Hani bazı şehirler vardır, ilk görüşte âşık olursunuz ya, bizim için Hatay öyle oldu. Ben yıllar önce gitmiştim Hatay’a. Çocuktum o yüzden biraz hayal meyal hatıralarımda.
Çocukluk anılarımdaki Hatay
Yazılarımı takip edenler bilir, benim çocukluğum Sinop’ta geçti. Sinop’ta babamın doktor arkadaşlarından biri İskenderun’a tayin olunca biz de o dönemin çok gezen ailesi olarak Ali Amca, Mualla Teyze, kızları Selen ve oğulları Murat’ı ziyarete gitmiştik Akdeniz’e yaptığımız seyahatlerimizden birinde. Belki gerçekten hafızamda, belki de fotoğraflardan hatırlıyorum. Tam kestiremiyorum ama o zamanki çocuk duygularımdan kalanları aktarmak istiyorum öncelikle.
İlk İskenderun girişimizi hatırlıyorum. Bana çok ışıl ışıl bir şehir gibi gelmişti. Tabii Sinop’tan onca yolu o zamanın koşullarında arabayla arşınladıktan sonra mı bana öyle geldi bilmiyorum ama şehir pırıl pırıldı. Akşam Ali Amca bizi yemeğe çıkardı, Reyhanlı’ya gitmiştik. O yemekte Ali Amca’nın bize anlattıkları hâlâ kulağımda “Hemen karşısı Suriye, arada Mualla ile güzel yemek yemeğe ya da Lazkiye’ye denize girmeye gidiyoruz” bu sözler beynime işlemiş olabilir ama orada beni en çok cezbeden restorandaki havuz içinde yüzen ördekler olmuştu. Akşam saatlerindeyse eve döndüğümüzde Selen, Murat, ben ve kardeşim Gökçe yastık savaşı yapmış azıcık azarı yemiştik çıkarttığımız gürültü nedeniyle. Sonra da Gökçe bize hayali karakterleriyle İskenderun ve çevresinde geçen güzel bir masal anlatmıştı, uykuya dalmıştık.
Yıllar sonra yeniden Hatay'dayız
İşte ben bu kez yıllar sonra Murat’la Hatay’a gittiğimizde kendimi kardeşimin yıllar önce anlattığı o hikâyenin içinde buldum. Hatay’ın merkezine Antakya’ya gündüz vakti yağmurlu bir havada girsek de şehir yine benim gözümde ışıl ışıl ışıldıyordu.
Tarihsel geçmişinde birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Hatay, günümüzde gastronomi dalında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’nda yer alıyor. Gerçi bence UNESCO’da yer alması gereken pek çok farklı unsuru da var.
Hatay'da konaklama
Hatay’da bizi çok ama çok yoğun bir yağış karşıladı. Deyim yerindeyse kırk yılda bir rastlanır bir olaya denk geldik. Otelimizi son dakikada Adana’dan Hatay’a doğru giderken yolda seçtik. Kavinn Butik Otel’de kalacağız. Otelin önüne kadar geldik ama yoğun yağıştan bir türlü arabadan otele geçemiyoruz. Instagram story’lerimizde otele giriş maceramızı izleyebilirsiniz ayakkabılar elde falan, vardık otele.
Hatay mutfağı ve tabii ki künefe
Hemen odamıza giriş yaptık, yedek ayakkabıları giydik, ıslakları klima önüne dizdik ve doğruca Hatay mutfağı ile tanışmaya Konak Restoran’a gittik. Tepsi kebabı, oruk, zeytin salatası, patlıcan yoğurtlama, Lübnan ezmesi bizi bizden aldı resmen.
Yemek boyunca da yağış durmadı. Neyse ki otelimiz yakındı. Murat’ın online ders vermesi gerektiği için, eski bir konaktan çevrilmiş olan otelimizin misafir salonuna geçti. Ben de bilgisayarı alıp avluya çıktım, üstü kapalı merak etmeyin. Ben avluda maillerimi kontrol ederken 6 odalı Kavinn Otel’in işletmecisi ve sahibi olan Esra Hanım belirdi karşımda. Nasıl tatlı bir kadın anlatamam. Oturduk sohbet ediyoruz. Bana Hatay’ı anlatıyor. Aynı zamanda Hatay’da bir kitapevi bir de café-barı var. Hepsine tek başına yetişiyor.
Bu güzel sohbetimiz sonrası Murat’ın da dersinin sona ermesiyle akşamı taçlandırmak üzere künefe yemeye gittik. Kararlıyız, Hatay’da künefeye doyacağız.
