Hafta sonu şöyle bir gezip gelebileceğiniz veya yol üzerindeyken uğranması mümkün küçük turistik köyleri veya mahalleleri sever misiniz? Şirince, Beypazarı, Cumalıkızık gibi yerleri kast ediyorum. Evet biz de seviyoruz ☺ Ancak bu yerlerle ilgili kaçınılmaz bir problem var: Pek çoğu popülerliği nedeniyle oldukça kalabalık oluyor.
İstanbul’a yakın, hem tarihi hem görselliği ile sizi doyuracak ama aynı zamanda turistlerin akınına uğramayan bir yer arayışındaysanız, işte tam da doğru bir yer tavsiye edelim: Misi Köyü.
Bursa merkezden sadece 12 km mesafede yer alan Misi Köyü, bağlı bulunduğu ilçeye de adını veren Nilüfer Çayı kenarında yer alıyor.
2000 yıllık köklü tarihe sahip olan bu köy ile bizim ilk tanışmamız 2017 senesine rastlıyor. Yeni aldığımız bir fotoğraf makinasını denemek için İstanbul’a yakın film setini andıran bir yere gidelim demiştik ve o zaman tanıştık bu şirin köyle. Demek ki bizi çok cezbetmiş ki yolumuz yeniden düştü buralara ama bu kez farklı bir mevsimde. Sizi bilmem ama ben de Murat da beğendiğimiz yerleri farklı mevsimlerde tekrar tekrar görmeyi, farklı mevsimlerinde farklı deneyimler yaşamayı seviyoruz. Ben şimdi size yaz mevsimindeki Misi’yi anlatacağım.
Misi Köyü’nün Tarihi
Bursa’nın Nilüfer İlçesi’ne bağlı olan Misi Köyü aslında günümüzde kayıtlarda Gümüştepe Mahallesi olarak geçiyor. İlk adının “Mysia” olduğu tahmin edilen köy, MS 183’te buraya kendilerini Hıristiyanlığın öncüleri olarak gören 85 kişilik bir gruba öncülük eden Alex isimli bir keşiş tarafından kurulmuş. Bahsi geçen bu 85 kişi aynı zamanda İznik Konsili’nin toplandığı ve İncil tartışmasının yapıldığı görüşmelerin kayıtlarında da geçmektedir. Bu kayıtlara göre burada bahsi geçen 85 kişi daha sonradan Mysia ve İnkaya bölgesine yerleşmişlerdir. Günümüze sadece kalıntıları ulaşan MisipoliManastırı çevresinde zamanında bu grubun üzerinde tartıştığı İncil’in bir nüshasının gömülü olduğu tahmin edildiğinden bu bölge Hıristiyanlar için de önem taşımaktadır.
Rengarenk evleriyle dikkat çeken Misi sokakları
1989 senesinde sit alanı olarak ilan edilip, koruma altına alınan Misi köyü, eski Rum ve Osmanlı mimarisine has renkli ahşap evleriyle dikkat çekiyor. Sanki bu bölgede Rum ve Osmanlı evleri birlikte harmanlanmış gibi.
Bu evler sayesinde de fotoğraf kulüpleri arasında oldukça popüler hale gelmiş. Özellikle haftasonları yakın yerlerdeki fotoğraf kulüpleri ve öğrencileri bu çekici evleri fotoğraflamak için Misi Köyü’nde girmedikleri sokak bırakmıyorlar.
Günümüzde bu tarihi evlerin bir kısmı halen restorasyona ihtiyaç duysa da büyük bir bölümü restore edilmiş ve çeşitli sosyal tesislere dönüştürülmüş. Bir kısmıysa butik otel ya da müze gibi hizmet veriyor.
Misi Köyü’nün en dikkat çekici evleri:
1) Misi İpek Evi:
Restore edilen Misi Köyündeki evlerden biri köyün kadınlarına tahsis edilerek İpek Evi adı verilmiştir. Eskiden bölgede çok popüler olan ancak globalde rekabetin artması ve Çin’in tüm piyasalarda baskınlık kurmasıyla popülaritesini yitiren ve bitmeye yüz tutmuş bir zanaat olan ipek böcekçiliğini yeniden canlandırması hedefleniyor.
Burada eski dönemlerde kullanılan motifler yeniden günümüze uyarlanıp ipekten yapılan hediyelik eşyalarda hayat buluyor ve tüketici beğenisine sunuluyor. Misi Kadınları Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne üye olan 45 kadın, burada satışa sunulan ipekleri üretiyor, dokuyor ve hediyelik ürün haline getiriyor. Kısaca bölgede ipekçiliği yaşatmaya çalışıyorlar.
2) Misi Koza Evi:
Misili kadınlara tahsis edilen ve günümüzde Misi Kadınları Kültür ve Yardımlaşma Derneği olarak hizmet veren Koza Evi de köyün en dikkat çekici yapıları arasında. Özellikle mora bakan mavi dış cephesiyle herkesin önünde bir fotoğrafının olmasını istediği bir durak.
