Çocukluğumda sınıfta coşkuyla söylediğimiz pastoral bir şarkı vardı. “Sen Ne Güzel Bulursun Gezsen Anadolu’yu” İstanbul kalabalık, İstanbul’da plazalar sıra sıradır. Bazı yolculuklar özeldir. Çok görmek istediğim bir yer vardı: Cumalıkızık. O gece uyku tutmadı gözlerimi, Uludağ eteklerinde kurulmuş bir Osmanlı köyüne gidecektim. Yaşayan son Osmanlı Köyü İstanbul’a yakındı. Gün ağarmadan düştük yollara.
Turumuzda Bursa’nın iki farklı köyünü ziyaret edeceğiz. Birincisi Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunda Orhan Gazi’nin kurduğu Kızık köylerinden biri olan Cumalıkızık ve Cumhuriyet’in kuruluşuyla mübadeleyle boşaltılan Gölyazı. Yalova’da güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra çevirdik rotayı Cumalıkızık’a. Güzel Bursa’nın yaslandığı Uludağ tüm heybetiyle selamladı bizi. Yüzyıllardır nice uygarlığa kucak açmış bu topraklarda bulunmanın keyfiyle camdan sağa sola dikkatle bakarak Bursa’ya on beş kilometre uzaklıkta olan Cumalıkızık’a girdik. Daha önce okuduğum, izlediğim kadarıyla da pozitif önyargıyla gittim.
Adını nereden aldı Cumalıkızık?
Uludağ etekleri ile vadiler arasına sıkışıp kalan (kısık) anlamında kızık adını almış. Bursa’nın beş Kızık köyünden birisidir. Diğer Kızık köyündeki köylüler cuma namazını kılmak için bu köyde toplanırlarmış.
Bir başka söylenceye göre; Köyün cuma günü kurulması sebebiyle adı Cumalıkızık olmuştur. Sabahın ilk saatleriydi köye girerken bir Osmanlı köyü görmenin heyecanı sarmıştı. Köyün girişinde birkaç köylü gördüm tarlalarda bahçelerde. Sakin bir köye geldiğimi düşünmüştüm. Ancak köyün girişi pazar günü olması sebebiyle oldukça kalabalıktı. Tur otobüsleri ve şahsi araçlar konvoy halindeydi. Köy meydanında jandarma nöbetteydi. Öyle bir kalabalık vardı ki iğne atsan yere düşmez. 500 yıllık ve daha fazla yaşlardaki evleriyle Unesco dünya miras listesine girmeyi başaran Kızık köyünde sabah serinliğinde taşlı yollara adım attık. Osmanlı mimarisinden kalma evlerinin şirinlik kattığı, hiç dokusu bozulmamış orijinalliğini koruyan Osmanlı evleri size “Hoş geldiniz” diyor. Köy meydanı satıcılarla dolu. Kuşluk vakti hareketlilik çoktan başlamış. İlk başta dar taşlı sokaklarda rengârenk cumbalı evler dikkatinizi çekiyor. Köy girişinde sağlı sollu tezgahlar arkasında beyaz yaşmaklı teyzeler bekliyor. Gezmek için yukarı doğru yürüdük. Kahvaltı yapmadan gitmek daha akıllıca olurdu. İnanılmaz lezzetli kahvaltı veren yerler var. Buradaki evlerin çoğu, halka açık. Her ev, şirin, ev yemekleri ve içecekleri satan mekanlar haline getirilmiş. Servisleri köylüler kendi elleriyle yapıyor.
Güzel ve klasik, kestane ve incir ağaçlarıyla dolu bu Osmanlı köyünün sokaklarında gezerken gerçekten o eski yaşanmış günleri hissediyor insan. Yalnız fazla bir yoğunluk var. Dar sokaklardan geçerken, sokak üzerindeki bütün evler hepsi bir müze görüntüsünde. Biraz yukarın çıkınca “Kınalı Kar dizisi bu evde çekilmiştir.” Yazısı ile karşılaşıyorsunuz. İnsanlar hep o yöne bakıyor. Teyzeler “Allah razı olsun, bu köyde dizi ve film çeken insanlardan. Ekmek paramız oldu, kazanç kapımız oldu.” diyorlar. Köy tıklım tıklım insan dolu. Hafta sonu özellikle İstanbul’dan akın olduğu söyleniyor. Köyde ahududu yetişiyor. Köyde her yıl haziran ayında “Ahududu Şenliği” yapılıyormuş. Normal bir pazar günü bu kalabalık varsa festivali hayal bile edemedim. Beyaz- kahverengi evler köyün ruhunu yaşatıyor.
Tarih, seslenen köylülere bırakmışlar sözü
Tarihi sokaklarda ziyaretçilere yükselen sesler, satıcıların sesleri birbirine karışıyor. “zeytinyağımız çok güzel, ahududu reçellerimizin tadına bakmak ister misiniz?” diye. Tarih seslenen köylülere bırakmışlar sözü.
