Bunalıp sıkıldığım her an sığınma ihtiyacı hissettiğim yerdi dağlar. Yeri geldi trekking için, yeri geldi kamp veya tırmanış için... Bazen ise sadece kafa dinlemek için... “Nefes almak hiç bu kadar iyi olmamıştı” derdim hep o anlarda. Yaşadığımın farkına varır ve hiçbir hava böyle temiz, hiçbir su bu kadar lezzetli olmamıştır diye düşünürdüm. Çanakkale idi bu lezzetli anlarıma en çok ortak olan… Dağa, denize yakın olmak için seçmiştim bekli de bu şehri. Hayatımın en can alıcı zamanlarıydı; üniversite dağcılık grubu ile tanışmam her şeyi çok daha kolaylaştırmıştı. İhtiyacım olan bazen bir çanta, birkaç konserve, birkaç parça giysi… Ulaşım ise en kolayıydı; traktör, otobüs veya motor fark etmiyordu. Yeter ki gitmeliydim uzun veya kısa sadece yol yapmalıydım dağlara dağlara doğru...
Her yıl adettendi gidilirdi ama ben beklemez yine, yeniden gider keşfederdim dağları.
Her yılın adeti ise şu idi aslında; 18 Mart günü Türkiye Dağcılık Federasyonu tarafından Çanakkale Şehitleri için anma özelliği taşıyan Kaz Dağı Zirve Tırmanışı düzenlenirdi. Türkiye’nin her yerinden insanlar bugün için orada olurlardı. Aslında bu adeti yerine getirerek başlamıştı benim dağlara, zirvelere ilk yolculuğum...
Önce Ayazma’da kamp kurar; Şahindere Kanyonu, Sutüven Göletleri ziyaret etmeden dönmezdik.
Tan vakti ağarmadan yola koyulur ki saatlice gider saatlice dönerdik… Kamp alanına vardığımdaki o mutluluk ve hiç o dönüş günü gelmesin bekleyişleri ile içime işlemiş bir ruh aslında geleli belki dakikalar olmasına rağmen etrafımı sarıyordu. Kahvaltı için köye inip o tatlı teyzelerden peynir, ekmek almak, sıcak sıcak onları mideye indirmekti ilk işimiz. Bedeni doyurduktan sonra sıra ruhuma gelmişti. Ruhu doygunluğa ulaştırmak için; işte Kaz Dağları ideal bir ortamdı.
Orada yediğim her yemeğin, uyuduğum her uykunun tadı hala damağımda. Kamp hikayelerimizden bahsettiğim an bir iç çekiyorum, yad eder gibi o günleri. Saat 5.00 sıralarında düşerdik yollara. Bahar etkisi ile başlar, sonra yavaş yavaş çiğ tanelerinden yansıyan güneş gözümüzü kamaştırıp içimizi ısıtana kadar devam ederdik yolculuğa… İşte o zaman yaz mevsimini hissettirirdi bize hava. İşte uzun bir yürüyüşün ardından sanki bir bulut gibi bizi karşılayan sis… Ardından gözlerimizi kamaştıran o bembeyaz görüntü. O yüzden dağ ortamında her an her şeye hazırlıklı olunacak şekilde giyinilmeli, yanında ona göre ekipman bulundurulmalı, ona göre önlem alınmalıdır. Dağda en önemli ayrıntı bile hayat kurtarır. Gözlük, kafa feneri, güneş kremi vb. gibi ufak ama değeri önemli malzemelere her zaman ihtiyacı duyulabilir.
İşte zirvedeyim ve benim ilk kez zirve yaptığım yerdi Kaz Dağı. Önemi ve heyecanı büyüktü benim için. Acıktığım halde acıktığımı hissetmediğin, üşüdüğümün farkına varmadığım, kör edici beyazlık her şeyi unutturmuştu bana. Sadece inanılmaz bir manzara ve mutluluk vardı.
