Budizm, Taoculuk Ve Konfüçyüsçülük

Milattan sonra 220’de Han İmparatorluğu’nun yıkılışını izleyen yaklaşık dört yüzyıl boyunca Çin, siyasi olarak bölünmüş olarak kalmıştır. Kuzeyde işgalci barbarlar kendi krallıklarını kurmuşlar, Çin kültürünü de kendi üstünlüklerinin bir ifadesi olarak uyarlamışlardır. Barbarların kuzeye yerleşmesi ile Çin halkının büyük bir kısmı güneye göç etmiş ve güney, Çin’in kültürel ve entelektüel merkezi olmuştur. Kargaşa ve istikrarsızlık Konfüçyüs inancını zayıflattığı koşullarda ancak sadakat ve saygıya dayalı düzenli bir bürokratik toplum barışı ve istikrarı sağlayabilirdi. Bu durum, din açısından etik kuralları değil maneviyatı temel alan bir sistemin özellikle de Budizm’in gelişimini desteklemiştir. Ana vatanı Hindistan olan Budizm, Han Hanedanı zamanında Çin’e girmiştir. Budist manastırlara, tapınaklara ve devasa heykellere akıtılan hatırı sayılır yatırımlar yeni dinin artan yaygınlığını yansıtmaktadır. Bu dinin büyük ölçüde Hindistan’daki ön örneklerinden yararlanan belirleyici imgeleri, Çin kültürüne son derece yabancı unsurları tanıtmıştır.


Fotoğraf | Buddha. Yün- Kang, Shansi eyaleti. Kuzey Wei Hanedanlığı, yaklaşık 470-480. Neredeyse 14 metre uzunluğunda olan Buddha’nın bu dev heykeli, onun insanüstü konumunu vurgulamaktadır.

Budizm kavramsal çerçevesi, Taoculuğun ortaya çıkmasına büyük etki sağlamıştır. Kendi tapınakları ve kutsal metinleriyle düzenli bir din anlayışı olan Taoculuk, doğaya tapınca temellenen bir felsefe okulundan gelişmiştir.

Çin’in dinsel yaşamını zenginleştiren Budizm ve Taoculuk, Konfüçyüs geleneğini yok etmemiştir. Taoculuk ve Budizm’in ideolojisi, bireyin bu üç dinden kendi inanç gereksinimlerine uygun olanları seçmesidir. Kendini ifade etmeyi vurgulayan Taocu düşünce, bu dönemde Çin’de egemen entelektüel güç haline gelmiş ve sanata yönelik yaklaşımlarda belirleyici bir etkiye sahip olmuştur. Konfüçyüs kurul ve geleneklerine sıkı bağlılığın yerini, sanatı estetik ölçütlere göre değerlendiren daha yaratıcı bir yaklaşım almıştır. Taoculuğun, yaşayan varlıklara hayat veren kozmik ruh ch’i kavramını ifade etme arzularına entelektüel bir yanıt olarak kaligrafi, şiir ve özellikle de manzara resmi gelişmiştir. Manzara resimlerinin tümü kaybolmuştur ancak yapıtların ana düşüncesi daha sonraki Çin sanatının gelişmesine büyük bir katı sağlamıştır.
 
T’ang Hanedanı

Kısa süre iktidarda kalan Sui Hanedanı (581 – 618) Çin’in birleşmesini başarmış, ancak tam anlamı ile ülkenin düzeni ve refahı T’ang Hanedanı tarafından (618 – 906) sağlanmıştır. T’ang İmparatorları Çin’i merkezi bir yönetim altında yeniden yapılandırmışlar ve bu merkeziyeti kuzeydeki Sui başkenti Ch’ang-an hükümet binaları ve bugün yıkılmış olan kraliyet saraylarıyla büyütüp donatarak vurgulamışlardır. İdari sistemi geleneksel Konfüçyüs ilkelerine göre sınama ve marifete dayalı sivil kadro seçimiyle yeniden organize etmişlerdir. Kendinden emin ve güvenli T’ang İmparatorluğu, ticarete dayalı olarak gelişmiş ve yabancılara ve onların dinlerine gösterdikleri hoşgörüyle tanınmışlardır. Ch’ang-an’daki Müslümanların kendi camileri vardır ve bu arada Budist manastırlar, manastır yapıları, heykeller ve duvar resimleri için ödenen bağışları toplamayı sürdürmektedir. Budistlerin kutsal imgelerin mutlak benzerlerini yaratma arzuları, kısa sürede yönetim tarafından kendi amaçları için kullanılacak olan baskı resim sanatının gelişimine öncülük etmiştir. Özellikle Yakın Doğu ve Pers’ten getirilen ürünler, dekoratif sanatlarda yeni stil ve motiflerin gelişimini teşvik etmiştir. T’ang mezarlarında bulunan çömlek figürleri ırksal tiplerin çeşitliliğini göstermektedir. Bu döneme ait porselen eşyalar ilk Çin porselen örnekleridir.
 

