Senede 40 milyon ziyaretçisi, yılda 9.7 Milyar dolar (2013) toplam cirosuyla Las Vegas yalnızca ABD’nin değil, tüm dünyanın gözde eğlence merkezlerinden biri. Las Vegas deyince aklınıza tabi ki kumar ve gece hayatı geliyor. Ancak bir Las Vegas ziyareti bunların çok ötesine geçip, alışverişten tutun gurme deneyimine, çölde trekking’den ya da kamptan tutun müze ziyaretlerine, hatta Amerika’da yaygın bir geleneğe göre yıldırım nikahıyla evliliklere kadar uzanan geniş bir yelpazeye gidebilir. İşte size farklı bir Las Vegas rehberi.
Herşeyden önce şehrin tarihi 20nci yüzyıla kadar hiç de ilginç değil. Binlerce yıl önce Amerikan yerlileri tarafından pek de mühim olmayan bir yerleşim olarak kullanılmış, güneyli ve kuzeyli Avrupalı göçmenler de öyle büyük yerleşimler kurmamışlar bu bölgeye.
İspanyolcada “otlak” anlamına gelen (barındırdığı yaban çimleriyle o dönemde çölün ortasında bulunmaz bir nimet olarak bu ismi hak ediyor), yıllarca tarım alanı, kale ya da önemsiz yerleşimlerden ibaret olan “Vegas”, ancak 1911 yılında bir şehir haline gelmiş.
Bir Amerikalı’ya “Las Vegas’ta ne yapılır?” dediğinizde aklına kumar, büyük ve popüler gösteriler, gece klüpleri, striptiz barları, içki, uyuşturucu ve her türlü çılgınlığın yaşandığı gece hayatı geliyor.
Bunun dışında Las Vegas ismi çılgın haftasonu kaçamakları, her köşe başında yer alan küçük şapellerde kıyılan yıldırım nikahları, bekarlığa veda partileri, mezuniyet kutlamaları, konferans turizmi ve tabi ki alışveriş ile de özdeşleşiyor.
Vegas’tan bir kaç kilometre dışarı çıktığınızda ise aslında doğaya misafir olduğunuzu anlıyorsunuz. Las Vegas’ta gezilecek yerler şehrin şaşalı kumarhaneleriyle sınırlı değil yani. Şehrin içindeyken bile dışarıya manzara şeklinde dizilmiş yeryüzü şekilleri gerçekten çok etkileyici. Vegas’tan kendinizi şehirdışına, doğaya atmak istediğinizde, gezilecek yerler adına şanslı olduğunuzu söyleyebilirim çünkü seçenekler epey fazla. Grand Canyon (Büyük Kanyon), Hoover Dam (Hoover Barajı), Red Rock Canyon (Kızıl Kaya Kanyonu), Valley of Fire (Ateş Vadisi) ve tabi ki Nevada Çölü bunların yalnızca birkaçı.
Las Vegas’a vardığımızda fark ediyoruz ki havaalanı şehir merkezine oldukça yakın. Bizi ilk olarak çölün sıcağı karşılıyor. Hava o kadar kuru ki Las Vegas’ta geçireceğiniz zamanın tamamında yanınızdan ayırmamanız gereken iki şey: dudak kremi ve bir şişe su.
Abartılar ülkesinin abartılar şehri, otelimize vardığımızda bugüne kadar yüzlerce otel görmemize rağmen bize otel kavramının vardığı noktayı bir kez daha tanımlıyor. Kaldığımız otel şehrin merkezinde, “The Strip” ismi de verdikleri Las Vegas Boulevard üzerindeki büyük kumarhane-otellerden bir tanesi: The Venetian
Bu dev boyutlu gösterişli ve çok yüksek kapasiteli lüks otellerin hemen her biri kendi özgün temasıyla inşa edilmiş. Bir tanesi (New York New York) tamamen New York şehri teması üzerine kurulmuş, içinde New York köprülerinden geçiyor, New York restoranlarında yemek yiyor ve New York mahallelerinin isimleri verilmiş oda ve salonlarda zaman geçiriyorsunuz.
Başka bir tanesi (Paris) bildiğiniz Paris kentini kopyalamış, kumarhane ve restoranları Paris’in sokak lambaları, Fransız mimarisi, küçük Paris kafeleri de dahil hiç bir detay unutulmadan tam olarak Paris’e benzetilmiş.
Yine bir diğeri Roma İmparatorluğu mimarisi ve dekorasyonu kullanılmış Ceasar’s Palace. Luxor Otel ise Mısır temalı, büyük kısmı piramit şeklinde, bahçesinde dev bir sfenks ve heykeller olan bir otel.
