Fark etmişsinizdir uzun zamandır yazı yayınlayamadım ama bu demek değil ki gezmiyorum veya bir yandan da yazmıyorum. Bazen diyorum ki adım keşke üşengeç mühendis olsaymış :) Gezerken değil ama yazarken biraz öyle sanırım. Yepyeni yazım 25-27 Mart tarihlerini geçirdiğimiz Kapadokyahakkında! :)
Biletimizi taa ekim ayında aldık. 25 Mart Cuma akşamı 21.00’da İstanbul Sabiha Gökçen’den Nevşehir Kapadokya Havaalanı’na, 27 Mart Pazar akşamı 21.00’da Nevşehir Kapadokya Havaalanı’ndan İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’na olacak şekilde Pegasus'tan gidiş-dönüş 126 TL’ye aldık biletlerimizi. Yaklaşık 50 dakikalık bir uçuştan sonra Nevşehir Kapadokya havaalanındaydık.
Her zamanki gibi gitmeden tüm planımız tüm rezervasyonlarımız yapılmıştı. Gideceğimiz çok fazla yer olduğu için araba kiralamak şart diye düşündük ve klasik sitelerimizden biri olan rentalcars.com üzerinden Avis’ten araç kiraladık. Avis’in kendi sitesinde araçlar daha pahalı, bilginiz olsun. O yüzden Rentalcars’ı öneririm. En azından fiyatları karşılaştırmanıza yardımcı olacaktır. Yurtiçi ve yurtdışı araç rezervasyonlarımızı biz genel olarak bu siteden yapıyoruz. Ama tabi ki siz yine de şirketlerin kendi websitelerini de kontrol edin.
Avis’ten kiraladığımız Renault Clio'ya 2 gün için 200 TL verdik. Aracı full benzin alıp full benzin teslim ediyorsunuz. Ayrıca Bizim aracın ilk müşterileri bizdik :)
Birazcık otelden bahsedeyim: Kapadokya hem yerli hem de yabancı birçok turist tarafından ziyaret edilen bir yer olduğu için rezervasyonlar uzun zaman önceden yapılmış ve biz de tatile birkaç gün kala rezervasyon yaptırdığımız için çok fazla seçeneğimiz kalmamıştı. Biz de hem lokasyon olarak mantıklı hem de bir mağara otel olan Göreme’deki Travel Inn Cave Hotel'i tercih ettik. 2 gece için 190 TL ödedik otele. Otel rezervasyonumuzu tabii ki Booking.com üzerinden yaptık. Size önerim eğer planınızı uzun süre önce yaptıysanız otel rezervasyonunuzu son zamana bırakmayın; özellikle bahar aylarında.
Havaalanından otel 35-40 dakika sürüyor. Cumartesi sabah erkenden kalkıp otelde kahvaltımızı yaptık ve doğru gezmecelere :)
İlk durağımız Göreme Açık Hava Müzesi. Otelden yaklaşık 5 dakika sürüyor. Arabanızı bırakabileceğiniz ücretli bir otopark var önünde. Göreme Açık Hava Müzesi’nde Müzekart geçerli ancak bizim gibi müze kartınız yoksa hem açık hava müzesini hem de Zelve Açık Hava Müzesi'nin biletini birlikte 25TL’ye alabiliyorsunuz.
Müzekart satışı müzelerin girişlerinde yapılabiliyor. 50 TL’lik Müzekart alırsanız bir sene boyunca “Topkapı Sarayı içerisinde bulunan Harem Dairesi, Aya İrini Anıtı, Efes Örenyeri içerisinde bulunan Yamaçevler ve Göreme Açıkhava Müzesi içerisinde bulunan Karanlık Kilise” hariç sınırsız gezebiliyorsunuz.
Ayrıca bir de müzelere ücretsiz girmenizi sağlayacak İş Bankası’nın Maximum kartı var; Maximum kartınız aidatlı ise bu müzelere ücretsiz giriş sağlayabiliyorsunuz.
Biz Kapadokya gezimizde Müzekart’ın geçerli olduğu müzelere toplamda 55 TL harcadık. Orada Müzekart çıkarmak için sıra beklemek istemedik açıkçası. Eğer daha sonra Müzekart’a ihtiyacım olmaz diyorsanız çok da bir kaybınız olmuyor :)
Göreme Açık Hava Müzesi'ne erken saatlerde gitmenizi öneririm. Çünkü öğlene doğru turların gelmesiyle inanılmaz kalabalıklaşıyor.
Göreme Açık Hava Müzesi UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ndeki eski manastırlardan biri. İçinde kiliseler, yemekhaneler ve şapeller bulunuyor. Ayrıca içerisinde ekstra 10 TL ödeyerek girebileceğiniz Karanlık Kilise var. Bu yapının diğerlerine göre daha az bozulmuş olduğu söylendi.
