Mutlu İnsanlar Ülkesi Sri Lanka: Kandy ve Nuwara Eliya

Sigiriya’dan sonra bugünkü planda Kandy şehri var ama aradaki bir otelde durup nefis açık büfe Sri Lanka yemekleri yiyoruz. Papadam (ekmek) ve Rathu Haal Bath (kırmızı pilav) favorim, Namal bir de ısrarla Lunu Dehi (küçük limon turşusu) yiyin diyor. Tabii bunların yanında Dhal (mercimekli acı sos) ve etler de var. Hepsini karıştırıp yemek ayrı bir zevk, bu arada Sri Lankalılar da 3 parmaklarını kullanıp elleri ile yemek yemeyi seviyorlar.

Kandy’e giderken yolun üzerinde Ayurveda ilaçları hazırlayan bir yerde duruyoruz. Ağaçları ve meyveleri tanıttıktan sonra 5’er dakikalık Ayurveda masajı bizi resmen kendimize getiriyor, ilgilendiğimiz ürünlerden satın alıp Kandy’e doğru yollanıyoruz.

Kandy şehri Buddha’nın dişinin saklandığı tapınağa ev sahipliği yaptığı için çok ünlü. Aynı zamanda Unesco tarafından da Dünya Mirası altına alınan şehirler arasında.

Kandy’ye gece geldiğimiz ve şehri tam olarak görme şansımız olmadığı için kısa bir şehir turu yapıyoruz. Kandy, gölün yanına kurulmuş nefis bir şehir. Yüksek bir noktadan fotoğrafları çektikten sonra çook uzaktan fark etmiş olduğumuz dev Buddha heykelinin bulunduğu tapınağa gidiyoruz. Golden Temple’dan sonra buradaki heykel bembeyaz, öyle ki kilometrelerce uzaklıktan bile yemyeşil ağaçların arasında bir mücevher gibi ışıldıyor.

1986 yılında yapılan Bahiravokanda Vihara Buddha Heykeli, şehrin en yüksek yerinden Kandy’nin sembolü olan Buddha’nın dişinin bulunduğu tapınağa bakıyor. Bu 26 metre büyüklüğündeki devasa Buddha heykeli, Bahiravokanda tepesinin üzerinden sanki şehri süzüyor. Yukarıdan tüm şehrin güzellikleri ayaklarınızın altına seriliyor adeta.

Bu arada tapınakların ve turistik yerlerin giriş ücretleri diğer ülkeler ile kıyaslayınca çok pahalı, buraya giriş için yanımızda Sri Lanka parası olmadığı için dört kişiye 20 Euro ödeyip girebiliyoruz. Aslında, halkın da turistleri kaçırdığı yönünde bir inancı olduğu için bu uygulamaya inanılmaz tepkisi varmış. Seremoni çoktan başladığı için tripod kurup dışarıdan fotoğraf çekecek vaktimiz yok, gündüz olmadığı için güzel bir fotoğraf da koyamayacağım için size bir fikir olması için şu linki izleyebilirsiniz. https://www.youtube.com/watch?v=BQCkh3UZhtM

İçeri girdiğimizde ortadaki sütunların arasındaki davulcuları görüyoruz. Tapınağın içerisi çok kalabalık bir yandan seremoniye katılanlar bir yandan dua edenler inanılmaz güzel. Namal 15 gün süren bir festivalin bugün son gün ve seremonisi, ama esas festivalin Ağustos ayında yapılan olduğunu söylüyor. Kandy şehri ve güzel tapınak her Ağustos ayında Esala Perahera adındaki Budist festivaline ev sahipliği yapıyormuş. Tanrı Natha, Vishnu, Kataramana ve Tanrıça Pattini ile Buddhanın dişini onurlandırmak üzere yapılan bu festival dünyanın dört bir yanından Kandy şehrine gelmelerini sağlıyor. Bu anlamda, Budizmde çok önemli bir festival. Festival esnasında Buddha’nın dişi bir filin üzerinde tüm Kandy sokaklarında gezdiriliyor ki bu Asya’da düzenlenen en güzel törenlerden biri sayılıyormuş. Gerçek festival olmasa bile ona hazırlık mahiyetindeki başka bir festivale denk geldiğimiz için seviniyoruz.

Bir yandan da şehri koruduğuna inanıldığı için yeri çok özel ki tarihte buranın yaşadıkları düşünülünce… Bundan asırlar önce bu tepenin insan eti yiyen bir büyücü cücenin eline geçtiği ve efsaneye göre Kandy Kralının her sene bu zalim cüceye bir kurban vermesi gerektiği söyleniyor, öyle ki seçilen kurban her zaman asil kandan gelen bakire bir genç kız olmalıymış. Kurban bu tepeye getirilip bir ağaca sıkıca bağlanıp cücenin kaprisine kurban edilirmiş. Gerçi burada terk edilen kızların çoğunun korkudan ya da yabani kurtlar tarafından parçalandığı da anlatılan hikâyeler arasında. Son hikâye ise Kandy’nin en son kralı Sri Wickrema Rajasinghe döneminden, kurban edilen kızın peşini bırakmayan sevgilisi onu dağdan Colombo’ya kaçırır ve bir daha asla Kandy’e dönmezler, bundan sonrasında İngiliz dönemi başladığı için bu efsanelerde bu tarihe kadar gelebilmiş. Kapıda küçük bir Budist rahip karşılıyor bizi, küçük bir ücret ödeyerek içeri giriyoruz. Tapınağın içerisine girdiğinizde tavanın cam olması dikkatinizi çekiyor bu da Buddha’yı tüm haşmetiyle içeriden de görmenizi sağlıyor. Burada Sri Lanka’da bulunan tüm bu büyüklükteki heykellerin küçük bir minyatürleri ve nerede oldukları ile ilgili bilgi var. Ama asıl nefes kesici olan şehrin neredeyse en yüksek noktasından şehrin güzelliklerini içinize sindirmeye çalışmak bence.

