Küba ile İlgili Kısa Bilgiler

İşte yine yollardayım…Üzerimde merak, heyecan ve bilinmezliğin verdiği gerginlik var. Sakin rolüne bürünmüş bir Sibel…İstanbul’dan Paris’e, Paris’ten Havana’ya uzanan uzun bir uçak yolculuğuyla maceram başlıyor. Paris- Havana uçağımız büyük bir Jumbo Jet (Fransız hava yollarına ait). Altımızdaki sonsuz beyaz ve üstümüzdeki sonsuz mavinin arasında sessiz, sakin geçen bir yolculuk…

İşte Havana’dayız… Rehberimizi bekliyoruz. Gönlüm harman yeri gibi dağılmış. Hangi zamandan nereye bakıyorum anlayamıyorum… Otelimiz ve  gezi otobüsümüz, ikisi de son derece modern ve yeni.  Tamam diyorum şimdiki zamandayız. Bir yandan şeker renklerine bürünmüş Amerikan arabaları geçiyor yanımızdan. Hay Allah! 1950'lere ışınlandım herhalde. Birbirine dolanan günlerin ardından zaman ilerledikçe anlıyorum. Evet, zaman burada 1959 yılında durmuş…Gördüğüm şimdiki zaman ise bizim gibi turistler için. 

Küba'nın Tarihi 

Küba’yı tanıyabilmek ve anlayabilmek için biraz geçmişe ışınlanmak gerekiyor. Taa Hazreti Muhammed’in ölümüne kadar. Sıkı durun geliyor…

Hz. Muhammed öldükten sonra ona inananlar İslamiyet'i yaymak için farklı topraklara gitmeye karar veriyor. İlk olarak Afrika’ya gidiyorlar. Buradaki insanlara İslamiyet'i benimsettikten sonra sıra karşı tarafa yani Avrupa’ ya geliyor. 711 yılında Berberiler ve Araplardan oluşan ordu gemilerle bugünkü Güney İspanya’ya çıkıyor. Liderleri ise Tarık Bin Ziyad. Bu arada bir bilgi aktarmak istiyorum; Tarık Bin Ziyad karaya çıktıktan sonra  bütün gemileri yaktırıyor ki kimse vazgeçip geriye dönmek istemesin…İşte “Gemileri Yakmak “ deyimi  buradan geliyor. Şimdi biz yine konumuza dönelim… Evet gemiler yanıyor ve kimse bir daha geri dönemiyor. O zaman İspanya’da Yahudiler yaşıyor. Yani bizim deyişimizle Sefaradlar. Yani İspanyol Yahudileri. (Yahudilere Sefarad denmesinin sebebi İbranice’de ‘Sefarad ‘ kelimesinin İspanya anlamına gelmesinden kaynaklanıyor.) Bunlar Müslümanlara çok yardım ediyor ve onların yanında oluyorlar. Böylece İspanya’da Müslüman egemenliği başlamış oluyor. Ta ki 1492 yılına kadar. Sonunda İspanya kral ve kraliçesi – Hani bizim Muhteşem Yüzyıl dizisinden popüler anlamda tanıdığımız Isabella ve nişanlısı Ferdinand var ya! İşte onlar... – yani İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçesi Isabella bütün Arapları 2 Ocak 1492 tarihinde İspanya’dan atıyor ve kaptırdıkları toprakların hepsini geri alıyor. Yahudilere de ya kalır din değiştirirsiniz ya da gidersiniz diyor. Kalmak isteyenler kalıyor. Gitmek isteyenler ise o sırada Akdeniz ve civarında Osmanlı Devleti'nin hüküm sürdüğü, Beyazıt dönemindeki topraklara sığınıyor (1492). Yahudilerin tarihinde II. Beyazıt çok önemlidir. Çünkü Beyazıt bir ulusun yok olmasını önlemiştir.

