Muğla Gezilecek Yerler:
Muğla gezilecek/görülecek yerler arasında ahşap mimarisi ile dikkat çeken Konakaltı Hanı, Osmanlı sanatının mükemmel bir örneği Kurşunlu Cami, beyaz-turkuaz renklerinin görkeminin bir yansıması olan Şeyh Camii, şehirde ilk dikkat çeken yapılar olan Muğla Evleri ve Bacaları ve önemli bir arkeoloji ve kültür müzesi olan Muğla Müzesi bulunur.Ölüdeniz: Muğla denince akla ilk gelen yerlerden biri olarak Ölüdeniz, sahip olduğu 3 kilometrelik plajıyla, ‘Tanrının dünyaya bağışladığı cennet’ olarak nitelendiriliyor. Açık ve koyu mavinin yeşille iç içe girdiği Ölüdeniz 10 ay ılık ve durgun suyu ile en çok rağbet gören yerlerden biri diyebiliriz.
Kelebekler Vadisi: Ölüdeniz’e yaklaşık 7 kilometre mesafede yer alan bu ilginç kanyonun adı, Temmuz-Eylül ayları arasında görülen “Jarsey Tiger” adlı kelebeklerden geliyor. 4 mevsim akan küçük şelalesi, geniş kumsalı, tertemiz denizi, pırıl pırıl çakıl taşları ve pembe zakkum çiçekleri ile cennetin bir kesiti gibi huzur veriyor.
Bodrum Antik Tiyatrosu: Klasik Çağ Bodrumu’nun günümüze gelmiş anıtsal eseri olan Bodrum Antik Tiyatrosu Göktepe’nin güney yamacına yaslıdır. Üç ana kısımdan meydana gelir. Bu bölümler sahne binası, orkestra ve oturma alanıdır. Anadolu’nun en eski tiyatrolarından biri olan tarihi tiyatro Mausolos Dönemi’ne aittir.
Sarıgerme Plajı: Plajlarıyla herkesi kendine hayran bırakan Muğla plajlarından biri Sarıgerme Plajı olarak karşımıza çıkıyor. Harika bir manzara ve tertemiz deniz suyu için eski adı Osmaniye olan Mavi Bayraklı bu plajı tercih edebilirsiniz.
Akkum Koyu: Yaz tatillerinin favori koylarından biri olan ve Selimiye’de yer alan Akkum Koyu bir kere gittiğiniz zaman bir daha başka yere gitmek istemeyeceğiniz türden bir yer. Sessiz olduğu kadar keyif dolu atmosferiyle her yıl binlerce turistin tercihi oluyor.
Bodrum Kalesi: Bodrum Çarşı mahallesinde bulunan tarihi Bodrum Kalesi iki liman arasında, üç tarafı denizlerle çevrili kayalık bir yarımadada bulunuyor. Üzerinde İngiliz, İtalyan, Alman, yılanlı gibi isimleri olan kuleleri yer alıyor. En yüksek kule unvanına ise Fransız kulesi sahip. Kale, günümüzde Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak kullanılıyor.
Milas Müzesi: Milas Müzesi ilk kez Bodrum Müzesi’nden gönderilen eserlerin düzenlenmesiyle 1987’de ziyarete açılmıştır. Müze müdürlüğü Milas Kültür Merkezi binası içerisinde bulunur. Binanın giriş katında müze sergi salonu ve idari birimler vardır.
Şeytan Yalısı: Zeytin ağaçları içerisinde doğallık dolu bir tatil istiyorsanız Şeytan Yalısı tam size göre bir yer. Muğla-Milas’ın benzersiz manzarasına sahip olan Şeytan Yalısı’na ulaşmak için Mazı Köyü yönünden gidebilirsiniz. Çevrede konaklama yapabileceğiniz otel ve pansiyonlarda kalarak tatilinizi uzatabilirsiniz.
Muğla Uyku Vadisi: Uyku Vadisi Bodrum Milas Havalimanı’na 11, en yakın yerleşim bölgesi olan Gökçeler Köyü’ne 800 metre mesafede yer alır. Hamza Bey Çayı’nın kıyısında zeytin, çam, çınar, ceviz ve narenciye ağaçlarının arasında tatil yapmanıza olanak sağlayan bir yerdir. Doğal bir atmosferde kuş cıvıltısı, şelale şeşi, yaprak hışırtısı dolu, dingin bir tatil ihtiyacındaysanız burası tam size göre diyebiliriz. Güzelliği ölümsüzleştirmek için yanınızda fotoğraf makinenizi mutlaka götürün ve doğa yürüyüşlerine çıkarak doğanın tadını çıkartın.
