Tarihin bütün dönemlerinde önemli bir kültür şehri olarak anılmış, köklü bir kent Diyarbakır. Birçok medeniyete beşiklik yapmış ve tarihin dönüm noktalarına tanıklık etmiş olan bu kadim kent, 1950 senesinden itibaren geçirdiği restorasyonlarla yeniden ayağa kaldırılmıştır. Mutfağı, kültürü, estetik mimarisi ile her yeri buram buram tarih kokan Diyarbakır ve çevresinde mutlaka bilmeniz ve tanımanız gerektiğini düşündüğümüz yerleri tanıtmak istedik.
1- İçkale
Meşhur Diyarbakır surlarının kuzeydoğusunda, bir duvarla şehirden ayrılan İçkale, Diyarbakır’ın ilk yerleşim yeri ve yönetim merkeziydi. Tarihi Sur ilçesinde yer alan İçkale, Kültür ve Turizm Bakanlığının başlattığı bir proje ile 2005 senesinde yenilenerek bir müze kompleksi haline getirildi.
Kompleks içerisinde yer alan Artuklu Sarayı, Hz. Süleyman Camisi ve 27 Sahabe Türbesi, Amida Höyüğü, Jandarma Binası, Aslanlı Çeşme, St. George Kilisesi, Artuklu Kemeri, Kolordu, Eski Adliye, Eski Cezaevi, Eski Vakıflar Müdürlüğü ve Atatürk Müzesi gibi tarihe ışık tutan yapılar, özellikle şehre yeni gelenlerin ilk ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor.
Jandarma Binası
Diyarbakır Valisi Hacı Hasan Paşa zamanında yaptırılan bina, oldukça sade bir mimariye ve dekorasyona sahiptir. Uzun yıllar Jandarma İstihbarat binası olarak kullanılmasının ardından, binanın geçici bir sergi salonuna dönüştürülmesi amaçlanıyor.
Diyarbakır Müzesi
İçkale kompleksinde yer alan müzede, Neolitik Dönem’den Eski Tunç Dönemi’ne, Hellenistik Dönem’den Osmanlı’ya uzanan oldukça zengin bir eser koleksiyonu sergilenmektedir. Müzede aynı zamanda Çayönü ve Hallançemi’de yapılmış olan kazıların yanı sıra, halihazırda on yedi ayrı yerde devam eden kazı çalışmalarında ele geçen buluntular da yer alıyor.
St. George Kilisesi
Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen kilisenin, Artuklular zamanında saray hamamı olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Kilise günümüzde sanat galerisi olarak hizmet veriyor.
Aslanlı Çeşme
Geçmiş zamanlarda kentin tüm su ihtiyacı İçkale’den karşılanıyordu. Artuklular’dan kaldığı düşünülen çeşme, uzun yıllar sonra geçirdiği restorasyonun ardından yeniden faal hale getirildi. Çeşme halk arasında Aslanlı Dilek Çeşmesi olarak da biliniyor.
2- Diyarbakır Surları
İçkale ve Dışkale olarak iki bölüme ayrılan Diyarbakır Kalesi’nin çevre uzunluğu 5200 metre olan surları için çeşitli yapım tarihleri ortaya atılsa da, dördüncü yüzyılda inşa edildiği konusunda karar birliğine varılmıştır. 645 metrelik kısmının çeşitli sebeplerle yıkıldığı sur duvarları, yaklaşık 1,57 kilometrekarelik alana konumlanmış durumda.
Dış surların üzerinde 82, iç kale üzerinde ise 19 adet burç bulunuyor. Savunma amaçlı tasarlanmış burçların yüksekliği ise 20 metre. Surların dört ana kapısı bulunuyor. Dağ Kapı (Harput KapısıI kuzeye, Urfa Kapı (Halep Kapısı) batıya, Mardin Kapı (Tell Kapısı) güneye, Yeni Kapı (Dicle Kapısı) ise doğuya açılmakta. Yirminci yüzyılın başlarına kadar bu kapılar kente giriş çıkışların kontrolünden sorumluydu ve geceleri kapatılırdı.
