İstanbul’dan Paris aktarmalı uçuşla yaklaşık 17 saat sonunda Rio Havaalanı’na indik. Botafogo bölgesindeki otelimize yerleştik. Bu bizim Rio’ya ikinci gelişimiz. Bu nedenle şehri az çok tanıyoruz. Yarın saat 18.00’de gemimize binip Rio’dan Buenos Aires’e doğru hareket edeceğiz.
Brezilya uzun yıllar Portekiz hâkimiyetinde kaldığından burada resmi dil Portekizce. Güney Amerika’da ana dili Portekizce olan tek ülke. Bu yüzden yanınızda Portekizce bir sözlük getirirseniz çok iyi olur. Zira İngilizce anlaşmakta çok zorlanıyorsunuz. 1 $ 2,5 Real yapıyor. Havaalanında daha düşük bozuyorlar. Otelde para bozdurmak daha avantajlı.
Burada 1,5 günümüz var bu yüzden valizleri otele atıp bir taksi ile kendimizi Copacabanasahillerine atıyoruz. Öyle şanslıyız ki Şubat ayındaki Rio Karnavalı bizim burada bulunduğumuz güne rastladı. Bunu özel olarak planlamamıştık. Karnaval nedeni ile Copacabana ve Ipanema plajları cıvıl cıvıl ve rengârenk.
Karnaval süresince delikanlıların çoğu değişik kıyafetlerle, özellikle de kadın giysileri içinde dolaşıyorlar.
Neredeyse halkın tamamı bu 4 günlük karnavalda kendini dansın ve müziğin çılgın ritmine kaptırmış. Bu coşku ve çılgınlığı sokaklarda halkın arasına karışarak yaşamak çok keyifliydi.
Sahil boyunca tüm kafeler ve seyyar tezgâhlar açık ancak diğer tüm dükkânlar, mağazalar kapalı. Halk kendini coşkulu bir eğlenceye vurmuş. Alışveriş yapmak isterseniz tek seçeneğiniz açık hava pazarları. Sokak aralarından müzik sesleri yükseliyor, davullar çalıyor, yaşlısı genci samba yaparak eğleniyor. Genç erkekler bu ilginç kıyafetleri içinde çok rahatlar. Bence bu kendilerine duydukları özgüvenden kaynaklanıyor. Üstlerinde sütyen altında etek veya yalnızca altına çocuk bezi bağlamış, boynuna emzik takmış veya melek kıyafeti giymiş takma kirpikli bu delikanlılar kız arkadaşları ile beraber hem eğleniyor hem eğlendiriyorlar.
Rio plajlarındaki geniş kaldırımlar da çok güzel. Copacabana’nın geniş kaldırımları siyah-beyaz parke taşlarla deniz dalgaları şeklinde, Ipenama sahilindeki geniş kaldırımlar ise geometrik şekillerle dizayn edilmiş. Bu desenleri pek çok hediyelik eşyada da görebilirsiniz.
Copacabana plajları, Pazar günleri trafiğe kapalı. Plaj boyunca kumdan yapılmış heykel grupları da çok güzeldi. Bu kumdan heykelleri fotoğraflamak isterseniz yerdeki kumbaraya bir miktar para bırakmalısınız.
Okyanus dalgaları çok yüksek, buradaki plajlarda denize girmek oldukça riskli. Biz de denize girmektense sahildeki bir Kafeye oturup coconut sularımızı içerek; dalgaları, kumda futbol oynayan gençleri, karnaval coşkusu içinde eğlenen gençleri seyretmeyi tercih ettik. (Bu arada coconut suyu çok iyi bir hararet giderici).
Ertesi sabah erkenden 771 metre yükseklikteki Corcovado tepesine tur var. Biz daha önce gittiğimiz için bu tura katılmadık. Seyahat arkadaşımız Banu Tabak’ın fotoğraf ve bilgileri şöyle:
“Corcovado, Portekizce kambur anlamına geliyor. Tepe üzerindeki Cristo Redentor adı verilen İsa heykeli 1931 yılında yapılmış. 30 metre yüksekliğindeki heykelin 2 kol arası mesafe 28 metre. Tepeye trenle çıkılıyor. Tren yemyeşil tropikal ormanlık araziden geçiyor. Trenden indikten sonra anıtın bulunduğu kısma merdiven veya asansörle çıkılıyor. Platformda kafeler ve hediyelik eşya satan pek çok dükkân var. Buradan kentin manzarası olağanüstü güzel.”
Sugarloaf tepesi de Rio’nun görülmesi gereken bir diğer tepesi, buradan da çok güzel fotoğraflar alabilirsiniz. Biz önceki gelişimizde her iki tepeye çıkmış ve Gezimanya’daki yazılarımızda paylaşmıştık.
Öğle yemeğimizi eğlencenin bar ve restoranların en yoğun olduğu Lapa bölgesindeki bir restoranda yedik. Brezilya’da ne yenir derseniz; tabii ki et. Bölgede karnaval nedeni ile pek çok yer kapalı. Açık bulduğumuz vasat bir restoranda yemeğimizi yerken restorana gelen Brezilyalı karnaval çocukları ile sohbet edildi. Türkiye’ye gelmişler, çok sevmişler. Gruptan bir arkadaşımız bu gençlere İslamafobi konusunu sordu, aldığımız cevap çok güzeldi: “Hepimiz aynı Tanrının çocuklarıyız. Aramızda sadece renk farklılığı var.”
