Bir Hafta Sonu Kaçamağı Olarak Hallstatt

Hallstatt fotoğraflarını uzun bir süredir özellikle Instagram’dan görüyor ve bu güzel köye gitmek istiyorduk. Tam da iş seyahati sebebiyle Avusturya’ya gitmemiz gerektiğini öğrendiğimizde, bunun güzel bir fırsat olabileceğini düşündük.

Hallstatt nerede ve Hallstatt’a nasıl gideriz diye internetten bakınırken buraya gitmek için en uygun yerin Salzburg olduğunu gördük. Ancak toplantı Viyana’da olduğu için Viyana’dan gitmemiz gerekti. Bu defa her zaman yaptığımız gibi araba kiralamak yerine trenle gitmeye karar verdik. Viyana-Hallstatt arası trenle 4 saat ki arabayla da aynı sürede gidiliyor aslında. Trenle gitmenin en büyük avantajı kaçta nerede olacağını bilmek ve yolda giderken iş yapabilmek ya da kitap okuyabilmek. Biz de bu avantajlardan faydalanarak bilgisayarlarımızı açıp işlerimizi hallettik. Tabii ki arabanın verdiği esneklik trende yok, orası kesin.

Bu gezimizde biraz son dakikaya kaldığımız için Hallstatt içerisinde kalacak uygun bir yer bulamadık. Bu nedenle buraya en yakın köy olan Obertraun’da bulunan Obertrauner Hof’ta konakladık.

Obertraun-Hallstatt arası tam 5 kilometre ve bu yol için bir kaç alternatif ulaşım şekli var. Öncelikle otobüsü  değerlendirebilirsiniz. Ortalama 1,5 saatte bir kalkıyor o nedenle saatlere çok dikkat etmek gerekiyor yoksa bizim de yaptığımız gibi bu yolu birçok kez yürümeniz gerekebilir. Bir diğer yol ise göl kıyısından kalkan ufak teknelerle buraya ulaşmak ancak bu oldukça seyrek. Sadece günde 3-4 defa var, o nedenle bizim pek değerlendirme imkânımız olmadı. Biz genelde Hallstatt’a kadar yürüyerek gittik ve dönerken ise otobüsü kullandık.

Yürüyüş yolu hemen araba yolunun yanında. O nedenle biraz gürültülü olabiliyor ne yazık ki. Ama yağmur olmadığı sürece yine de keyifli çünkü özellikle göl kenarından giderken oldukça güzel manzaralar sunuyor insana. Biz kasım ayında gittiğimiz için hem hala sonbahar renkleriyle süslü ağaçları hem de yeni yeni yağmaya başlayan karın zirveleri beyaza boyamasını aynı anda görebildik.

45-50 dakika fotoğraf çeke çeke ilerledikten sonra yavaş yavaş Hallstatt gözükmeye başlıyor. Hallstatt aslında ufak bir köy ancak geçmişi oldukça eskilere dayanıyor. Hatta dünyanın en eski tuz madeni de burada bulunuyor. Binlerce yıldır yerleşimin olduğu bir yerden bahsediyoruz yani ve bu nedenle de UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunuyor. Hala bazı şeylerin çok geleneksel kaldığını da söylemek lazım. Mesela kredi kartı kullanımı gibi. Oteller dâhil neredeyse hiç bir yerde kredi kartı geçmiyor. O nedenle yanınızda mutlaka bolca euro bulundurmanız gerekiyor.

Obertraun’dan Hallstatt’a ilk geldiğimiz yerde güzel bir oyun parkı bizi karşılıyor. Hallstatt’ta neredeyse hiç oranın yerlisi bir çocuğa rastlamadık desek yeridir. O nedenle bu oyun parkında kim oynuyor gerçekten pek merak ediyoruz. Sanırız sadece bizim gibi çocukluğuna tekrar geri dönmek isteyen büyükler bu parktan yararlanıyorlar. Burada mutlaka zaman geçirin. Hem park keyifli hem de manzara çok güzel.

Hallstatt’ın merkezi oldukça ufak. Ana caddeden bir baştan diğer başa 15-20 dakika içerisinde yürümeniz mümkün. Tabii Uzak Doğulu kardeşlerimiz izin verirlerse.Hallstatt, Çin’de pek bir ünlüymüş ve bu nedenle de yer gök Çinli kaynıyor. Tabii adamlar milyarlarca kişi olunca burada da olmaları pek bir normal ama Hallstatt’ın bir kopyasını Çin’de yapmaları ne kadar normal bilemiyoruz. Merak edenler internetten bunu araştırıp okuyabilirler.

Peki, Hallstatt’ta ne yapılır derseniz öncelikle kilisenin hemen orada bulunan mezarlık ve mezarlığın arkasındaki Beinhaus yani Kemik Evi’ni görmeye gidebilirsiniz. Hallstatt mezarlığı sanırız dünyadaki en güzel manzaraya sahip mezarlıklardan birisi. Muhteşem bir göl ve dağ manzarası var ve mezar taşları (daha doğrusu tahtaları) da bir o kadar güzeller.Hallstatt’taki en ilginç yer Kemik Evi.

Mezarlıkta artık ölüleri gömecek yer kalmadığı için, mezarlıkların açılıp kemiklerin çıkartılması ve bu ufak alana konulmasıyla oluşmuş bu ilginç yer, ilk başta biraz ürkütücü gözükse de oldukça ilginç.

“İlkbahar ya da yazın gelsek, ne de güzel hiking rotaları vardır buralarda” diye düşünmeden edemiyoruz ve hava soğuk da olsa yağmur olmadığından kısa bir hiking rotası olan, merkezden orman içi patikayı izleyerek 1 saatte ulaşılabilen Skywalk’a çıkmaya karar veriyoruz.Bu çıkış yolu oldukça keyifli. İlk başlarda biraz dik olarak başlıyor ama ardından daha yatay bir seyir izliyoruz. Orman içi sonbahar renkleriyle kaplanmış durumda. Yol boyunca farklı noktalara konulmuş tabelalarda hem Hallstatt’ın hem de Salzkammergut bölgesinin tarihçesiyle ilgili ilginç bilgiler veriliyor. Bunlara da mutlaka göz atmak lazım. Mesela biz bu sayede Prenses Sisi’nin İmparator Franz Joseph ile bu köyün çevresinde bol bol gezintilere çıktıklarını ve Prenses Sisi’nin bu bölge için bir şiir bile yazdığını öğrendik.

Yukarıya doğru yola devam ettikçe arkamızdaki manzara daha da bir güzel oluyor. Dağların ortasında bulunan gölün görünüşü pek bir etkileyici. 45-50 dakika sonra en tepeye yani Skywalk’un bulunduğu alana geliyoruz. Saat 16.00 civarı olduğundan kimsecikler yok, sadece biz varız. Bunun keyfini çıkartalım ve biraz zaman geçirelim diyoruz ama hem hava artık kararmaya başladığı hem de yağmur başladığı için 10 dakika kalıp dönüş yoluna koyuluyoruz.

Hallstatt gidip görülmesi gereken gerçekten güzel ve şirin bir köy. Köyün içerisinde yapılacak pek bir şey yok o nedenle çok hızlıca bitiyor. Ama özellikle doğa ve hiking severler için Alplerin bulunduğu her yerde olduğu gibi birçok gizli hazine barındırıyor. Biz de bu gizli hazinelerin içerisinden geçerek yine trenimizle Viyana’ya dönüyoruz.

Not: Yazının daha bol fotoğraflı halini https://yoldaikigezgin.com blog sayfasında bulabilirsiniz.