3- Eğil
Diyarbakır’ın 18 ilçesinden biri olan Eğil, şehir merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta. Dicle Nehri’nin bütün görkemiyle gün doğumuna eşlik ettiği Eğil, en çok bu manzaraya tanıklık etmek isteyenler tarafından ziyaret ediliyor. Tabi tek sebebi bu değil. Birçok medeniyetin izlerini bıraktğı bu topraklara “Peygamberler Diyarı” adı veriliyor, bu sebepten de hem yaşadıkları yurtlarını hem de kabirlerini ziyaret etmek isteyen pek çok ziyaretçiyi ağırlıyor.
Eğil Kalesi
Kabirlerin karşısında bulunan Asurlulardan kalma Eğil Kalesi de ilçedeki önemli tarihi yerlerden. İçindeki Kral Kızı kabartması da son derece dikkat çekici bir ayrıntı olarak göze çarpıyor.
Deran Mağaraları
Bölgede baraj gölünün suları altına gömülen Deran bölgesinde, özellikle su seviyesinin alçak olduğu yerlerde hala bazı mağaralar görülebilir durumda. Asur döneminden kalma mağaralar doğal yollarla değil, yol yapımı sırasında kayaların oyulmasıyla meydana getirilmiştir.
Baraj Gölü
Gölün güzel manzarası bir yana, gölden çıkarılan alabalıklar da burayı ziyaret etmeniz için iyi bir sebep olabilir. Göl kenarındaki tesislerde akşam yemeği yemek ya da gölde bir feribot gezisine çıkmak; tercih sizin.
4- Çüngüş
1943’e kadar Elazığ’ın bir köyü iken Diyarbakır’a bağlanmış ve 1956 yılında ilçe olmuş olan Çüngüş, Diyarbakır’ın en yeni ilçeleri arasında. İsmini Ermenicede “Çoban aldatan kuşu” anlamına gelen “Çınkuş” kelimesinden alan Çüngüş, oldukça küçük bir şehir merkezine sahip. Halkının çalışkanlığı ise atasözlerine bile konu olmuş, “Çüngüş’ün topalı Bağdat’a gider” lafı yörede sık sık kullanılıyor.
Çüngüş dağlarından doğarak Fırat’a akan Çüngüş Çayı bölgenin en önemli akarsuyudur. Doğal bitki yapısını ise meşe ve ardıç ormanları oluşturur.
Çüngüş Kalesi
Fırat Nehri'ne bakan yüksekçe bir kayalık üzerine konumlanmış olan kalenin sadece sarnıçları günümüze dek ulaşabilmiştir. İlçe merkezinde yer alan kale, bölge halkı tarafından mesire alanı olarak değerlendiriliyor.
5- Çermik
Eski adı Aberna olsa da, sonraları “kaplıca” anlamına gelen Çermik isminin kullanılmasına karar verilmiş zira Çermik dendiğinde akla ilk kaplıca geliyor.
Çermik kaplıcasının çok eski dönemlerden bu yana faal olduğu bilinmesine karşın ilk ne zaman ortaya çıktığı kesin değil. Ancak yaygın olarak bilinen efsaneye göre, Arapların Çermik’i fethetmelerinden önce yapıldığı düşünülüyor. Kralın Melike Belkıs isminde güzel mi güzel bir kızı varmış. Bir gün Melike Belkıs hastalanmış, kral bütün hekimleri saraya toplamış ama nafile. Hiçbiri kızının hastalığına derman olamamış. Hastalık ilerledikçe kızın bedeninden de kötü kokular gelmeye başlamış. Kral bu kokulardan rahatsız olunca da muhafızlarına emir vererek kızını ormana attırmış. Ormanda uzun uzun yürüdükten sonra sıcak suya rastlayan Melike Belkıs, burada ayaklarının yorgunluğunu ve acısını gidermek istemiş ve suya sokmuş. Mucizevi bir şekilde suyun değdiği yerdeki tüm yaraların iyileşmeye başladığını gören kız bütün vücudunu suya sokmuş ve yeniden sağlığına kavuşmuş. Kral bunun üzerine bugün Büyük Paşa denen kaplıcanın üzerine bir hamam yaptırmış.
İltihaplı romatizmadan çocuk felcine, deri hastalıklarından kadın hastalıklarına kadar birçok hastalığa iyi geldiği düşünülen kaplıca alanında Dicle Üniversitesi'ne ait ve içinde fizik tedavi uzmanı ile fizyoterapistlerin görev yaptığı bir Rehabilitasyon ünitesi bulunuyor.
