Yaklaşık 500 sene boyunca Macaristan’ın başkenti olan Bratislava, Çekoslavakya’nın kurulmasından sonra 1993 yılında Çek Cumhuriyeti ve Slovakya olarak ayrılmasından sonra Slovakya’nın başkenti olmuştur.Avusturya ve Macaristan ile sınır komşusudur.
Türkiye’den doğrudan uçuş bulunmayan Bratislava’ya biz Viyana gezimiz sonrasında geçtik. Yaklaşık 1 saat süren yolculuğu Avrupa’da çok tercih edilen Flixbus firması ile yaptık. Flixbus Avrupa içi seyahat yapmanızı sağlayan, fiyatları oldukça uygun bir otobüs şirketi ve birçok seferi var. Yaklaşık 15 euro'ya Viyana’dan Bratislava’ya gidip döndük, oldukça pratikti.
Oldukça küçük ama kesinlikle görülmesi gereken şehirde gezerken kendinizi Orta Çağ’da hissedeceksiniz. Özellikle şehrin Old Town kısmında 17. yüzyıldan kalma kiliseler, tarihi çok eskiye dayanan pastaneler var. Bu pastanelerde soluklanıp kahve içmenizi öneririm. Gerçekten çok huzurlu bir şehir olan Bratislava’da huzur bulacağınıza eminim. Şimdi gelelim şehirde görülmesi gereken yerlere.
Şehirde görülmesi gereken en önemli yer kesinlikle Bratislava Kalesi. Merkezden biraz uzak olan kaleye biz yürüyerek gittik ancak kışları gerçekten de dondurucu ve kuru bir soğuk oluyor, dolayısıyla isterseniz taksi kullanarak da Kale’ye gidebilirsiniz. Kaleden Bratislava’nın manzarası muhteşem. Biz uzun süre bu manzaraya bakakaldık hatta daha sonra kaleye girdiğimizde dışarısının daha ilgi çekici olduğunu düşündük. Girişi 6 euro olan kalenin tarihi 9. yüzyıla kadar gidiyor. Aynı zamanda Tarih ve Arkeoloji Müzesi de bu kalenin içinde bulunuyor. Slovakya’nın Orta Çağ’dan günümüze kadar olan tarihi hakkında burada bilgi edinebilirsiniz. Bu kaleye gidişinizi gün batımı saatlerine denk getirmenizi öneririm.
Buradan St. Martin’s Katedrali’ne gitmenizi öneririm. Bratislava’nın en büyük katedrali önceden yerinde bulunan Romanesk tarzdaki bir kilisenin yerine inşa edilmiş. 1291 senesinde Bratislava’ya şehir unvanı verilince kilise şehrin surlarının parçası olarak yeniden inşa edilmiş. 1560’lardan 1830’lara kadar Macar kralları ve eşlerinin taç giyme kilisesi olarak hizmet etmiş. Bratislava Kalesi’nden yürüyerek kolaylıkla St. Martin’s Katedrali’ne ulaşabilirsiniz. Aslında bütün Bratislava’yı yürüyerek gezebilirsiniz ancak dediğim gibi hava durumuna göre bazen bunu yapmak zor olabiliyor.
Danubiana Meulensteen Art Museum Bratislava’nın 15 kilometre kadar güneyinde bulunuyor. Mayıs ayından ekim ayına kadar şehir merkezinden tekne gezileri düzenleniyor ve biletleri 12 euro. Bu aylar arasında Bratislava’ya gitmediyseniz ise Nový Most otobüs durağından 90 numaralı otobüse binerek Čunovo’ya gidebilirsiniz. Buradan da taksiye binebilir veya yürüyebilirsiniz ancak 2,5 kilometre kadar uzakta olduğunu bilmenizde fayda var. Taksi ile yaklaşık 15-20 euro tutacaktır.
Gelelim bu sanat müzesine. 2000 yılında açılan bu müzenin en etkileyici yanı kesinlikle açık havada bulunan sanat eserleri. Adeta açık hava müzesi gibi olan bahçede eserlere bakmaya doyamayacaksınız. İçinde ise çoğunlukla çağdaş sanat eserleri bulunuyor.
Birinci kattaki büyük salonda önde gelen uluslararası sanatçıların eserleri, zemin katta sergilerin satışa da sunulduğu çağdaş sanat galerisi, küçük ölçekli sergiler için bir yer, bir görsel-işitsel merkez ve bir konferans salonu bulunuyor. Ziyaretçilerin Tuna Nehri kıyısında oturmasına olanak sağlayan Art Cafe adında bir kafe de var. Müzedeki eserler kadar müzenin konumu da turistlerin oldukça ilgisini çekiyor. Adından da anlaşılabileceği gibi Tuna Nehri’nin kıyısında yarımada kenarında kurulmuş olan müzenin mimarisi de harika.
Bratislava’ya gitmişken bahsetmeyi unutamayacağımız bir şey var sırada: Watcher adı verilen heykeller. Özellikle şehir merkezine yakın yerlerde dolaşırken karşınıza çıkacak olan bronzdan yapılmış bu heykeller turistlerin ilgi odağı oluyor. Örneğin Čumil adı verilen heykel bunlardan en önemlisi. Laurinska ve Panska sokaklarının birleştiği noktada bulunan, rögar kapağından çıkan bir adamın heykeli bu. 1997 yılında Korzo’nun yani eski şehrin yeniden inşasını anlatmak amaçlı olarak yapılmış olan bu heykelin fotoğrafını çekmek için çok fazla sıra bekleyebilirsiniz çünkü Bratislava’nın Old Town’ının fotoğrafı en çok çekilen noktası.
Bu heykellerden bir diğeri de Napolyon heykeli. Banka yaslanmış halde duran Napolyon heykelinin yapılış amacı ise 1805 senesindeki istilayı anlatmak.
Bunlar dışında Mavi Kilise diye de bilinen Aziz Elizabet Kilisesi de Bratislava'ya gittiğinizde mutlaka görmeniz gereken noktalardan biri. Mimarisiyle görenleri büyüleyen bu kilise içine girince sizi daha da çok şaşırtacak. Mavi ve beyaz renklerin hakim olduğu kilise pastaneyi hatırlattı bana. Old Town'ın doğu tarafında bulunan bu kiliseyi kesinlikle ziyaret etmenizi öneriyorum.