Kızkumu: Efsaneleriyle bilinen Kızkumu en değişik doğal görünümlerden biri olarak gidenleri büyülüyor. Denizin ortasından yürüyerek geçebileceğiniz kumlu bir yol bulunuyor. Efsaneye göre kralın kızı bir balıkçıya aşık olur ve her sene aynı yerde buluşurlar. Balıkçı genç sandalıyla gelir ve prenses de elindeki fenerle ona yol gösterir. Bir gün bu bilgi kralın kulağına gider ve hemen askerlerine gençleri engellemesi için komut verir. Tam buluşacakları sırada askerler kızı tutarlar. Ellerinden kurtulmayı başaran prenses balıkçıya doğru denizden koşmaya başlar. Bu sırada bir mucize gerçekleşir ve genç kadının koştuğu yerler kumsala dönüşür ve onun işini kolaylaştırır. Askerler ise ağır oldukları için batma tehlikesi geçirirler. Buluşmalarını önlemek için ok ve yaylarını hazırlayarak balıkçıyı öldürmek isterler. Hedefi yanlış aldıkları için vurdukları prenses olur. Bunu gören balıkçı prensesi alarak bir daha görünmemek üzere ortadan kaybolur. Kumsalın kırmızı olmasının sebebi de prensesin kanı olarak rivayet edilir. Sakin ve yeşillikler içinde bir tatil için mutlaka gitmeniz gereken yerlerden birisi diyebiliriz.
Turgut Şelalesi: Muğla’nın en güzel köyleri arasında yer alan Turgut Köyü’ndeki Turgut Şelalesi sizi büyülecek yerlerden biri. Ormanın içerisinde yer alan şelaleye gidecek olursanız burada safari ve trekking yapabileceğinizi hatırlatalım.
Azmak Nehri: Akyaka Gökova’da yer alan masalsı güzellik Azmak, yeşillikler arasında keyifle yürüyüş yapmanızı ve bol oksijen depolamanızı sağlarken unutulmayacak bir tatil geçirmenizi sağlayacak yerlerin başında geliyor.
Adını andığımız bu yerlerle ilgili detaylı bilgiye yazımızın devamında ulaşabilirsiniz.
Konakaltı Hanı
Muğla denildiğinde akla ilk geleni Konakaltı Hanı’dır. Konaklama amacıyla inşa edilmiş olan tarihi Konakaltı Han, ahşap mimari ile inşa edilmiş, sade ama etkileyici bağdadi bir mekândır. Beyaz boya ve ahşap dokunun iç içe geçtiği ince işçilikle zarif bir şekilde bugün de ziyaretçilerini ağırlayan bu yer, 19. yüzyıl sivil mimari özelliklerini taşımaktadır. Zamanında Menteşe yöresine uğrayan tüccarlara ve mevsimlik işçilere ev sahipliği yapmıştır. Alt katı da bu nedenden dolayı yolcuların hayvanlarının barınması için ahır ve gıda ambarı olarak tasarlanmıştır. Aynı zamanda kalan bölümleri de dükkân olarak kullanılmıştır.
Han, Muğla merkezindeki Müştakbey Mahallesi’nde yer almaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Muğla Oteli olarak kullanılan bu iki katlı tarihi bina, Muğla eşrafından Berber Ömer Hafız oğlu Hacı Mehmet Konuk tarafından Rum ustaların nezaretinde yaptırılmıştır.
Günümüzde bu tarihi yapıda belediyenin düzenlediği sosyal, sanatsal ve kültürel aktiviteler yer almaktadır. Hatta bina, bu işlevinin dışında bir dönem Büyük Yalan adlı dizinin çekimlerinde de kullanılmıştır. Bu sayede orijinal dokusu bozulmaksızın günümüze gelen bu zarif bina, ününe ün katmayı başarmıştır. Konakaltı, belediye tarafından Konakaltı Kültür Merkezi adıyla da tanımlanmaktadır. Öğrenim yılı içerisinde bu kültür merkezinde yetişkinlere ücretsiz olarak kültür, sanat ve eğitim kursları verilmektedir. Bodrum katta yer alan bölüm ise, gerekli organizasyonlarda 300 kişiyi ağırlayabilecek bir konferans salonuna dönüştürülmüştür. Hatta tarihi kültür merkezinin bahçesinde yaz aylarında düğün organizasyonları dâhi gerçekleştirilmektedir.