Bölgede her sene Melike Belkıs Şenlikleri adı verilen bir de festival düzenlenmektedir.
Gelincik Dağı ve Efsanesi
Çermik’te efsaneler bitmez. Çüngüş yol üzerinde bulunan Gelincik dağının yumuşak kayaçları, rüzgar ve yağmurun etkisiyle aşınmış ve peribacasını andıran şekiller oluşturmuştur ve elbette bu şekillerle ilgili türlü efsaneler yayılmıştır. Tam burada karşılaşan iki gelin alayının birbiriyle kavgaya tutuşmaları ve beddua etmeleri sonucu herkesin taş kesildiği anlatılır. Gerçekten de uzaktan bakıldığında peribacaları insan dizisi gibi görünmektedir.
İlçenin en önemli doğal güzellikleri arasında yer alan Gelincik Dağı’na yapılacak bir teleferikle, bölgenin turizme katkısının artırılması hedefleniyor.
Sinek Çayı Kaya Kabartmaları
İlçe merkezine yedi kilometre uzaklıktaki avcılık kabartmalarının tarihi önemi büyük. Bunun Anadolu’da çizilen ilk resim olduğu düşünülüyor. Ancak kabartmayı görebilmek için biraz zorlu bir kanyonun içinden geçmek gerekiyor.
Haburman Köprüsü
Sinek Çayı üzerine kurulmuş köprü, 1179’da Artuklular Dönemi’nde yaptırılmıştır. Üç gözden oluşan Haburman Köprüsü’nün ana malzemesi kalker taşıdır. Taş işçiliğinin özenli oluşu ile dikkat çeken köprü, Avrupa Birliği’nin desteğiyle restore edilmiştir.
6- Ergani
Diyarbakır’ın en kalabalık ve en bilinen ilçesi burasıdır. İlçe adını bölgedeki petrol kuyuları ve bakır madeni ile duyurmuştur. Zülküfil Dağı eteklerine kurulmuş olan Ergani’ye Osmanlılar zamanında Osmaniye denmiş ancak bu isim Adana’nın ilçesiyle karışınca yeniden Ergani olması kararlaştırılmış. Tarihteki önemi nedeniyle medeniyetin beşiği olarak görülen Ergani’de bu izleri görmek ve tarihi bir yolculuğa çıkmak için rotanızı önce Çatalönü Höyüğü’ne çevirmelisiniz.
Çayönü Höyüğü
Dicle’nin kıyısındaki Ergani Ovası'nda 1963 yılında, arkeoloji dünyası için çok önemli bir isim olan Halet Çambel ve Robert J. Braidwood tarafından başlatılan kazılar, Güneydoğu Anadolu’nun ilk bilimsel arkeolojik kazıları olması bakımından da son derece önemlidir. Ancak Çayönü’nün önemi bununla sınırlı değil; avcı-toplayıcı düzenden yerleşik hayata geçiş sürecini kesintisiz sergileyen bölge, Neolitik dönemin izlerini taşması ve tarıma başlanılan ilk yer olarak kayıtlara geçmesi bakımından da bir ilktir.
Yapılan kazılarda iğne, çengel, basit kaplar gibi küçük el aletlerinin yanı sıra, avcılıkta kullanılan çeşitli silahlar da ele geçmiştir.
Hilar Kaya Mezarları
Çayönü yerleşiminin nekropolü olarak kullanılan Hilar Mağaraları’nda ise dikdörtgen planlı kaya mezarları yer alır. Bazılarının üzerinde kabartmaların da yer aldığı mezar odaları 14. ve 15. Yüzyıllarda genişletilmiş ve mescit bölümü eklenmiştir.
Sezai Karakoç Müzesi
Bu topraklarda yetişen Türk edebiyatının önemli şairi Sezai Karakoç’un doğumgününde, edebiyat dünyasının ve Erganililerin de yoğun ilgisi altında açılan müzede şairin kitapları ve özel eşyalarının yanı sıra, çeşitli belgelere de yer veriliyor. Duvarları şairin en sevilen şiirlerinin yer aldığı panolarla bezeli müzenin bir odasında da Karakoç belgeselinin yayınlandığı ekranlar bulunuyor.
