Cruise ile Dünyanın Keşfi - 3. Bölüm: La Valletta (Malta Adası)

7. GÜN VENEDİK - LA VALLETTAVenedik’te gemimize döndükten sonra ilk olarak fark ettiğimiz değişiklik, kabinimize bakan oda hizmetlisi bayanın yerine yeni birisinin gelmesiydi. Bize kendini nazik ve güler yüzlü biçimde tanıttıktan sonra artık bizimle kendisinin ilgileneceğini belirtti. Gemimiz yeni bir sefere başlamış ve Atlantik’i geçecek olan ekip içerisinde de değişiklik olmuştu. İkinci fark edilen değişiklik ise gemideki alışveriş ve hizmetlerin bedelinin artık Euro değil Amerikan Doları olarak ödenecek olmasıydı. Zaten bir gece önce muhasebeden İzmir-Venedik seferi hesaplarımızı kapatmamızı ve artık Venedik sonrası hesapların $ üzerinden olacağı yönünde çağrı almıştık. 7 Euro olan günlük bahşiş bedeli de 9$ olarak hesaplarımıza yansıtılacaktı. Şimdi artık gemimizde yeni yüzler ve yeni misafirler de vardı. 250 kadar Türk misafirin de Venedik’ten bindiği söylendi. Bunlar tabii ki İzmir ve İstanbul’dan yer bulamayıp boşalan kabinlerin yerine gelen yolculardı. Böylece 520 Türk yolcu bu seferde kader birliği yapacağız. Venedik-Valletta arasında 753 deniz mili yol gideceğiz ve bütün bir gün denizde yol aldıktan sonra, ertesi günün sabahı Malta adasına varacağız.

Bugün denizdeyiz ve günlük programımıza bakıyoruz. Bu akşam Gala Yemeği var. Yemek öncesi kokteylde yine her turun başlangıcında yapıldığı gibi kaptanın misafirlerle beraber fotoğraf çektirme töreni var. Yabancı misafirler buna önem veriyorlar ve hatıra olarak da bu fotoğraflara bir sürü para ödüyorlar. Türklerden hiç çektirenini görmedim, ama çektiren de olmuş olabilir. Bu geceki kıyafet düzeni Gala kıyafeti olacak ve tüm gemideki şık hanımefendi ve beyefendiler gibi yanımızda getirdiğimiz takım elbiselerimizi,  papyon veya kravatlarımızı takıp arz-ı endam edeceğiz. Akşamın şovu yine Panteon Tiyatro’da ve teması da Wonderland. “Alice Harikalar Diyarı” masalından esinlenmiş muhteşem bir hayal dünyası gösterisi var. İşte size gösteriden 2 adet fotoğraf. 1 saatin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Ayrıca kostüm ve makyajlar fotoğraflardan da görüleceği üzere çok güzel. Zaten İtalyanlar bu işi biliyorlar ve bu eğlencelere de milyon Eurolar harcıyorlar.

Gemideki diğer aktivitelerde ise, öğleden sonra Black & White salonunda uzman eğitmenler eşliğinde dans dersi var. Bu gün kalçalarımızı Latin stiliyle sallayarak Cha cha cha yapacağız. Gece ise Subaylar ve Beyefendiler Gecesi’nde yine aynı salonda subaylarla dans etme şansını kaçırmayın diyorum. Acaba bayan subay var mı? Gidip görmeliyim! Tabii havanın da güneşli olmasından istifade ederek havuz başı aktivitelerine de katılacağım. Biraz da havuza girmeyi planlıyorum. Üst güverteden geçerken gözüm hep sigara içenlerin üzerinde, bakalım yeni katılanlar ne durumda! Zehirlenmeye devam mı?

8. GÜN LA VALLETTA (MALTA ADASI)
Bu sabah erkenden uyanıp çabucak kahvaltımızı yapıyoruz. Gemimiz La Valletta limanına güneşin ilk ışıkları ile yanaşırken,  şehrin muhteşem manzarası karşısında hayran kalıyoruz. Ama acele etmeliyiz, çünkü gemimiz her nedense programa göre öğlen saat 13.00’de kalkacak. Görülecek yer çok, vakit yok. İşte tur seçerken buna da dikkat etmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Gideceğimiz turun nerelere gittiğinden başka, o limanda kaç saat kaldığı da önem kazanıyor. Görmek istediğiniz limanda bugünkü gibi 5 saat kalıyorsa o limanı keşfetmenize imkân olmadığını baştan bilmeniz lazım.