Çok da zaman kaybetmeyip yaklaşık bir saat harcadıktan sonra çıktık müzeden. Bir sonraki gezeceğimiz yer Zelve Müzesi; ancak yol üstünde de uğrayacağımız yerler vardı.
Göreme Açık Hava Müzesi'nden çıktıktan sonra ana yoldan değil de toprak yoldan gitmeye karar verdik ve harika yollardan geçtik. Genel olarak bu yolu traktörler, ATV'ler ve bisikletliler kullanıyor. Bu yolu kullanan tek araba bizdik :)
Buradan ilk olarak Çavuşin Köyü’ne gittik. Köydel taze sıkılmış, mükemmel bir nar suyu içtik. Kesinlikle denemenizi öneriyorum. Ayrıca ufak tefek hediyelik şeyler aldık ve tabii ki fotoğraflar çektik. Küçücük bir köy, yarım saat bile gezmeniz için yeterli olacaktır.
Çavuşin Köyü’nden sonra Paşabağ Rahipler Vadisi'ne doğru devam ettik. Yol yaklaşık 5 dakika sürdü. Planımız Paşabağ’da yemek yemekti aslına bakarsanız ama pek aklımıza yatan bir yer bulamadık. Biz de vadide dolaştıktan sonra girişteki devenin yanına fotoğraf çektirmeye gittik :)
Devenin yanında resim çektirmek ücretsiz; ancak deveye binerseniz 10 TL veriyorsunuz.
Şimdiki istikamet Zelve Müzesi. Müze, Paşabağ’ın biraz ilerisinde bulunuyor. Biletini zaten Göreme Açık Hava Müzesi ile birlikte almıştık. Biletiniz yoksa girişten bilet alabilirsiniz.
Zelve Müzesi’nin girişinde ücretli otopark mevcut; ancak biraz daha geride park edebileceğiniz ücretsiz bir alan bulunuyor bilginiz olsun.
Zelve’ye girmeden önce yemek işimizi halledelim dedik :) Girişte gözlemeciler bulunuyor. Biz de gözümüze kestirdiğimiz bir tanesine girdik. İyi ki de girmişiz çünkü soba başında hem ısındık hem de çok lezzetli gözlemeler yedik ve ayran içtik. Teyze bir patlıcanlı peynirli gözleme yapıyor yemeyin de yanında yatın; ayrıca ayranları da mükemmel! E tabii enerji de depoladık, şimdi gezme zamanı.
Zelve, Kapadokya Bölgesi’ndeki eski yerleşim yerlerinden biri ve şu anda açık hava müzesi olarak kullanılıyor. İçerisinde manastırlar ve kiliseler bulunuyor. Yaklaşık 1 saat gibi bir sürede gezdik biz.
Zelve’den sonraki gideceğimiz yer Ürgüp. Ürgüp’teki listemizde Asmalı Konak var. Sanırım yıllar önce çoğumuzun izlemiştir bu diziyi. Asmalı Konak’a giriş kişi başı 2 TL. Konakta dizideki yatak odası ve çalışma odası duruyor, onun haricinde duvarlarda dizideki karakterlere ait resimler var. 15 dakikada çok rahat gelebilirsiniz.
Ürgüp’ten çıkıyoruz ve Göreme yönüne doğru ilerliyoruz. Bu arada yol üzerinde sağ tarafta Üç Güzeller'i görüyoruz. Kısaca duruyoruz ve oradaki minik çarşıdaki tatlı mı tatlı amcadan kuruyemiş alıyoruz. Ağzımız durmuyor maalesef; sürekli bir şeyler yeme peşindeyiz.
Planımıza göre Üç Güzeller'den sonra Ortahisar Kalesi'ne geçecektik. Ancak haritada yıldızladığımız yerde kale yoktu maalesef. Akşamki planımıza geç kalmamak için geri dönmedik ve Ortahisar’ı atlamak zorunda kaldık. Ama siz giderseniz muhakkak bizimle de resim paylaşın :)
Bir sonraki istikamet Güvercinlik Vadisi. Yine yol üstünde ve çok merak ettiğim yerlerden biri :)
Mükemmel resimler çektik burada. İsterseniz güvercinlere yem verebiliyorsunuz. Yemleri oradan temin edebilirsiniz. Onları izlemek insana huzur veriyor.
Güvercinlik Vadisi'nden de Uçhisar Kalesi'ne geçtik. Çok yakın mesefadeler. Uçhisar Kalesi'nin önünde aracınızı park edebileceğiniz bir alan mevcut. Biz de park edip hemen kaleye çıktık. Kale için girişte 6,5 TL verdik. Uçhisar Kalesi'ni ziyaret etmeden öncesinde dinlenin derim. Çünkü çok fazla merdiven çıkmanız gerekecek.