Kristof Kolomb'un Keşfi 

Bu arada, "Küba’yı anlatıyordun, kafana güneş mi geçti? Buralara geldin.” diye söylendiğinizi duyuyorum… Ama daha iyi anlamak ve anlatmak için bu konulara değinmek zorundaydım. Neyse, İspanya’dan devam edelim. Bu sırada artık dünyayı keşif zamanı gelmiş ve İspanyollar yeni keşifler yapmak için hazırlık yapmışlar. Nihayetinde 3 gemi ve 76 tayfa ile birlikte yola çıkmışlar. Aynı gün Sefarad Yahudilerinden ülkeyi terk etmeleri istenmişti. Tayfalara, ele geçirdikleri toprakların ganimetlerinin %10 u verileceği söyleniyor. 11 Ekim’ i 12 Ekim’e bağlayan gece, sabaha karşı bir tayfa önce kuşların uçtuğunu ve sonra da tahta parçalarını görüyor. Ve işte kara görünüyor. Burası Bahama Adaları açıklarındaki San Salvador. Buraya Kastilya Krallığı’nın bayrağının dikiyorlar. Bunu yapan kaptanı hepimiz biliyoruz: Kristof Kolomb!..  Yine yola devam. 28 Ekim’de Küba’yı görüyorlar. Kristof Kolomb burayı görünce konuşamıyor, dili tutuluyor.  Ve sonra da burası için “ İnsanoğlunun çıplak gözle görebileceği en güzel yer olmalı.” diyor. Tabii  burada yaşayan yerliler yeni gelen yabancıları gördüklerinde “Kubanakan! Kubanakan!” diyerek kaçışıyorlar. Kubanakan nedir diye soracak olursanız eğer; yerli halkın dilinde “merkez” demek. Küba ismi de buradan geliyor. Kolomb ise bunların söylediği Kubanakan kelimesini Kubilay Han olarak anlıyor. Ve yanındaki rehbere “Söyle kaçmasınlar, kendilerini öldürmeyeceğim.” diyor. Fakat nafile!... Rehber de konuştukları dili anlamıyor. Küçük bir not: Kolomb'un yanındaki rehber de Yahudi. Çünkü o zamanlar Yahudiler doğuda yaşayanların dilini biliyorlar. 

Frida Kahlo'nun Kocasının Çizmiş Olduğu Dünyanın En Büyük Resmi

İşte o zaman Kolomb buranın Hindistan olmadığını anlıyor ama kimseye söylemiyor. Daha sonraki yıllarda oğluna yazdığı mektuplarda bu kuşkusundan bahsediyor. İlk önce buraya Batı Hint Adaları deniyor, yerlilerine de İndian. Burada Taion yerlileri yaşıyormuş.1492'den 1540'a kadar salgın hastalık ve kılıçtan geçirilme gibi sebepler yüzünden nüfusları 100 bin kişiden 5 bin kişiye düşmüş. Daha sonra Kolomb, 1493 yılında adamlarını bu adaya yerleştiriyor ve haber vermek için İspanya’ya doğru yola çıkıyor. Ama ilk önce Portekiz’e uğruyor. Sanırım biraz da hava atmak için Portekiz kralına gördüğü bu zenginlikleri anlatıyor. Çünkü Kolomb daha önce Portekiz kralına gitmişti ancak kral ona yardımcı olmamıştı.

Portekizliler bunu öğrenince kendileri de gitmek istiyor ve İspanyollarla aralarında anlaşmazlık çıkıyor. Bu sırada yeni keşfedilen yerlere Portekizliler de gidiyor. Aralarında anlaşamayan bu iki devlet Papa’ya gidiyor. Ve sonunda Papa, dünyayı bu iki devlet arasında bölüştürüyor. Portekizlilere Afrika ve Brezilya, İspanyollara ise Brezilya dışında Güney Amerika kalıyor. Bu anlaşma 1494 yılında yapılıyor. İsmi ise “Tortesias” yani "Yeryüzünün Bölüştürülmesi Anlaşması". Kolomb daha sonra bu topraklara birkaç kere daha geliyor. Bir gün Kraliçe Isabella’in kurduğu ticaret odasında Amerigo Vespucci ile tanışıyor ve arkadaş oluyorlar. Kolomb Amerigo’ya çok güveniyor. Böylece oğluna götürmesi için yazdığı mektupları ona veriyor. İnsan doğasındaki merak mı desem, şeytan mı dürtüyor desem bilemiyorum, Vespucci gönderilen mektuplardan birini açıp okuyor. Mektupta özetle “Oğlum, burada yaşayan yerliler Marco Polo’nun anlattıklarına benzemiyor. Buranın farklı bir yer olduğunu düşünüyorum.” yazıyor. Bu mektuptan dolayı Vespucci buranın yeni bir kıta olduğunu anlıyor. Kolomb İspanya'da bir manastırda 1506 yılında ölüyor. Kolomb öldükten sonra da herkes buranın yeni bir kıta olduğunu öğreniyor. Sonraları bu yeni kıtaya Amerigo Vespucci’den dolayı “America” deniyor. Americo değil de” America”… Çünkü İspanyolcada America feminen bir isimdir. Yani kısacası kadın ismi olmasını istediklerinden dolayı bu kıtaya “America” demişler. 

Daha sonraları Pizzaro ve Kortes, kıtadaki bütün İnkaları ortadan kaldırıyor. İşte size bütün Güney Amerika’yı özetleyen bir söz: ”Batılılar buraya geldiğinde bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı”.