Kurşunlu Cami
Kurşunlu Cami, Osmanlı sanatına hayranlık duyanların görmeden asla dönmediği eserlerden biridir. Osmanlı’nın egemenliği altında yapılan ve her köşesinde ziyaretçilerini şaşırtacak bir detay saklı olan Kurşunlu Cami, Menteşe Balıbey Mahallesi sınırları içerisinde bulunan bir şaheserdir.
Cami, kayıtlara göre 1493 tarihinde Menteşe beylerinden Esseyyid Şucâeddîn Bey’in emir üzerine yaptırılmıştır. Eser, bütünüyle klasik Osmanlı mimarisi özellikleriyle bezenmiştir. İbadethane işlevinden önce otuz derslikli bir medrese olarak pek çok öğrenciye ilim dağıtıp hizmet veren cami, şehrin görülmesi gereken eserlerinin başında gelmektedir. Şerif Efendi’nin isteği üzerine, 1900 yılında eski medreseye son cemaat yeri eklenmiş ve minaresi de yine aynı yıllarda Hacı İsmail tarafından yaptırılmıştır.
Kurşunlu Cami’yi bölgedeki diğer camilerden farklı kılan özelliği 1853 yılında gördüğü restorasyon sırasında kubbesinin tamamen kurşunla kaplanmış olmasıdır. 510 yıllık bir tarihi göğüsleyen camii, bu restorasyonun haricinde daha birçok bakımdan ve onarımdan geçerek günümüze kadar gelmiştir.
Cami'nin içerisindeki göz kamaştıran desenlerle kalem işi süslemeler görenleri büyülemektedir. Kalem işi süslemelerin bu denli canlı görünmesinin ardında yatan neden, işlemeler için kök boyaların özel olarak Rodos’tan getirtilmiş olmasıdır. Camii içerisinde görülmeye değer bir başka çalışma da Kâbe ve yelkenli gemi desenleridir.
Kurşunlu Cami’nin medrese olduğu dönemden kalma kesme taştan örülme cephe duvarları ise Selçuklu Mimarisi özelliklerinin bir yansımasıdır. Osmanlı hakimiyetinde can bulan bu son derece önemli eserden, Evliya Çelebi’nin Seyahatname adlı eserinde de bahsedilmektedir.
Şeyh Cami
Şeyh Cami, Muğla Çarşısı'nın içerisinde bulunmaktadır. Cami'nin kitabi adı, Şeyh Bedrettin Cami’dir. Vakıf eserleri olarak yapılan bu yapılar, insanlara hizmet ve önemli kişilerinin adının anılması için şehre kazandırılmaktadır. 1565 yılında yapılan cami, günümüze dek gelebilmiştir. Günümüzde merkezde Şeyh Mahallesi’nde bulunan eser, tarihi boyunca pek çok kez onarımdan geçmiştir. Cami'nin minaresi ise, 1800’lü yıllarda eklenmiştir.
Büyük bir alana sahip olan Şeyh Cami'nin bünyesinde başta yapının banisi Şeyh Bedrettin’in olmak üzere dönemin önde gelen ulemalarından bazı kişilerin mezarları yer almaktadır. 1671 yılında şehri ziyaret eden ünlü seyyah Evliya Çelebi de Muğla’nın sanatlı camileri arasında bu tarihi eseri de saymaktadır. 1750’li yıllardaki kayıtlara göre, cami bahçesinde bir de iki hücreli medrese hizmet vermekteydi. Hurufat defterlerindeki kayıtlara göre, en çok atama yapılan Muğla camisi, Şeyh Cami’dir. Haliyle bu cami eski dönemlerden beri aktif olarak halka hizmet vermektedir.
Yapının içi oldukça sade ve naif olarak beyaz - turkuaz renkleri ağırlıklı dizayn edilmiştir. Kur’an ayetleriyle süslü hat kitabelerindeki Arapça yazılar altın harflerle siyah zemine işlenmiş ve yine siyah çerçevelerle cami içerisindeki dekor bütünlüğü tamamlanmıştır. Vitray camlar üzerinde de, tavan ve ara kısımlar ince kalem işi süslemeleriyle renk uyumu gözetilerek sade bir şekilde tamamlanmıştır.
Yapıyı yaptıran Şeyh Bedrettin hakkında bilinenler ise ne yazık ki yazılı kaynakların azlığı nedeniyle çok fazla değildir. Şeyh Bedrettin, 16. yüzyılda yaşamış bir mutasavvıftır. Uzun yıllar Muğla’da Kadı Mescidi olarak bilinen medresede ders vermiş ve yöre içerisinde sevilerek büyük bir şöhret kazanmıştır.
