Antalya'da Mutlaka Gezilmesi Gereken Yerler Rehberi

Türkiye’nin her ili kendine has güzellikler barındırıyor olsa da, gizliden gizliye deniz kenarındaki sahil beldelerinde yaşayanları kıskanmıyor değiliz. Öyle ya, bizim yıllık izinlerimizde, sınırlı tatillerimizde ancak görebildiğimiz, ayrılırken boynumuzun bükük kaldığı ve asla vedalaşmak istemediğimiz güney sahillerini dört mevsim yaşayabilen şanslı insanlardan olmak kim bilir ne güzel olurdu. Bu yüzden de hemen hepimizin aklında emekli olunca tası tarağı toplayıp güneye yerleşmek var.

Antalya, hem yerli hem de yabancı turistlerin her zaman gözdesi oldu ve bunu sadece denizine borçlu değil. Geçmişi çok eskilere dayanan, birçok medeniyetin hüküm sürdüğü topraklarında tarihin izlerini soluyabileceğiniz bir kültür kenti aynı zamanda. Eğer Antalya yakınlarında yaşıyorsanız, siz de o şanslı azınlıktan sayılabilirsiniz çünkü arabayla günübirlik gidip gelebileceğiniz birbirinden güzel seçenekleriniz var. Bu yazımızı da işte bu seçeneklere ayırdık. Keyifli okumalar.

Antalya

1- Belek

Kahvaltıda mis gibi turunç reçellerinin yendiği, masmavi denizinde kulaç atarken her şeyin unutulduğu, gözün alabildiğine orman manzarasına doyulamadığı bir yer Belek. Antalya’nın birçok yeri için bunları söyleyebiliriz evet ama Belek yine de bir başka. Tarih ve tatili birleştirebileceğiniz, dünya standartlarında golf turnuvalarına katılabileceğiniz, balığın en lezzetlisini yiyebileceğiniz Belek, özellikle yaz aylarında bir mahalle en fazla ne kadar kalabalık olabilirse o kadar kalabalık. Biraz daha sakin bir tatil hayal ediyorsanız ziyaretinizi yüksek sezona denk getirmemenizde fayda var.

Perge Antik Kenti

Antalya merkeze 19 kilometre doğuda yer alan kent, UNESCO Dünya Geçici Miras Listesi’ne girmeyi başarmış. Henüz sadece yüzde yirmi beşi gün yüzüne çıkarılan Perge, antik dünyanın en zengin ve en güzel kentlerinden biri sayılıyordu. Bir zamanlar “Tüm kavimlerin bölgesi” anlamına gelen Pamfilya Bölgesi’nin başkentliğini de yapmış olan Perge’deki kalıntılar ağırlıklı olarak Hellenistik ve Roma Dönemlerine ait. Bu sayede Antalya müzesi de Roma heykelleri bakımından dünyanın en zengin müzesi konumunda.

Hala devam eden kazılar sonucu 12 bin kişi kapasiteli bir tiyatro binası, çok iyi korunmuş bir stadyum, agora, hamam, anıtsal çeşmeler ve alışveriş merkezine ulaşılmıştır. Kusursuz bir şehircilik planına sahip, heykeltıraşlık alanında çığır açmış ekol bir kent olan Perge, aynı zamanda Hıristiyanlar için de kutsal bir kenttir çünkü İncil’de Aziz Pavlus’un Aksu Nehri’ni kullanarak Perge’ye ulaştığı yazmaktadır.

Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı

Küçük şelaleler ve yedi göleti birbirine bağlayan bir konumda bulunan Kurşunlu Şelalesi Tabiat Parkı, yürüyüş yapması son derece keyifli iki kilometrelik oldukça geniş bir kanyona sahiptir. Toplamda 33 hektarlık bir alana konumlanmış parka kızılçam hakim olsa da diğer ağaç ve bitki türlerinden de bolca görmek mümkün. Bunlar arasında en özel olanlarından biri ise Lübnan Sediri. 1000 yıl yaşayan bu ağaçların boyu 50 metreye kadar uzayabiliyor.

Parkta 200 sene öncesine ait, tahıl öğütmek için kullanılan tarihi su değirmenlerinden yalnızca birisi günümüze dek ulaşabilmiş.

Çeşitli yaban hayvanlarının da yuvası olan Tabiat Parkı’nda geçireceğiniz zaman, sizi bir günlüğüne de olsa bu dünyanın derdinden tasasından uzaklaştırıp doğayla bütünleştirecek. Hele bir de mevsim yazsa, sıcaktan bunalmadan doğa içinde yürüyüşler yapmak özellikle Antalya için büyük bir lüks.