Cumalıkızık evleri; moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılı, genelde üç katlı, birbirine akraba olan ailelerin birlikte, tam bir işbirliği ve uyum içinde yaşamlarını sürdürdüğü bilinmektedir. Sokaklar dar, karşılıklı büyük ahşap kapılar, kapıların üzerinde dövme demirden yapılan kulplar ve tokmaklar bulunuyor. Komşuluğun önemini anlatan kapılar. Üst katlardaki pencereler kafesli veya cumbalı. Evler sarı, beyaz, mavi, mor renklere boyalı. Mavi renk yüzyıllar önce ne güzel tecrübe edilmiş ve kullanılmış. Mavi rengin böcekleri, sinekleri uzaklaştırma etkisi varmış. Birkaç tane mavi renkli ev görebilirisiniz. Evlerin arasında kaldırımsız, taş döşeli, çok dar sokaklar bulunuyor.
Sokaklarda yürürken dikkat edin. Duvar kenarlarından yürüyün. Tepelerde eriyen kar suları nazlı nazlı kıvrılarak şırıl şırıl sokaklardan akıyor. En sonunda ise bir ızgaraya aktığını da görüyorsunuz. Akan su temiz ve soğuk. Bir an çevreye bakıyorsunuz. Ayakkabınızı elinize alıp çıplak ayakla yürüme isteği geliyor insana. Kaybolmanın imkânsız olduğu köyde evlerin aralarından, en dar yollardan bile geçseniz, hepsi aynı yere çıkıyor. Haşhaşlı ve cevizli ekmek yapıyorlar oldukça lezzetli. Meydandaki ağacın altına oturup dinlenebilirsiniz. Dar bir sokağa Cin Aralığı Sokağı demişler. “Efsaneye göre Kurtuluş savaşı zamanında Cumalıkızık Köyü’nü basan Yunan askerleri tüm köylüleri camiye toplar ve camiyi yakmaya karar verirler. Köylülerde bir fırsat yakalayıp camiden kaçarlar. Köylülerin girdiği sokakta iki evin bittiği noktada ufak bir aralık vardır ancak bir insanın yan yan geçebileceği kadar büyüklükte olan aralık sokak girişinden bakıldığında çıkmaz yol olarak görünmektedir. Köylüler bu sayede aralığın sonunda olan Türk askerlerinin konuşlandığı tepeye ulaşırlar. Yunan askerleri sokağın girişinde geldiğinde gözlerine inanamazlar ve şöyle derler: ‘Bu insanların buradan kaçması imkansızdır. Bu olsa olsa cinlerin işidir.”
Ve o günden bugüne buranın adı “Cin Aralığı” olarak kalmış. Buraya kadar gelip de fotoğraf çektirmemek olur mu? Dar sokakta hemen tek sıra olduk. Geriye döndük ve fotoğraf çektirdik.Bursa Unesco Derneği Müzesi Küpeli Ev’i ziyaret ettim. Bu ev inanılmaz güzel, karış karış tarih kokuyor. Küpeli Ev adını Cumalıkızık yöresinde çokça yetişen küpeli çiçeğinden almış. “Bir fincanın kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” Sözü ilk kez bu evde söylenmiş.
Cumalıkızık’ta yerel halk gözleme dükkânları ile geçinirken; erişte, reçel, tarhana gibi ev yapımı yiyecekler satıyorlar. Ayrıca örgü şallar, yöresel basma şalvarlar, Osmanlı desenleri ve renkleri kullanılan mineral bazlı takılar, çiçekli taçlar satılıyor. Yaşlı bir teyze balmumu satıyordu. Kullanım alanını sordum. Cilt maskesi yapabileceğimi söyledi. İçine biraz zeytinyağı bir yumurta akı katılarak yapılan maske tarifi verdi. Balmumu elimde, yaşlı teyzenin cildine baktım. Pırıl pırıl ve yumuşacıktı.
Osmanlı devrinden kalma köyün camisi, caminin yanındaki Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli hamamı var. Köyde, Bizans devrinden kalma bir kilise kalıntısı da bulunuyor. Köyde narenciye, ceviz, kestane yetişiyor. Güzel fotoğraf çekmek için ideal yerlerden birisi. Tarihi dokusu nedeniyle sık sık dizi ve film çekimlerine sahne olan bu köyde Kurtuluş Savaşı'nı anlatan Kurtuluş dizisi, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu anlatan Kuruluş dizisi ve son olarak başrolünü Emrah İpek'in oynadığı Kınalı Kar dizisi çekilmiş.
Geçmişi özlediğimizin kanıtı olan bu köy görülmeye değer. Bahçeniz varsa ahududu fidesi almadan çınar altında kuzine sobada demlenen çay içmeden dönmeyin. Ayrıca hediyelik eşya için güzel bir alışveriş noktası. Cumalıkızık Köyü kadınları Eğitimi dayanışma ve Kalkındırma Derneği muhteşem bir sabah kahvaltısı yapacağınız mekanlardan birisi olabilir. “Bir başkadır benim memleketim.” diyorum ve Bursa’nın doğal film seti bu köyü tekrar gezip görmek dileğiyle.
Sevgiyle kalın…