Gittiğimiz dönemde hava inanılmaz dengesizdi; bazen montla bazen tshirtle bazen kazakla durduk. Ama Uçhisar Kalesi'ndeyken hava o kadar soğuktu ki bir anda kar yağmaya başladı. Bunu da görmedik demeyiz artık. 4 mevsim yaşadık Kapadokya’da!
Bir sonraki plan açıkçası benim sabırsızlıkla beklediğim yer Avanos! Aslında gündüz yolumuza daha yakın olmasına rağmen Avanos’u özellikle akşama bırakmak istedik. Hem şarap tadımı için hem çömlek yapmak için. Benim sabırsızlandığım şey tabii ki çömlek yapmak :)
Göreme’den Avanos 15 dakika sürüyor. Hemen arabayı “Avanos Seramik”in önüne bırakıyoruz ve içeri giriyoruz. İçeride gerçekten harika bir atmosfer var. Hem soba yanıyor çıtır çıtır; hem de çömlek yapıyorsunuz; Evren Abi de güzel muhabbetiyle size çömlek yapmayı öğretiyor. Kesin uğramalısınız!
Bu arada belirtmem gerekiyor ki bu çömlek denemeniz için sizden hiçbir ücret almıyorlar. İçeride de mükemmel çömlekler ve seramikler var; gezmek ve bir şeyler almak lazım :)
Hazır Avanos’a kadar gittik; o zaman şarap da deneyelim diye Avanos Şarap Evi'ne gittik. 4 farklı şarap denedik ve beğendiğimiz şaraptan aldık. Burada önce gezdiriyorlar size ve şarabın hikâyesini anlatıyorlar. Gelmişken ve zamanınız varsa uğrayabilirsiniz.
Akşam yemeği için Göreme’de arabasız rahat ulaşım sağlayabileceğimiz Seten Restoran’ı seçtik ve rezervasyon yaptırdık. Gerçekten servisleri ve yemekleri harikaydı; akşam yemeği için tercih edebileceğiniz yerler arasında. Hem dekorasyon, hem çalışanların ilgisi ve güleryüzlülüğü, hem menüleri... Kısacası her şey harika! Zengin bir menüsü var, seçim yapmakta zorlanacaksınız. Rakı, şarap gibi alkollü içecekler mevcut. Biz tercihimizi rakıdan yana kullandık. Tabii buna göre de kocaman bir meze tabağı getirdiler bize; tek kelimeyle her şey mükemmeldi :)
Saatlerce muhabbet edip fotoğraflara baktık. Hayaller, planlar, işler ve güçler... Tüm haftanın yorgunluğunu attık ve keyfini çıkardık.
Pazar günü sabah erkenden kalkacağımız için otele de erken döndük. Tabii erken dediysem her zamanki erkenden değil; balona bineceğimiz için saat 5’te kalkmamız gerekiyordu :)
Balon fiyatları ciddi anlamda çok pahalı ve fiyatlar Euro üzerinden. Neden böyle olduğunu anlayabilmiş değilim açıkçası. Türkiye’nin ortasında Euro ile iş yapılmasına -fiyatları duyunca- içerliyorsunuz biraz. Ortalama fiyatlar 120- 250€ arasında. Yani nereden baksanız 800’e kadar çıkıyor fiyat. Bir balona bu kadar verilir mi deyip geri dönmek de olmuyor...
Biz Voyager Balloons ile gerçekleştirdik uçuşumuzu. Servisleriyle 5.15’te aldılar bizi ve ilk olarak ofislerinde ağırlayıp kahvaltı sundular. Bu arada uçuş izinlerinin çıkmasını bekliyorsunuz; bunu websitesinden takip ediyorlar ofisteki ekranlardan. Uçuş izinleri çıkınca yine servislere binip balonun kalkacağı alana götürülüyorsunuz.
Bu alana geldiğimizde çevrede bir sürü balon hazırlıkları başlamıştı. Sıfırdan her şeyin hazırlanışına tanık oluyorsunuz. Gerçekten çok zahmetli bir iş olduğu belli ve aldıkları parayı sonuna kadar hakettiklerini en baştan söylemeliyim!
20 dakika gibi bir sürede balon şişiriliyor ve içerisine biniyorsunuz. Vee balon turunuz başlıyor!
Sanki bir asansördeymişsiniz gibi yavaşça yükseliyor balon. Emin olun hiç korkutucu değil ve kendinizi güvende hissetmemenizi sağlayacak hiçbir şey yok. Balonun sepeti de ayrıca çok yüksek o size fazlasıyla güven veriyor :)
Gül Vadisi, Kızıl Vadi, Devrent gibi vadilere arabalar giremiyor ve bunları ATV veya balon turu ile görebiliyorsunuz. Biz ATV yerine balon turunu tercih ettik. ATV için fiyat almıştık; saati 80 TL’ydi ve 2 kişi de binebiliyorsunuz.