Fotoğraf | Kuo Hsi, Dağlar Vadiler Üzerindeki Parlak Sonbahar Göğü, Smithsonian Enstitüsü, Freer Gallery of Art, Washinghton DC. İpek üzerine çini mürekkebi. Sung Hanedanlığı. Sung Sarayı’ndaki baş sanatçılardan Kuo Hsi’nin (yaklaşık 1020-1090) manzara resmine önemli katkıları olmuştur.

T’ang Hanedanı kültürel zirvesine imparator Ming Huang (hükümdarlık tarihi 713 – 756) yönetimindeyken ulaşmıştır. Kendisi de tanınmış bir kaligraf olan Ming, İmparatorluk İlim Akademisi’ni (Han-Lin Akademisi) kurmuş ve bilim adamlarının, şairlerin ve sanatçıların çalışmalarını yoğun bir şekilde desteklemiştir. Onun saray ressamları, saray yaşamını betimlemeye yoğunlaşmış, hatta imparatorun atlarının portrelerini bile yapmışlardır. Saraydaki ressamlar, manzara ressamlığı konusunda bilimsel eğitim alırken, Wang Wei gibi aydınlar ressamlığın yanı sıra şiir de yazmaktadır. Kısa süre sonra bu iki akım, kuzeydeki (mesleki) ve güneydeki (bilime ağırlık veren) okulların eğitim sistemlerini belirlemiştir. İki akım arasındaki fark ilk aşamalarda açık olmasına karşın bu ayrım Çin sanatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır.
 
Ming Huang’ın hükümdarlığı, Orta Asya’da Çinlilerin Müslüman ordularına yenilmesi (751) ve komutanlarından birinin başlattığı isyan (755) üzerine sona ermiştir. Ming Huang’ın gitmesiyle imparatorluktaki huzursuzluklar bitmek bilmemiş ve bu karışık durum ticareti ve imparatorluğun gelişmesini kötü yönde etkilemiştir. İmparatorluktaki bu karmaşa dinsel hoşgörüsüzlüğü de arttırmış ve 845’te bütün yabancı dinler yasaklanmıştır. Budist manastırlara el konulmuş ve onlara ait olan bütün bronz eşyalar eritilmiştir. Budizm, Çin’de varlığını sürdürmüş, ancak bir daha eski saygınlığına kavuşamamıştır. Tang Hanedanı gerileme sürecine girmiş ve sonraki yüzyılın başlarına gelindiğinde (907) imparatorluk bir kez daha yıkılmıştır.
 
Sung Hanedanı
İmparatorluktaki düzen Sung Hanedanı tarafından yeniden sağlanmıştır (960-1279). Sung imparatorları yönetiminde, Konfüçyüsçü düşüncenin yararlılığa dayalı yönetici sınıf ideali, daha önceki hanedanlar döneminde etkisini sürdüren kalıtsal aristokrat sınıfların aleyhine bir durum olarak gerçeklik kazanmıştır. Geçilmesi durumunda pek çok insan için toplumsal konumun yanı sıra geçim sağlayan sınavın önemi, hileye karşı titiz önlemlerin alınmasına neden olmuştur. Bilginlerin çoğu sivil hizmetlerde çalışmayı kabul etmemek ve kırsal yerleşimlerinde inzivaya çekilmek eğiliminde olsalar da, Sung kültürüne entelektüel seçkinler egemen olmuştur. Büyük bir güce sahip olan devlet görevlileri, aynı zamanda ünlü ozanlar, yazarlar, ressamlar ve kaligraflardır. Bilimsel araştırmalara verilen önem savaştan, tıp ve mimarlığa kadar değişik konularla ilgili yazıların çıkmasına neden olmuştur. Konfüçyüs’ün geçmişe saygı ilkesi, koleksiyonculuğu, antik törensel bronz ve yeşim taşı kaplamalı nesnelerin taklidinin ve hatta sahtelerinin yapımını teşvik etmiştir. İmparator Hui-tsung’un(hükümdarlık tarihi 1101-1125) bir T’ang başyapıtının kopyası üzerine adını yazdırması, bu dönemdeki imparatorların sanatı ne derece üstün gördüklerinin kanıtıdır.


Fotoğraf | Liang K’ai, Şair Li Po’nun Portresi. Ulusal Müze, Tokyo. Kâğıt üzerine çini mürekkebi. Sung Hanedanlığı, 13. yüzyıl. 8. yüzyıl şairinin, Liang K’ai (yaklaşık 1260-1310) tarafından yalın fırça darbeleriyle yapılmış bu portresi, ilmi güzel yazı sanatıyla yakından ilişkilidir.