Tattığımız ilk künefe Ferah’ta, ikincisi ise Meclis Künefe’deydi. Açıkçası ikisi arasında öneri yapmak gerekirse kesinlikle Meclis Künefe’yi öneririm. Mekân olarak da Meclis Künefe daha hoş bir ortam sunuyor çünkü bu bina Hatay henüz Türkiye’ye katılmadan önce yani özerk yönetim döneminde meclis binası olarak hizmet vermiş. Günümüzde ise hem tiyatro binası hem de künefe salonu.
Bu kadar kalori aldık da, bunları bir de yakmak gerek. Biz de bu nedenle Hatay’ın en popüler barlarından biri olan Barudi Café’ye gittik. Burası da Esra Hanım’a ait bir işletme. Hafta sonları canlı müzik yapılan bu mekân da yine eski bir konağın restore edilmesiyle günümüzdeki hâlini almış. İçeride çok nezih bir ortam vardı ve müzik oldukça kaliteliydi. Bardan çıkarken hâlâ yağış dinmemişti ve artık otele dönerken ayakkabılarımızı falan çıkartıp elimize aldık, o şekilde yürüdük otele kadar. Otele geldiğimizde gerçekten duştan çıkmış gibiydik. Güzel bir uyku sonrası ertesi güne hazırdık.
Hatay'da gezilecek yerler
Tarihi Antakya sokakları
Sabah erken bir kahvaltı ile güne başladık. İlk hedefimiz tarihî Antakyasokaklarında kaybolmak.
Hatay’ın merkezi olan Antakya, kuzey – güney ve doğu - batı yönünde tam bir kavşak noktası. Bu nedenle tarih boyunca bölgeler arası ticarette çok büyük roloynamış. Ticaret yapan kervanlar için hem bir konaklama noktası hem de kültür alışverişi merkezi haline gelmiş.
Roma döneminde dünyanın sayılı uygarlık merkezlerinden biri olan Antakya’da günümüzde halen her dinden birçok insan yaşıyor. Bu da beraberinde barış, kardeşlik ve hoşgörüyü yerleştirmiş kente.
Asi Nehri ile Habib-i Neccar Dağı arasındaki bölge Eski Antakya olarak geçiyor. Burada yer alan evlerin bir kısmı günümüzde restore edilmiş ve otel, kafe-bar ya da restoran olarak hizmet veriyor. Sokak arasında karşılaştığımız grafitiler ise oldukça keyifli.
Kurtuluş Caddesi ve Habib-i Neccar Cami
Buradan Antakya’nın ilk aydınlatılan caddesi olan Kurtuluş Caddesi’ne çıkıyoruz. Antakya’da ilk elektrik bu caddeye verilmiş. Hazır buraya gelmişken 638 senesinde Müslüman Araplar tarafından yapılan Anadolu’nun ilk camisiHabib-I Neccar adlı camiyi ziyaret ediyoruz.
Katolik Kilisesi
İçi oldukça bakımlı olan bu camiyi ziyaretimiz sonrası hemen ilerisinde yer alan eski bir Antakya evinden dönüştürülerek ibadete açılan Katolik Kilisesi’ni de ziyaret ediyoruz.
Bu Katolik Kilisesi’nin terası belki de Antakya’nın en güzel manzaralarından birine sahip. Terasından Sermaye Camii’nin minaresi ve Katolik Kilisesi’nin çanı aynı kadrajda çok güzel poz veriyorlar.
Antakya Rum Ortodoks Kilisesi
Buradan sonra Antakya Rum Ortodoks Kilisesi’ne gidiyoruz. Burası Kudüs’tekinden sonra en eski Doğu Ortodoks kilisesiymiş. Aynı zamanda Orta Doğu ve Uzak Doğu Ortodoks patrikliği de buradaymış. Daha önceden ziyarete açık olsa da son dönemde Suriye’de yaşanan savaş nedeniyle risk oluşturmaması adına burayı ziyaretçilere kapatmışlar. Sadece ibadet için açık ancak oradaki görevli bize yardımcı oldu ve Kilise’nin içine giremesek de dışından Kilise’yi görmemize ve fotoğraflamamıza izin verdi.
Dedim ya Antakya’da her dine mensup kişi yaşıyor. Antakya Yahudilerinin yaklaşık 300 senedir ibadetlerini gerçekleştirdikleri Havra da ziyaret edilebiliyor.
