Maldivler / Kaofu Atoll: Cennet Ada

Male’den bindiğimiz otele ait sürat teknesi Paradise Island’a (Cennet Ada) doğru ilerliyoruz. Koca okyanusun üzerinde ufacık bir motordayız. Yani insan ürkmüyor değil, hele de son dönemler de dünyada yaşanan depremler ve tsunamilerden sonra.

Otelimizin bulunduğu Cennet Ada'ya yaklaşıyoruz, kumsal bembeyaz, deniz ise turkuazın en güzel tonunda. Her yerde palmiyeler var. Burası gerçekten adına yakışır biçimde tam bir cennet!

Kumların beyaz olmasının nedeni etraftaki mercanlarmış. Lobide biraz beklemek zorunda kalıyoruz ama odaları görünce tüm sinirim uçup gidiyor. Apart tarzında twin bloklar şeklinde inşa edilmiş ve her odada dışarıdan kimsenin göremeyeceği şekilde yapılmış bahçe duşları var. Açık havada, çimlerin üstünde duş alıyorsunuz. Ve arka taraftaki teras uçsuz bucaksız bembeyaz kumsalın kenarında.

Sanırım artık daha fazla bekleyemeyeceğim. Odaya yerleştiğimiz gibi kendimizi kumsala atıyoruz. Maske ve şnorkel yeterli. Saatlerce suyun üstünde o şekilde kalıp rengarenk balıkların mercanların arasında yüzmelerini izliyorsunuz. Sanki dev bir akvaryumun içindeyim.

Saat ilerledikçe deniz de çekiliyor ve mercanların bir kısmı su yüzüne çıkıyor. Gece boyunca bu şekilde kalan mercanlar kuruyarak dökülüyor ve su ile sürüklenen mercan kırıntıları kumsala beyaz rengini veriyor. Yani bir sahilde kum beyaz ise mutlaka mercan kayalığı var demekmiş.

Akşam üstü sahile inince denizin çekilmesine net bir şekilde şahit oluyoruz. Gündüz ile akşam saatleri arasında yaklaşık 12 – 15 metre kadar fark olduğunu görüyoruz. Üstünde yüzdüğünüz mercanların yanında yürüyebiliyorsunuz bu saatte.

Akşam yemeği mecburen otelde. Başka şansınız yok. Fiyatlar orta karar, Nişantaşı tadında. Yemek sonrası otel müşterileri için düzenlenen bazı gösteriler oluyor. Bunlardan en ilginci deniz minaresi yarıştırma. Hayvanlara üzüldüğüm için bu yarışmaya katılmadım ama izledim. Üzerinde sayılar yazılı deniz minarelerini bir kavanoza koymuşlar. Siz buradan birini seçiyorsunuz. Sonra herkes deniz minaresi ile kumdan yapılmış çember bölgeye geliyor. Tam ortaya deniz minareleri konuluyor. Yarışma hangi deniz minaresi çemberin dışına en önce çıkarsa, bitmiş oluyor.

Buradan sahile gidip hamaklara uzandık müthişti. Gece uyuduğumuz sırada ise sağanak yağan yağmurun sesi ile uyandık. Resmen gök yarılmış gibi, durmaksızın yağıyor. Tabii 15-20 dakika falan sürdü ve durdu.

Ertesi sabah yine her yer günlük güneşlik deniz pırıl pırıldı. Önce su üzerine inşa edilmiş olan otel odaları tarafına gittik. Manzara müthiş. Kendi odanızdan direkt merdivenle denize inebiliyorsunuz. Burası özellikle Balayı çiftlerince çok tercih edilen bir yer. Tercih doğru bence...

Burada yürürken tepeden denizdeki canlıları çok net görebiliyoruz. Vatozlar ve minik köpek balıkları bile var. Buradaki iskeleden fotoğraflarımızı çektikten sonra, adanın diğer ucundaki iskeleye gidiyoruz.

Elimize aldığımız ekmeklerle bir taraftan balıkları beslerken, bir taraftan fotoğraf çekmeye çalışıyoruz. Yiyeceği gören balıklar etrafımızda toplanıyor, onlar ziyafet çekerken, biz de oluşturdukları görsel şöleni izliyoruz.

Artık dönüş vakti yaklaşıyor ve odamızdan valizlerimizi almak için yürümeye başlıyoruz. Tam bu esnada iskelede toplanmış kalabalığı görüyoruz. İskelenin altında biraz önce gördüğümüz köpek balıklarının biraz daha büyüklerinden var. Her birinin boyu yaklaşık 90 cm – 1 metre boyunda olan 8 -9 tane köpek balığı. Bu yavru köpekbalıkları iskelenin ayaklarını mesken etmişler kendilerine.

