Gaziantep'teki ikinci günümüzde dolu dolu bir gün geçireceğiz, yoğun bir programımız var. İlk durağımız Belkıs / ZeugmaAntik Kent, daha sonra Birecik üzerinden Halfeti, Göbeklitepe'yi gezip gördükten sonra Urfa'dayız. Hazır Urfa'ya gelmişken bir "sıra gecesi" yaşamadan dönmeyelim dedik. Kısacası Antep'e, otelimize ancak gece yarısı dönmüş olacağız.
Bu nedenle sabah kahvaltıdan hemen sonra programımızdaki yerleri gezip görmek üzere erkenden yola çıkıyoruz. Zeugma Antik Kent’e yaklaşırken yolun iki kenarındaki fıstık ağaçlarını üzerindeki pembe yemişlerini görünce dayanamayıp duruyoruz. Ağacın yaprakları arasında görünmeye başlayan henüz pembe, ama ne hoş bir pembe, açıklı koyulu harika renk fıstıklar ile müthiş dekoratif görünüyor. Sizlere hemen bu yörenin en ünlü yemişi olan fıstık ağacı ile ilgili biraz bilgi aktarmak isterim.
SEN DİK, TORUNUN YESİN
Neden mi? Ömrü yaklaşık 150 yıl olan fıstık ağacı diktikten 10-12 yıl sonra meyve vermeye başlıyormuş. Ağacın ilk aşısı 7-8 sene sonra yapılıyor, aşı yapılmaz ise de meyveler "melengiç" oluyor, hani şu ünlü 'melengiç kahve'si yapımında kullanılan meyve.
Kökleri oldukça kuvvetli olan Antepfıstığı ağacı yetiştirmek için en önemli faktör sıcak, meyvenin gelişip olgunlaşması için yazları uzun, sıcak, kurak ve kışları nispeten soğuk bölgelerde (-15 °C ve daha fazla düşme ihtimalinin olduğu alanlarda) yetişmekte. Biz Mayıs'ın ilk haftası gittik Antep'e, Antepfıstıkları da genellikle Nisan ayının ilk yarısında çiçek açıyormuş, bu nedenle şanslıydık, ağaçlar yeşil yaprakları arasından görünen pembe meyveleri ile fotoğraflarımıza güzel pozlar verdiler :) Ayrıca da benim (sanırım sizlerin de) en sevdiğim kuruyemiş, ama şoförümüz ve gönüllü rehberimiz Ağustos’ta tekrar bekleriz diyor zira yeni ürünü o tarihlerde yiyebileceğiz.
BELKIS/ZEUGMA AÇIK HAVA MÜZESİ
Yolumuza devam ediyoruz, ana caddeden Belkıs köyünün yakınında yedi tepe üzerine kurulmuş antik bir kent Zeugma'ya 4 km olan yolda ilerlerken önce Kral Mezarlarını göreceksiniz yol üzerinde. Ancak hiçbir koruma ya da çalışma yok görünürde, dışından fotoğraf çekmekle yetiniyoruz. Sonra birden Fırat Nehri giriyor görüntüye ve bu güzel görüntüler eşliğinde ilerlerken aracımız durduğunda mola veriyoruz diye düşündüm, gördüğüm bakımsız, terkedilmiş hissi veren, boş ve kapalı bir baraka ve önünde kırık dökük plastik masa, sandalyeler... İleride üzerinde jandarma barakası yazan bir konteynerın önünde 2 askercik çay demlemekle meşgul. UNESCO dünya mirası aday listesindeki dünyaca ünlü mozaiklerin çıkarıldığı açık hava Müzesi'ne geldiğimizi öğrenince tam bir hayal kırıklığı yaşıyorum. Zeugma Müzesi'ne gitmek için ise biraz yürümemiz gerekiyor, Birecik Baraj gölünün kıyısından Fırat'ın güzel görüntüsü, fıstık ağaçları ve yeşillikler arasından yürümek iyi geliyor bana, eserlerin bulunduğu yere geldiğimde ise nefesimi tutuyorum.