16. yüzyıldan kalma binaları o kadar güzel ki bence bu kadar turisti ve turizm gelirini hak ediyorlar. Bu binalar Kudüs’ten gelen Aziz John şövalyelerinin hükümranlığı sırasında inşa edilmiş. Şehir belirli alanlarda Modern, Neo-klasik ve Mannerist özellikler barındıran Barok karakterleri taşımakta. Valletta şehri 2. Dünya savaşı sırasında büyük zarar görmüş ancak 1980 yılında resmi olarak Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi’ne girmiştir. 1565 yılında Osmanlı saldırısı karşısında adayı başarı ile savunmuş olan Jean Parisot de la Valette’yi onurlandırmak için adı şehre verilmiştir. Bugün Malta adasında 3 ayrı yerleşim yerini birden görerek sizlere anlatmak istiyorum. (Medina, Rabat ve Mosta)

Karaya ayak bastığımız anda şehrin merkezine çok yakın olan limanda etrafımızı çeşitli etkinlik ve eşyalar satmaya çalışan insanlar sardı. Biz de 4 arkadaş taksi tutup rahat ve çabuk bir tur planladığımız halde, Hop On Hop Off Bus (HOHO) bileti alıp otobüse binme sırasında bulduk kendimizi. Yarım saatte bir gelen 50 kişilik otobüse 150 kişi sırada beklerse ne olur. Vaktinizi boşuna harcamış olursunuz. İşte ilk hatamız. Yarım saat sonra gelen otobüse yarımız oturarak yarımız da ayakta binebildik. 30 dakika sonra ilk olarak Medina’ya ulaştık.

Şehrin etrafını çevreleyen surların ana giriş kapısından içeriye girince sizi sağ tarafınızda Aziz John Şövalyeleri’nin sarayı karşılıyor. Ön avlusunda tabii ki şövalyelerin işareti olan haç yerde tüm heybetiyle size bakıyor. Etrafı surlarla çevrili olan Medina, sakin bir şehir ve yürüyerek içinize sindire sindire 2 saatte gezebileceğiniz bir yer. En önemli binası da St. Paul Katedrali. Malta’daki ilk eski katedral. Görkemli duruşu ile etkileyici gerçekten. Dükkânlardan hediyelik eşyalar ve bilhassa cam el sanatları ürünleri alabilirsiniz. Sokaklar dar, temiz ve etrafa bakınması keyifli bir yer. Tüm binalar altın kireç taşından yapılmış. Taşların sarı renkte olmasından bu ismi koymuşlar. Hatta Malta adasının tamamı bu taş ile dolu olduğundan burayı istila eden Yunanlılar bu taşa bal taşı da demişler. Zamanımız kısıtlı olduğundan 1 saatte burasını gezmek zorundayız. Kısa bir turdan sonra girdiğimiz yerden surların dışına çıkıp giriş kapısı önündeki parkta HOHO otobüsümüzü beklemeye başladık. Hata iki. Yarım saatte bir gelen 2 otobüs de dolu gelince ne yaparsınız. Taksi tutalım gidelim haydi dedik. Verdiğimiz 15€ bilet parasını boş verin! Evet, taksi durağında bekleyen taksilere gittiğimizde aldığımız cevap “bütün taksiler dolu, şehri dolaşan müşterilerini bekliyorlar.” Haydaaa gemimizin kalkmasına 2,5 saat var ve biz hala Medina’dayız. Artık belediye otobüsleri ile Valletta’ya geri dönmek en garantisi olduğundan bulduğumuz ilk otobüs ile 40 dakikalık bir yolculuktan sonra Triton Çeşmesi’nin de bulunduğu, Valletta’nın en büyük meydanına geldik.