Sıra, UNESCO’nun da Dünya Mirasları arasına aldığı yerlerden; Royal Botanical Gardens’ta… Namal bize bahçenin içinde gezebileceğimiz arabayı ayarlamış bile, harika, hava giderek sıcaklaşıyor. Tropik ağaçların arasındaki maceramız başlıyor, devasa ağaçlara sarılmaya çalışan çocuklarım bir yana, dev bambuların arasında ben de çocuklar gibi şenim.

Her sene 2 milyon ziyaretçinin geldiği ve çeşitli orkideleri ve devasa palmiye ağaçları ile ünlü burası. Orijini 1371 yılı Kral Wickramabahu’ya kadar gidiyor.

1901 yılında Kral 5.George ve Kraliçe Mary tarafından dikilen meyveler ile dolu bir tür ağaç ise bahçenin görülmesi gereken yerlerinden.

Diğer bir ilginç yer de bir koridor gibi uzanan yolun üzerindeki ağaçlarda uyuyan binlerce yarasanın olduğu ağaçlar.

Yemekten sonra yine dökülüyoruz yollara, Sri Lanka’nın en yüksek tepesinin olduğu Nuwara Eliya şehri bir sonraki duruş noktamız. Yol büküle büküle çay tarlalarının arasından ilerliyor. Yemyeşilin ortasındayız o kadar güzel ki. Namal arada çocukların aklına giriyor, şelalelerden birine girmeye karar veriyorlar. Hava yukarı doğru gittikçe daha da soğuyor, şelaleyi düşünmek bile istemiyorum ama bizimkiler çok hevesli. Sonuç fotoğraflardaki gibi… Eğlence tavan, çocuklar mest : )

Sri Lanka’ya kadar gelip de meşhur Seylan çayı almadan dönülmez değil mi? Çayın yapımını görmek için çay fabrikalarından birinde duruyoruz. Çay, Camelia Sinensiz bitkisinin yapraklarından elde ediliyor. Farklı farklı birçok çay çeşidi olmasının sebebi ise fermente edilmesinin farklılığıymış. Örneğin yeşil çay hiç fermente olmuyormuş. Dünyada üretim yapılan 3,2 milyon ton çayın, 700 bin tonu yeşil çaymış. Çay üretiminde birinci sırayı Japonya alırken onu Endonezya, Vietnam, Hindistan ve Sri Lanka takip ediyor. Saatin 16.30’u göstermesiyle bir siren sesi duyuluyor ve tarladaki işçiler en son topladıkları çayları çuvallarını getirip üretim hattına koyuyorlar, fabrikanın içerisinde ise hummalı bir çalışma var.

Sri Lankalılar inanılmaz mutlu insanlar, her koşulda, her ortamda gülücükler saçıyorlar. Onlarla birlikte olmak beni inanılmaz motive ediyor. Resetlenmek istiyorsanız Sri Lanka’ya gelmenizi mutlaka tavsiye ediyorum. Bu arada beyaz çayı daha önceden hiç denememiştik, tam sırası diyoruz ve yerinde içiyoruz. Beyaz çayın diğer bir özelliği de aynı demin beş kere daha kullanılabilmesiymiş. Beyaz çay diğerlerine göre çok daha pahalı ama hal böyleyse o zaman daha uyguna bile gelebiliyor.

Hava kararmaya başladığında Nuwara Eliya’ya varıyoruz. Şehrin sembolü olan Grand Hotel’de kalacağız. Otel muhteşem, eşim bile işi nedeniyle o kadar seyahat edip değişik otellerde kalmasına rağmen otele bayılıyor. Her odanın cumbalı camlı bir alanı var, o kadar İngiliz ki… Hem çay cennetindesiniz hem de İngiliz otelinde, gel de keyif yapma…

Namal, hararetle otelin hemen yanındaki restoranı öneriyor, aslında o da otelinmiş ama hem lezzet muhteşem hem de fiyatlar inanılmaz ucuz. Yemeğimizi yedikten sonra otelin çay çeşitleriyle duvar dizaynı yaptığı kafesinde chocolate lava cake buluyor çocuklar. Sri Lanka güzel, çay güzel, ailecek eğlenmek en güzel…

Bir sonraki yazı: Nuwara Eliya ve Yala yolu…

Yazı: Banu Demir       Fotoğraflar: Banu-Göksel Demir
Instagram/Twitter: Banuyollarda

 

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.