Bütün bu yağmalanan mallar Küba’da toplanıyor ve oradan Avrupa’ya gönderiliyor. İşte bu yüzden burada da şu filmlere konu olmuş Karaip Korsanları var. Ama Avrupalı yağmacılar durur mu? 1600'lü yılların sonuna doğru bunları da yok ediyorlar. Ve artık İngilizler de sahnede. Toprak talepleri yüzünden birbirleriyle çatışıyorlar.  Çatışmalar sonucunda İspanyollarla İngilizler masaya oturuyor. Ve böylece Kuzey Amerika’da İngilizcenin hakimiyeti başlamış oluyor.

Bu arada Kolomb ilk seferine çıkarken (3 Ağustos 1492) 6 Eylül’de Kanarya Adaları’nda mola vermiş ve buradan aldığı şeker kamışlarını Küba’ya getirmişti. İşte Kolomb’un getirdiği bu şeker kamışı buraya çok iyi uyum sağlıyor. Şeker kamışını işlemek için köleye ihtiyaç olduğundan buraya Afrika’dan köle getiriliyor. Kölelik 1865'e kadar devam ediyor.

Unesco'nun "Dünya Doğa Mirasları Listesi" ne Aldığı Bölge

Fidel Castro ve Che'nin Devrimi 

Şimdi 1800'lü yıllardayız. 1800'de Napolyon tahta çıkıyor. 1807'de Portekiz’e saldırıyor ama alamıyor. 1808 yılında İspanya’yı alıyor. Bu arada Osmanlı’da II. Mahmut dönemi yaşanıyor. Batılılaşma başlıyor. Karısı Nakşidil Sultan (Nakşidil Sultan aynı zamanda Jozefin’in kuzeni), fikirleriyle II. Mahmut’u  çok etkiliyor. Nakşidil Sultan Ruslarla barış antlaşması yapılmasını sağlıyor. Böylece doğuda işi kalmayan Osmanlı, Napolyon’a dönüyor. Bunu fırsat bilen İspanyollar Latin Amerika’daki pek çok askerini İspanya’ya çekiyor. Bu sırada  İngilizler Latinleri kışkırtıyor. Ve sömürgeler birer birer özgürlüklerini ilan ediyorlar (1800 den 1806 ya kadar). Geride İspanyolların elinde Dominik Cumhuriyeti ve Küba kalıyor. 1800'lü yıların  sonlarına doğru Hose Martin adlı kişi Kübalıları İspanyollara karşı ayaklandırıyor. İspanyollar da Hose Martin’in kafasını keserek onu öldürüyorlar, sopaya takıp halka gösteriyorlar. Bunun üzerine 1895'te halk tekrar ayaklanıyor. Çatışma sırasında Küba açıklarındaki bir Amerikan gemisinde bir bomba patlıyor. Ve Amerika siz yaptınız bahanesiyle İspanyolları buradan yani Küba’dan atıyor. Yapılan anlaşma sonucu Küba özgürlüğüne kavuşuyor. Guantonama’yı da Amerika’ya bırakıyor. Guantonama 1903'ten beri kiralık olarak Amerika’nın elindedir. Ve artık Küba, Amerika’nın arka bahçesidir. Buraya Amerikalı zenginler ve şirketler yerleşiyor. Kübalılar Amerikalıların yanında aylık 5-6 Pesoya çalışır oluyorlar. Ve yine ikinci sınıf vatandaşlardır. Tabii buna diktatörlük yönetimi uygulayan hükûmet göz yumuyor. Yani Batista Dönemi. Bu sıkıntıya katlanamayan insanlar ayaklanıyorlar, bilhassa öğrenciler. 1940'ların sonunda bir Ortodoks partisi kuruluyor. Bu parti üyelerinden biri de Fidel Castro’dur.

