Etrafı dağlarla çevrili, arazisi fındık bahçeleri ve adeta karışık yapraklı orman örtüsü ile kaplı bir manzaranın içine gömülmüş, sessiz sakin bir Karadeniz ilçesi ve bol akarsuların geldiği vadilere sahip olan Maçka'da bu sular birleşerek Karadeniz'e akmakta olan ve bol miktarda alabalık besleyen Değirmendere'yi oluşturmuş. Bu dere manzaralı otelimizden ayrılıyor ve Trabzon’un tarihi ilçesi Akçaabat'ı ve meşhur evlerini görmek üzere yola koyuluyoruz. Ayrıca bizi bekleyen bir de sürpriz var.
Akçaabat ve Akçaabat EvleriTrabzon’un en büyük ve bir kıyı ilçesi olan Akçaabat tüm Türkiye’de köftesi ile ünlü. İlçe gelişerek büyümüş ve artık şehirle birleşmiş. Akçaabat'ın köftesi kadar ünlü, kültürel ve tarihi özellikler taşıyan ve halen yaşatılan geleneksel mimarî yapılarını, tarihi evleri ve kiliselerini barındıran Orta Mahalle'yi gezeceğiz bugün.
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461 yılında fethedilen şehrin orta kesiminde sit alanı ilan edilen, yanı sıra içerisinde 24 adet tescilli sivil mimarlık örneği olan ve Kastamonu evlerini andıran Orta Mahalle’de 80 ila 100 yıllık tarihi evler bahçe içinde taş, ahşap ve kiremit kullanılarak inşa edilmiş. Evler yaz kış doğa ile iç içe bir yaşam olacak şekilde inşa edilmiş, evlerin alt katlarındaki yaşama mekanları devamlı açık duran giriş kapısıyla, çoğu evde bulunan kuyu ya da havuz, bahçe ile bütünleşmiş. Bahçe çevresindeki yüksek dış duvarlarla ve sokağa sırtlarını dönmüş kapılar evleri dış dünyadan tecrit ederken, bol pencereli geniş sofalar bahçeye ve deniz manzarasına yönlendirilmiş.
Osmanlı dönemi ve geçmiş kültürlere ait sivil ve anıtsal mimarlık örnekleri, taş sokaklar, bu sokaklarda sıkça gördüğümüz çeşmeler, merdivenler, duvarlar, kısacası tümüyle tarih günümüze kadar ulaşmış. Bazı yapılar yılların etkisiyle tarih yorgunu, harap vaziyetteyken bazı yapılar da restore edilmiş, şık butik oteller olmuş. (Usta sanatçı Erol Günaydın’ın doğduğu ev de bu mahallede; ancak ne yazık ki biraz harap durumda).
Aziz Michael Kilisesi (Hagios Mikhailos) - Trabzon imparatorlarından Komnenos Manuel tarafından, Komnenoslar’ın Selçuklu ordusunu yenerek zaferini kutlamak amacıyla yaptırılmış. Duvar işlemelerinde Bizans döneminin özgün mimarisi görülen, dikdörtgen planlı, tek nefli, kesme ve moloz taştan yapılmış yapı, pandantiflerin taşıdığı yüksek kasnaklı bir kubbe ile örtülü.
Fevzi Paşa İlköğretim Okulu – Şimdilerde okul olarak kullanılan, Kilisenin hemen yanında bulunan ve iki ahşap binadan oluşan okulun dış duvarında halen okunabilen yazıta göre 1893'de Rum okulu olarak inşa edilmiş. 1993 ve 2003 yıllarında yeniden restore edilerek bugünkü görünümüne kavuşmuş ve yeniden okul olarak hizmet vermeye devam etmekte.
Giriş bölümündeki avlu ve yanı başındaki kahvesiyle çevresindeki konutlarla uyum ve bütünlük oluşturan Orta Mahalle Camii ise alanın merkezi. 1222 yılında Müslüman halkın el emeği ve yardımları ile yapılarak 1982 yılında minaresi eklenmiş. Ahşap minberi ve üzerindeki motifler ahşap oymacılığının seçkin örneklerinden.
Trabzon’a yolunuz düşerse Akçaabat’a mutlaka gidin, bu tarihi mahalleyi, denize nazır manzaralı muhteşem yapıları, mimariyi görmeden, köfte yemeden ve Akçaabat Horonu izlemeden dönmeyin.
Öğle yemeğindeki sürprizBiz de öğlen yemeğinde elbette Akçaabat köftesi yiyoruz. Yemek sonrası bizi bekleyen sürpriz ise 6 kişiden oluşan ve ekipteki bazı dansçıların Milli takımda da yer alan, şampiyonlukları olan bir ekipten muhteşem bir Akçaabat Horonu izlemek oldu. Benim çok çok sevdiğim Akçaabat Horonu sergiliyorlar. Horon ağır tempoda başlayarak gittikçe sertleşir ve hızlanır; son bölümde ise omuz sallamalar daha seri, ayaklar yere daha sert basar. Oyunun en gösterişli, temposunun oldukça yüksek olduğu ve oyuncuların tüm yeteneklerini ortaya koyduğu bölümdür. Gösteri sona erip de bizleri aralarına davet ettiklerinde hemen onlara katılıyorum, onlara uyum sağlayarak horon tepmem de bu kez onlara sürpriz oluyor (hocalarım Veysel & İbrahim Aymaz’a teşekkürler).
Dalgalı ve hırçın bir deniz, dağlık engebeli bir arazi, doğa ile mücadele veren insanların tipik, yöreye özgü folkloru ve halk oyunu olan horon da hızlı, hareketli, yer yer sert bir oyun. Horon, bir arada toplanarak sıkıca elele tutup daire halinde oynanıyor. “Horon kurma” sözü de “bir araya toplanıp, sıkıca birbirimize bağlanalım” gibi güzel bir anlam kazanıyor.
“Düz ya da ağır horon” bölümü, biraz daha hızlı olan “yenlik” ve diğer bölümlere göre daha sert ve canlı ''alaşağa'' olmak üzere üç bölümü var. Yunan "zogos" Hora, raks, dans kelimesi ile büyük bir benzerlik gösteren horon aynı isimle halen Ege adalarında da oynanmakta. Yunanların bir dönem Karadeniz'in doğu sahillerine yerleşikken göç etmeleri sebebiyle bu dansın bu halka miras kalması veya ortak bir dans olması hiç de şaşırtıcı değil.
Yemek sonrası Karadeniz’in ahşap camilerini gezeceğiz.