Moskova’da 60’tan fazla müze var. Bunların arasında en bilinen ve ziyaret edilen ünlü Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi ve Tretyakov Sanat Galerisi ki biz her ikisini de gezeceğiz. Moskova’ya gelen turistlerin belki de çoğunun bilmediği ilginç bir müzeye daha gideceğiz, bizi gezdiren 30 senelik rehberimiz de ilk kez gideceğini söylüyor.
Tretyakov Galerisi
Dünyanın en önemli güzel sanatlar koleksiyonlarından!
Bu müzeye giderken belli bir noktada otobüsten inerek yürümeye başladık, müze nehrin diğer tarafında, bir köprüden geçeceğiz ama burası oldukça ilginç bir köprü. Üzerinde metalden yapılmış onlarca yapma ağaç, bu ağaçların üzerinde ise büyüklü küçüklü binlerce kilit asılmış. Köprünün girişinde nehir boyunda ise ağaçların üzerine binlerce bez parçaları asılmış, benzeri dilek ağaçları bizim ülkemizde de her yerde var, umutsuz yaşanmıyor elbette : )
Neyse biz müzemize doğru ilerleyelim, bir zamanlar kendi evi (ev demek ne kadar doğru olur bilmiyorum) olan müze binası zaten bir sanat eseri. Tretyakov burayı devlete bağışlarken binası ile birlikte vermiş.
Bilim ve sanat koruyucusu, ünlü tüccar Pavel Tretyakov’un, 1850 yıllarında kendi koleksiyonu için IX.-X. yüzyıla ait Rus yapıtlar toplayarak, 1892 yılında koleksiyonlarını Moskova’ya armağan ederek kurduğu, el sanatlarının sergilendiği milli bir müze. 250 sanatçının yaklaşık 130.000 eserinin sergilendiği müzenin girişinde uzun bir kuyruk var. Girdiğimiz her salon, gördüğümüz her eser büyüleyici, kimi küçük kimi duvar boyutundaki eserler gerçekten olağanüstü. Müzede, Andrey Rublev’in “İkona”sı, “İsa’nın İnsanlara Görünüşü” adlı muazzam yapıt, İlya Repin’in “Korkunç İvan ve Oğlu İvan” adlı tablosu, Surikov’un eserleri, Maleviç, Podçenko, Larionov, Gonçarov gibi sanatçıların avangart tabloları yer almakta.
Puşkin Müzesi
Rusya’nın en büyüklerinden!
Müze, şehrin hemen her yerinden görünen Kurtarıcı İsa (Christ the Saviour) katedralinin karşı çaprazında, yan yana 3 bina. 1912 yılında sanat sevenlere kapılarını açan Puşkin Müzesi, St. Petersburg Hermitage’dan sonra Rusya’daki en büyük Avrupa sanat koleksiyonuna sahipliği ile bilinmektedir.
Müzede yer alan Yunan, Mısır ve Roma tarihi eserlerinin yanında Truva Hazinesi eserleri göreceğiz, ancak rehberimizin bu bölümün her zaman açık olmadığı haberi bizi endişelendirdi ama şanslıyız, Truva Hazinesi Bölümü açık. Bu bölümün ziyaretçilerin ilgilerini bir hayli çekiyor olması da sevindirici. Puşkin Müzesi'ni gezerken Troya Hazineleri bölümünü gezerken sergilenen yaklaşık 8 bin parçadan oluşan hazinelerin Türkiye'ye iadesi mümkün olsa diye geçiriyorum içimden. Dünyanın çeşitli müzelerinde ülkemizden götürülmüş ya da kaçırılmış ne kadar çok eser var diye düşünüp üzülüyorum.
Üç katlı bina 26 büyük odadan oluşuyor, odalarda farklı bir sanat hareketi ya da tek bir ressamın eserleri sergilenmekte. Galerideki inanılmaz eserler bulunuyor, bunlar Picasso, Monet, Rodin Goya, Van Gogh, Gauguin, Matisse ve daha birçok sanatçının orijinal eserleri, hepsi Pavel ve Tretyakov'un muhteşem koleksiyonundan.