2- Side

Kökeni Hititlere kadar dayanan Manavgat ilçesine bağlı Side, Antalya’nın en bilinen tatil semtlerinden biri. Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden olan Side’de buna bağlı olarak gezilip görülecek çok sayıda antik kent yer alıyor.

Side Antik Kenti

Pamfilya’ya bağlı bir liman kenti olan Side, dışarıdan gelen tehditlerden korunmak için surlarla çevrili. Şehrin ana kapısı olan Büyük Kent Kapısı’ndan girildiğinde önceden hamam olarak kullanılan müze binasına ulaşılıyor. Side Müzesi’nde Roma ve Bizans uygarlıklarından kalma eserler sergileniyor.

Antik kentte görülecek çok sayıda yapı var. Agorası, işçiliğiyle kendine hayran bırakan mermer kütüphanesi, Dionysos’un bir frizinin yer aldığı süslü Side Tiyatrosu, Sütunlu Cadde olarak geçen 250 metrelik caddesi, güneş tanrısı Apollon’a adanmış tapınağı, çok az kısmı günümüze ulaşabilmiş olan Athena Tapınağı, hamamları, yirmi bir sütunlu Nymphaeum çeşmesi ve daha kalıntılarını görebileceğiniz birçok yapısıyla gerçekten hala çok zengin ve de çok güzel.

Antik kentin bazı kısımlarını gezmek ücretsiz.

Manavgat Şelalesi

Türkiye’deki şelalelerin belki de en ünlüsü. 4 metre yükseklikteki falezlerden yüksek bir debiyle dökülen şelalenin suyu oldukça soğuk, sudaki akıntı da son derece güçlü. Karstik yapısı nedeniyle beyaz sarkıtların oluştuğu şelale, gürül gürül su sesinden başka bir ses duymakta zorlanacağınız, mükemmel bir manzaraya sahip, yürüyüş parkurlarında uzun doğa yürüyüşlerine çıkmanıza imkan veren gerçekten de cennetten bir köşe adeta.

Manavgat Şelalesi’ni ziyaret ettiğinizde yapabilecekleriniz bununla sınırlı değil. Piknik alanları, kafeteryalar ve balık restoranları da her zaman dolu. Şelalenin yüksek debisi sayesinde su sporlarına meraklı olanlar, özellikle de rafting tutkunları için son derece elverişli. Burada hemen suyun buz gibi olduğunu yeniden hatırlatalım ama gerçek adrenalin tutkunları için bunun ciddi bir sorun olmayacağını tahmin ediyoruz.

Bölgede yapabileceğiniz aktivitelerden birisi de jeep safari. Eğer fotoğraf makinanız da yanınızdaysa seyir teraslarında kısa molalar vermeyi unutmayın.

1

Oymapınar Barajı

Manavgat çayı üzerine kurulmuş Oymapınar Barajı ülkenin en büyük üçüncü barajıdır. 204 senesinde koruma ve gelişim bölgesi olarak ilan edilen baraj bugün birçok farklı turizm koluna ev sahipliği yapmaktadır. Golf turizmi, eko-turizm ve hobi bahçeciliği gibi alternatif turizm kollarının yanı sıra jeep safari, dağ bisikleti, su sporları ve kuş gözlemi de yaygın olarak yapılan türler arasında.

Selge Antik Kenti

Pisidya’nın önemli kentlerinden biri olan Selge başlarda Pers egemenliği altındayken Büyük İskender’in gelişiyle birlikte bağımsızlığını kazanmış, 13. yüzyılda da Türklerin hakimiyetine girmiştir.

Girişin ücretsiz olduğu kentte ayakta kalan az şey olsa da yine de mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Torosların güneyinde, denizden 1250 metre yükseklikte yer alan Selge, geçmişte önemli bir zeytin ve şarap üreticisi konumundaydı. Oldukça zengin bir kent olan Selge’den geriye Zeus ve Artemis’e adanmış tapınakların kalıntıları, kale sur duvarları, agora, hamam, nekropol, Bizans kilisesi kalıntıları ve dokuz bin kişilik antik tiyatro kalmıştır. Günümüze kadar ulaşan yapılar arasında en sağlam olanı da bu tiyatrodur.

3- Kemer

Antalya’nın çoğu ilçesi gibi Kemer de doğanın tarihle iç içe geçtiği, yerli ve yabancı turistlerin gözdesi tatil beldelerinden. Nasıl bir tatil hayal ediyorsanız size onu sunacak zengin bir seçenekler yelpazesi olan Kemer’in en ünlü koyunu tanıtmakla başlayalım işe.