7- Silvan
İl merkezine 78 kilometre uzaklıktaki Silvan, M.Ö. 3000’li yıllardan bu yana çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan köklü bir şehir. Bizans döneminde oldukça kalabalık bir başkent olduğu bilinen şehir, Perslere karşı önemli bir askeri üs olarak kullanılmış. Hala kalabalık bir nüfusa sahip olan Silvan’da yerli halkın çoğunluğu tarımla uğraşmaktadır.
Malabadi Köprüsü
Biz onu adına yazılmış türkülerden de çok iyi tanıyoruz. Selçuklu Dönemi’nin anıtsal mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan, hatta bir başyapıt sayılan Malabadi KöprüsüBatman Çayı üzerinde yer alır ve Diyarbakır ile Batman’ı birbirine bağlar. UNESCO’nun da geçici koruma listesine aldığı köprü özellikle genişliği ile göz doldurmaktadır, öyle ki Evliya Çelebi bu genişliği “Ayasofya’nın kubbesini alın ve Malabadi’nin altına bırakın,” sözleriyle tanımlamıştır.
Hasuni Mağaraları
Malabadi Köprüsü’nün bulunduğu yol üzerinde, Diyarbakır yöresinin en büyük mağara topluluğu olan Hasuni’den bahsetmemek olmaz. Büyük kaya parçalarının oyulması ve birbirine koridorlarla bağlanması ile ortaya çıkmış bu topluluk, görsel estetiğin yanı sıra çevreye ait manzaranın en güzel izlenebildiği nokta olması bakımından da önemli. Mağaraların arasında su kanalları, dokuma atölyeleri, kilise, sarnıç ve bir de sunak yer alıyor.
Silvan Kalesi
İlçedeki en eski yapı olan kale, M.Ö. 80’lerde inşa edilmiştir. Kalkerli taşlarla inşa edilen Silvan Kalesi, dünyada dolgu malzeme kullanılarak yapılan ilk kale olması bakımından da önemlidir.
8- Kulp
Volkanik ve sarp bir arazi üzerine kurulan Kulp, Diyarbakır’ın merkezine en uzak ilçesi. 128 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Kulp’un ismini Kulpo isminde bir derebeyinden aldığı düşünülüyor. Toprakları tarıma elverişli olmadığı için bölge halkının en önemli uğraşları arasında arıcılık ve ipekböceği yetiştiriciliği geliyor. Süryanilerden bu yana sürdürülen bir gelenek olan ipekböceği üreticiliğinin ortaya çıkardığı geleneksel sanat İpek Puşiciliği ise hala yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Kefrum Kalesi
Bizans zamanında güvenlik amaçlı inşa edilen kale, hala iki parça olarak ayaktadır. Kalenin içerisinde yer alan sarnıçların içi yağmur sularıyla dolduktan sonra, Atabeyliler tarafından tohumlarının atıldığı söylenen çimlerle kaplanır ve bu çimler suyun kurumasını engeller ve temiz kalmasını sağlar.
Kanikan Köyü ve Mağaraları
Kulp’un merkezine 25 kilometre uzaklıktaki Kanikan köyünde yer alan mağaralar Yontma Taş Devri’nden kalma mezar evleriyle tanınır. İnkaya ismiyle de bilinen köy, tarihi mağaraları ve balık çeşmesiyle de doğal güzellikleri bakımından hayranlık uyandırıcı.
Taşköprü Köyü
Kayalarında mağara devrine ait izlerin gözlemlenebildiği Taşköprü köyü, Silvan ve Hazro’nun birbirleriyle etkileşim içinde olmalarını sağlayan noktada kurulmuş. Malabadi Köprüsüne benzeyen bir de taş köprüsü yer alıyor.
9- Lice
Diyarbakır kent merkezine 84 kilometre uzaklıktaki Lice, Diyarbakır’ın tüm ilçeleri gibi tarih boyunca çeşitli medeniyetlerin yerleşim yeri olmuştur. Karasal iklimin hakim olduğu Lice’nin 75 senesinde geçirdiği büyük deprem sonrası merkezi Fis ovasının doğusuna kaydırılmıştır.