Salonlarda 19, yüzyılın çeşitli yıllarından Avrupa Sanatına ait eserler, dev heykeller, Yunan eserleri, tapınaklar dev boyutlarda, keza Mısır odasında da müthiş eserler bulunuyor. Ancak dünyanın en ünlü ressamlarına ait tablolar müthişti, her bir eser önünde uzun zaman geçirilebilecek bir müze. Mutlaka gezin diyorum.
Ressam Victor Vasnetsov’un Ev Müzesi
Yukarıda bahsettiğim, çoğu turistin hatta bizi gezdiren 30 senelik rehberimiz dahi bilmediği ilginç bir müzeye gidiyoruz (Moskova’da yaşayan Nazan arkadaşımıza teşekkür ediyorum).
Bir köylünün oğlu olan ressam genç yaşta sanata duyduğu ilgi üzerine St. Petersburg Sanat Akademisine gider ve Profesör Pavel Tchistyakov’un öğrencisi olur. Folklordan objeleri tuallerine taşıyan ressam bu konuda bir ilk olmakla kalmayıp, Rus peri masallarını da işleyerek Rus resim sanatında yeni bir stiller yaratmış.
16. yüzyılda çevre ormanlık bir alan ve birkaç ahşap binadan ibaret da varoş bir mahalle iken, yürüyüş mesafesinde kilise var, ağaçlık bir bölge diye beğenerek, buraya yerleşen ressam aldığı arsaya şu anda müze olan evini inşa ettiğinde civarın en yüksek binası olarak ünlenmiş. Ressam, eşi ve 5 çocuğu ile 32 sene burada yaşamış. Ev şu anda müze, tüm odalar eşyalarıyla, ressamın üst kattaki 100 metrekarelik atölyesi, kısacası her şey olduğu gibi korunmuş.
1926'da olur, aile kararı ile üst kattaki çalışma odası ve atölyesinde bir sergi bir açılır, 1948'de ise oğlu ve kızı evi devlete hediye eder ve bugünkü müze evi açılır.
Ev oldukça eski, 15 er kişilik grupları aynı anda alabiliyorlar ahşap eve. Ailenin bazı fertleri halen evde yaşadığı için galoşlarımızı giyerek bu sevimli eve giriyoruz. Yerde halılar, duvarlarda aile fotoğrafları, pencerelerde dantel perdeler, ahşap eşyalar evin sımsıcak bir yuva havasını hissedebiliyorsunuz. Üst kata ustanın atölyesi 100 metrekare tavanı ise hemen hemen 2 kat boyu yükseklikte dev bir oda. Ressamın dev boyutlardaki tabloları duvarlarda, birkaç portatif merdiven var odada. Boyaları ve hiç görmediğim kalınlıktaki fırçaları da yer yerinde ustasının gelmesini bekler gibi sessizce duruyor. İlgi duyarsanız gidip görmenizi tavsiye ederim.
Halk Sanatları Müzesi
Yine çok özel bir müzeye gidiyoruz. Küçük ama içinki değerler açısından çok güzel ve önemli bir müze, yemyeşil güzel bir bahçeden binaya girdiğimiz andan itibaren her şey el yapımı.
İki kadın bize müzedeki eserler hakkında bilgi veriyorlar. Ahşap işçiliği eserler, metal aletler, anahtarlar, eski giysiler, dantel perde ve sırma işçiliğinde yapılmış örtüler, ahşap sandıklar, müthiş işçilikli ev eşyaları kapılar, objeler, minicik müthiş oyuncaklar, porselen yemek takımları, kristaller... Daha neler neler…
Harika işçilik, abartılı süslü ama çok nadide eserlerden oluşan bir müze.