Phaselis Koyu ve Antik Kenti

Masmavi suları ve sırtını dayadığı çam ormanlarıyla görüp aşık olacağınız bir koy burası. Kara ve deniz yoluyla ulaşımın sağlanabildiği bu koy, Kemer’e bağlı Tekirova beldesinde yer alıyor. Kemer’in tanıtımlarında kullanılan fotoğrafların büyük bir çoğunluğu buraya ait çünkü Phaselis, Antalya’nın tatilcilerine vaat ettiği her şeye sahip.

Antik Su Kemeri, hamam kalıntıları, Hadrianus onuruna yapılmış kapısı ve 1500 kişilik antik tiyatrosu, Phaselis Antik Kenti’nin en ünlü yapıları arasında. M.Ö. 690 yılında bir Rodos kolonisi olarak kurulan kent, sahip olduğu üç limanıyla bulunduğu kıyıların en ünlü liman kentiymiş bir zamanlar. Daha sonra sırasıyla Roma ve Bizans egemenliğine girmiş ve bu kez de piskoposluk merkezi olarak görev yapmış. Zaman içerisinde liman kenti eski önemini yitirmiş, büyük depremler geçirmiş ve sonunda tamamen kaderine terk edilmiş.

Kentte yer alan koy ise, Kemer dendiğinde akla gelen ilk resimlerden. Çam ormanlarının kokusunu içine çekerek antik kalıntılar arasından denize girmek isteyen birçok günübirlikçinin de uğrak noktası. Özellikle haftasonları oldukça kalabalık olan sahilde kamp yapmak isteyenler için de olanak var.

Paris Batığı

Eğer dalışa ilginiz varsa, dünyanın en iyi 100 dalış noktası arasına girmiş olan Paris Batığı’nı mutlaka duymuşsunuzdur. Birinci Dünya Savaşı sırasında batırılmış bir savaş gemisi, şimdilerde müren, iskorpit gibi balıkların, süngerlerin ve mercanların yuvası olmuş durumda. 30 metre derinlikte yer alan bu savaş gemisini görebilmek için mutlaka dalış tecrübesine sahip olmanız gerekiyor.

Göynük Kanyonu

Bütün gün güneşin altında uzanmak bana göre değil diyenlerin aradıkları adrenalin tam da burada, Göynük Kanyonu’nda. ATV’lerle başlayan ve trekking ile devam eden yol, aynı zamanda ünlü Likya Yolu’nun da etaplarından biri. Doğal göletlerde serinleyip yola devam etmek, manzaranın tadını çıkarmak ve heyecan dolu bir gün geçirmek için oldukça ideal bir adres olan kanyona rehber eşliğinde turlar da düzenleniyor.

Göynük Kanyonu

Tahtalı Dağı

Eğer kanyondaki adrenalin yeterli gelmediyse bir önerimiz daha var. Önce dünyanın en uzun teleferiklerinden birine binip Tahtalı Dağı’nın zirvesine çıkıyorsunuz, daha sonra yamaç paraşütüyle manzarayı karşıdan seyretmekle yetinmeyip tam içine dalıyorsunuz.

4- Çamyuva

Kemer’in merkezine 7,5 kilometre uzaklıktaki Çamyuva, genellikle lüks otellerin hizmet verdiği turistik bir belde. 3,5 kilometrelik plajıyla dikkatleri çeken Çamyuva’da günübirlikçiler için bir halk plajı da mevcut.

Kiriş Parkı

Özellikle çocuklar için eğlenceli bir gün olmasını hayal ediyorsanız Kiriş Parkı’na da mutlaka uğramanızı öneririz. Çocuklar su parkında eğlenip çeşitli aktivitelere katılırken siz de oradaki mekanlardan birinde çayınızı kahvenizi içebilir, yorgunluk atabilirsiniz.

5- Tekirova

Bu kez Kemer’den 17 kilometre kadar batıya ilerliyoruz. Mavi bayraklı plajlarıyla ve uzun kumsallarıyla dikkatleri üzerinde toplayan Tekirova’dayız.

Üç Adalar

Profesyonel bir dalgıç olmayabilirsiniz ama eğer bir şnorkeliniz varsa Üç Adalar’daki olağanüstü denizaltı dünyasına dahil olacak şanslı insanlardansınız demektir. Bölgenin en popüler dalış mekanı olan Üç Adalar’da dilerseniz dalış dersi alma imkanınız da var.

