Fas'a yaptığım gezi, hayatımın en egzotik gezisiydi. Bizim söylemimizle Fas onların söylemiyle Morocco'ya Maroc Airlines ile gittim. Yabancı bir uçakla yabancı bir ülkeye gitmek benim için hem heyecanlı hem de biraz stresliydi. Uçağa bindikten sonra stresim geçti 4,5 satlik Kazablanka yolculuğu başladı.
Şansıma uçağın en ön sıralarına ve çift pencere kenarına denk gelmiştim. Kuşbakışı güzel bir yolculuk olacaktı benim için. Havalandıktan bir süre sonra uçakta televizyonlar açıldı ve uçağımızın Atatürk Havaalanı'ndan kalkışından, geçeceği yerlerin haritası çıktı karşımıza. Rotamızı belli aralıklarla haritadan izliyebiliyorduk. Kalkış saatimiz, Kazablanka'daki o andaki saat, kaç fit yükseklikteyiz ve ne kadar süremiz var; ekrandan sürekli takip ettim.
Bu arada pencereden izlemeyi de ihmal etmedim, önce Marmara Denizi'ni aştık, Yunanistan üzerinden ve İtalya'nın son ucundan Akdeniz'e geçtik. Uzun süre Akdeniz'in mavi lacivert sularından, insanlığın doğum yeri olan gizemli muhteşem Afrika'nın kara parçasına geçtik. Muhteşem bir görüntü ile karşılaştım, sanki halı serilmiş gibi ekili alanların oluşturduğu manzara ara ara bulutların arasından görünen çorak topraklar, bazen bir krater göl ve karlı Atlas Dağları...
Sonunda muhteşem her zaman merak ettiğim Atlas Okyanusu ve Kazablanka! Kazablanka "beyaz ev" demekmiş. Beyaz evleri olan beyaz şehirin hava alanına giriş yaptık. Pasaport kontrolünden sonra otobüsümüz rehberimizle birlikte Kazablanka'daki otelimize gitmek için yola çıktık kısa bir süre sonra oteldeydik. Akşam yemeği için herşey hazırlanmıştı yemeğe geçtik, maalesef yemeklerden hoşnut kalamadım. Yanımda getirdiğim bisküvilerle karnımızı doyurup odamıza çekildik. Her ne kadar bizi karşilayan rehberin tüm olumsuz anlatımına karşın, Kazablanka çok güzeldi ve otelimiz temizdi (Hotel Suisse). Odamız Atlas Okyanusu'na bakıyordu bundan güzel ne olabilirdi? Vakit geceyi geçtiği için yattık, kalkış sabah 7.00'de idi ama ben daha önce uyandım. Manzara harikaydı, sabah güneşinin sarılığı beyaz evleri aydınlatıp Atlas Okyanusuna vuruyordu.
Maalesef fotoğraf çekmede geç kaldım ama eşim birkaç poz almıştı. Odadan çıkmadan ben de bu muhteşem manzarayla selfieler yapıp aşağıya kahvatıya indim. Fas maceramız başlıyordu...
İlk durağımız şehri şöyle bir gezdikten sonra otobüsle, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan dünyanın en büyük ikinci camisi olan II. Hasan Camii'ni gezmekti. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanan ve Bouygues tarafından inşa edilen cami, Atlantik kıyısında denizin doldurulması ile elde edilen bir alan üzerine inşa edilmiş. Aynı anda 25.000 kişinin cami içinde 80.000 kişinin avluda namaz kılmasına olanak verecek derecede geniş olan caminin minaresi, 210 metrelik uzunluğu ile dünyanın en uzun minaresi imiş.
Bilet alıp içeri girdik İngilizce rehberliğin eşliğinde camiyi gezdik, "Camiyi gezerken kadınlar için başı örtmek ya da pantalonla girilmez gibi zorunluluk yok". Gerçekten muhteşemdi. En çok ilgimi çeken tarafı caminin çatısının açılmasıydı. Avizeler, duvar, kapı ve döşeme işlemeleri hepsi bir sanat harikası.
Zamanımız kısıtlıydı öğleden sonra Marakeş'e gidecektik bunun için camiden sonra hızlı bir şekilde hükümet binası olan eski tarihi bir binayı görmek için durduk karşımıza Davud'un yıldızına benzeyen sembol ve bayrağıyla girişi olan hükümet binasına girdik (bu arada yıldız sembolü İslam'ın 5 şartına işaret ediyormuş) binanın duvarları kapılar döşemeler Zellige adı verilen mimari tarzla süslenmiş küçük fıskıyeleri bulunan havuzlu alandan görkemli işlemeleri ile bahçeye açılan kapıdan çeşitli bitki ve güllerle donatılmış bir bahçe, bol fotoğraf çektikten sonra eskişehir Medina'ya giriş yaptık. Surlar ve toplarla çevrili bir alan ve saat kulesi bizi karşıladı.surları saat kulesini arkada bırakıp Medina'nın eski daracık sokaklarına daldık bol bol fotoğraf çektik ve bir kafeye oturduk egzotik bir yer Fransız kültüründen gelme kafeleri güzel ve küçük çay bardaklarında servis edilen nane çayı harika. Yürüyerek arabamıza ilerlerken köşede bir kafe vardı buranın en ünlü kafesi. Burası Fas'ın en ünlü yazarlarının toplanıp iştişare yaptıkları yermiş. Hemen karşısında güzel bir kitapçı var en çok dikkatimi çeken vitrinin büyük bir bölümünü çocuk kitaplarına dergilerine yer ayırmasıydı hızlı bir şekilde burayı da geçip adliye binasının önünde resim çekmek için durduk burada çok fazla fıstık satıcısı var hem de ucuz ve çok lezzetli.
Otobüsle Atlas Okyanusu kıyısında bir gezi yapıp birkaç poz da burdan alıp Miami sahil şeridine benzetilmek istenen, (kısmen de benzemiş) Place Ain Dyab (Ain Diyab)'ı geçerken gördük.
Şehri gezerken kılık kıyafet olmasa bir Fransız şehrinde sanabilirsiniz. Çünkü her yerde Fransız kültürü hakim sokak tabelaları bile Fransızca.
Fas mutfağı çok zengin ve lezzetli her ne kadar ilk gün otel yemeklerini yiyemesem de... Fas mutfağında Fransız, İspanyol, Berberi ve Doğu mutfağının etkileri var Fas’ta genellikle yemekler et ürünleri ağırlıklı. Bol miktarda baharat ve değişik aromalar, özellikle her yemeklerinde safran kullanıyorlar bizde salça kullanımı gibi. Farklı sebze ve meyveler yemeklerde kullanılmakta. Ülkenin geleneksel yemeklerinin başında farklı et ve sebzelerle yapılan güvece benzeyen "tajine" imiş. İnce bulgura benzeyen 300’e yakın çeşidi bulunan “kuskus” Fas mutfağının vazgeçilmezi. Ayrıca kebap, deniz ürünleri çok tüketilen besinler arasında.
Fas, bu coğrafyada monarşi ile yönetilen tek ülke. Genç kral Sidi Muhammed 6, laik ve reformcu yapısı ile halkı tarafından çok seviliyormuş Marakeş yolculuğumuz ile tanıştığımız yerli rehberimiz Hint söyledi. Gezimize Marakeş yolculuğu ile devam ettik.
Not: Kazablanka filmini de unutmayalım gerçi biz filmin çekildiği Rick's Cafe'ye de gitmedik. Filmin başrol oyuncuları Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman.
Fas'ın para birimi: Dirhem, 1 Dirhem = 0,30 TL, 1 Euro = 11 Dirhem