Baktım şöyle bir, eğer Maldivler’de insan yiyen köpekbalığı olsaydı, burada turist olmazdı. Benimle aynı düşünen biri daha olmalı ki adam iskeleden denize atladı. Köpek balıkları önce kaçıştı, sonra yine burada yüzmeye başladılar. Bu mantığa dayanarak ben de elimde su altı kameram ile atlıyorum aralarına. Annemin “çabuk çık oradan” demesine kalmadan babam da atlıyor denize.

Köpekbalıklarının genel davranışı olarak bizi av yerine koyup etrafımızda dönmeye başlıyorlar. Ardından köpek balığı fobisi olan ablam da, bu korkusunu yenmek için atlıyor denize. Tek kelime ile muhteşemdi. Sonunda sağ salim çıktık denizden. Giderseniz gözünüzü korkutmasın yani… Ablam girdi ve köpek balıkları ile yüzebildiyse, herkes bunu yapabilir...

Ardından valizleri hazırlayıp, son akşam yemeği için iskelenin ucundaki İtalyan restoranına gidiyoruz. Nefis bir günbatımı bizi uğurluyor. Havadaki bulutlar güneşin rengine boyanmışlar, tam bir görsel şölen oluşturuyorlar.

Midemizdeki şöleni ise nefis İtalyan pizzaları yapıyor. Pizzalar eşliğinde tatilimizin ne kadar muhteşem olduğunu tekrar tekrar yaşıyoruz.

Havaalanına gidince öncelikli işim, ülkeye girerken el koydukları Buda heykellerini geri almak tabii ki. Elimizde kalan Maldivler parasını da mecburen harcamak zorunda kalarak, biniyoruz uçağa...

Akvaryumda Scuba Yapmak

Maldivler’de beni en fazla heyecanlandıran şey, scuba tabii ki. İlk gün öğleden sonra sadece maske ve şnorkel ile yüzerken gördüğüm eşsiz su altı, scuba da göreceklerimin sadece bir başlangıcıydı. Bu nedenle de oldukça heyecanlıydım.

Bembeyaz kumsallar, turkuazın en güzel tonunda bir deniz, rengarenk su altı, ılıman bir hava... Daha ne isteyebilirim ki?

Sabahtan oryantasyon dalışı yapıyoruz. İskelenin yanından suya iniyoruz, su altında yolumuzu kaybetmeyelim ve akıntıya karşı ilerleyebilelim diye tren rayları gibi halatlar döşemişler. 3 - 4 metre mesafede yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra bir vadiye geliyoruz ve inanılmaz bir manzara karşıma çıkıyor.

Muhtemelen hepiniz Kayıp Balık Nemo’yu izlemişsinizdir. İşte Maldivler’de dalmak buna benzer bir şey. Sanki o filmin içindeyim ve yanımdan Dolly’ler geçiyor. Karadeniz’in kısıtlı görüş alanından sonra burası rüya gibi. Suyun 15 metre altında bile her yer pırıl pırıl, görüş mesafesi en az 50 metre. Gerçekten inanılmazdı.

Öğleden sonra ise tekne ile açılıyoruz. Okyanusta olmanın verdiği duygu bir yana gerçekten muhteşem. Bir gün önce yağmur yağdığı için dalış hocamız görüş alanının biraz kısıtlı olduğunu söylüyor.

Kısıtlı hali bile gerçekten çok berrak. 25 metre kadar derinliğe iniyoruz. Üstümüzden bir vatoz sürüsü geçiyor. Dalış yapanlar için burası gerçekten harika. Gördüğüm üç tane de Müren balığı cabası. Hayatınızda ölmeden önce yapılacaklar listesine ekleyin.

Denemek isteyenler için scuba haricinde jet-ski kiralayabilir ya da su kayağı, sörf yapabilirsiniz. Yani deniz ve denizle ilgili her imkan mevcut. Yok, yok…

Dalış dönüşü sonrası tabii ki sudan çıkmak yok. Restorandan aldığımız ekmekleri avucumuza alarak denize giriyoruz. Denizin içindeki bir kayanın üzerine oturuyoruz ve elimizdeki ekmeklerle etrafımızdaki balıkları besliyoruz. Daha doğrusu biz birşey yapmadan onlar çevremize toplanıyor ve elimizdeki ekmeği yemeye çalışıyorlar. Su altı kamerasıyla harika çekimler yaptık. Biraz elimizi ısırdılar ama ne yapalım, fotoğraflara değdi doğrusu.

Tekrar görüşmek üzere Cennet Ada!

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.