Buradaki amaç ise köy ve çevresindeki yöresel lezzetlerin yaşatılması. Bölgeye has yöresel yemekler Misili kadınlar tarafından yapılıp buradaki kafe ve restoranda ziyaretçilerin tadımına ve beğenisine sunuluyor. Biz iki gelişimizde de bu lezzetleri tatma fırsatı bulamadık ancak duyduğum kadarıyla Kestaneli Kuzu Güveç, lahanalı kocagömez, mantı, çiğ börek, ısırganlı erişte ve sarma en popüler yemekleri arasındaymış. Ne yalan söyleyeyim, Bursa kestanenin ana vatanı olunca kestaneli kuzu güveçte aklım kalmadı değil. Artık bir sonrakine diyelim... ☺
3) Misi Etnografya Evi:
İçerisinde bölge halkının sosyal yaşamına ilişkin pek çok unsuru bir arada bulabileceğiniz Etnoğrafya Müzesi, Şinasi Çelikkol’un öncülüğünde açılan Bursa’daki Karagöz Müzesi’nden esinlenilerek hayata geçirilmiş. Hatta sadece bu sebeple Etnografya Müzesi’nde de Şinasi Bey’i anmak adına içerisinde “ayna” olarak tabir edilen “Karagöz Perdesi” konumlandırılmış.
Yöresel kıyafetler, el işlemeleri, kullanılan gündelik eşyalar, dokuma tezgahlarının sergilendiği Etnografya Evi’ni vaktiniz olursa gezmenizi öneririm.
4) Mysia Fotoğraf Müzesi:
Pek çok müze gibi Pazartesi günleri dışında her gün saat 10:00-18:30 arasında hizmet veren ve girişi ücretsiz olan müze içinde eski Bursa ve Misi Köyü fotoğraflarını görmek mümkün. Ayrıca burada fotoğrafçılığın tarihine ilişkin anlatımların yanı sıra eski tarz fotoğraf makinelerini de görebiliyorsunuz. Oldukça ufak olan bu müze zaman zaman da fotoğrafçılık atölyelerine ev sahipliği yapıyor.
5) Misi Çocuk Kütüphanesi:
Burası bizi Misi’de en çok şaşırtan yerlerden oldu. Açıkçası 300 haneli ve yaklaşık 1500 kişinin yaşadığı bu sevimli köyde böyle bakımlı ve modern bir kütüphane beklemiyorduk. Haliyle şaşırınca Çocuk Kütüphanesi falan demedik merakımızı gidermek için içine girdik.
Hafta içleri 09:00-18:00, hafta sonları 10:00-18:00 arası hizmet veren Misi Çocuk Kütüphanesi içinde her yaş grubundaki çocuğa hitap edecek kitaplarla dolu. İçinde yer alan oyuncaklar, resimli panolar, renkli masa ve sandalyeleri, zeka geliştirici oyunlarıyla çocukları buraya sürüklüyor. Ayrıca bir bölümü de yetişkinlere ayrılmış. Buraya çocuğunuzla gelirseniz mutlaka ve mutlaka uğramalısınız.
Misi Köyü’nün Ekonomisi ve Turizme yönelim hikayesi
Misi, ortasından geçen Nilüfer Çayı ve sahip olduğu iklim sayesinde yıllarca ipek böceklerinin yoğunlaştığı bir bölgeymiş. Tarihte burası ipekböcekçiliği, bağcılık ve tarımın oldukça yaygın yapıldığı merkezlerden biriymiş.
Ancak zaman içinde özellikle Çin’in rekabette öne çıkması ve ipeğin ucuzlaması sebebiyle bölge rekabet edemez hale gelmiş. Zaman içinde bu zanaatten gelir elde edenler bu işi tek tek terk etmeye başlamış. Haliyle işsizlik artmış ve ekonomi bozulmuş. Bu nedenle günümüzde İpek Evi, Koza Evi gibi oluşumlarla ipekçilik canlandırılmaya ve kadınlara daha fazla istihdam sağlanmaya çalışılıyor.
Köyün ana ekonomisini oluşturan diğer şeyler ise tarım ve bağcılık. Misi Köyü’nde gezerken tarımın gelişkin olduğunu daha köy meydanına geldiğinizde gördüğünüz tezgahlardan anlayabilirsiniz. Taptaze çilekler, şeftaliler, böğürtlenler ve daha pek çoğu tablo gibi sizi bekliyor.
Bağcılık zamanında çok gelişmiş ve günümüzde gitgide azalmakta olsa da halen dar bir kesim tarafından yapılıyor. Zaten köyde yürürken asma yaprakları ve üzüm bağlarını göreceksiniz. Üzüm bağları olunca tabii buna bağlı ürünler gelişiyor. Mesela köyün üzüm pekmezi ve şarabı çok ünlü. Hatta şarabı sadece bu bölgede yetişen misket üzümlerinden yapılıyor, özel bir aroması var.
Böylelikle köyden dönmeden önce alabileceklerinizi de listelemiş oldum: Misket üzümünden yapılma yöresel şarap, üzüm pekmezi, ipek hediyelik eşya ve zevkinize göre taptaze meyveler.
Huzur bulmak için Nilüfer Çayı kenarı
Köyün içinden geçen Nilüfer Çayı, hemen yanı başında yükselen Kavak ve Çınar ağaçlarıyla özellikle yaz aylarında yöre halkının en önemli serinleme ve dinlenme noktalarından. Ağaçlar sayesinde su kenarında adeta doğal bir şemsiye burası. Yaz sıcağında köyü gezdikten sonra suyun huzur verici sesi, serin gölgelik bir alan ve de taptaze çay birleşince haliyle burası da Misi Köyü’nün en kalabalık yeri haline geliyor. Özellikle haftasonları Nilüfer Çayı boyunca sıralanmış olan aile çay bahçelerinde yer bulmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Biz de gezimizin sonunda soluklanmak için şöyle bir oturup birer taze çay eşliğinde yaz sıcağında serinliğin tadına vardık.