Belgrad'a gidiş dönüş biletin 99 Euro olduğunu ve Sırbistan'ın Türklerden vize istemediğini duyunca hemen yakın arkadaşımı aradım ve onu bu fırsattan onu haberdar ettim. Kısa süre içinde gitmeye karar verdik ve biletlerimizi aldık. Ben, arkadaşım Aras ve arkadaşımın kuzeni Alp 1 saat 30 dakika sürecek olan yolculuğumuz için sabah çok erken saatte Atatürk Havalimanı Dış Hatlar terminaline gittik. Sorunsuz geçen bir uçuşun ardından Belgrad'a indik.
Tatsız Bir Başlangıç
Kaptan pilot pasaportlarımızı uçağın içinde hazırlamamız konusunda bizi uyaran bir konuşma yaptı ancak ben yine kendi bildiğimi okuyarak sorduklarında çıkarırım diyerek uçağa bağlı körükte yürümeye başladım. Körüğün tam yarısındayken sağa döndüğüm sırada 3 tane Sırp polisi gelen yolculara bağırmaya başladı ve İngilizce olarak "Hadi çabuk olun herkes pasaportlarını çıkarsın" diye bağırmaya başladı. Daha önce yurtdışına bir defa çıkmıştım ve böyle bir durumla karşılaşmamıştım, ondan dolayı şaşkın bir şekilde kadın polis memurunun yanına gittim ve "Pasaportu şimdi mi çıkarmalıyım?" dedim. Kadın sinirli bir şekilde "Evet, turist misin niye geldin?" diye sordu. Ben de öğrenci olduğumu, buraya da turist olarak geldiğimi söyledim. Ardından "nereye gideceksin?" diye sordu. Ben olan bitenin şokuyla "Sırbistan" dedim ve polis o anda pasaportumu cebine koyarak "Bekle şurada" dedi.
Diğer iki arkadaşım sorunsuzca içeri girdi ama ben polislerin arkasında Cem Yılmaz'ın gösterisindeki gibi "Sırbistan'a giremeyecek miyim abi? Öğrenciyim ben dönücem" modunda bekliyordum. O sırada süresi geçmiş ABD vizesi bulunan eski pasaportumu montumun cebinden çıkarttım ve kadın polis direk bana döndü "bu ne?" dedi. Ben de daha önce 2 ay süreyle ABD'de olduğumu ve daha sonra ülkeme döndüğümü söyledim, bunun üzerine o pasaportumu da cebine attı. Benim haricimde 2 genç Türk de aynı muameleye maruz bırakıldı.
Bütün yolcular boşaltıldığında kadın polis pasaportlarımı yanındaki genç polise verdi. O polis Sırbistan'da arkadaşım olup olmadığını sordu. Ben de olmadığını, Sırbistan'a (iki arkadaşımı göstererek) onlarla geldiğimi söyledim. Bunun üzerine arkadaşlarımın da pasaportlarını aldı ve onu takip etmemizi söyledi. Aşağı kata indik ve 5 dk boyunca koridorda bekledik. Daha sonra geldiğinde üniversite öğrencisi olduğumuzu, gidiş dönüş biletimizin ve otel rezervasyonumuzun olduğunu söyledik. Gidiş dönüş biletimize ve otel rezervasyonumuza baktıktan sonra pasaportlarımıza damgayı vurdurttu ve iyi eğlenceler dedi. Sırp polisi beklemediğimiz derecede agresif bir şekilde yaklaştıkları için tatilimiz biraz tatsız başladı.
Şehir merkezine gitmek için dışarı çıktığımızda taksici yanımıza yanaşıp 2000 dinara şehir merkezine götürebileceğini söyledi ve oldukça ısrarcı oldu ancak biz tabi ki daha ucuz olan toplu taşımayı tercih edip kişi başı 300 dinara 30-40 dakikalık bir yolculukla şehir merkezine gittik. Yolculuğumuz sırasında Karadağlı bir kadın bize bu şehirde çok dikkatli olmamızı, hırsızlarla ciddi problem yaşayabileceğimizi söyledi ama 6 günlük gezimiz boyunca hiçbir problem yaşamadan seyahatimizi tamamladık.
Sora sora Bağdat bulunur mantığıyla yürüyerek hostelimize gittik (Villa Forever). Hostelimiz gayet merkezi bir yerde, 3 yataklı, kendi banyosu olan ve kişi başı şehir vergisi dahil 17 Euro olan bir hosteldi. Kalmak isteyenler için ek bilgi: Sabah kahvaltıda 2 yumurta 2 çeşit peynir, reçel ve domuz salamı ikram ediyorlardı.