Birkleyn Mağaraları
Dicle’nin iki ana kaynağından biri, Birkleyn mağarasının içinden geçip ilerledikten bir süre sonra toprak üzerine çıkar. Bu yüzden burada Birkleyn Suyu adını alır. Su yer altındaki doğal tünelde ilerleyerek Dicle’nin diğer koluyla birleşir.
Antik dönemlere ait pek çok kaynakta burası ile ilgili çeşitli mitlere rastlanır. Dünyanın bittiği nokta olmasından ölülerin dünyası olan yeraltına giriş yeri olduğuna kadar efsanelere konu olan Birkleyn Mağaralarındaki en önemli buluntular Asur kralları tarafından hazırlanmış kabartma çivi yazılı tabletlerdir.
Uzunluğu birkaç kilometreyi bulan bir diğer mağarada ise yine çeşitli yapılara ait kalıntılar, Asur Kralı III. Salmansar’a ait kabartma yazılı kitabe ve bir kaya kabartması yer alır. Figürlerin hepsinin doğuya baktığı gözlemlenen kabartmada Asur Kralı da işlemeli bir giysi ve uzun başlığı ile betimlenmiş.
Dakyanus Antik Kenti
Bilimsel bir kazı çalışması henüz yapılmadığı için tarihçesine ait net bir bilginin olmadığı antik kentte bir saraya ait olduğu düşünülen kalıntılar, kemerler ve 4 metre yüksekliğinde sütunlar yer alıyor.
Ashab-ı Kehf (Yedi Uyurlar) Mağarası ve Festivali
Dünyada 33, Türkiye’de ise 4 ayrı yerde bu isimle adlandırılan mağaralardan biri de Lice’de yer alıyor. Efsaneye göre tek tanrıya inanan 6 genç, putperest olan ve herkesi de putperestliğe davet eden hükümdarın bu çağrısına kulak asmazlar. Hükümdara yakınlıkları ile bilinen bu 6 genç, çareyi saraydan ayrılmakta bulurlar. Dağ yolunda, yanında Kıtmir isimli köpeği olan bir çobanla karşılaşırlar ve onun gösterdiği mağaraya sığınırlar. Çoban da onlarla birlikte kalır.
Gençlerin izini sürdüren hükümdar, mağarayı bulduğunda girişinin örülmesini emreder. Amacı onların oradan çıkışını engellemek ve öldürmektir ama gençler ölmez, aksine yüzyıllar süren bir uykuya dalarlar. Uyandıklarında ise aradan geçen zamanın farkında değillerdir, Yemliha isimli genç yiyecek bir şeyler almak için şehre inmeye karar verir ama yakalanmamak için de kılık değiştirir. Her yer, her şey değişmiştir, elindeki para bile. Bundan şüphelenen bir satıcı Yemliha’yı yeni hükümdarın yanına götürür ama hükümdar Yemliha ile aynı dine mensup olduğundan, hikayeyi dinledikten sonra onu serbest bırakır. Yemliha mağaraya dönüp arkadaşlarına durumu anlatır ve gençler yeniden uykuya dalarlar. Bu, Hristiyanlıkta “yeniden diriliş”e örnek bir hikaye olarak anlatılır.
Tarihi bir mekan olması nedeniyle her zaman yoğun ilgi gören Ashab-ı Kehf Mağarası, her Mayıs’ın 28’inde düzenlenen festivalle de binlerce kişiyi ağırlıyor.
10- Hazro
Dyarbakır’ın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olan Hazro, Diyarbakır merkeze 72 kilometre uzaklıkta yüksek tepeler üzerine kurulu bir yerleşim yeridir.
Hazro Ulu Camii
İlçeye en hakim tepelerden birinin üzerine inşa edilmiş olan cami, 13. Yüzyıl Eyyubiler zamanına tarihlenmektedir ve ilçenin en önemli eserlerindendir.
Şahabuddin ve Şapur Türbeleri
Tercil Kalesi’nde bulunan bu iki türbe, özellikle ruhsal sıkıntılarına çare arayan kişiler tarafından ziyaret ediliyor. Asurlulardan kalan Tercil Kalesi ise ne yazık ki günümüze kadar korunamamıştır, şimdilerde bir harabe durumundadır.