Parti sürekli yükselişte… Tam seçimler yapılacakken Batista yönetimi seçimleri iptal ediyor. Castro buna çok bozuluyor. “Fikirsel anlamda seni yok edemedik ama çarpışarak yok edeceğiz.” diyor ve avukatlık cübbesini çıkarıyor. Böylece yönetime karşı 26 Temmuz 1953'te saldırı düzenliyorlar. Ama yakalanıp hapse atılıyorlar. Castro’nun popülaritesi hapisteyken çok artıyor. Bu yüzden Batista yönetimi Castro’yu sürgüne Meksika’ya gönderiyor. Castro, 1956 yılında Meksika’da sürgündeyken Guatemala’dan gelen bir gençle tanışıyor. Bu genç Ernesto Che Guevara’dır. Böylece Castro ve Che 1958 yılında ünlü Granma yatıyla Küba’ya geliyor. Tam karaya ulaşmak üzereyken kuvvetli rüzgar yüzünden sürükleniyorlar ve Batista’nın askerlerinin önüne çıkıyorlar. Çıkan çatışma sonucu 82 kişiden 12 kişi hayatta kalıyor ve kaçarak şekerkamışı tarlalarına saklanıyorlar. Ve artık devrim hareketi başlamış oluyor. Yıl 1958... Che, Santa Clara’da (doğuda), Castro batıda savaşıyor. Che, batıdan doğuya giden silah ve mühimmat deposunu taşıyan treni ele geçirince artık Batista yönetimi bir şey yapamıyor ve 300 milyon dolar servetiyle birlikte  ülkeden kaçıyor. Bu arada önemli bir not; Che, bu bölgede Havana şehrine Castro’dan daha yakınmış. İlk önce şehre kendi girebilir ve kahraman kendi olabilirmiş. Ama o öyle yapmıyor. Castro’ya öncelik tanıyor. "Önderimiz O’dur." diyor. Havana’ya girdiklerinde bu gruba ilk katılanlar Hilton Oteli’nin çalışanları oluyor. Daha sonra diğerleri katılıyor. Castro Havana’da meydanda konuşma yaparken bir güvercin omzuna pisliyor. Ve herkes Castro’nun kendilerine uğur getireceğine inanıyor. İşte bir devir de böyle başlıyor. Ne zaman biteceğini hep birlikte yaşayıp öğreneceğiz.

Küba'nın Işığı Ernesto Che Guevara

39 yaşında hayata gözlerini yuman eşsiz bir lider… Arjantin’in Rozaryo kentinde doğuyor, Altagrazia kentinde yaşıyor. Guevara; disiplinsiz, düzensiz, şaşkın demek. Çünkü Che'nin babası böyle biri. Babasının arkadaşı bu sıfatı babası için kullanıyor.

Tıp fakültesinde okurken bir arkadaşı ile birlikte eski bir motosikletle bütün Güney Amerika’yı dolaşıyorlar. Gittikleri yerlerdeki bütün hastaları tedavi ediyorlar. İnsanlar da onlara yaptıkları bu iyiliğin karşılığında kalacak yer imkanı sağlıyor. Çünkü Güney Amerika yoksul bir kıta. Bir gün bu gezileri sırasında sahibi seyahate gitmiş olan bir çiftliğe uğramışlar. Yine bu çiftlikte çalışanlardan hasta olanları tedavi etmişler ve çiftlikte kalmışlar. Fakat çiftliğin sahibi geldiğinde iki arkadaşın orada kalmasını istememiş. Bunu söylemek de çalışanlardan birine düşmüş. Adam üzgünmüş ama patron istemeyince bir şey diyememiş. Üzgün ve sıkıntılı bir şekilde Ernesto’nun yanına gelerek kolunu omzuna koymuş ve “Che, patron gitmenizi istiyor, üzgünüm." demiş. İşte o zamandan sonra Ernesto ”Che“ lakabı ile anılıyor. “Che” Arjantin dilinde halk arasında “Dostum” demek. Bu arada Ernesto motosikletiyle kıtayı dolaşırken günlük tutuyor ve Don Kişot’u okuyor. Seyahati bittikten sonra Che kendini bir Latin Amerikalı olarak değerlendiriyor. Che daha sonra 24 yaşında tıp eğitimini tamamlıyor. Kendisi doktorların dünyanın en özgür insanları olduklarını söyler. “Dil bilmeleri gerekmemektedir. Çantası yeterlidir.” der.

Gezgin ruhu onu hiç bırakmaz. 1956 yılında Meksika’da Fidel Castro ile tanışır. Bu arada kendinden yaşça büyük Hilda adlı bir kadınla evlenir, bir kız çocuğu olur. Castro ile Küba için savaşmak üzere Granma yatıyla Küba’ya giderken, ailesine yazdığı mektupta “ Geleceğim devrime bağlı, ya onunla şahlanırım ya onunla birlikte yok olurum.“ der. Toplandıkları yerde okuma yazma bilmeyenlere okuma yazma öğretir. Matbaa kurar ve yapacaklarını yazarak anlatır. Astımı vardır. Ağır krizler geçirir. Hasta olduğu için verilen özel yiyecekleri istemez. Özel koruma istememiştir. Che, Arjantinlidir. Devrimden sonra Castro bir genelge yayınlatır. Devrimde Küba’da 2 yıl askerlik yapmış ve komutan olmuş kişiler Küba vatandaşı olabilecektir. Bu tarife uyan tek kişi Che’dir. Che, Küba devriminden sonra karısından ayrılır. Aleyda adında başka bir kadınla evlenir. 6 yılda 4 çocukları olur.