Yemek sonrası arabamıza binerek Maracana Stadı’na geldik. Maracana Stadı, 1950 Dünya Kupası için yapılmış. Yapıldığı dönemde 210 bin kişi kapasiteliymiş. Ancak günümüzde daha rahat ve daha güvenli bir stada dönüştürülerek kapasite 80 bin kişiye indirilmiş. Vaktimiz dar olduğu için stada girmedik. Önceki gelişimizde görmüştük ve eğer zamanınız varsa içini mutlaka görün. İçerde top sektiren çok yetenekli gençlerin şovları harika idi. Daha sonra otobüsümüz ile bir şehir turu yapıp Lagua Lagünü kenarındaki H. Stern mücevher mağazasına geldik. Rio’ya gelen her turu bu meşhur mağaza zincirine mutlaka getiriyorlar. Biz önceki gelişimizde mağaza içine girmiştik. Bu defa almayalım dedik, mağaza önünde hazırlanan kıyafetlerle fotoğraf çektirip Ipenama sahiline indik.
Daha sonra otelimize döndük, biraz dinlendikten sonra yine Copacabana sahillerine attık kendimizi. Buralar çok renkli ve keyifli.
Aniden tropikal bir yağmur bastırdı. Sahilde korunaklı bir kafe restoranda oturup yağmurun keyfini çıkarttık. Buraya has olan yerel içkileri “caipirinha” dedikleri içinde limon parçaları bulunan içkilerimizi ve penguen resimli Antarktika biralarımızı yudumlarken etraftaki coşkuya kaptırdık kendimizi. Bu şiddetli yağmura aldırmadan kumsalda top oynayan gençleri seyrettik bir süre. Yağmur biraz dindiğinde ise sahilde kumsaldaki gençlerle fotoğraf çektirip otelimize döndük.
Ertesi sabah Botafogo bölgesindeki koyu dolaşıp biraz fotoğraf çektik.
Bu sahilden Sugarloaf tepesini ve bu güzel çiçekli ağacı fotoğraflayarak gemimize binmek üzere yola çıktık.
Gemiye transferimizi yapıp kamaralarımıza yerleştik. Saat 18.00’de Rio’ya veda ettik. Rio’dan ayrılırken manzara mükemmel. Sırf bu manzaraları seyretmek bile bu yolculuğa değer. Sugarloaf tepesi, Corcovado tepesi, Ipenama ve Copacabana plajlarının görüntüleri harikulade.
Bugün 18.00’den sonra ve yarın tam gün denizdeyiz. Gemimiz 3 bin kişilik ve 1200 personel bizlere rahat ve konforlu bir seyahat sağlamak için harıl harıl çalışıyor. Rio ve Bounes Aires’e daha önce havayolu ile gelmiştik. Bu defa deniz yolunu tercih sebebimiz bu güzellikleri bir de denizden görebilmekti. Bu eşsiz güzellikleri seyrederken ne kadar isabetli bir karar aldığımızı düşünmeden edemedim. Gemiye bildiğimiz ilk akşam kaptanın şampanya kutlamalı hoş geldiniz partisine katıldık.
Bu arada biraz gemimizden bahsedersek; gemimizde her türlü lüks ve konfor mevcut. Yeme-içme mekânları, 4 adet açık büfe ve 5-6 adet alakart restoran, pizza, dondurma, hot dog büfeleri, spor salonları, sauna, masaj, pek çok yüzme havuzu (havuzların bazısında suni dalga var), jakuziler, golf sahaları, tenis ve masa tenisi alanları, koşu alanları her tür ihtiyacınıza cevap veriyor. En keyiflisi ise havuz kenarındaki şezlonglara uzanıp veya jakuzi içinden dev ekranda sinema seyretmek oldu. Sinema izlediğiniz sırada popcorn, bisküvi, kek, pasta, çay, kahve ikramları ise cabası. Geceleri de şezlonglara movie kılıfları giydiriliyor. Mehtap altında dev ekran karşısındaki bu sinema keyfi en zevk aldığım aktivite oldu. Bu arada geminin tek Türk mürettebatı, açık büfe salonlarında görevli şef garson Halil Bey’di.
1,5 gün hiç sıkılmadan gemi içinde çok hoş zaman geçiriyoruz. Restoranlar ve yemekler çok çok güzel. Bu da Da Vinci Restoran ve yemeklerimiz…
21 Şubat sabahı nefis manzaralarla Buenos Aires manzarasına uyanıyoruz.
Rio’dan aklımda kalanlar: Sugar ve Corcovado tepeleri, İsa heykeli, Ipenama ve Copacabana sahilleri, festival, festival coşkusu, genç erkeklerin özgüveni ve çok rahatlıkla kadın kıyafetleri ile dolaşması, okyanus dalgaları.