Tekirova Lezzetleri

Hülük adı verilen, mini minnacık kızarmış köftelerle yapılan ünlü Hülüklü çorba, bulgur ve fesleğenle yapılan Cive yemeği, lezziz Lezzet Çıkısı tatlısı ve neredeyse her köşe başında görebileceğiniz midyeciler, Tekirova’da karnınız acıktığında denemenizi önerdiğimiz yöresel lezzetlerden.

6- Demre

Antalya merkeze 150 kilometre uzaklıkta, Demre Çayı’nın verimli alüvyonları üzerine kurulmuş, üç tarafı dağlarla çevrili bir kent Demre. Tarihi oldukça eskilere, Milattan Önce 3. Yüzyıla dayanan Demre için bir antik kentler diyarı denebilir.

St. Nicholas Kilisesi

Biz ona, hepimizin bildiği ismiyle Noel Baba Kilisesi diyelim. Patara’da doğduktan sonra Demre’ye yerleşip piskoposluk yapan St. Nicholas’ın defnedildiği kilise, günümüze kadar ulaşmış çok önemli bir yapı. Her sene 6 Aralık’ta burada bir Noel Baba Festivali düzenleniyor ve kilise çok sayıda Hristiyan ziyaretçiyi ağırlıyor.

Myra Antik Kenti

Demre, yani antik ismiyle Myra Likya birliğine bağlı önemli bir tarihi kent. Anlamı ise “Yüce Tanrıça’nın Yeri”. St. Nicholas’ın da piskoposluk yaptığı kent olan Myra, Lykia’nın altı büyük kentinden biriydi ve Orta Çağ’da çok ünlüydü.

Myra’yı ziyaret ettiğinizde kayalara oyulmuş yapıları ve 10 bin seyirci kapasiteli antik tiyatrosunu gezmeyi unutmayın.

Likya Uygarlıkları Müzesi

Demre merkeze 1 kilometre uzaklıktaki Çayağzı mevkiinde yer alan müzede, zengin Likya Uygarlığına ait arkeolojik eserler ve kendilerine özgü mimarilere sahip mezar yapıları sergileniyor. Myra Antik Kenti’nde de, müzede de Müze Kart geçerli.

7- Adrasan

Antalya’nın hareketli hayatından uzak, kafa dinlemelik, gözlerden uzak küçük bir köy Adrasan. Burada eğlence demek çarşaf gibi masmavi denizine karşı sahilde uzanıp uzun uzun kitap okumak, kendi sesini dinlemek, salaş restoranlarında balık yemek, tekne gezisiyle civar koyları dolaşmak demek.

3

Adrasan Koyları

Üç tarafı çam ormanlarıyla çevrili koyun denizi de tıpkı köyün kendisi gibi sakin. Genellikle dalgasız ve sığ olan denizi çocuklu aileler tarafından tercih ediliyor. İki ayrı rotayı takip eden tur tekneleri de Adrasan plajından kalkıyor. Rotalardan ilki Ceneviz; bu turu tercih ederseniz Ceneviz Koyu’nu, Akseki’yi, Pırasalı Ada’yı ve koruma altındaki Akdeniz foklarının da yaşam alanı olan Sazak Koyu’nu görme şansınız olacak.

Bir diğer rota olan Suluada ise Suluada’dan sonra Mavi Mağara ve Kargıcak Koyu ile devam ediyor. Koyların hepsinin cam gibi berrak olduğunu söylemek gerek.

Adrasan Deresi

Upuzun ağaçlarla çevrili ve her daim serin olan derenin kenarında sıralanmış, çoğunluğu salaş mekanlar yer alıyor. Bey Dağları Milli Parkı sınırları içerisinde yer alan Adrasan Deresi üzerinde yapacağınız güzel bir kahvaltıya güne başlamak çok keyifli olsa gerek.

8- Kaş

Merkeze 187 kilometre uzaklıkta bulunan, antik rotaları ve doğal güzellikleriyle hafızalarda derin izler bırakan Kaş’ta denize girmek dışında ne yapabilirim diye merak ediyorsanız sizi şöyle alalım.

4

Uzun Çarşı

Şık deseniz değil, salaş deseniz o da değil. Arnavut kaldırımlı sokaklardan yürüyüp, cumbalı evlerin arasından geçip butikleri, tasarım eşyalar satan dükkanları gezmek, küçük ve sevimli kafelerinde oturup bir kahve içmek isterseniz Uzun Çarşı’yı es geçmeyin. Çarşıda dolaşırken karşınıza bir lahit çıktığında da şaşırmayın, bu şehirde tarih günlük yaşamın bir parçası. M.Ö. 4. Yüzyıla ait bu eser bir kral lahdi, bu yüzden de Kral Mezarı olarak biliniyor. Tek bir bloktan oluşan lahdin üzerinde bir kitabesi, iki kadın motifi ve iki aslan figürü yer alıyor.