Çok çalışkandır. Halktan sadece çalışmalarını istemekle yetinmez .Kendisi de şeker kamışı tarlalarında çalışır. Ne zaman önemli bir görev olsa onu görevlendirirler. Hatta Merkez Bankası’nı bile yönetmiştir. Devlet dairelerinde bölüm yöneticilerinin sekreterleri ile olan cinsel ilişkilerini yasaklamıştır. Çünkü bunun aşk mı yoksa üstünlük etkisi mi olduğu bilinmez demiştir. Tabii bunu herkes çok garip karşılamıştır. Çünkü daha önce hiç böyle bir şey görmemişlerdir.

Che sürekli “Mate” adlı bir içecek içerdi. Şu anda da bütün Latin Amerika ülkelerinde herkes bu içecekten içiyor. Mate’nin önemli bir özelliği ise insanı tok tutmasıdır. Hele bir de Che'nin savaşta olduğu ve astım hastası olduğu göz önünde bulundurulursa, her şeyi yiyemediğinden dolayı aç kalmamak için en iyi seçeneği bu içecek olur. 

Devrimden sonra işleri de rayına oturttuktan sonra artık Küba’da yapacak bir şey kalmadığına karar verir. Castro’dan izin isteyerek karısı ve çocuklarını da geride bırakarak Afrika’ya yardım için Kongo’ya gider. Burada tanınmamak için kimliğini ve kılığını değiştirir. Fakat birkaç ay sonra buradan ayrılır. Ayrılırken söylediği şu sözler Afrika’nın bugünkü durumunu özetler niteliktedir; ”Afrikalı yöneticilerle, Afrika daha uzun yıllar hizmetçilik yapar.”

Buradan sonra Che Güney Amerika’ya geçer. Despot iktidarlara karşı halkla birlikte savaşır. Bu yüzden de Che Güney Amerika’daki iktidarlar tarafından aranan ve yakalandığında öldürülmesi istenen bir insandı. 1966 yılında Bolivya’da Gerillalarla birlikte yönetime karşı çatıştı. 8 Ekim 1967'de bir pazar sabahı yaralı olarak Bolivya’da ele geçirildi. Çatışmada Che’nin tüfeği ateş almamış. Tabancasını çıkarmış ancak şansa bakın ki, onun da şarjörü kaybolmuş. İşte böyle bir şansızlık sonucu yakalandı. Ve yakalandıktan sonra da gönüllü bir çavuş tarafından öldürüldü. Öldürüldüğünde çantasında 3 adet kitap bulundu. Bilin bakalım bir tanesi neydi? Hadi ben söyleyeyim. NUTUK! Che Nutuk’u okumak istiyor ancak İspanyolca basımı olmadığı için İngilizce basımı Türkiye’den kendisine gönderiliyor. Daha sonra cenazesi 90’lı yılların sonunda şatafatlı bir bir törenle Küba’ya getirildi. Şimdi anıt mezarı Santa Clara'da  bulunmakta ve görkemiyle ne kadar sevildiğini ziyaretçilere göstermektedir.

Şu anda çocuklarından kız olanı Küba’da, diğerleri ise Arjantin’de yaşıyor. Kübalıların Che için yazdıkları ağıt şarkısının sözlerini Türkçe olarak sizler için aşağıya çıkardım. Keyifli okumalar…

HASTA SİEMPRE

Biz seni sevmeyi
Tarihin yükseklerinden öğrendik
Cesaretinin güneşi
Çlümü kuşattığında (pusu kurduğunda)

İşte burada (duruyor)
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı
Kumandan Che Guevara

Şanlı ve güçlü elin
Tarihe ateş açar
Bütün Santa Clara (halkı)
Seni görmek için uyandığında

İşte burada (duruyor)
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı
Kumandan Che Guevara

Rüzgârı yakarak gelirsin
Bahar güneşleriyle..
Gülüşünün ışığıyla
Bayrağı dikmek için

İşte burada (duruyor)
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı
Kumandan Che Guevara

Devrimci aşkın
Seni yeni bir davaya götürüyor
Ki orada senin kurtarıcı kolunun
Gücünü (sıkılığını) bekliyorlar

İşte burada (duruyor)
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı
Kumandan Che Guevara

Biz mücadelemize devam edeceğiz
Tıpkı sen yanımızdayken olduğu gibi
Ve Fidel'le sana diyoruz ki
Sonsuza kadar, komutan
(İspanyolca kelime oyunu: 'Fidel' hem Fidel Castro'yu kastediyor hem de 'sadakatle' anlamına geliyor.)

İşte burada (duruyor)
Tatlı varlığının
Kalbe sıcaklık veren saydamlığı kumandan Che Guevara

Küba Hakkında Kısa Bilgiler 

  • Para birimi Cuc'tur.(Kuk diye okunuyor). 1 Cuc 1 Euro'ya eşittir. 

  • Kendi kullandıkları para birimi ise Peso olarak biliniyor. Bunu sadece kendileri kullanıyor. Bu para birimi sadece devletin desteklediği yerlerde geçiyor. Cuc ise sadece turistler tarafından kullanılıyor. Fiyatları devlet belirliyor.

