İngiltere’de yaşadığım dönemde arkadaşlarımla kuzeye doğru seyahat planlamıştık. Programımız Birmingham, Manchester ve Liverpool doğrultusunda gitmek ve buralarda konaklamaktı.
Güzergahı İngiliz bir tanıdığımızla paylaştığımızda aldığımız tepkiye şaşırdık. Görmemiz gereken daha farklı yerler varken buralara yönelmekle yanlış karar verdiğimizi belirtti. Kulak asmadan yolumuza devam ettik. Futbol kokusunu aldınız mı?
Birmingham'da Aston Villa ve aynı isimli takımı, Liverpool ve Manchester da iki büyük takım…
Şehre vardığımızda Manchester’ın sıradan bir şehir olduğunu fark ettim. 19. yüzyılda sanayi devrimin etkisiyle kuzey İngiltere’de oluşan işçi sınıfı ve banliyöler beni karşıladı. Günümüzde alışveriş dünyasıyla gelişmeye başlamış bir şehir. Stat şehir merkezinden uzakta ve bir tepede. Yaklaştıkça heybeti artmaya başlıyor, heyecanlanıyorsunuz.
Müsabakanın olmadığı bir gün stada yönelmek biraz saçmaydı. Büyük ihtimalle kulübün ürünlerini satan bir mağaza vardır diye aklımdan geçti. Birkaç parça ürün alır tekrar şehir merkezine dönerdik. İstanbul’daki statları bilirsiniz. Eğer maç yoksa boş büfeler, boş otoparklar, boş yollar karşınıza çıkar. Stadın önüne geldiğimizde adeta maç öncesi görebileceğiniz bir tabloyla karşılaştık.
Ağırlıklı olarak Uzakdoğuluların oluşturduğu turist kafileleri her yerde fotoğraf çekme yarışında. Öncelikle ürünlerin satışının yapıldığı mağazaya yöneldik. Burada dikkat çeken; kadınlar ve çocuklar için de çeşitli ürünlerin olmasıydı. Ücret karşılığı Old Trafford turu yapabiliyorsunuz.
Müze kısmında saymakla bitmeyecek kadar çok kupa bulunuyor. Takımın farklı renkte formaları sergileniyor. Kulüp tarihine adını yazan futbolcuların kısa görüntülerini izleyebilirsiniz. Schmeichel, Beckham, Broyn Robson, Cantona ve daha niceleri... Yakın zamanı hatırlamama rağmen Nistelrooy’un tarihe adını yazdıracak kadar çok gol attığını bilmiyordum. Aslında efsane futbolcuları müzede değil soyunma odasında görecektik. Dönemin şampiyonlar ligi şampiyonu Alex Ferguson, Nani, Ronaldo ve Rooney’li kırmızı şeytanlar...
Dikkatimi en çok çeken Matt Busby’nin heykeliydi. Onun farkı 6 Şubat 1958'de takımın uçağının Münih’te düşmesine rağmen takımı tekrar diriltmesinden gelir. Kazada takımın 8 oyuncusu ölmüş ve birçok oyuncusu sakatlanmıştır.
Stadın içinde, çektiğiniz şutun km’sini ölçen bir cihaz bulunuyor. Futbolcuların vuruş hızını çektiğiniz şutlarla kıyaslıyorsunuz. Rehber eşliğinde soyunma odalarına iniyorsunuz. Formalar duvarda asılı. Taktik tablosu karşınızda. Taraftar efektleri eşliğinde odadan çıkış koridoruna yöneliyorsunuz. Saha kenarında bu stada has olan tribünler içindeki klubeye geçiyorsunuz. Sahaya yakın tribünler, harika bir atmosfer ve şampiyonlar ligi şampiyonu Kırmızı Şeytanlar! Kendinizi futbolcu gibi hissediyorsunuz.
Bacasız endüstri futbolun varlığını icat edildiği topraklarda yaşamak ayrı bir duygudur. Bir kent düşünün ki Sanayi Devrimiyle ünlü. Ama zaman içerisinde evrime uğramış ve iki büyük futbol takımıyla dünyaya damga vurmuştur. Maç günü olmasa bile stat ve çevresi aktif. Stat sadece maçın oynandığı saha değil bir kompleks halini almıştır. Şehrin iki büyük takımının dünyanın en zengin klüplerinden olması tesadüf değildir.