Bunun dışında korsan temalı Treasure Island, Çin-Uzakdoğu temalı Mandalay Bay gibi oteller gibi kendilerine özgü mimariyle temasız ancak müthiş stil sahibi oteller de mevcut (Wynn, Encore, Trump, Bellagio, Mirage bunların bir kaçı).
Las Vegas’taki otelleri saymakla bitiremeyiz, yalnızca dev boyutlardaki süper lüks kumarhane otelleri bile. Bizim kaldığımız otel ise yine bunların en ilginçlerinden biri olan The Venetian.
Venedik temalı otel, hem tasarımı ve dekorasyonuyla Venedik’in bir Amerikan kopyasını yaratıyor, hem de dev bir kompleks olarak içinde 7128 odasıyla dünyanın en yüksek kapasiteli ikinci oteli (ilki 10binin üzerinde odasıyla Malezya’daki Genting Highlands). Otelin lobisinde kaydımızı yaptırdıktan sonra otelin 3 büyük parçasının kule olan kısmında kaldığımızı anlıyoruz.
Otelin parçaları arasında kumarhanenin içinden yürünüyor. Lobiden elinde valizleriyle asansörlere ulaşmaya çalışan yolculuk kıyafetli yorgun insanların arasında şık ve pahalı kıyafetleriyle zar atan hafif sarhoş kumarbazlar, şov kıyafetleriyle geçit yapan sanatçılar, ellerinde biralarıyla bağırıp çağıran üniversite öğrencileri ya da tavşan kıyafetli garson kızlar bu otelin standart görüntülerinden.
Las Vegas otelleri lüks ve büyük olmalarıyla meşhur, tamam. Ama yine de odamıza girince bir şok da odanın büyüklüğü ve lüksü ile yaşıyoruz. Tabi ki ucuz bir otel değil ancak fiyatı yine de Türkiye’deki bir 5 yıldızlı otelin yarı fiyatı. Buna rağmen oda standartları oldukça yüksek. Otelin mevcut en küçük ve en ekonomik odası olmasına rağmen yaklaşık 65 metrekare genişliğindeki odamızda dev bir yatak, ayrı bir çalışma odası ve oldukça büyük bir banyo yer alıyor. Üzerimizi değiştirip çıktığımızda ise bu abartılı lüks ve boyut çılgınlığının burada durmadığını anlıyoruz. Lobinin bir üst katında Venedik’in ta kendisini buluyoruz. Bildiğiniz Venedik kanalları neredeyse gerçek boyutlarında bir kaç sokak şeklinde orada. Arya söyleyerek hizmet veren gondolcular sizi lüks markalar satan mağazaların yer aldığı binaların arasından geçirirken tavana baktığınızda yapay bir İtalya gökyüzü görüyorsunuz.
Gecenin bir saatinde bile güneşin doğduğuna inanmanız çok da zor değil. Bütün bunlar ve tabi ki dev bir alışveriş merkezi otelin yalnızca birinci katına sığmış durumda. Bunlara inanmaya çalışan gözlerimiz tabi ki daha sonra başlarına geleceklerden habersiz. Çünkü bu cadde üzerindeki bütün otellerde en az aynı şaşırtıcılıkta sahneler var.
Las Vegas Bulvarı’nın güney kısmına “The Strip” diyorlar. Burası akşam yemeğinden sonra eğlenceli bir yürüyüş yapıp da yolda çılgınlıklara denk gelmek için ideal bir yer.
Las Vegas’ın Hollywood filmlerinden aşina olduğunuz ışıltılı görünümü bu caddenin ana dekoru. Yolda giderken “Las Vegas” dizisinin jeneriğinden ya da Ocean’s Eleven-Twelve-Thirteen filmlerinde gördüğünüz Bellagio Otel’in fıskiye gösterisini izleyebilir, Treasure Island Otel’in önündeki gerçek boyuttaki korsan gemisinin gürültülü top atışlarına denk gelebilir, tam aynı yükseklikte olmasa da oldukça heybetli taklit Eiffel Kulesi’nin dibinde birşeyler atıştırmak üzere bir cafede mola verebilirsiniz.
Caddede ise sizi çok renkli sahneler bekliyor. Harley Davidson’larıyla geçen motosikletçi gruplar, dev limuzinler, envai çeşit renkli araç ve özellikle taksilerin üzerindeki gösteri reklamı yapan panoların verdiği renkli atmosferde nereye bakacağınızı şaşıracağınıza garanti veriyoruz. Biz de öyle oluyoruz, etrafımıza baka baka saatlerce yürüyoruz oteller arasında.
Bu yorgunluk ilk günlük yeter deyip otelimize dönüyoruz. Çünkü ertesi günkü planımız gerçekten çok ama çok heyecanlı. Grand Canyon üzerinde helikopter turu.