Sao paulo, 17 milyon nüfusuyla Güney Amerika’nın en büyük kenti. Şehri Hristiyan misyonerler 1554 yılında kurmuş. Rakımı ve bereketli toprakları nedeniyle kahve üretimine çok uygun iklimi, kısa zamanda gelişmesine neden olmuş. Şu anda Güney Amerika’ya yapılan uçuşların çoğu önce Sao Paulo’ya yapılıyor. Buradan aktarma ile birçok yere gidebilirsiniz. Bizim de aklımızda Sao Paulo yokken, uçağın önce bu kente inmesi nedeniyle gezi programımıza dahil edildi. Sao Paulo büyük bir finans merkezi. Brezilya Güney Amerika’nın en büyük ülkesi ve en büyük ekonomisi. Brezilya’nın nüfusu 144 milyon. Sao Paulo bir eyalet başkenti. Eyalette 20 milyon insan yaşıyor. Merkezdeki 17 milyonun sabah ve ekşam işe geliş-gidiş trafiğine katılmak istemezsiniz. Sao Paulo, en çok helikopter işleyen kent dünyada. Trafiğe çözüm olarak heli-taksi uygulaması devreye sokulmuş. Telefon edip çağırıyorsunuz helikopter taksiyi. Neredeyse her binanın çatısında bir helikopter pisti var. Sizi şehrin bir ucundan ötekine 20 dakilada götürüyor. Vızır vızır işliyor heli-taksiler. Aslında iyi bir metro ağı da var kentte ama yeterli olmuyor bu kalabalığa.
Uluslararası değişim programı ile büyük kızımız Deniz, 3 hafta bu kentte bir aile yanında kalmıştı. Daha sonra o ailenin kızı Anita gelip bizim yanımızda bir ay kalınca, artık üçüncü kızımız olmuştu. Bütün içtenliğiyle bana “baba”, Emine’ye “anne” diyen Anita’nın bizi gezdireceğini söylemesi de hoşumuza gitti tabii.
Sabah otele gelip bizi aldılar. Önce meşhur çarşıya götürdüler. Çarşıda bugünlerde karnaval kıyafetleri satılıyormuş. Envai çeşit kıyafetler, süslemeler, oldukça zengindi. Her taraf ana-baba günü. Eşyalarınıza sahip olun, kapkaç çok fazladır diye uyarıyorlar bizi. Anita’nın babası sırt çantasını önünde taşıyor.
KENT MERKEZİ ANHANGABAUÇarşıyı gezdikten sonra metroyla kent merkezi Anhangabau’ya gittik. Burası gerçekten güzel bir bölge. Yüksek binaların arasında parklar, bahçeler ve tarihi binalar.
Merkezde bulunan katedral etkileyiciydi.
Opera ve tiyatro binası da hemen merkezde ve görmeye değer
MERCADO MUNICIPAL
Öğlen yemek yeme vakti gelmişti ve Anitalar bizi Mercado Municipal’e götürdüler, yani şehir çarşısına. Bu çarşı, Avrupa’da ve Güney Amerika’da birçok örneği bulunan Mercado’ların güzel bir örneğiydi. Dünyanın her yerinden gelen meyve ve sebzeler çok zengindi. Deniz ürünleri, tuzlama balıklar, et ve jambonlar, kısacası tüm gıda ürünleri bütün azametiyle sergileniyordu. Çarşının üst katında ise lokantalar vardı. Öğlen fazla bir şey yemeyi sevmediğimizden, sadece Brezilya’ya özgü empanadas yedik. Bu bir bakıma bizim çibörek ya da pişilerimize benziyor. İçine peynir, patates ya da ot koyabiliyorlar. Brezilya’nın milli içeceği ise caipirinha. Bu içkinin özü, “cachasa” denen fermente edilmiş şeker kamışından yapılmış bir çeşit rom. Limon ve buzla karıştırılıp servis ediliyor. Hoş bir kokteyl ama şeker özü olduğu için şişmanlattığını tahmin ediyorum. Bu içkiye votka konulduğunda caipirivodka diyorlar. Karşınızda Mercado Municipal:
GUARANA
Brezilya’ya özgü alkolsüz bir içecek daha var. Adı Guarana. Amazon ormanlarında yetişen bir ağacın küçük kırmızı meyvelerinin toz haline getirilip suyla karıştırılmasından oluşan Guarana, bol kafeinli bir enerji içeceği aslında. Bir günde ikiden fazla içilmemesi iyi olur.
SAO PAULO’NUN İLK BİNASI
Mercadodan sonra Sao Paulo’nun ilk binasını görmeye gidiyoruz. İlk bina postane olarak yapılmış, sonradan kiliseye dönüştürülmüş. Yanında da eski adliye binası var. İki binanın ortasındaki meydanda güzel bir heykel var. Yüksek bir kaide üzerindeki uzun sütunun tepesindeki kadın meşale taşıyor. Özgürlük heykeline benziyor. İlk gelen Portekizliler için dikilmiş.