Patara Antik Kenti

İsmini daha önce duymamış olanlar da, 2020 yılının Patara Yılı ilan edilmesi nedeniyle “Nerede bu Patara?” diye sormuştur muhakkak. Kaş merkeze 46 kilometre uzaklıktaki Patara Antik Kenti Gelemiş köyü sınırları içerisinde, Fethiye ve Kalkan arasındaki Xanthos vadisinin güneybatısında yer alıyor. Vadinin denize açılabilecek tek noktası olması sebebiyle Patara tarih boyunca önemli kentler arasında gösterilmiştir.

Değerli kaynakları nedeniyle ticaret gemilerinin uğradığı başlıca limanlardan olan Patara, zaman içerisinde bu önemini yitirmiş. Buna Eşen çayının getirdiği kumların limanı doldurması ve ticaret gemilerinin yanaşmakta zorlanması etkili olmuş.

Kente girildiğinde sizi önce nekropolkarşılıyor. Biraz ilerlediğinizde, Roma İmparatoru Traian döneminde inşa edilmiş olan Modestus Zafer Takı’nı görebilirsiniz. Kentin en önemli binalarından biri ise 1400 kişilik Meclis Binası. Gladyatör ve hayvan dövüşlerine sahne olan 6000 kişilik tiyatrosu, agorası, dünyanın en eski deniz feneri olan Neron Deniz Feneri ve ayakta kalan diğer yapılarıyla Patara’yı gezerken tüm bir gününüzü harcamanız olası.

Kenti gezmeyi bitirdiğinizde sapsarı kumları ve masmavi deniziyle Patara Plajı, yorgunluğunuzu atmanız için sizi bekliyor olacak.

Xanthos Antik Kenti

UNESCO tarafından koruma altına alınmış olan kent, Kaş merkeze 50 kilometre uzaklıkta. Daha önce birçok kez yanan, yıkılan ve hep yeniden inşa edilen kentte kazı çalışmaları devam ediyor. Kentin yarısından fazlası hala gün yüzüne çıkmamış olsa da, bölgedeki eser sayısı en fazla olan kent yine de burası.

Uyuyan Dev

Efsaneye göre, Prometheus bir kıza aşıktır ama Olympos tanrılarını kızdırınca sevgilisiyle yolları ayrılır. Tanrılar kızı Meis adasına hapsederler ama Prometheus bir balıkçıdır, teknesine atladığı gibi sevgilisini hapsedildiği adadan kurtarır. Bunun üzerine daha da sinirlenen tanrılar hem onu hem de sevgilisini birer dağa çevirirler.

Kaş’ı çevreleyen dağ sırasına dikkatlice bakarsanız, Prometheus ve sevgilisinin birbirleriyle bakıştıklarını görebilirsiniz. Halk arasında Uyuyan Dev olarak anılan nokta, günü batırmak için de en romantik noktalardan biri.

9- Kalkan

Eski ismi Kalamaki olan Kalkan, Kaş’ın bir kasabası aslında ama dokusu bozulmamış sokakları, kendine has mimari yapısı, dar ve temiz sokakları ve elbette doğal güzellikleriyle Kaş’ın gölgesinde kalmamış bir tatil beldesi.

Kaputaş Plajı

Bölgenin en güzel plajlarından biri olan plaj, Kaş ve Kalkan arasındaki bir kanyon ağzında yer alıyor. Ulaşmak ve plaja inmek biraz zahmetli olsa da denizin güzelliği gerçekten de yukarıdan göründüğü kadar var.

5

Kekova Adası

Kalkan’da yapılabilecek en güzel etkinliklerden biri de günübirlik bir tekne turuna çıkıp tarihi batık şehrin bulunduğu Kekova’yı dünya gözüyle görmek. Doğa ile tarihin birleştiği en güzel noktalardan olan Kekova gerçekten hiç dönmek istemeyeceğiniz, uğruna tatilinizi uzatacağınız çok özel bir yer.

Kaleköy

Antik Lidya kentlerinden olan ve Simena adıyla da bilinen Kaleköy’e ulaşım sadece deniz yoluyla gerçekleşiyor. Kekova Adası rotasını takip eden tekne turlarının da uğrak noktası olan Kaleköy birçok yönüyle öne çıkan yerlerden. Öncelikle Simena Antik Kenti birinci derecede korunan bir sit alanıdır. Ortaçağ’dan kalma kalesi, tapınağı, kayalıklara oyulmuş oturma alanları ve Likya kentlerinin en küçük tiyatrosu burada bulunur.