1,5 saat sonra gemimiz kalkacak ve biz daha bu başşehri bile dolaşmamışız. Önümüzdeki ana caddeye (Republic Street) girdik ve gemiye dönüş yolumuzdan uzaklaşmadan gezdik. Cadde üzerinde çok güzel dükkânlar ve binalar var. Tüm binalar bir bütünlük içerisinde korunmuş ve hala restorasyonu devam edenler bile var. Sağ tarafta muhteşem St. John Katedrali’ni görüyoruz. Yanında Büyük Üstatlar Sarayı var. Sol tarafta ise Arkeoloji Müzesi, Adliye binaları, Ulusal Kütüphane Binası ve yolun sonunda da St. Elmo Kalesi var.

Valletta çok güzel ve bilhassa bu gezdiğimiz cadde çok keyifli idi. Artık dönme zamanı ve tabii ki bu adayı doya doya keşfedemedik. Daha limanın üzerindeki üst ve alt Barakka Bahçeleri’ni, Hastings bahçelerini, Victoria girişini ve daha sayamayacağım bir sürü yerleri görmedik. Bu da bizim hatamız oldu. Siz siz olun dostlar burada sakın HOHO otobüslere binmeye kalkışmayın. 4 arkadaş 1 taksi kiralayın rahat rahat adayı da, şehri de gezin. Taksiciler sizi gezdirecek yerleri zaten biliyorlar. Kendinizi onlara emanet edin. Sonra da Valletta’nın eski şehir merkezini gezecek en azından 3 saat vakti de kendinize ayırın. Şimdi Republic Street’den güney istikametinde gemimizin demirlediği büyük limana doğru yürüyoruz. Merchant Street’e geçerek, St. Lucy Caddesi boyunca aşağıya doğru inerek limana ulaşıyoruz.

Gemimizin kalkmasına 10 dakika var ama ne mümkün gemiye girme sırası ancak yarım saatte biter. Onun için rahat rahat duty free ve hediyelik eşya dükkânlarını gezerek gemimize biniyoruz. Bu yarım gün tabii ki Malta adası için yetersiz. Tüm yolcular, bu konudan şikâyetçi oldular. Zaten buraya bir daha gelmemiz icap edecek ve sizlere bu sefer de geri kalan yerleri anlatmaya çalışacağım.

Gemimiz saat 13.30’da yarım saat gecikmeli kalktı ve tekrar gemimizdeki aktivitelerimizle baş başa kaldık. Tabii bu kadar gezmek, koşturmak sonucu acıktık. Hemen bizi hazır bekleyen yemeklerimizi yiyoruz. Gemimiz mavi sularda Malaga’ya doğru yol alırken biz de kabinimize gidip biraz dinlenmeye geçiyoruz. Akşama mim sanatçısının tek kişilik gösterisini görüyorum programda, Rock and Roll dans dersleri, melekler ve şeytanlar eğlencesi ve dansı var. Dinlenmemiz gerek. Aman tanrım, dinlenmemiz lazım. Hava o kadar sıcak ki havuz başında mı dinlensek acaba?

Bu akşam yemeğinde diyorum ki şöyle sakin bir gece geçirelim, bir şişe beyaz şarap açtıralım ve arkadaşlarımızla keyifli bir yemek yiyelim. Ama yemekte ne var, kısaca bakalım isterseniz!  Başlangıçlar: Kalamar kızartması, parmesan peynirli patlıcanlı milföy - Karidesli ve mantar soslu salata - Lazanya Bolonez - Ana yemekler de ise: Sarımsak ve zeytinyağlı Jumbo karides, deniztarağı, fener balığı - tatlı ve peynirler. Haydi, buyurun bakalım bu yemeği dışarıda yiyin de görün kaç Euro ödeyeceksiniz. Bir de bu Cruise seyahatlerini pahalı diyorlar! Bu yemekte şarap açılmaz da ne yapılır sevgili dostlar!

9. GÜN DENİZDE - GEMİDE HAYAT
Bu gün sakin bir gün geçireceğiz.  Bütün gün denizdeyiz ve dinlenme günü. Cruise Direktörümüz Bayan Maddy tarafından organize edilen birçok aktivite ve eğlence opsiyonlarının tadını çıkaracağız. Bu akşam da Gala gecesi. İşte bu özel gece için yolcularımızdan bazıları spa’da randevularını aldılar. İnsanın kendisini şımartmak için bu fırsatı kullananlar var. Ayrıca kuaförde de bugün için randevular dolmuş. Yaaa siz uyuyun daha. İnsanlar bugünü kendilerine ayırıp, bu geceyi ciddiye alıp, şık bir geceye hazırlanıyorlar. Biz ne yapıyoruz peki. 21 derece hava sıcaklığında ne yapılır? Kitabımızı alalım ve güvertede sakin bir köşe bulalım. Havuz kenarına pek fazla yaklaşmayalım isterseniz.