  • Küba, Unesco araştırmasına göre dünya üzerinde en çok görülmek istenen ülkedir.

  • Ülkede en yenisi 1959 model olmak üzere 60 bin adet Amerikan arabası var. Ancak tamirci yoktur. Babadan oğula öğrenilir.

  • Turistler için şehir içinde en kısa mesafe 5 Cuc, en uzun mesafe 10 Cuc'tur.

  • Taksilerin %95’i devletindir. Şoförler memur olarak çalışır. Taksilerin benzinleri de devlet tarafından karşılanır.

  • Halkın %95'i kalabalık aileler hâlinde kendi evinde oturuyor. Evlerdeki insanların % 5’i kiracı. Ev sahipleri ise devlettir. Aileler kazancının %5’ ini devlete kira olarak verir.

  • Ülkede spora çok önem veriliyor. Özellikle beyzbol çok önemlidir.
  • Derisinin renginden dolayı insanlara ırkçılık yapılmayan tek ülke Küba'dır. (1959’dan beri)
  • Latin Amerika’nın ilk treni Küba’da yapılmıştır. Fakat insanları taşımak için değil şeker kamışı taşımak için yapılmıştır. Şimdi ise tren taşımacılığı gelişmiş değil.
  • Cep telefonlarının kullanımı 2010 yılında halka açıldı. Ama telefon kullanan insan yok denecek kadar az. Çünkü çok pahalı. İnternet daha yeni yeni biliniyor.
  • 2000 yılında devlet enerji açığını önlemek için bütün ev ve iş yerlerindeki ampulleri ücretsiz olarak değiştirmiş. Turistler için kullanılan otellerde böyle bir kısıtlama yok . Ama otellerin pencereleri koyu renk camlı olduğu için dışarıdan hiçbir şekilde dikkat çekmiyor. Bu uygulama yüzünden akşamları sokaklar çok karanlık.
  • Kral palmiyesi ülkenin sembol ağacıdır.
  • Benzinin litresi 1,3 Cuc'tur.
  • Dünyanın en büyük resmi Küba’da (196 m.) yer alır. Bu resmi Fidel Castro’nun arkadaşı ve Frida Kahlo’nun kocası olan ünlü ressam Dieogo Rivera yapmış.
  • Küba’da Şeker Bakanlığı bulunmaktadır.
  • Küba’nın nüfusu 11 milyondur.
  • Kölelerin en yoğun şekilde getirildiği ülke Küba’dır. Çünkü şeker kamışı ve tütün burada çok yoğun bir şekilde üretiliyor, hâlâ da öyle.
  • Kübalılar Türkleri çok seviyor.
  • Havana’da deniz kenarındaki bir parkta Atatürk büstü vardır.
  • Büyükelçisi bir kadındır.
  • Küba’ da iki çeşit araç plakası vardır. Sarı renkli plaka, şahıs plakasında ve eski araçlarda kullanılır. Kavuniçi (kırmızımsı) plaka ise turistlerin kiraladığı araçlar için kullanılmakta.
  • Ülkede 3 tip güvenlik görevlisi bulunuyor. Bunlar; polis, asker ve devrim koruma komiteleri. Bu kişiler gönüllü ve siviller. Yani kısaca milleti devlete ispiyonluyorlar.

  • Küba’nın dış borcu yok, borsası yok, bankası yok...

  • Burada insan ömrü ortalama 77 yıl.
  • 2 yıl zorunlu askerlik var. Kadınlar gönüllü askerlik yapabiliyor.
  • Enerji sıkıntısından dolayı devlet elektriği farklı fiyatlandırıyor. Bir sınır var, bu sınır aşılınca zamlı tarifeden ücretlendirme yapılıyor.
  • Anayasada devlet dini diye bir madde bulunmuyor. Dinin uygulanmasına karışılmıyor. Şu anda Küba’da çok fazla inanan yok.
  • Küba toprakları bir uçtan bir uca 1300 km ve 110 bin km² yüzölçümüne sahip.
  • Sokaklarda reklam panosu yok. Sadece devrimle ilgili sloganlar var. O da çok az.
  • Çiftçiler tarlalarını satamıyor. Babadan oğula geçiyor.
  • Küba’da yürürlükte olan anayasa 1976 yılında yapılmış.

  • Dünyada kendine özgü en çok kokteyl yapılan ülke Küba'dır.
  • 1959 yılından sonra Küba’da işlenen cinayet sayısı 1000'i geçmiyor.
  • En ünlü içecekleri "Pina Colada" ve "Mojito"dur.