Kaleköy’e gitmek için günlük turlar harici özel tekne kiralayarak ulaşmanız halinde, deniz bisikleti ve kano keyfi yapmak için de bol bol zamanınız olacak.

10- Beydağları Milli Parkı

Antik Likya bölgesinin en güzel ve önemli kentlerini içine alan Milli Park sınırları içerisinde Olympos, Idyros, Phaselis Antik Kenti ve Yanartaş Chimera yer alıyor. Özel koruma altına alınmış Tekirova ve Çıralı sahilleri, bu önemini değerli yumurtalarını bırakmak için bu sahilleri seçen caretta carettalara borçlu. Aynı zamanda nadir de olsa koruma altında olan Akdeniz foklarına da rastlanabiliyor.

Zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip olan park, çeşitli türlerdeki kuşlara ve 3 endemik kelebek türüne de ev sahipliği yapıyor. Akdeniz ikliminin tüm özelliklerini gösteren Milli Park, yılın dört mevsimi piknik, kamp ve yürüyüş yapmak isteyenlerin yanı sıra, yamaç paraşütü gibi aktiviteler için de ziyaret ediliyor.

11- Termessos Milli Parkı

Antalya merkeze 30 kilometre uzaklıktaki Termessos Antik Kenti, tüm ören yerleri arasında en iyi korunanlardan biridir. Bölgedeki kaplıcalar nedeniyle milli park kapsamına alınan kent, ormanların ve dağların arasında izole olmuş bir görünüme sahiptir.

Termessos ile ilgili antik kaynaklarda yer alan önemli bilgilerden biri de, “yenilmez” lakaplı Büyük İskender’e gerçekleştirdikleri büyük direniş sayesinde İskender’in kuşatmadan vazgeçmiş olmasıdır. Daha sonra bağımsızlığını ilan eden Termessos ile ilgili çok fazla bilgiye sahip değiliz ama konumu nedeniyle günümüze kadar bozulmadan gelebilmiş olması sevindirici.

Şehirde en ilgi çekici yapılar arasında mezar yapıları geliyor, Antalya Müzesi’nde sergilenen Köpek Lahdi ise Stefanos isimli bir köpeğe ait olmasıyla benzersiz.

Şehrin diğer önemli yapıları arasında Hadrian zamanında inşa edilmiş bir tapınak, birçok odadan oluşan bir Gymnasium, antik tiyatro, mimari açıdan önem taşıyan sarnıçlar ve Roma Villası yer alıyor.

6

12- Dim Çayı Milli Parkı

Alanya merkezinin doğusunda yer alan Dim Çayı ve onun üzerine kurulu barajın yer aldığı bölge, çeşitli restoranların ve piknik alanlarının yer aldığı bir milli park olarak düzenlenmiştir. Göl çevresinde dolaşmak, restoranlarında yemek yemek, piknik yapmak ve yazın en sıcak zamanında bile suyu buz gibi olan çaya girmek isteyenler tarafından sıklıkla ziyaret edilen park, aynı zamanda rafting yapmaya da elverişlidir.Piknik alanından yukarı doğru ilerlediğinizde görebileceğiniz bir de mağara mevcut.

13- Aspendos Antik Tiyatrosu

Romalılar tarafından M.S. 2. Yüzyılda inşa edilmiş olan tiyatro, tarihteki en iyi korunan tiyatrolar arasında gösterilmektedir. Estetik mimarisi ve akustiği ile de eşsiz olan tiyatro, Serik ilçesine bağlı Belkıs köyündeki Aspendos Antik Kenti içerisinde yer alıyor. Akalar tarafından kurulan ve çok zengin bir kent olarak ünlenen Aspendos’un kendi adına bastırdığı madeni parası bile var ve bu konuda da ilklerden.

İskender’in ölümünün ardından Ptolemaios hakimiyetine giren kent, ünlü Aspendos tiyatrosunun da inşa edildiği en parlak dönemlerini yaşamaya başlamış. Bu görkemli tiyatro Theodoros’un oğlu Zenon tarafından 12 bin kişilik olarak tasarlanmış ve devrin tanrılarına adanmış. Tiyatro, günümüze kadar bu kadar iyi korunmasını Selçuklular zamanında geçirdiği restorasyonlara borçlu.