Muğla Evleri ve Bacaları
Muğla denilince akla ilk gelen görüntü şüphesiz ki Muğla evleri ve bacalarıdır. Muğla evini diğer bölge evlerinden ayıran en temel özelliği bacasıdır. 1940’lı yıllar gibi yakın bir zamana kadar Muğla evlerinin damları topraktandı. Bu yüzden Muğla bacasının ortaya çıkışı kiremitli çatıların yayılmasıyla başlamıştır. Muğla bacası, Muğla ilinin halk arasında “deli memet” dediği bol yağışlı ve az rüzgarlı hava koşullarına uygun olarak geliştirilmiştir. Bacanın yapımı ise dış görüntüsüne göre daha basittir. Osmanlı İmparatorluğu süresince el sanatları ve zanaat işlerinin genellikle Rum ustalar tarafından icra edildiği bilinmektedir. Muğla’nın geleneksel haç şeklindeki bacalı ev tipini de oluşturanlar yine Rum ustalar olmuştur. Zaman içerisinde de bu ev tipleri Türk ustalar arasında da yaygınlaşmış, aynı tarz inşalar başlamış ve 1922 yılına kadar en güzel mimari örnekleri verilmiştir.
Yapımında alaturka kiremitlerin kullanıldığı ve kare yüzey etrafında kurulan bacanın yapımında öncelikle her kenardaki alaturka kiremit ikişerli olarak oluk yerleri dışa gelecek şekilde çatkı olarak dizilir. Çatkının sağlam olması için mala ile kiremitlerin birbirine geçmesini sağlayacak şekilde çentik açılır. Böylece dört kenarda sekiz kiremit kullanılır. Yine aynı çatıklar üzerinde ikişerli kiremitler olukları alta gelecek şekilde dış tarafa dizilir ve sekiz kiremit daha aynı şekilde çentiklerle eklenir. Karşılıklı üçgenlerin tepe noktaları üzerine bir tam kiremit konularak köprü yapılır. Diğer karşılıklı duran kiremitlerin de eklenmesiyle bir haç oluşturulur.
Komşu kenarlarda bulunan üçgenler arası boşlukları kapatmak içinse harç kullanılır ve kiremit parçaları eklenir. Baca uzatıldıktan sonra kolları uzatılmış haçların merkezinde açıklık kalır ve burası da tam kiremidin bir kola paralel gelmesiyle ortalanır. Böyle meşhur Muğla bacası, 28 kiremitle örülerek tamamlanır. Şehri gezerken, küçük ve sevimli yöre evlerini gökyüzüyle bağlayan bu karakteristik ve sevimli bacalara sıkça rastlayabilirsiniz.
Muğla Müzesi
Türkiye’nin kültür varlıklarının izini sürebileceğiniz bir başka adres ise Muğla Müzesi’dir. Girişinden itibaren ünlü arkeoloji müzelerini aratmayan atmosferiyle Muğla Müzesi, Müştakbey Mahallesi’nde Konakaltı Kültür Merkezi’nin hemen yanında yer almaktadır. Önceleri cezaevi olarak hizmet veren binanın, 1993 yılı itibariyle Kültür Merkezi Binası olarak hizmet vermesine karar verilmiş ve aktif olarak 1994 yılında ziyaretçilerine açılmıştır.
Muğla Müzesi, bünyesinde üç ana bölüm, bir de sanat galerisi bulunmaktadır. Ayrıca müze, birbirinden kıymetli 5.460 parça esere ev sahipliği yapmaktadır. Müze içerisinde kapalı bölümde sergilenen arkeoloji eserlerinin çoğu Yatağan’da yer alan Stratonikeia Antik Kenti’ne ait kazılardan getirtilmiştir. Bu buluntuların yanı sıra, aynı yerdeki Lagina ve Sedir Adası’ndaki Cedrae şehirlerinin eserleri de müzede sergilenmektedir.
1992 yılı itibariyle gerçekleştirilen Özlüce Köyü - Kaklıcatepe kazı çalışmalarında pek çok bitki ve hayvan fosiline rastlanmıştır. Aslen bu eserlerin oluşturduğu ana sergi alanıyla da Muğla Müzesi, Türkiye’nin ilk doğa tarihi müzesi olma unvanını kazanmıştır. Bu fosiller, karbon testi sonuçlarına göre 5 ila 9 milyon yıl önce bölgede yaşayan canlılara aittir. Bu dönem canlılarına daha önceden ilk kez İspanya’nın Tervel Havzası’nda denk gelindiği için, bu döneme Turolian denilmektedir.
