesef çok bakımsız atıl durumda.
Dündar Evi: Rumlardan kalan tarihi eser niteliğindeki Yuannes Kilisesi, bugün Dündar Evi adında mesken olarak kullanılıyor. 3 katlı yapıya kemerli taş bir kapıdan giriliyor. Kilise’nin 3. yüzyıldan kalma olduğu söyleniyor.
Dündar Evi'ni de dışardan gördükten sonra taş mektebin önünden ilerlediğimizde gelinle damat ve yakınlarının tarihi ortamda bol bol fotoğraf çektiren grupla karşılaştık. Onlara mutluluklar diledikten sonra kültür merkezinin önüne geldik ama Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yarım gün resmi tatil nedeniyle kapalı idi. İçeriyi görme şansımız olmadı. Tekrar Dündar Evi olarak kullanılan kilisenin önünden fotoğrafını çektiğim haritadan kemerli kiliseye doğru yöneldik. Yerleşim dağın eteği olduğundan devamlı yokuş yukarı çıkarak Kemerli Kilise'ye ulaştık o da kapalı yıkık ve viran.
Kilisenin Panagia Pantobasillissa’ya (Hz. Meryem’) adandığı bazı el yazması eserlerde belirtilmektedir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda uzanan Yunan haçı şemasına sahiptir. Yapı kullanılmasa da halen ayaktadır. İlk yapının duvar tekniği göz önünde bulundurularak, 13. yüzyıl sonlarında yapıldığı kabul ediliyor.
Fatih Camii; Eski ismi Aya Tadori olan ve kapısında Hicri 968, Miladi 1560 yazılı olan Bizans sütun başlıklarına sahip kilise, bugün Fatih Camii olarak kullanılıyor. Camiyi de maalesef gezemedik kapalı idi.
Hemen yan tarafında hamam vardı. Bunların dışında; çarşı çeşmesi, dündar çeşmesi, çifte çeşme, Fatih Camii Çeşmesi'ni görebilirsiniz.
Belde dışında bulunan tarihi yapıtlar ise şöyle; Kapanca Limanı (merkeze 4 km), Ayayani Kilisesi (4 km), Manastır (HagiosSergios 1 km), Ayasotri Kilisesi (4 km), Yel Değirmeni (4km) zeytin yağı fabrikası kullanımı devam ediyor.
Yarım günümüz vardı hava da bayağı sertleşmiş güneşin batmasıyla iyice soğumuştu. Karnımız da acıkınca güzel bir balık yiyelim dedik sahil zaten balık restoranlarıyla doluydu. Arabamızla limanın son ucuna doğru yol aldık. Restoran denize sıfır konumda idi, içerisi bayağı sıcaktı.
Balık tercihimizi yapıp servisi beklerken Trilye'nin meşhur zeytinleri, kırma yeşil zeytin olarak masamıza geldi. Yanında kızarmış ekmeklerle tadına doyamadık, balıklar geldiğinde neredeyse doymuştuk. Bu arada kalamar da istemiştik. Şimdiye kadar yediğim en güzel kalamardı. Daha önce Yunanistan'nın Santaroni adasınının bir sahil köyünde yediğim kalamar ile aynı tattaa idi.
Akşamın lacivertliği denize vurmuş, rüzgarla beraber gümüş dalgalar iniyor çıkıyor... Böyle güzel bir ortamda biralarımızla harika bir yemek yemenin mutluluğu ile teşekkürlerimizi sunarak restorandan ayrıldık. Fiyatı biraz yüksekti ama değdi. Bende sanki yabancı bir seyahatteymişim hissi uyandıran bu güzel beldeye, yediğimiz güzel yeşil zeytinleri satan esnafın akşam kapanmasından dolayı ertesi gün zeytin almak için tekrar gelecektik. Biz Mudanya'da kalacağımız için otelimize döndük.
Trilye bende Şirince kadar güzel bir tat bıraktı. Eskiden şarapçılık da yapılıyormuş şimdilerde yok. Zeytinleri çok güzel mutlaka yeşil kırma zeytin alın. Biz ertesi günü yeşil siyah zeytin, ev yapımı ceviz reçeli, yine ev yapımı koca bir karışık turşu aldık. Fiyatlar gayet uygun hele dağlık arazide zeytin toplamanın zorluğunu çok iyi bildiğimden fiyatlar yüksek gelmedi, lezzetini tadınca zaten almak isteyeceksiniz.
Bu arada yazımın başında yazmam gereken Çamlı Kahve'yi de anlatmadan geçmeyeceğim. Arabayla sahile inmeden yokuş yukarı çıkıp tepede konuşlanmış bir kır kahvesi konumunda. Masmavi denize bakan manzarası ve çiçekleri ile şirin mi şirin bir kahve. Manzara eşliğinde gözleme yiyerek çaylarımızı içtik, her taraftan fotoğraf almayı da unutmadık. Zaten her gezginin öncelikle gezmeye başladığı ilk yer diyebilirim. Çamlı Kahve'de ağaca asılmış olan, bu kahve için yazılmış şiiri de okumadan geçmeyin.
Trilye'nin sokaklarını tamamiyle gezdik, her bir köşenin fotoğrafını çektik. Trilye'de en dikkat çekici noktalardan biri; hemen hemen evlerin çoğunda Ata'mızın fotoğrafı ve bayrağımız asılı idi. Bu da duygulandığım anlardan oldu. Trilyeliler 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'mızı kutluyordu. Akşama doğru Mudanya Belediye Bandosu gelip, marşlar ve ezgilerden güzel bir müzik ziyafeti verdiler.