14- Olympos

Sırt çantalı gezginlerin uzun yıllardır en sevdiği, alternatif tatil denince ilk akla gelen yerlerden, hatta belki de ilk sırada yer alanı. Likya’nın en büyük kentlerinden olan Olympos, Beydağları Milli Parkı içinde yer alıyor. Kalmak için lüks otel, her şey dahil tesis arıyorsanız burası kesinlikle sizin için doğru adres değil çünkü burada narenciye bahçeleri içindeki bungalowlarda ve geceleri ortak bahçesinde kamp ateşinin yandığı ağaç evlerde konaklıyorsunuz. İşletmelerin hiçbiri denize sıfır değil çünkü Olympos sahili özel koruma bölgesi ve burada neyse ki yapılaşma yasak. Pansiyondan çıktıktan sonra denize ulaşmak için bir miktar yol yürümeniz gerekiyor ama yol öyle keyifli ki sırf bunun için bile denize gitmeye karar verebilirsiniz. Antik kalıntılar içerisinde ilerleyerek sahile vardığınızda ise denizin rengi ve berraklığından gözleriniz kamaşıyor. Eskiden geceleri sahilde yanan ateşlerden başka ışık olmazdı ama bir süredir onlar da yok çünkü antik eserlerin zarar gördüğü gerekçesiyle -ki bizce de doğru karar- geceleri sahil girişi kapatılıyor.

Pek mümkün değil ama eğer buradaki sükunetten sıkılır ve biraz hareket ararsanız ATV gezileri, kaya tırmanışı, tüplü dalış, at gezisi gibi aktiviteler de yok değil.

Olimpos

15- Çıralı

Beydağları Milli Parkı içerisinde yer alan bir diğer güzellik de Çıralı. Olympos kentinin içinden geçen Ulupınar deresi, kumsalı Olympos ve Çıralı olarak ikiye ayırır. Dere, Çıralı tarafında denize döküldüğü için kumsalın bir noktasında tuzlu su, tatlı suyla birleşir.

Çıralı, ismini yüzyıllardır yanmakta olan Chimaera’dan ya da daha yaygın bilinen ismiyle Yanartaş’tan alıyor. Aslında yüzyıllardır demek yanlış çünkü kayaların arasından yükselen alevlerin bin yılı aşkın süredir sönmediği biliniyor. Mucizevi ve mistik bir güzelliğe sahip olan Chimaera, özellikle hava karardığında ziyaret edildiğinde çok daha etkileyici görünüyor.

Peki gerçekten söylendiği gibi bir mucize ile mi karşı karşıyayız? Bu alevler sonsuza kadar yanmaya devam edecek mi? Bilimsel araştırmalar bunun yüzeyin altında, çok nadir bulunan bir element olan rutenyumdan kaynaklandığını ortaya koymuş. Yani kayalardan otuz santim yüksekliğe ulaşan alevin sebebi işte bu element. İsminin Chimaera olarak anılmasının sebebi ise mitolojiye dayanıyor; Homeros’un İlyada’sında bahsi geçen Chimaera, ağzından ateşler püskürten bir canavar.

16- Tahtalı Teleferik

Beydağları Milli Parkı’nda, 2365 metre yüksekliğe sahip Tahtalı Dağı’nın zirvesinde bulunan teleferik, belki de hayatınız boyunca yaşayacağınız en enteresan yolculuk deneyimi olacak.Teleferiğin alt istasyonu bilet satışının yapıldığı aynı zamanda büfe ve bekleme salonunun yer aldığı giriş yeri. Buradan biletinizi alıp 80 kişiyle sınırlı camdan kabinlerle yaklaşık 10 dakika sürecek olan seferinize başlayabilirsiniz. Alt istasyonun deniz seviyesinden yüksekliği 726 metre, üst istasyonun bulunduğu zirve ise 2365 metredir. Teleferiğin manzarası ile gerçekten muazzam; orman örtüsünün bittiği noktada milyon yılda oluşmuş olan kireçtaşı çökeltileri başlar ve bölgenin bütün jeolojik yapısı gözlerinizin önüne serilir.

 17- Likya Yolu

Dünyanın en iyi 10 yürüyüş yolundan bir tanesi olan Likya Yolu, aynı zamanda en güzel manzaralı 50 yürüyüş rotası arasına girmeyi de başarmış. Kuzeyde Burdur, batıda Muğla ve doğuda Antalya arasında kalan bölge antik dönemde Likya Uygarlığı’nın anayurduydu. Likya’nın 23 şehrinin birbirine bağlandığı güzergahlar ise tarihin ilk haritası olarak geçer. Bu güzergahları takip eden yürüyüş rotası ise bugün Kral Yolu olarak da biliniyor.