Çünkü orada şamata var. Mesela eğlence ekibiyle dans var. Haydi, biraz hareket edelim ve kaslarımızı açalım. Yediklerimizi eritelim. Ya da şöyle diyeyim, öğle yemeği ve özellikle bu akşam yemeği için midemizde yer açalım. Şahane yemekler bizi bekliyor. Bakın size bir sır vereceğim. Bu gezilerimde öyle insanlarla tanıştım ki, bu gemiye yalnızca yemek yemeye geliyorlar. Bazı şehirlere bile inmiyorlar. Biz bu muhteşem yemekleri bu fiyata başka bir yerde yiyemeyiz, buraya yemekler için geliyoruz diyorlar. Aynı şekilde kumar oynamak için de gelenler var. Geminin kumarhanesinin büyüklüğüne ve bahis arttırma miktarına göre gemi seçiyorlar. Gezi değil bakın, gemi seçiyorlar. Bizde meraklıları kumar oynamaya Kıbrıs ve Sofya’ya gitmiyor mu? İşte aynı şey. Her türlü insanın ve eğlencenin bulunduğu dev bir şehir burası, düşünün bu gemide 4 bin küsur kişi yaşıyor ve 6 bin kişilik gemiler de var. Ayrıca gemide özel restoranlar da var, Eataly gibi. Hatta orada bir yemek kursuna da katıldım. Gördüğünüz gibi bütün sırlarını aldım!

Şimdi programa bakalım. Video sınavı oyunu, masa oyunları, oyun kartları dağıtımı, sanat çalışmaları, ünlüyü tahmin edin oyunu, aerobik, eğlence ekibiyle dans, müzikal şiir okuma, dans dersi, teklerin buluşması (seyahate tek gelenleri tanıştırma programı!) “Casino’da bu oyun nasıl oynanır” dersi, alışverişlerde deniz günü promosyonu, mini golf ve masa tenisi turnuvası ve daha fazlası. Ayrıca odanızda kalmak istiyorsanız, bu aktiviteleri televizyonunuzdan da izleyebilir yahut da video bölümünden beğendiğiniz bir filmi seçip yatağınızda keyfinize bakar, isterseniz odanıza kahvaltı veya pizza servisi de isteyebilirsiniz.

Akşam, Gala gecesi için saat 6’da lobide oluyorum ve kıyafetleri seyretmek istiyorum. Eline içkisini alan şık hanımefendiler, en güzel kıyafetlerini giymiş ve salına salına geziyorlar. Beyefendilerin de onlardan aşağı kalır tarafları yok. Papyon, kravat takmışlar ya da ceketlerini giymişler. Bravo valla. Hele yanında genç kızları olan aileler! Kızlarına ince topuklu ayakkabılarını giydirmişler ve sanki damat arar gibi bir durumları var. Genç kızların tedirginlikleri bakışlarından, o ayakkabıyı yeni giydikleri de her hallerinden belli. O kadar hoş bir manzara ki keyif alıyorum. Tabii ki görebilene güzel bunlar. Önem veriyorlar bu geceye. 1 saatlik bir kokteyl ve etrafı kolaçan etme seansından sonra, herkes yemek salonuna veya tiyatroya şovlarını seyretmeye gidiyor. Gençlerin de makyaj ve elbiselerinin güzelliklerinden bahsetmeden geçmek olmaz. Mankenlere taş çıkartırlar diyorum. Tek tek fotoğraflarını çekmeye çekindim doğrusu. Yoksa size göstermek isterdim.

Bu akşam yemeğinde ıstakoz yemek ister misiniz? İşte bu akşam menüde var ve bunu denemelisiniz. Yanına da artık bir şişe beyaz şarap açtırmayı unutmayın sevgili dostlarım. Deniz mahsulleri rakı ve şarapsız ağlar biliyorsunuz! Şimdiden size iyi geceler diliyorum. Sevgiyle kalın. 

H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.