Zeugma Antik Kenti, Roma döneminden kalan mozaikleri ile dünyaca ünlü. Yaklaşık 21 bin dekarlık bir arazi üzerinde yer alan, 2,300 yıllık bir antik kent burası. Yunan Tanrılarının eşsiz mozaikleri binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşmış ve kültür mirasımıza kazandırılmış. 1971 yılından beri devam etmekte olan kazı çalışmalarından çıkarılan mozaikler 2011 yılında dünyanın en büyük müzesi unvanını alan Zeugma Mozaik Müzesi'ne taşınarak sergilenmeye başlamış.
Antik kentte kurtarılan sanat şaheserleri, Zeugma’nın ne denli önemli bir sanat merkezi olduğunu tüm dünyaya göstermiş. Kazı çalışmaları halen üç bölümde sürdürülmekte, villalarının ve çarşılarının bulunduğu bölümler ne yazık ki bugün Birecik Baraj Gölü'nün suları altında. Su altında kalmayan büyük bölümünde de villalar, tiyatro, sütunlu caddeler, hamam, agora ve tapınak ve kim bilir daha ne şaheserler toprağın altında uyumakta. Henüz bir kazı çalışması yapılmamış olan bölümlerin ileride bir açık hava müzesine dönüştürülmesi hepimizin dileği. Çıkacak eserleri düşününce şimdiden heyecan duymamak, sular altında kalan bölümler için ise üzülmemek mümkün mü?
Ortalama 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan antik kent Fırat'ın geçilebilir en sığ kıyısında. Roma, Helenistik ve Bizans dönemlerinden yapıtları günümüze taşıyan ve dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri olan Zeugma Antik KentiGaziantep’e yolu düşen herkese tavsiye ediyorum.
Zeugma Antik Kenti’nin tarihini merak edenler için ise kısa bilgiler ise şöyle:
M.Ö. 300'de, Büyük İskender’in generallerinden Selevkos Nikator, İskender’in Fırat’ı geçtiği bu yerde, kendi adıyla Fırat’ın adını birleştirerek “Selevkia Euphrates” adıyla bu antik kenti kurmuş.
Romalı Komutan Pompeius M.Ö. 64'de kendine yaptığı yardımlar karşılığında kenti 1. Antiachos'a verir. Nemrut dağındaki muhteşem heykeller de Leodike’nin oğlu Antiokhos tarafından, bu kentin geliriyle yaptırılmış.
Kommagene Krallığı'nın 4 büyük şehrinden biri olan kent, MÖ 31'den itibaren tamamıyla Roma İmparatorluğu'na bağlanır ve “köprü”, “geçit” anlamına gelen “Zeugma” adını alır. Roma döneminde zenginlik ve görkemli bir ihtişam içinde yaşayan Zeugma, M.S. 256'da Sasani Kralı 1. Şapur tarafından ele geçirilerek ne yazık ki yakılıp yıkılmış, daha sonra da bir depremle alt üst olmuş. Bu tarihten sonra artık Zeugma bir daha kendini toparlayamamış ve eski ihtişamına ulaşamamış. Zeugma 5. ve 6. yüzyıllarda Bizans’ın hükümranlığına girer, 7. yüzyılda ise Arap akınları neticesinde terk edilir. 9-12. yüzyıllar arasında İslami yerleşimi olarak varlığını sürdürmüş. 17. yüzyılda ise yanı başına Belkıs köyü kurulmuş.
Antakya’dan Çin’e uzanan tarihi ipek yolu da Zeugma’dan geçmekteydi.
Zeugma'da yapılacak kazıların daha yüzlerce yıl devam edecek gibi görünüyor, kim bilir daha ne şaheserler ve sanat eserleri çıkarılacak.