Likya Yolu yer yer yaylalardan ve ormanlardan geçen, sarp yamaçlara çıkan, sahil kenarına inen ve Tahtalı Dağı’nda zirveye ulaşan birbirinden farklı parkurlara sahip. Yol üzerinde denize girip dinlenebileceğiniz birçok sahil köyü ve işletme yer alıyor. Doğayı ve yürüyüşü seven herkesin kendine uygun bir rotayı seçebileceği Likya Yolu’nda belirli noktalara yol gösteren işaretler yerleştirilmiş, böylelikle yürüyüşçüler hangi yola girmemeleri gerektiğini ya da bir yol ayrımında olduklarını bu yönergeler sayesinde anlayabiliyorlar ama tabi doğal sebeplerden bu işaretlerin zaman zaman kaybolabilmesi de mümkün.

Tamamı 555 kilometreden oluşan Likya Yolu’nun tamamını yürümek 35-40 gün alıyor ama tabi bu süreyi farklı farklı etaplara bölmek mümkün. Tabi yolculuğun ne kadar süreceği biraz da kondisyonunuza bağlı.

Teke Yarımadası'nın genelinde Akdeniz iklimi hakim olduğu için yürüyüşü yılın her ayı için planlayabilirsiniz ancak en güzel zamanı hangisidir diye soracak olursanız fırtınaların, yağmurun ve sıcağın size zorluk çıkarmayacağı Ekim-Kasım ayları diyebiliriz.

Likya Yolu

18- Geyik Bayırı

Antalya il merkezine 26 kilometre uzaklıktaki Geyikbayırı köyünde yer alan kayalık alan, dünya çapında tırmanışçılar için gerçek bir hazine niteliğinde. Zira Geyik Bayırı Avrupa’da kış aylarında tırmanış yapılabilecek alanlar içerisinde ilk üçte. Üstelik farklı zorluktaki rotalarıyla her seviyeden tırmanışçıyı da ağırlayabiliyor.

19- Düden Şelalesi

Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden olan Düden Şelalesi, 40 metre yükseklikten akan suyun ihtişamını görmek isteyen yerli ve yabancı turistlerle dolup taşıyor. Büyük İskender’in burada mola verdiği ve atlarına su içirdiği söylendiği için kimi kaynaklarda İskender Şelalesi olarak da geçer.

Aşağı Düden ve Yukarı Düden olarak iki kola ayrılmış olan şelalenin çevresi de çeşitli işletmeler ve piknik alanlarıyla dolu. Yani Düden Şelalesi, doğayla iç içe bir tam gün geçirmek için son derece ideal.

20- Köprülü Kanyon

Isparta’da doğup Antalya’da denize dökülen Köprüçay’ın içinden geçtiği vadi, üzerindeki tarihi Olukluköprü nedeniyle Köprülü Kanyon ismiyle anılıyor. Etkileyici bir doğal güzelliğe sahip olan kanyon, Türkiye’nin en iyi rafting alanları arasında. 14 kilometrelik parkurunda yaklaşık 2,5 saat sürecek bir rafting macerası için bölgede elliye yakın rafting firması hizmet veriyor.

21- Alanya

Tanıtacağımız son yer Alanya. Dünyaca tanınan önemli bir turizm merkezi olan Alanya’ya bu isim 1935 yılında Atatürk tarafından verilmiş.

Alanya

Alanya Kalesi

Alanya’nın simgelerinden biri olan kale, surlarla çevrili bir yarımada üzerinde yer alıyor. Tarihiyle ilgili kesin bir bilgiye ulaşılamayan Alanya Kalesi’nin Bizanslılar zamanında Akdeniz’in en işlek limanı olduğu biliniyor.

Kızılkule

Alanya Kalesi’ni denizden gelecek saldırılara karşı korumak amacıyla inşa edilen kule, Ortaçağ savunma yapılarının eşsiz bir örneğidir. İsmini, kulenin üst kısımlarında kullanılan kırmızı tuğlalardan alır. Kale ile birlikte Alanya’nın en dikkat çekici yapılarından olan Kızılkule, 85 basamaklı bir taş merdivene ve tepesinde bir manzara terasına sahip. Giriş katı ise Alanya Etnografya Müzesi olarak hizmet veriyor.

Kleopatra Plajı

Tatil beldelerinin birçoğunda mutlaka bu isimli bir plaj bulunması kuralı Alanya’da da bozulmuyor. Ünlü Damlataş Mağarası’nın önünde, tarihi yarımadanın batı eteklerinde yer alan plaj suyunun berraklığıyla adından söz ettirir. Bu yüzden gittiğinizde mutlaka şnorkeliniz yanınızda olsun. Mısır kraliçesi Kleopatra’nın burada denize girdiği söylenir.