MASP MÜZESİ
Mercado çıkışında Anita bizi Sao Paulo’nun en önemli müzesine götürdü. “MASP” yani “Museum of Art of Sao Paulo” (Sao Paulo Sanat Müzesi). Müzede dünyaca ünlü ressamlara ait eserler varmış. Sao Paulo’yu araştırırken bu müzeye mutlaka gitmeye karar vermiştik zaten. Müze, Sao Paulo’nun merkez caddesi Avenida Paulista’nın üzerinde. Gişede fazla kuyruk yok. 5 dakika içinde biletimizi alıp giriyoruz. Aslında çok değerli eserler var gerçekten ama Anita’nın anne ve babası bizi dışarıda bekliyor. Fazla bekletmek istemiyoruz. O yüzden biraz kısa kesip 45 dakikada çıkıyoruz. Müze hakkında ayrıntılı bilgi isteyenler lütfen buraya tıklasın.
AVENİDA PAULİSTA (PAULİSTA CADDESİ)
Müze sonrası, Sao Paulo’nun en büyük caddesinde biraz yürüdük ve ayrılma vakti geldi. Anita ve ailesine veda ederek ayrıldık. Elimizdeki harita ile Paulista Caddesi’ni arşınlamaya başladık. Renkli görüntüler, canlı bir bölgede hoş bir gezinti yaptık. Sokakta para toplamak için gösteri yapan lastik adamlar oldukça ilginçti. Burası aynı zamanda en modern binaların, en önemli merkezlerin, en güzel kafe ve restoranların olduğu cadde. Caddenin orta refüjü bisikletlere ayrılmış. Çok da güzel olmuş. Bisikletliler özgürce tüm caddeyi baştan başa gezebiliyorlar.
İBİRAPUERA PARKI
Ertesi gün artık kendimiz gezecektik. Haritalar, rehberler çalışıldı ve sabah İbirapuera Parkı’na gitmeye karar verildi. Açıkçası ben sıradan bir park beklerken çok daha büyük ve etkileyici bir parkla karşılaştım. Parkın içinde göller ve göletler var. Bisiklet ve koşu yolları, piknik alanları, kısacası huzur ve mutluluk var.
AFROBRASİL MÜZESİ
İbirapuera Parkı’nın içinde Afrobrasil Müzesi var. Brezilya’ya Afrika’dan gelen siyahilerin yarattıkları sanat eserleri, yaşayış biçimleri, köyleri, ürettikleri birçok eşyanın üretim tezgahları ve en önemlisi kölelik dönemine ait bilgi ve belgeler ile kölelerin zincir ve güllelerine varıncaya kadar tüm eşyalar müzeyi oldukça ilginç ve önemli hale getiriyor. Parka gelenlerin mutlaka bu müzeye de uğramalarını salık veririz. Müzeden birkaç ilginç kare:
RODRİGO KORAİCHO FOTOĞRAF SERGİSİ HOŞ BİR SÜRPRİZ OLDU
Afrobrasil Müzesi içinde geçici bir fotoğraf sergisi ile karşılaştık. Fotoğrafların mükemmelliği karşısında ışınlanmış gibi kalakaldık. Fotoşopla orjinalliğinin değiştirilmediği ümidiyle sizlerle de paylaşmak istedik bu olağanüstü fotoğrafları. Hindistan ve Nepal’de çekilmiş bu fotoğrafların hepsi bir derya… İnsan herbir fotoğrafın önünde saatlerini harcayabilir. Hatta her fotoğrafa hikayeler bile yazabilirsiniz. Lafı fazla uzatmayıp fotoğraflara geçelim. Ancak bu ismi bir yere yazın; RODRİGO KORAİCHO. Zamanımızın en iyi fotoğrafçılarından biri bence.
BOTANİK PARKI
Bugünümüzü parklara ayırdık, çünkü Sao Paulo’da gezilecek başka bir yer yok. Fakat parklar o kadar güzel ki, doğal güzellikler karşısında mest olup başka yere gitmek istemiyor insan zaten.
TERRAÇO İTALİAParklardan sonra hedefte Terraço İtalia binasının tepesindeki kafede birşeyler içmek var. Amaç manzarayı seyretmek. Sao Paulo’nun en güzel manzarası buradaymış. Taksiye atlayıp gidiyoruz. Sao Paulo’da taksi ücretleri çok pahalı değil. Metro da iyi bir seçenek. Otobüs hatları ile uğraşmanızı tavsiye etmem. Çok çalışmanız gerek. Terraço İtalia binasının 41. katındaki teras kafeye çıkıp biralarımızı içerken, gerçekten tüm Sao Paulo’ya hakim olan bu noktadan dalıyoruz seyre. Bina, bina, bina, o kadar çok irili ufaklı beton yığını görüyoruz ki, parkları gezmesek ve insanların bu beton yığını arasında nasıl nefes aldığını görmesek bize hilkat garibesi gibi gelecekti bu şehir.
Yavaş yavaş akşam çöküyor şehre. Bir şehir hikayesi daha bitiyor böylece. yarın Rio de Janeiro’ya uçuyoruz. Hem de Rio Karnavalı’na. İçimizde bir heyecan ve merak…
Rio’da görüşmek üzere…
Fotoğrafların devamı için:https://rotayol.com/2016/06/09/sao-paulo-brezilya-5-7-subat-2016/