O gün çevreyi biraz tanıdıktan sonra gece Skadarlija Caddesi'ne gittik. Burası sıra sıra restoran ve cafenin bulunduğu, Sırbistan'ın bohem sokağı olarak adlandırılan otantik bir sokak. Sasir moj Taverna'da 60 yaşını geçmiş yöresel kıyafet giymiş bir animatörün 100 yıl önceki Sırbistan'ı anlattığı şov eşliğinde mükemmel bir ziyafet çektik ve Türkiye'de vereceğimiz paranın 3'te 1'i hesap ödeyerek gecemizi noktaladık. Sırbistan'ın ucuzluğu hakkındaki ilk ipucunu ilk gecemizde yakalamış olduk.
Şehri Keşif Turumuz
Ertesi gün ilk işimiz valizlerimizi otobüs terminalinde kilitli dolaplara vermek ve ardından Saraybosna için otobüs bileti almak oldu. Valizlerimizin yükünden kurtulduktan sonra Sırbistan'ın İstiklal Caddesi olarak isimlendirdiğimiz Knez Mihailova Caddesi'ni dolaşarak Belgrad Kalesi'ne vardık. Çok ilginçtir ki lalenin içine Sırplar tenis kortları yapmışlar ve birkaç tane de pinpon masası koymuşlar. Bu görüntü gerçekten böyle bir yapıya yazık ettiklerini düşünmemize sebep oldu. Kalenin içindeki Savaş Müzesi'ni de gezdikten sonra mükemmel Belgrad ve Sava Nehri manzarasıyla fotoğraf çekilip biraz dinlendik.
Belgrad sokaklarında dolaşırken daha sonra defalarca gideceğimiz Cafe Triangle'ı keşfettik. İçkinin kahveden ucuz olması durumundan dolayı, kahve içmek için girdiğimiz cafeden çakırkeyif olarak çıktık. Yöresel bir içki olan rakije, ballı rakije ve sıcak rakije ile ilk tanışmamız da bu cafede oldu. Belgrad'daki bütün cafelerde dikkatimi çeken şey, ne sipariş ederseniz edin yanında musluktan da olsa su getiriyorlar bu arada musluk suları da gayet güzel.
Biraz karnımız acıktı ve Belgrad'ın en büyük fast food zinciri olan Taze'de ilk plaskavicamızı (Sırp hamburgeri) yedik. İçinde 175 veya 230 gr et olan bu hamburgere Türkiye'deki kumpir mantığıyla istediğiniz mezeyi koydurtuyorsunuz ve o şekilde yiyorsunuz. Yemeğimizi bitirdikten sonra Knez Mihailova caddesine yakın bir cafede zaman geçirmeye başladık.
Saraybosna'da Konaklama
Gece 22:30'da otobüs 7 buçuk saat sürecek yolculuğuna başladı ve hayatımın en kötü yolculuğundan sonra ertesi sabah 5'te Saraybosna East Otobüs Terminali'ne indik. Yol boyunca bize yardımcı olan bir teyze taksiciler tarafından kazıklanmamız için taksiciyle bizim için konuştu ve bizim gibi gezgin olan Japon bir kızla beraber baş çarşıya gittik. İndiğimiz anda da ilk şokumuzu yaşadık. Saat 5:30 olduğundan şehirde sadece 1 restoran ve 1 cafe açıktı. Buralar da Euro kabul etmiyordu. Bu da yetmezmiş gibi o gün Saraybosna'nın milli bayramıymış ve Exchange Office de 1'den önce açılmazmış.
Cafedeki kadına durumu anlattık ve anlayışla karşıladı, saat 9'a kadar karanfilli çay içerek cafede oturduk. Sonra cafenin hemen yanındaki Türk bakkalı açıldı ve para bozdurma işini bakkalın sahibiyle yaptık. Nihayet yemek yiyebilecektik. Bir börekçi bulup hayatımızda yediğimiz en güzel böreği yemeye başladık. Börekler kilo hesabıyla satılıyor ve Türkiye'yle aynı fiyat. 1 kilo börek, yemek yemeyi seven 3 tane erkeği çok rahat doyuruyor.
Saraybosna'nın milli günü olmasından dolayı gecenin eğlenceli olabileceğini düşündük ve planımızı değiştirerek o gece orda konaklamaya karar verdik. Kişi başı 10 euro vererek 4 yataklı, kendi banyosu olan ve baş çarşının hemen karşısında en merkezi konumda olan hostelimize yerleştik. Hiç vakit kaybetmeden saat 11:30 otobüsüyle Mostar'a gitmek üzere yola çıktık. Mostar sokakları bana Ayvalık ve Şirince sokaklarını anımsattı. Resmen Ege havası olan Mostar, bu yüzden seyahatim boyunca en çok sevdiğim yer oldu.
Biraz dolaştıktan ve fotoğraf çekildikten sonra 15:30'da kalkacak olan Saraybosna otobüsüne yerleştik. Neredeyse bütün binaların üstünde savaştan kalma mermi izlerini gördük. Saraybosna'ya döndükten sonra ilk gece Sasir moj'de denemiş olduğumuz cevapciciden yedik ancak yediğimiz köftelerden memnun kalmadık. Saraybosna'daki köftenin güzelliğini herkesten dinlerdik ama sanırım yanlış yerde yemiştik. Gece eğlence turuna çıktık ve 3-4 mekan gezdik. Burada da gözüme çarpan ilk şey alkolün ucuzluğu ve eğlence yerlerine 3 "sap" olarak istediğimiz gibi girip çıkabilmemiz oldu. Merak edenler için, The Cinema Clup'ta 1 şişe votkayı 40 Euro'ya açtırdık.