İmparatorluğun Sanat Koruyuculuğu ve Koleksiyonculuğu

İmparator Hui-tsung büyük bir koruyucu ve sanat yapıtları uzmanıdır. Han Hanedanı ve sonrasından 6000’den fazla resim toplamıştır. Koleksiyondaki bütün resimler: Taocu ve Budist temalar, yabani kabileler, hayvanlar, kuşlar, çiçekler gibi on ana izlek altında toplanmıştır. Saray ressamları, Han-lin Akademisi’nde eğitim görürler. Çalışmaları genellikle konu seçiminde ve üslupta standartlar belirleyen imparator tarafından bizzat denetlenmiştir. Saray ressamları yalnızca yetenekli zanaatkârlar değildi. Yaklaşımları düşünsel bir boyut almıştır: Resimlerin amacı manzara ya da nesneyi çizmekten çok derin içsel gerekliliği ifade etmektir. Halkın bu resimlere entelektüel olarak yakınlık duyduğu görülmektedir ve sanatçılar bireysel çalışmaların olduğu kadar üslup ve ifade çeşitliliğinin estetik yararlılığını tartışmaktadırlar.

Manzara Resminin Gelişimi

Manzara resmi, bir yandan Konfüçyüs ideolojisine göre sanatçıların kentte resmi görevlerini yerine getirme diğer yandan da Taocu isteğe bağlı olarak kırsal kesimde inzivaya çekilme çabasının bir yöntemi haline gelmiştir. Ünlü manzara ressamı ve kuramcı Kuo Hsi, aynı manzarayı inceleyerek, onun günlük ve mevsimsel değişimlerinin çalışılmasını teşvik etmiştir. Saray ressamları dışındakiler denemekte özgürdürler. Bilgin-ressamlar bilinçli olarak saraydaki profesyonel sanatçılarınkinden farklı amaçlar peşinde olmuşlardır. İpek üzerine renk kullanımının lüksü yerine kâğıt üzerine çini mürekkebini tercih ederek resim sanatıyla şiir ve kaligrafi gibi diğer ilmi sanatlar arasındaki bağlantıyı güçlendirmişlerdir. Bilgin-ressamlara göre, resim sanatı kendini ifade etmenin bir biçiminden daha fazlasıdır. Bu durum, meditasyonla algılanabilen basit gerçekliğin anlık deneyimini aktarma arayışındaki Liang k’ai ve Mu-ch’i gibi Zen Budist ressamar için de geçerlidir. Bütün zenginliğin imparatorluğun savunması yerine bilgi ve kültüre ayrılması Sung Hanedanı’nın sonunu getirmiştir. 1125’te barbarların Hui-tsung’un sarayını kuşatıp ele geçirmesi ile Sung Hanedanı güneye gitmek zorunda kalmıştır. Güneyde yeni başkent olarak Hangchow seçilmiştir. Son darbe, Moğolların 1210-1279 yılları arasındaki saldırılarıyla gelmiştir.


Fotoğraf | Ch’ien Hsüan, Çiçekler. Smithsonian Enstitüsü. Freer Gallery of Art. Washington DC. Kâğıt üzerine boya. Yan Hanedanlığı. Moğol istilasından sonra, birçok bilgin-ressam, kişisel çalışmalarını gerçekleştirmek için güneye inzivaya çekilmişlerdir. Ch’ien Hsüan (yaklaşık 1235-1301)  geçmişte kullanılan stilleri canlandırmaya yoğunlaşmıştır.

Moğol Yan Hükümdarlığı

Büyük Moğol lideri Cengiz Han’ın iktidar dönemi (1167-1227), Moğolların doruk noktasıdır. 1215’te Cengiz Han, Pekin’i ele geçirmeyi başarmış ve kısa sürede Çin’in diğer kısımlarını da egemenliği altına almıştır. Moğolların ilk hükümdarı olan Kubilay Han (hükümdarlık tarihi 1260-1294) döneminde Yan Hanedanı’nın (1260-1368) temelleri atılmıştır. Moğolların, Orta Asya’yı denetimi altına alması, İpek Yolu’nun yeniden açılmasını ve Batı ile ticaretin canlanmasını sağlamıştır. Kubilay Han, Çin yönetim sistemini kendi amaç ve gereksinimlerini karşılamak üzere uyarlamış, kamu görevlerinde çok az sayıda Çinliye yer vererek, kamu hizmetlerinde yabancıların görevlendirilmesine yönelik bir siyaset izlemiştir. Bunlardan biri de Marko Polo’dur. Venedikli tüccar ve maceracı Marko Polo, Çin’e 1275’te gelmiştir. Kubilay Han’ın Pekin’deki başkentinin Polo tarafından yapılan betimlemesi, Kubilay’ın ne kadar görkemli bir yaşam sürdüğüyle ilgili en büyük kanıttır. Surlarla çevrili olan saraydaki yapılar, stil olarak belirgin bir şekilde Çin’e özgüdür ancak Moğol egemenliğinin doğrudan bir yansıması olarak Sung mimarisinden çok daha büyüktür. Yan Hanedanı’nın imparatorları, Sung’daki kültüre ilgi duymamaktadırlar ve sanatçıları yeni saray yaşamının resmini yapmakla görevlendirmişlerdir. Sung imparatorları tarafından göreve alınmış olan bilgin-ressam Chao Meng-fu, yeni hükümdarla çalışmayı sürdürebilen az sayıdaki kişiden biridir. İmparatorun sağ kolu olan Chao Meng-fu aynı zamanda Han-lin Akademisi’nin başına geçmiştir.