  • 15 Kasım 2011 yılına kadar vatandaşlar ev ve arabalarını satamıyorlarmış. Bu tarihten sonra satışlar serbest bırakılmış. Fakat devlet bu satışlara sert bir madde koymuş. Şöyle ki; sattığınız evi sizden alan kişi evi 20 yıl bir başkasına satamaz. Buradaki amaç rant yaratmamakmış.
  • ABD’de yaşayan Kübalılar Küba’ya 3 yılda bir gelebiliyorlardı. Çünkü Küba’da sıkı bir Amerikan ambargosu var. Fakat Obama geldikten sonra yılda 1 kez Küba’ ya gitmeye izin verildi.
  • Amerika’nın izni olmadan hiçbir ülke Küba ile alışveriş yapamıyor.

  • Küba komünist rejimle yönetiliyor. Devlet arada sırada kapıları açıp gitmek isteyenlerin gitmesine izin veriyor. İlk defa kapılar 1970'lerde açılmış. En büyük dağılma 1980'lerde yaşanmış. 200 bin kişi ülkeyi terk etmiş. Fakat devlet araç vermemiş. Miami’den teknelerle insanlar gelmiş ve gitmek isteyen akrabalarını götürmüşler. Akrabası olmayanlar derme çatma teknelerle gitmişler. Fakat bazıları açık denizde köpek balıklarına yem olmuş.
  • Küba’da denizde gezmek veya balık avlamak için bile olsa deniz taşıtı yok. Ancak devletin kontrolünde (turistler için) deniz aracı var. Onlar da ortalarda görünmüyor.

Küba'da Sağlık 

Küba, Amerikan ambargosundan sonra en büyük darbeyi ilaç sektöründe yemiş. İlaç üretimi çok önemliymiş. Mecbur kalınca da bu konuda çok başarılı olmuşlar. Şöyle ki; dünyanın en iyi tansiyon düşürücü ilacı burada üretiliyor. Sedef hastaları tedavi için dünyanın her yerinden buraya geliyor. Ülkedeki tıp eğitimi çok başarılı. Küba devleti yetiştirdiği doktorları çalışmaları için dünyanın her yerine gönderiyor. Herkes sağlık hizmetlerinden bedava faydalanabiliyor. Ayrıca sağlıkta yalnız kendilerine değil, bütün Latin Amerika’da ihtiyacı olan ülkelere yardım ediyorlar.

Geçtiğimiz yıllarda şöyle bir uygulamaya imza atmışlar: Latin Amerika’nın en yoksul ülkelerinden olan Bolivya’da sağlık yardımına ihtiyaç duyan 1 milyon insan tespit ediliyor. Venezuela giderleri karşılıyor, Küba ise doktor gönderiyor. Bu yardımlaşma ile Bolivya’da insanlar hayatlarında ilk defa doktor görüyor ve modern sağlık hizmetlerinden faydalanıyor. Ve bu olay dünyada yapılan en büyük insanî tarama  olarak tarihe geçmiş. Bu olay Latin Amerika ülkeleri arasındaki ilk büyük dayanışma ve bu yüzden Amerika’yı çok rahatsız ediyor.

Küba'da Eğitim 

Devlet 12 yaşına kadar ücretsiz öğle yemeği ve lise bitene kadar da ikişer takım olmak üzere ücretsiz okul kıyafeti veriyor. 7 yaşına gelen öğrenciler komünizme bağlı kalacağına dair yemin ediyor. Yemin eden çocukların okul kıyafetlerinin boyun kısmında kırmızı fular oluyor.

Küba genelinde okul sayısı 200’ e yakın. Ulaşım sorunundan dolayı taşımalı eğitim yapılamıyor. Benimsedikleri slogan ise “Öğrenci okula gidemezse okul öğrenciye gelir.” şeklinde. 

Öğrenciler okuldaki puan durumuna göre üniversiteye gidebiliyor. Üniversite sınavı yok, yönlendirme var. Meslek lisesine gidenler ise üniversiteye gidemiyor.

Devrimden önce 15 bin olan kadın nüfusunun sadece %17'si okuma yazma biliyormuş. Çünkü Batista “Ne yapacaklar okuma yazma öğrenip de? Nasıl olsa onlar Amerikalılarla gece alemlerine gidecekler.” diyormuş.

Küba’da lise eğitimi %100, üniversite eğitimi ise %15 oranında.

Küba 2000'li yılların başlarında eğitim alanında da Latin Amerika ülkeleri ile ortak bir dayanışma sergilemiş. Yine Bolivya’da %30 olan okuma yazma oranını bu dayanışma sayesinde % 60’a çıkarmışlar.

Burada Kübalıların sloganı “Biliyorsan öğret, bilmiyorsan öğren.” Bolivyalıların sloganı ise “Evet yapabilirim” imiş.