Kaz Dağı etekleri hem Çanakkale’yi hem Balıkesir’i kapsayan geniş bir alana yayılan bir dağ idi. Mitolojik ve tarihsel boyutunu insanlar tarafından en çok merak edilen ve ilgi uyandıran kısımlardan olmuştur. Homerrus’un İlyada destanındaki Troas bölgesinin en yüksek dağı idi; Kaz Dağı. Efsanedeki yunanca adı “İDA” Dağı’dır. Dünyadaki ilk güzellik yarışmasının düzenlendiği yer olmasından ötürü manzarasının ve çevresinin güzelliğini buradan almış olsa gerek. Ayrıca tanrıların babası Zeus, Troya savaşını İda’nın doruğundan seyrettiği öne sürülür. Bu da onun görkemli bir dağ olma özelliği yansıtmaktadır. Yunan efsanesi İlyada dışında, Sarıkız ve Hasan ile Emine‘nin aşk öyküler gibi efsanelere ev sahipliği yapmıştır. Kaz Dağı ve güzellikleri yarışmalar ile ölçülemeyecek kadar derin ve kuvvetlidir.
Birçok doğal güzelliği bir arada barındırması sayesinde milli park statüsüne erişmiş korumacı ve çevreci bir politika izlemiştir.
Dağın eteklerinden akan gürül gürül sular; iç su balıkları, dereler, nehirler, ormanlar, memeli, kuş ve sürüngen türlere besin ve yaşam alanı sağlamaktadır. Bu sular ile beslenen ormanların önemli ve koruma altındaki ağaçlarından biri idi; Kazdağı Göknarı dünya üzerinde sadece bu alanda yer alması idi onu önemli kılan. Suyun lezzetini keşfetmiş olsa gerek sadece Kaz Dağı topraklarında yetişen endemik türler bulunmaktadır. Biyoloji bölümünde öğrenci olmamın yanında dağcılık topluluğundaki hocamın da biyoloji bölümde doktora öğrencisi olması kamplarımın her birinin arazi niteliğini taşımasını sağlamıştır. Yüksük Otu, Ak Safran otu yaptığım geziler sırasında gözümüze takılanlardandı.
Birçok canlı türüne ev sahipliği yapan dağların tabii ki olumsuz tarafları da yok değil fakat önlem alınarak olumsuzluklar aza indirilebilir veya ortadan kaldırılabilir. Örneğin; heyelan bölgesi olan dağları ağaçlandırmak gibi. İşte bu gibi durumlar hakkında bilinçlenmek, dağlık bölgelerde yaşayan insanların yaşam kalitesini artırmak, yapılan tarım, turizm gibi alanların zarar vermeden yaralı hale getirilmek amaç edinilmelidir. Bu amaçlar doğrultusunda; 2002 yılından beri her yılın 11 Aralık günü Birleşmiş Milletler (UN) tarafından ortaya konulan “Uluslararası Dağ Günü” adı altında bir nevi kurtuluş bir nevi anma gününde bu değerlerin geliştirmesi konusunda bir nevi teşvik yolu açılmıştır. Ayrıca dağları korumanın önemine değinmek, oksijen, su ve besin kaynağı olduğunu unutmamak; Sosyal, ekonomik, ekolojik ve kültürel açıdan büyük bir önemi olduğu hatırlatılmalıdır. Maalesef ülkemizde çok yaygın şekilde ifade edilemese de bazı bölgelerde, dağ ve dağ yaşamını destekleyen topluluklar ve kişi sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Örneğin; Eyvah Eyvah filminde Ayazma bölgesinde çekilen bir kare, o yazdan sonra bilinçli bilinçsiz ziyaretler yapan insanların uğrak noktası oldu. Su ve hava kirliliği, avlanma gibi durumları ortaya çıkardı. İşte tam bu noktada bilinçlenmenin önemi ve doğru reklamın gerekliliği bir kez daha farkına varıldı. Bugünün en büyük amacı farkındalık yaratmak olduğu düşüncesini hafızalarımıza kazıdı.
Kaz Dağı’nın bir özelliği de bir tarafında Marmara bölgesini diğer tarafının ise Ege bölgesinin yer alması ile oluşturduğu görkemli bir sınır olma özelliğidir. Her iki bölgeyi birbirine bağlaması ulaşımının kolay ve yakın hale getirir. Bu da özellikle kışın faaliyet yapmak isteyen biz gezginlerin uğrak noktası olmasını sağlar. Kış turizmi de bunlardan biridir. Gün geçtikçe dünyada yaygın hale gelen festivaller, geziler, dağ yürüyüşleri, kış olimpiyatları gibi her yıl büyük gelişim ile takip edilirken; kayak, dağcılık gibi aktivitelerin son yıllarda ülkemizde de büyük bir artış ile yapıldığını gözlemlenebilir.