Sabahları kurduğunuz alarma beş dakika kala gözleriniz kendiliğinden açılıyorsa, ya tedirgin uyumuşsunuzdur ya da unutamayacağınız bir gün geçirecek olmanın heyecanıdır bunun sebebi. Mısır’daki son günümde Mısır’ın Antalya’sında yani Hurghada’dayım.
Kızıldeniz'de Heyecanlı Dalış Deneyimi
Bugünkü etkinliğim heyecanla beklediğim Kızıldeniz dalışı. Dalış etkinliğini dün kaldığım otelden satın almıştım. Bu etkinliğin maliyeti yaklaşık 50 dolar civarında.
Bu etkinlik gün boyu mavi yolculuk, öğle yemeği ve dünyanın nadir dalış merkezlerinde yapılacak dalışları kapsıyor. Bu dalış tüplü değil şnorkelle yapılacak bir dalış. Çünkü buraya tüplü dalış etkinliği için gelecekseniz bir haftanızı ayırmanız, önce bunun eğitimini alıp sonra da hevesiniz kursağınızda kalmayacak düzeyde dalış yapmanız gerekiyor.
Sekiz saatlik bir etkinliğin ardından gece uçağım olduğu için odamdan hemen çıkışımı yaptım ve sırt çantamı lobiye bıraktım. Buradaki beş yıldızlı otellerde çeşit bol ancak yiyecek bir şey bulamıyorsunuz. Garip ama gerçek. Bir de şunu fark ettim ki her şey açık büfe ancak peynirleri ince dilimler halinde bir görevli veriyor, yani peynir kapalı büfe. Sanırım buralarda peynir önemli bir şey. Aynı zamanda bizim Türkiye’deki beş yıldızlı oteller gibi, akşamdan kalan artıklarla sabaha bir şeyler üretme konusunda oldukça başarılılar. Hatta burası olayı biraz daha abartmış. Çünkü tezgâhların üzerinde en az kahvaltılıklar kadar sıcak yemek var.
Etkinlik otelin iskelesinden güzel bir yat ile başlıyor. Kızıldeniz’e açıldığımız yatta çoğunluğun Ruslardan oluştuğu 30 kişilik bir grup vardı. Tekneye girişte terliklerimizi bir sandığın içine doldurdular ve bizi çıplak ayakla tekneye aldılar. Sıcak bir karşılama ile içeri alındığımızı söyleyebilirim. Kızıldeniz’in o güzel maviliğine açıldığımız ilk yarım saat içerisinde bize bugünkü etkinlikle ilgili bilgiler verildi. İlk anons Rusça, ikinci anons İngilizce yapılıyordu. Ayrıca teknedeki tek Türkün benim olduğumu da söylemem gerekiyor. Anlıyorum ki Mısır ile Rusya arasında turizm konusunda ciddi bir bağ var çünkü Rus turistler çoğunluktaydı.
Suyun İçindeki Canlı Çeşitliliği
İlk gittiğimiz noktada binden fazla balık çeşidinin olduğu söylendi ve özellikle mercanların olduğu bir noktaya daldık. Burada denizin dibini gördükten sonra Türkiye’nin güney kıyılarını listenin ikinci sırasına kaydırdım. Sıcak denizlerde büyük taşlara yapışık olarak yaşayan renkli mercanlar insanı suyun altında heyecanlandırmaya yetiyor. Ayrıca soğuk ülke insanlarının birçoğu normal olarak dalmayı bilmiyor. Bu yüzden rehberle beraber tüpsüz 6-7 metrelik derinliklere yaptığımız dalışlarda Türkiye’yi iyi temsil ettiğimi düşünüyorum :) Ayrıca ekipte bulunan fotoğrafçı ve kameraman bol bol beni çekti, ben de elimdeki sualtı makinemle onları görüntüledim. Onlar beni çektiklerinde ara ara sanki bir belgesel çekiyormuşum hissine kapıldım.
Yurtdışında tatilde olmanın en güzel yönü her milletten insanla karşılaşıp gözlem yapabilmek. İnsan bazı genellemelere ulaşıyor böyle olunca da. Bir haftadan kısa bir sürede “Mısırlıların geneli şöyle, Ruslar böyle, Almanlar böyle” gibi doğruluğundan çok emin olmadığınız çıkarımlar oluşuyor kafanızda. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Avrupa insanı için Türk insanı çok güvenilir gibi durmuyor. Bunu turistlerin yaklaşımından gözlemlemek mümkün.
Napolyon Adası
Birkaç yerde dalış yapıp Kızıldeniz’in maviliğinde kaybolmuşken Napolyon Adası’na gittik ki insan oradayken kendini o meşhur kartpostalların içindeymiş gibi hissediyor. Buraya aslında doğrudan yat ile gidilmiyor. Bizleri küçük motorlu kayıklara doldurup adaya taşıdılar. Oradaki ortamı anlatmak o kadar zor ki... Çünkü bize verdikleri bir buçuk saatlik zaman o kadar kısa geldi ki anlatamam. Önce gezi arkadaşlarımla biraz dalış yaptık ve yine renk renk farklı balık türleri gördük. Buradaki balık çeşitliliğini görünce insan hiçbirisinin adını aklında tutmak istemiyor. Adada profesyonel fotoğrafçılar sürekli fotoğraf çekip para kazanma derdinde. Ayrıca kumdan yapılan timsah ve piramitler oldukça güzel bir görüntü veriyor sahile. Sahilde top model kızlardan peçeli kadınlara kadar oldukça ilginç bir popülasyon mevcut. Adanın güzelliğini gözlemlerken sıcak kumun ayaklarımı yakması ile kendime geldim.
Adadan hareket edip balıkların yoğun olduğu bir bölgeye gittik ve yatta bulunan herkese misina verdiler. Balık tutmayı seven sevmeyen herkes şansını denedi tabii ki. Balıklarla yüzmeyi çok seviyorum ama balık tutmayı sanırım bir türlü sevemeyeceğim. Bu arada verdikleri öğle yemeğinde tanıdığım bir tek pilav vardı. Onun haricindeki yediğim balıkların adlarını bilmiyordum. Tabağımda olan yengeci nasıl yiyeceğimi ilk önce bilemedim. Sonra bilen bir arkadaş bana yol gösterdi. Tam ortadan ikiye ayırıp içindeki lezzetli eti yemek gerekiyormuş. Yengeç gerçekten lezzetli bir deniz ürünüymüş, tavsiye edilir. Görüntüsüne kanmayın.
Akşama doğru otele geldiğimizde güzel bir gün geçirdiğimi yüzümün tebessümünden anladım. Etrafı sırıtarak izlememden hemen anlaşılır benim mutlu olduğum. Soğuk biramı alıp biraz da havuzda yüzdüm. Gece yarısı kalkacak olan uçağımdan dolayı zamanımın bir bölümünü hediyelik eşya almaya, bir bölümünü otelin dışını keşfe, bir bölümünü de akşam yemeğine pay ettim.
Artık Türkiye’ye gitme zamanı…