Neyse dönelim balona... Gerçekten tarifi mümkün olmayan bir deneyim. Gün doğumunu gökyüzünde izliyorsunuz. Bizim gittiğimiz dönemde hava bulutluydu ve güneşi bulabilmek için bulutların üzerine çıktık :)
Sanırım esas tarif edilemeyecek ve kolay kolay denk gelinemeyecek deneyim, kendi balonumuzun bulutlarda yansımasını görmek...
Bir saatten biraz daha uzun süren balon turu arkasından yere iniyoruz. Oldukça rahat bir iniş oldu. Bu arada sizi balon ekibi an be an neredeyseniz arabalarla takip ediyor ve ineceğiniz bölgede sizi karşılıyor. İşte sanırım bu yüzden de aldıkları parayı fazlasıyla hakediyorlar; büyük bir ekip çalışıyor sadece bir balon için.
Uçuşun problemsiz yaşanması sebebiyle şampanya patlatılıyor ve sertifikalarımız veriliyor. Daha sonra herkesi otellerine geri bırakıyorlar.
Sabah çok erken kalktığımız için biraz daha uyuduk otelde; güne hızlı bir başlangıç yaptık ve bu kadar erken başlamak yordu. Daha sonra toplanıp otelden çıkışımızı yaptık. Pazar günü Kapadokya’da son günümüz ve yapılacak bir sürü şey ve gezilecek bir dolu yer var :)
İlk planımız Ihlara Vadisi’ne gitmek. Göreme’den yol yaklaşık olarak 75 dakika sürüyor.
Ihlara’nın girişindeki otoparka bıraktık arabamızı ve biletlerimizi aldık girişten. Ihlara’ya girmek için 10 TL veriyoruz. Hava tam bir bahar havası şansımıza. Vadi yaklaşık 14 km uzunluğunda, eskiden rahiplerin inziva ve ibadet bölgesi olarak kullanılıyormuş. Biz vadinin sol tarafına doğru gitmeye karar verdik ve oradaki kiliseleri gezdik. Yaklaşık 1,5 saat zaman geçirdik Ihlara’da. Kesinlikle daha uzun zaman geçirilebilirdi.
Ihlara’dan Yüksek Kilise’ye gitmeye karar verdik. Yol 15 dakika sürdü. Tam tepede, tek başına, bomboş, terkedilmiş bir kilise... Tek ziyaretçileri bizdik.
Listemizde hem Güzelyurt, hem Mazi, hem de Derinkuyu yeraltı şehirleri vardı. Güzelyurt Yeraltı Şehri Ihlara Vadisi’ne en yakın olan yeraltı şehri; 17 dakika gösteriyor Google Maps’e göre. Eğer Mazi'de yeraltına gitmek isterseniz o da yaklaşık olarak Ihlara Vadisi’nden 1 saat uzaklıkta.
Biz Kapadokya’da bulunan 36 yeraltı şehrinden en büyüğü olan Derinkuyu Yeraltı Şehri’ne gitmeye karar verdik. Yol Yüksek Kilise’den 40 dakika sürüyor.
Derinkuyu Yeraltı Şehri'ne girmeden birkaç yazı okudum; yok içerisi çok bunaltıcı, oraya girmek herkesin harcı değil falan filan :) Aman diyorum inanmayın, kalp, panik atak gibi hastalıklarınız yoksa tabii. Fakat şunu da belirtmem lazım ki büyük çantalarla girmeyin, bazı yerlerde inanılmaz eğilerek yürümeniz gerekiyor. Bir de yakın tarihe kadar akıl hastanesi olarak kullanıldığını okudum. İlginç geldi açıkçası, insanı rahatlatan bir ortam değil çünkü. Gezmeniz için bir saat rahatlıkla yetecektir.
Pazar günü planlarımızı erkenden bitirdik ne yapsak derken Nevşehir merkeze uğrayıp biraz dolaştık; oradan da Kapadokya Havaalanı’na geçtik. Arabayı teslim ettik, bilet işlemlerimiz arkasından 21.00 uçağıyla İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’na geldik.
Her zamanki gibi ufak bir tatil arkası mutsuzluğu yaşadım, asla yorgunluğu değil! Küçük kaçamaklar sizin için de güzel bir tutku olabilir :)
Ayrıca bahar döneminde bir yerlere gidelim ve yurt içi olsun istiyorsanız, Kapadokya harika bir seçim olacaktır; kaçırmayın derim!
Yazılarımı güncel bir şekilde http://www.tripengineer.com isimli websiteme mail adresiniz ile üye olarak takip edebilirsiniz. İnstagram hesabım ise http://www.instagram.com/tripengineer :)