Saint Pierre Kilisesi
Yine kentte bulunan Saint Pierre Kilisesi, dünyanın ilk kiliselerinden biri. En eski mağara kilise olduğu söylenen St. Pierre Kilisesi aynı zamanda Hz. İsa’ya inananlara “Hıristiyan” adının ilk verildiği yer.
Haron Anıtı (Cehennem Kayıkçısı)
Kilisenin içinde günümüzde pek bir şey kalmamış. İçerisinde çok sayıda gizli tünel var. Tabii bu tünellerin bir kısmı günümüzde çökmüş ancak bu tünellerden biri var ki, dağın tepesindeki Haron anıtına yani Cehennem Kayıkçısı’na bağlanıyor.
Tabii günümüzde tünelden geçiş yok. Kilisenin dışına çıktığımızda iki küçük rehber bize eşlik ediyor: Vedat ve kuzeni Asker. Bu iki çocuk bize hem bölgeyi anlatıyor hem de bizi Cehennem Kayıkçısı’nın yanına çıkarıyor. Bu anıt Helenistik dönemde kentte yayılan veba salgınının durması amacıyla ilahlar için yontulan bir kaya kabartması.
Uzun Çarşı
Burada da birkaç kare fotoğraf çektikten sonra sıradaki durağımız Antakya’nın en eski ve önemli tarihi çarşısı olan Uzun Çarşı. Antakya’da olduğumuz sürece yolumuz sürekli içerisinde hanlar, hamamlar, ve camiler olan bu çarşıya düştü. Ya yemek yemek için girdik, ya bir şeyler almak için. Çarşıda yok yok. Ayakkabıcıdan ekmek fırınına, künefeciden manavına, zücaciyeden kebapçıya her şey burada. Biz çoğunlukla yolumuzu yeme içme için bu tarafa düşürdük.
Uzun Çarşı içinde Köprülü Mehmet Paşa tarafından Sürre alayını ağırlamak için yaptırılan ve günümüzde el sanatları ve gastronomi ürünlerine ev sahipliği yapan Tarihî Kurşunlu Han mutlaka görülmeli. Burada Osmanlı şerbeti içilmeli.
Antakya’da yemeğe doyamadık. Uzun Çarşı içindeki Pöç Kasabı özellikle tepsikebabı yemek için mutlaka uğranması gereken yerlerden ancak sıra beklemeyi göze almalısınız. Benim en uzun sırayı gördüğüm kebapçı. Bu sıra bir de Bursaİskender’de var zaten. Evet, tepsi kebabı güzeldi ama bence humusu daha da güzeldi.
Yine Uzun Çarşı içinde yer alan Çınaraltı Künefe (Yusuf Usta) bizce Antakya’da künefenin en iyi yapıldığı yer.
Hatay Arkeoloji Müzesi
Yemek sonrası Hatay Arkeoloji Müzesi’ne gidiyoruz. Dünyanın en büyük mozaik müzelerinden biri olan Hatay Arkeoloji Müzesi’nde çoğunlukla antik dönemlere ait eserler sergileniyor. İçerisindeki en önemli eserler arasında kentin simgesi haline de gelmiş olan 2. Şuppiluliuma’nın heykeli var. Hitit Kralı 2. Şuppiluliluma’ya ait olan heykel Reyhanlı’daki Tell Tainat höyüğünde bulunmuş ve tam 3.000 senelik.
Diğer önemli eser ise Antakya Lahdi. Dört tarafını mitolojik karakterlerin kabartmalarının süslediği lahdin MS 270’lerde yapıldığı tahmin ediliyor. Çok güzel ışıklandırılmış. Büyüleyici bir güzelliğe sahip.
Mozaiklerde ise MS 4. yüzyılda yapılan Oceanus ve Tethys mozaiği, MS 3. yüzyılda yapılmış olan Apollon Daphne mozaiği, MS 5. yüzyılda yapılmış olan Yakto mozaiği ilk etapta göze çarpanlar ancak hepsi gerek işçiliği, gerekse büyüklükleriyle göz kamaştırıyor.
Hatay’da son bulunan mozaik ise bir otel yapımı sırasında ortaya çıkmış. Bu mozaiğin 800-900 metrekare büyüklükte olduğu ve bu özelliği ile dünyanın en büyük tek parça mozaiği olduğu söyleniyor. Henüz kazı çalışmaları devam ediyor. Hatta bu nedenle bu bölgeye yapılacak olan otelin projeleri değiştirilmiş ve otel mozaiğe zarar vermeyecek şekilde cam bir teras üzerine inşa edilecek ve müze otel statüsünü kazanacakmış. Bakalım, göreceğiz.