11- Hani
Diyarbakır’a 97 kilometre uzaklıktaki ilçenin adının Hurriler döneminden kalma olduğu düşünülmektedir.
Hatuniye Medresesi
Zeynep Hatun Medresesi olarak da bilinir. Selçuklu mimarisinin bir örneği olan medrese düzgün taş işçiliği, mükemmel hat sanatı ve geometrik/bitkisel bezemeleriyle dikkat çeker.
Ankaris Şifalı Suyu
Kaynağı bilinmeyen bu suyun özellikle karaciğer hastalıklarına iyi geldiği söylendiği için çevre il ve ilçelerden de ziyaret ediliyor ancak suyun çevresinde herhangi bir tesis yer almıyor.
12- Dicle
Ergani üzerinden geçilerek ulaşılan Dicle ilçesi, Diyarbakır şehir merkezine 90 kilometre uzaklıkta yer alır. Bağcılığın yaygın olduğu Dicle, biraz uzak ve sapa olması nedeniyle diğer ilçelere göre daha az ziyaretçi almaktadır.
Kral Kızı Taşı
Uzaktan bakıldığında kayalıklar üzerine inşa edilmiş bir evi andıran yapıya çıkmak mümkün değil bu yüzden yalnızca aşağıdan görünen manzarasıyla yetinilmesi gerekiyor. Bir mezar ve kilise kalıntılarına da rastlanan yapının ne zaman yapıldığına dair kesin bilgiler yok ama bölgedeki birçok yapı gibi burası da bir efsaneye sahip. Kızının bir çobana aşık olduğunu duyan kral çok sinirlenir, çobanı öldürür ve kızını da kayaların üzerine yaptırdığı bu eve hapseder. Bir gün pencereden iki güvercinin uçtuğunu gören muhafız hemen odaya koşar ama kızı yerinde bulamaz.
Yukarı Camii
Şeyh Sait İsyanı’nın başladığı cami olarak bilinir, ilçenin en eski yapısıdır.
13- Çınar
Cumhuriyet döneminde büyük bir köy olan Çınar, 1937 yılında ilçe olmuştur. Tarımla uğraşan yöre halkının çoğunluğunu Bulgaristan ve Kudüs’ten gelen göçmenler oluşturur.
Süleyman Ağa Mağaraları
Günümüzden 2000 yıl öncesine ait izler taşıyan mağara, büyük bir kayalığın oyulması ve odacıklar açılmasıyla oluşturulmuştur. Mağara Göksu çayının bulunduğu yerdeki Aşağı Konak köyünde yer alır.
Zerzevan Kalesi
Yüksek bir tepe üzerine konumlanmış ve etrafı surlarla çevrilmiş olan kale ne yazık ki günümüze kadar ayakta kalamamıştır, zamanında yaşayanların su ihtiyaçlarını karşılamak için dereye kadar açılmış olan tüneller de bugün kapalıdır.
Aktepe Şeyhleri Türbesi
Aynı isimli köyde yer alan türbeler, yöre halkı tarafından her Mayıs’ın 7’sinde düzenli olarak ziyaret edilmektedir.
Karacadağ
Volkanik bir dağ olması sebebiyle bu ismi alan Karacadağ, kışın kar turizminin yaşandığı yerlerden biridir.
14- On Gözlü Köprü
Dicle Köprüsü veya Silvan Köprü adlarıyla da bilinen köprü, kentin güneyinde, Dicle ırmağı üzerinde yer almaktadır. Köprünün kitabesinde 1065-1067 yılları arasında Selçuklulara bağlı bir emirlik olan Mervanoğulları tarafından yaptırıldığı yazmaktadır.
18 metrelik bir boya sahip olan köprünün kitabesi ile aynı hizada bazalt taş üzerine işlenmiş bir aslan kabartması yer almaktadır.
15- Mardin
Kültür turlarının vazgeçilmez durağı Mardin, keşfedilmeyi bekleyen mutfağı ve kültürel değerleriyle harika bir kaçış noktası.
Mardin Evleri
Ekranlardan, fotoğraflardan görüp hayran olduğunuz geleneksel mimari örneği sarı kalker evlerini yakından görmek, dar sokaklarda dolaşmak ve evlerin duvarlarındaki süslemeleri yakından görmek son derece etkileyici bir tecrübe olacak, bu yüzden fotoğraf makinenizi yanınızdan eksik etmeyin.