Ertesi sabah börekçimizde bu sefer yoğurtlu kıymalı börek yedikten sonra taksiyle tünele gittik. Bu tünel, Yugoslavya'nın dağılması sırasında Bosnalıların yiyecek ve ilaç transferi yaptıkları, içine girdiğinizde fotoğraflara ve videolara baktığınızda yaşadıkları vahşete çok üzüldüğünüz bir müze.
Belgrad'da Nerelerde Eğlenilir, Neler Yenir
Gece Belgrad'da tanıştığımız bir arkadaşımızın tavsiyesi üstüne önce bir elektro-metal bara gittik. Oradan çıktıktan sonra Belgrad'ın en kalabalık club'ı olan Plastic'e biraz sıra bekleyerek girdik. Türkiye'de böyle lüks bir cluba 3 "sap" girmemiz imkansızken, gayet rahat bir şekilde girip bütün gece eğlendik. Türkiye'deki "dam" sorununun saçmalığını bir kez daha anladığımız bir gece oldu.
Ertesi sabah çok geç kalktığımız için kahvaltıyı atlayıp Belgrad'ın yöresel lezzetlerini tatmak için "?" restoranına gittik. Çok eski bir bina içerisindeki bu güzel restoranda yemeklerimizi yedikten sonra Yugoslav müzesine gitmek üzere otobüse binmek için uzun bir yürüyüşle Amerikan konsolosluğu önüne gittik.
Yürüyüşümüz boyunca bombalanmış binaların bilerek yıkılmadığını veya restore edilmediğini gördük. Yugoslav kavramını başlangıcından sonuna kadar çok etkileyici anlatan bu müzeyi gezdikten sonra Belgrad'ın Nişantaşı'sı sayılabilecek Strahinjića Bana caddesinde Soho Bar'da vakit geçirdik. Nişantaşı'nda bir barda vereceğimiz hesabın 5'te 1'ini vererek gecemizi noktalamak üzere Cinema Clup'taki Hiphop Party'e gidiyoruz.
Son sabahımızda Nikola Tesla Müzesi'nde saat başı düzenlenen tura katılıp, Nikola Tesla'nın birkaç buluşunu uygulamalı olarak görüyoruz. Daha sonra cebimizde kalan son parayla taksi tutup, Türkiye'ye dönmek üzere havalimanına gidiyoruz.
Özet geç diyenler için:
Belgrad:
- Soho, Tube, Cinema, Plastic şehrin en güzel barları, kesin gidin ama önceden rezervasyon yaptırın.
- "?" restoranında Sırp mutfağının tadına bakın.
- Nikola Tesla müzesinde saat başı düzenlenen turlara katılın.
- Belgrad Kalesi'ni, Yugoslav Müzesi'ni, Savaş Müzesi'ni gezin.
- Taze'de ucuza plaskavica ve cevapcici yiyin.
- Belgrad'ın İstiklal Caddesi olan Knez Mihailova Caddesi'nde dolaşın (Kucağında çocuğu olan dilenci kadına dikkat!).
- Hostelle uğraşacağınıza iyi bir pazarlık yaparak apartta kalın.
- Bir gece Sasir moj'de oturup şov eşliğinde saatlerce yemek yiyin.
- Kredi kartınıza güvenmeyin, en lüks cafelerde bile kredi kartının geçmediği oluyor.
- Belgrad sokaklarında amaçsızca ve aceleniz olmadan dolaşın.
- Havalimanından kalkan shuttle'a binin, boşuna taksi parası vermeyin.
- Şehir merkezinde taksi çok ucuz ama sadece pink taksiye binin.
- Sırpların yerel içkisi olan rakije'yi deneyin.
Saraybosna-Mostar:
- Baş carşıdaki Türk bakkalının yanındaki cafede karanfilli çay için.
- Baş çarşıda yeraltındaki börekçiyi bulun orda kıymalı ve yoğurtlu börek yiyin.
- Mostar sokaklarında alışveriş yapın, mümkünse 1 gece Mostar'da kalın.
- Savaşın en vahşi tarafını göreceğiniz tüneli gezin, anı defterine düşüncelerinizi yazın.
- Baş çarşıda Bosna yerel müzikleri çalan bir bara gidin.
- Cinema Clup'a ve Rooms Clup'a gidip dilediğiniz gibi eğlenin (Türkiye'nin 3'te 1'i fiyatına).
- Cevapcici (Köfte) yemek için iyi bir restoran bulun.
- Mostar'a giderken şehirdeki binalara dikkatlice bakın, kurşun izlerini göreceksiniz.