Affan Kahvehanesi
Biraz dinlenmek için tekrar Kurtuluş Caddesi’ne gidiyoruz. Burada meşhur AffanKahvehanesi’ni ziyaret ediyoruz. Burada yemeniz gereken en önemli şey bici bici tatlısı ve haytalı. Benim favorim sanırım renginden dolayı olsa gerek haytalıdan yana oldu. Pespembe ve insanın içini ferahlatan bir tatlı. Lübnan asıllı bu tatlının yapımında mısır nişastası ve süt kullanılıyor. Üzerine özel sütlü dondurma ve gül suyu eklenerek servis ediliyor. Nefis!
Bugünün sonunda yemek için durağımız Hatay Sultan Sofrası. Yoğurt aşı çorbası aşmıştı. Aşur, zahter salata, ıspanak ve lorlu börek ve tabii ki yine tepsi kebabı, oruk ve humus. Ama arkasından yediğimiz kabak tatlısı bambaşka bir şeydi.
Bu gece ise yine akşam yine tarihî Antakya sokaklarında eski bir konaktan çevrilmiş olan Çiçekli Konak’ta kaldık. Burası da oldukça güzel ve konforluydu ancak kahvaltısı zayıftı.
Döver Köyü ve kahvaltı
Böyle olunca bizde doğruca kahvaltısıyla meşhur olan Döver Köyü’ne gittik. Özellikle hafta sonu gitmeyi planlıyorsanız mutlaka ama mutlaka rezervasyon yaptırmalısınız. Biz 4. mekân denememiz olan Hammuş’un Yeri’nde yer bulabildik. Onda da oturabilmek için yaklaşık 20-30 dakika yer bekledik ama kahvaltıya bayıldık. Hayatımızda ettiğimiz en iyi 10 kahvaltı içinde olduğuna garanti verebilirim.
Ardından arabayla Döver köyünün tepelerine çıktık. Buradan Antakya manzarasını izleyebileceğiniz şirin bir kafe var. Burada manzaraya karşı birer kahve içmelisiniz.
Vakıflı Köyü
Sonraki durağımız Türkiye’nin tek Ermeni köyü olan Vakıflı.
Köyde sadece 30-35 aile yaşıyor. Köydeki Ermeni Kilisesi oldukça bakımlı.
Köyün girişinde ise Vakıflı köyündeki 28 kadının üretip sattığı likör, şarap, zeytinyağı, defne sabunu, dantel işleme, reçel özellikle de ceviz reçeli gibi ürünlerden alabilirsiniz. Buradan elde edilen gelirle 17 tane öğrenci okutuyorlar.
Samandağ - Çevlik Bölgesi
Ardından Samandağ-Çevlik bölgesine gittik. Çevlik Sahili 14 kilometre uzunluğunda. Aynı zamanda bu sahil caretta caretta’ların da ziyaret ettiği yumurtlama noktalarından biri. Burada denize girmek, tekne turu yapmak mümkün ancak bu bölgede bizi daha çok heyecanlandıran Titus Tüneli, Seleuceia Pieria Antik Kenti ve Beşikli Mağara oldu.
Titus Tüneli
Roma döneminde MS 62-81 seneleri arasında Roma İmparatoru Vespasianus tarafından yapımına başlanan Titus Tüneli, oğlu Titus döneminde tamamlanmış. Şehri sel felaketlerinden korumak amacıyla insan eliyle oyularak yapılan tünel, doğal bir mühendislik harikası olarak kabul ediliyor.
Toplam uzunluğu 1.380 metre olan tünel, UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor.
Beşikli Mağara
Yine bu bölgede ziyaret ettiğimiz Beşikli Mağara, kaya mezarları kompleksine verilen isim. Tamamen kayalara oyularak yapılmış olan mezarlar görülmeye değer.
Dönüş yolumuzda önümüze çıkan taş köprüye de bayıldık.
Hatay’daki son akşam yemeği için durak noktamız ise Kuzeytepe’deki Saray Restoran. Buraya gelmeden bizi uyarmışlardı sadece meze söyleyin diye, biz de aynen öyle yaptık. Enfes bir sofra donattık. Humus, tarator, prenses, muammara, cacık ve daha neler neler…
Üç gün süren Hatay seyahatimiz bize Hatay’ın gerek kültürel, gerek toplumsal açıdan Türkiye’de pek çok ile örnek olabileceğini gösterdi. Çok daha fazla ziyaretçi hak eden bir kent olan Hatay’ın bence gezilecek yerler listenizin başlarına yazın.