Deyrulzafaran Manastırı
Süryaniler tarafından 5. Yüzyılda inşa edilmiş ve geçen yüzyıllar içerisinde yapılan eklemelerle bugünkü halini almış olan manastır, Mor Hananyo, Meryem Ana kilisesi, Azizler Evi ve Güneş Tapınağı gibi çok önemli kısımların yanı sıra, 52 patriğin de mezarını barındırıyor. Süryanice yazılmış İncil ve çok iyi korunmuş mozaikleri ise manastırın en dikkat çekici yerlerinden.
Mardin Kalesi
Ne kadar görkemli olduğunu görünce ona yapılan Kartal Yuvası yakıştırmasında ne kadar haklı olduklarını anlayacağınız kale 1600 yıllık bir geçmişe sahip. Edebiyat ve müzik dünyasında sık sık anılan kale, stratejik konumu nedeniyle birçok medeniyet tarafından askeri bir üs olarak kullanılmış.
Dara Mezopotamya Harabeleri
Oğuz köyü içerisinde yer alan antik kent, M.Ö. 530’lu yıllara tarihleniyor. Yapılan kazılarda çarşısı, kilisesi, tiyatrosu, askeri yapıları ve sarnıçları ortaya çıkarılan kent, İpek Yolu üzerinde bulunması nedeniyle özellikle ticarette önemli bir yere sahip.
Mardin Müzesi
Arkeoloji ve etnografya olarak iki bölümde eserlerin sergilendiği müze, 1943 yılında açılmış. İçerisinde Asurlar’dan Osmanlı’ya kadar, buralarda hüküm sürmüş tüm medeniyetlere ait buluntuları yakından görebilir, bölge kültürünü çok daha iyi tanıma şansına erişebilirsiniz.
Revaklı Çarşı
Yolun iki yanındaki revakları nedeniyle bu isimle anılan çarşı, dizi dizi dükkandan oluşuyor ama en ilgi çeken ürün elbette başta telkâri olmak üzere Mardin’e özgü el yapımı eşyalar.
16- Midyat
Eski Mardin’in bir kopyası gibi olmasıyla dikkat çeken Midyat, Turabdin Platosu olarak adlandırılan bölgede yer alıyor.
Devlet Konukevi
Genellikle ilk durak burası çünkü burası birçok diziye ve filme de ev sahipliği yapmış olmasıyla tanınan bir mekan. Dizi tutkunları tarafından bol bol fotoğraf çekildiğine şahit olacağınız konukevi, Midyat taş işçiliğinin en güzel örnekleri arasında gösteriliyor.
Meryem Ana Manastırı
5. yüzyıldan kalma olduğu tahmin edilen manastır, içerdiği benzersiz mimari ögelerle eşine az rastlanan bir kilise örneği olarak öne çıkıyor. Süslü kemerleri, zarif taş işçiliği ile son derece etkileyici bir mekan olan Meryem Ana Manastırı, Hah köyünün güneyinde yer alıyor.
Mor Gabriel Manastırı
Dünyanın en eski Süryani manastırı olan Mor Gabriel, 1600 yıllık tarihe ve oldukça izole bir konuma sahip. Tamamı Midyat kesme taşından inşa edilen manastır bir rehber eşliğinde de gezilebiliyor ancak sadece dört bölümü ziyarete açık. Hala içinde yaşayanların olduğu kısımlar kırmızı şeritle kapatılmış.
Manastırın en eski mezarlığı olan Azizler Evi’ndeki on beş niş, on iki bin rahibin mezarını barındırıyor. En önemli mezar ise manastıra adını veren Mor Gabriel’e ait.
Midyat Mutfağı
Midyat’ın neresine giderseniz gidin, bol baharatlı Süryani mutfağının leziz örnekleri karşınıza çıktığında denemeden kesinlikle dönmeyin. Etli yemeklerin meyveyle buluştuğu Arap etkileri ise başta yadırgasanız da kesinlikle aklınızda yer edecek. Tadına bakmanız ve hatta yanınızda götürmenizi tavsiye ettiğimiz bir diğer şey de Süryani şarapları.