Fotoğraf | Chao Meng-fu, Koyun ve Keçi. Smithsonian Enstitüsü, Freer Gallery of Art, Washington DC. Kâğıt üzerine çini mürekkebi. Yan Hükümdarlığı. Chao Meng-fu (1254-1322), Moğolların gelişinden sonra hanedanlıkta kalan birkaç resmi sanatçıdan biri olmuştur.
 

Yabancı egemenliği, Çinliler için beladan başka bir şey değildir. Bilim adamlarının çoğu Moğol sarayından gelen teklifleri reddedip daha sakin yerlerde inzivalarını sürdürmüşlerdir. Sung Hanedanı yönetimindeki profesyonel sanatçıların geleneklerinden zaten kendilerini ayırmış bulunan bilgin-ressamlar artık kendi seçkin konumlarının ayırdındadırlar. Bu ressamlar daha eski sanat biçimlerinden esinlenmişlerdir. Örneğin Ch’ien Hsüan, Çin’in geçmiş zaferinin bilinçli bir anımsatıcısı olarak T’ang geleneklerinden esinlenmiştir. Güzel yazı sanatının ve resmin ilmi geleneklerini geliştirerek resimlerine bir şiir ya da yazı eklemişlerdir. Sanatlarında doğayı gözlemlemek son derece önemlidir. Li K’an yaşamını bambu üzerinde çalışmalar yapmaya adamıştır. Ni Tsan gibi diğerleri doğanın varlığını manzara aracılığıyla ifade etmeye yoğunlaşmışlardır. Resimlerde görülen eğilmiş ancak kırılmayan bambular, kışın çiçek açmış erik ağaçları, hayatta kalmaya çalışan bir kültürde özel anlamlara sahiptirler.

 
Kaligrafi ve Bilgin Ressamlar

Çin’deki seçkin aydın kesimin varlığı, güzel yazı sanatının gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Konfüçyüs’ün ideolojisinden esinlenerek, Han imparatorları sivil bürokratik sistemin temelini atmışlardır. Bürokratik sistemin üyeleri sınavla seçilmektedir; bilgi ve ciddi çalışma Çin kültürünün vazgeçilmez bir öğesi olmuştur. Han Hanedanlığının çöküşü ardından, Taoculuğun artan yaygınlığı, Konfüçyüsçülüğün katı etik kurallarını, kendini ifade etme ve estetik değerleri gibi kavramlarla zenginleştirmiştir. Manzara, şiir ve kaligrafinin üst sınıf entelektüel uğraşıları olarak gelişimi yeni Taocu idealleri yansıtmaktadır.


Fotoğraf |Li K’an, Bambular ve Kayalar. Atkins Museum, Nelson Art Gallery, Kansas City. Li K’an (1260-1310) rüzgarın gücü altında eğilen ancak kırılmayan bambuyu resmetmekte uzmanlaşmıştır. Bu imge, yabancı Yan Hükümdarlığının egemenliği altında bulunan Çin kültürünün yok olmaması adına özel bir anlam taşımaktadır.

Kaligrafi, imparatorluğun idari görevlileri tarafından geliştirilmiş, ancak bu, bilim adamlarının ellerinde sözcüklerden çok daha fazlasını ifade eden bir sanat biçimine dönüşmüştür. Şiir ve resimle birlikte ya da tek başına üretmiş olsun kaligrafi sadece yaratıcısının kişiliğini değil aynı zamanda onun evrensel gerçeği arayışını aktarır. Bilgin-ressam, her üç sanat biçiminden de yararlanarak aralarındaki farklılıkları bulanıklaştırmıştır. Bir resim sıklıkla, sadece ona eşlik eden bir şiirle değil aynı zamanda şiirin yazıldığı kaligrafi (güzel yazı) tarzıyla zenginleştirilmiştir.