Müzeye gittiğinizde arkeoloji ve doğa bilimi eserlerinin yanı sıra, etnografya bölümünü de ziyaret edebilirsiniz. Bu kısım, diğerlerine göre daha renkli olup Muğla’nın çeşitli dönemlerine ve tüm yörelerine ait giyim, kuşam ve günlük hayatta kullanılan araç gereçlerden oluşmaktadır.
Kaunos
Antik zamanlarda ticari açıdan önemli bir liman kenti olan Kaunos, zamanla denizin alüvyonlarla dolmasıyla liman özelliğini kaybetmiştir. Günümüzde kıyıdan hayli içeride kalmıştır. Kente girişte ilk olarak Kaya Mezarları ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Kenti çevreleyen 3 kilometre uzunluğundaki sur duvarları, stoa, agora, çeşme, hamam, tiyatro ve tapınak kalıntıları Kaunos'un Antik Dönemde önemli bir merkez olduğunu ortaya koymaktadır. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde yoğun olarak yerleşim yeri olarak kullanılan kent, daha sonraları terk edilmiştir. Dalyan’dan ve kente girişte görülebilen Kaya Mezarları ise MÖ 4. yüzyılda yapılmış, daha sonra Roma Dönemi’nde de kullanılmıştır. Lykia tipi mezarların içinde üç taş yatak üzerine konulan ölüler bulunmaktadır. Cephelerinde iki İon sütunu, sütunların üzerinde ise friz ve alınlıklar dikkat çeker.
- 1 view
Halikarnas Mozolesi
Halikarnas Mozolesi, Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından Halikarnassos’da yaptırılmış, dünyanın yedi harikasından biri sayılan ancak günümüzde bütünüyle mevcut olmayan tarihi bir eserdir. Kolonlarıyla Yunan mimarisini, piramit şeklindeki çatısıyla da Mısır mimarisini birleştiren, devasa boyutlardaki mezardır. Mozole nedir diyecek olursanız bu özelliğe sahip kendinden sonra gelen, aynı stildeki tüm yapılara mozole dendiğini belirtebiliriz.Geçmişte mozolenin olduğu alan bugün açık hava müzesi şeklinde düzenlenmiştir. Alandan içeri girildiğinde sağ tarafta Bodrum tipi bir ev bulunur. Sol tarafta görülen uzun yapı içinde mozole ilgili kabartmalar, maket ve bazı çizimlerle yapıya ait mimari parçalar teşhir edilmektedir.
Halikarnas Mozolesi Hakkında BilgiDünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak tanımlanan mozolenin yükseldiği yer, bugün bir çukur şeklinde görünür. Bu çukurun ne olduğunu anlamak için öncelikle bölgedeki kapalı sergi salonunu gezmeniz gerekir. Taban ölçüleri 32 x 38 metre boyutlarındaki mozole, bir zamanlar uzun kenarı 242.5 kısa kenarı 105 metre olan geniş bir alanın kuzeydoğu köşesinde duruyordu. Antik dönemdeki yazarların söylediklerine göre anıt, 4 kısımdan oluşmaktadır. En altta yüksek bir kaide ya da diğer adıyla podyum, onun üzerinde kenarlarında 11, kısa kenarlarında dokuz olmak üzere 36 İon sütunlu tapınak şeklinde bir kısım bulunur. Bu kısmın da üstünde 24 basamaklı piramit formunda bir çatı ve en üst yerde dört atın çektiği araba içinde Mausolos ve Artemisia’nın heykel figürleri bulunmaktadır.
- 1 view
Babadağ
Ölüdeniz doğal güzelliği dışında yamaç paraşütü ile de bir hayli meşhurdur. Babadağ sadece ülkemizin değil dünyanın en güzel yamaç paraşütü atlayış yerlerinden biridir. 2000 metre yükseklikten atladığınız anda Ölüdeniz’in muhteşem doğası ayaklarınızın altına serilir.
Deneyimli pilotlar eşliğinde gerçekleştirilen yamaç paraşütü yılın on iki ayı yapılabilse de nisan ve ekim ayları arasındaki dönem uçuş için en ideal aylardır. Dilerseniz gün doğumu ile uçuşa başlayıp unutulmaz bir kare yakalarken güneşi uğurlamaya yakın havalanarak da farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz.
- 1 view