Küba'ya Gitmeyi Düşünenler İçin Önemli Uyarılar

Giderken yanınızda mutlaka çocuklar için kurşun kalem ve defter götürün. Çünkü defter bittiğinde silerek tekrar kullanıyorlar. Burada kâğıt sıkıntısı had safhada bu yüzden kâğıt çok önemli. Büyükler içinse (özellikle kadınlar) sabun, şampuan çok önemli. Bizim burada beğenmediğimiz sabunlar orada nasıl kıymetli bir bilseniz. Var ama çok pahalı, kimse alamıyor. Ayrıca kozmetik ürünlerden başta ruj olmak üzere taşıyabildiğiniz kadar malzeme götürebilirsiniz. Ve bunları verdiğinizde o minnet dolu bakışları yok mu?.. İnsanın yüreğini bin parçaya bölüyor.

Küba'da Turizm 

Otellerde:

1997 yılında turizme açılmaya karar vermişler. İki tip otel işletmesi var. Birincisi; otelin tamamı devletin ve buradaki personel memur olarak çalışıyor. İkincisi; otelin %51’i devletin, %49’u İspanyolların. Zaten burada devlet haricindeki otellerin tamamını İspanyollar işletiyor. Devlet işe başlarken İspanyollarla anlaşma yapıyor. Şöyle ki;

Üst yönetim haricinde (müdür gibi) personelin tümü Kübalı olacak. Maaşlar İspanya’daki karşıtlarına göre olacak ve devlete ödenecek. Devlet Küba’da eşdeğer mesleklere ödediği parayı personele kendi ödeyecek. Böylece aradaki fark devlete kalıyor ve eşdeğer meslekte çalışanlar arasındaki makas da açılmamış oluyor.

Otelin ihtiyacı olan ürün eğer Küba’da varsa buradan temin edilecek. Olmadığı takdirde dışarıdan getirilebilecek.

Transfer Hizmetlerinde:

Rehber hizmetleri gibi işleri devlet düzenliyor. Devlet her hizmet için kooperatif benzeri bir kuruluş oluşturmuş. Örneğin Küba’ya gelecek olan turlar ilk önce devlete ne zaman geleceklerini bildiriyor. Ayrıca gezide yapılacak her şey bildiriliyor. Devlet ise her iş için araç ve personel sağlıyor. Örneğin transfer için otobüs veriyor. Tabii ki bunlar devletin kendi bünyesindeki otobüslerden oluyor. Son derece modern ve yeni. Şoför; devlet memuru, görevlendirilen rehber; devlet memuru. Restoranlar da devletin malı ve orada çalışan personel de devlet memuru.

Buraya yılda 2 milyon turist geliyor ve ülkenin 2 milyar Dolar turizm geliri var. Toplam gelir ise 20 milyar Dolar.

Puro Üretimi

Bir puro, tohumunun atılmasından dumanının çıkışına kadar 136 işlemden geçiriliyor. İyi bir çalışan günde 100-120 puro sarabiliyor. Hani şu söylenen şehir efsanesindeki gibi kadınlar bacağına puro muro sarmıyor.

Puro, fabrikalarda arka arkaya dizilmiş masalarda kadın ve erkek çalışanlar tarafından sarılıyor. Puro fabrikalarının en önemli özellikleri ise ustabaşıları işçilere mesai bitimine kadar  kitap ve gazete okuyor. İnsanlar burada bile eğitiliyor. Her işçinin günde 1 puro alma hakkı var. İsteyen içer isteyen satar. Devlet izin veriyor.

Küba'da Ulaşım

Şehirlerarası yolculuk çok zor. Bir şehre gitmek için şehrin giriş çıkışlarında bekliyorlar. Ayrıca buralarda sarı giysili görevliler ellerinde kağıt kalem, kimin nereye gideceğini not ediyor. Ve kişinin gideceği yöne hangi araç gidiyorsa onu durdurup kişiyi bindiriyor. Bu araç otomobil, kamyon, at arabası vs. olabilir. Şehirlerarası otobüs halk için çok pahalı. Küba’da çok az araç ve benzin var. Ülkenin kendi çıkardığı petrol yetmiyor. Bu yüzden petrolün bir kısmını Venezuela'dan alıyor. 

Küba'da Mimarî

Küba'da İslamiyet ezgileri taşıyan İspanyol tarzı mimarîlere rastlıyoruz. Adanın hep sıcak mevsimde olmasından dolayı kendine özgü, kolonyal bir mimarîsi var. 

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
SİBEL AKINCI

Yazar Hakkında

SİBEL AKINCI

Ben Sibel Akıncı; bir zamanlar ev hanımı bir anne ile astsubay bir babanın  üç kız çocuğunun ortancası olarak Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde doğmuşum… Yıl 21 Aralık 1959… Bu arada ben dünyaya gelmek ü