Şebnem Harikalar Diyarında: Helsinki

Geçenlerde okuduğum, onbin kişi üzerinde yapılan psikolojik bir araştırmaya göre seyahat ve diğer deneyimler için para harcayan insanların maddi şeyler için para harcayanlardan daha dışa dönük, maceracı ve mutlu olduğu sonucu ortaya çıkmış. Araştırmanın yalancısıyım ama ben de aynen böyle hissediyorum; yeni yerler keşfettikçe, yeni yerler gördükçe, yeni tatlar tattıkça hayattan daha çok zevk alıyorum.. En yakın arkadaşım da benim gibi olduğu için tatillerde beraber yeni yerler keşfetmeyi seviyoruz..

Bu seferki tatilimizde nereye gidelim diye düşünürken tek ülke artık bizi kesmeyecek, biraz da challenge katalım diyip 10 günde 4 ülke ziyaret etmeye karar verdik; Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya.

İnanılmaz yorulduk ama en eğlendiğimiz tatil bu oldu.. Otellerin hepsini booking.com’dan kendimiz seçtik, uçak gidiş-dönüş THY, aradaki gemi ve otobüs biletlerimizi ise kendimiz orada aldık..

Helsinki Notları

•    Helsinki’ye THY’nin TK1755 10:40 uçağıyla gittik, yolculuk 3,5 saat sürüyor. Scandic Marski otelde kaldık. Merkeze oldukça yakındı, Esplanade parkından yürüyerek senato meydanına 15 dakikada rahatça ulaştık.

•    Şehrin inşasını Rus bir mimar yapmış, o yüzden çoğu bina birbirine benziyor; sade ve gösterişsiz.. Helsinki, ‘Kuzey’in Beyaz Şehri’ lakabını beyaz binalardan dolayı bence oldukça hakediyor, meydanlar ve yollar oldukça geniş..

•    Helsinki’nin 686 km2′lik yüzölçümünün 501 km2′si denizden oluşuyor, irili ufaklı 300 adet ada var, üzerinde sadece 1 ev bulunan minik bir ada bile gördük. Çoğunluğun araba yerine teknesi var..

•    Helsinki Katedrali (dışarıdan çok görkemli, içerisi bir o kadar sade), Senato Meydanı (Senaatintori; kentin merkezi), Hükümet Sarayı, Belediye Binası (Finlandiatalo), Uspenski Orthodoks Katedrali (dışı da, içi de çok etkileyici), Esplanade Caddesi ve Parkı, Havis Amanda Heykeli, Sibelius Parkı ve Anıtı Helsinki'de mutlaka görülmesi gereken yerlerden.. Hepsi birbirine yakın, yürüyerek çok rahat dolaşabiliyorsunuz..

•    Merkezdeki yerleşik pazar, denizin hemen kıyısına konumlanmış ahududu, frambuaz, böğürtlen, yaban mersini ve çileklerin taptaze satıldığı, aynı zamanda küçük şirin balıkçı teknelerinin olduğu çok canlı bir yer.. Burası hem göze hem mideye hitap ediyor.

•    Seyahat rehberleri, Suomenlinna’yı mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak yazıyor.. Finlandiya’nın en önemli tarihi askeri yapılarından birisiymiş ama artık yerleşim bölgesi olmuş. Adada 850 kişi yaşıyor. 1991 yılında UNESCO tarafından “Dünya Mirası” listesine alınmış kaleye tekneyle gidiliyor. Vaktiniz kısıtlıysa göreyim diye kasmayın, mesire yeri gibi bir yer; adada döndük dolaştık, kayda değer bir yer bulamadık, benden söylemesi.

•    Fince, Guinness rekorlar kitabına en uzun kelimeye sahip olan dil olarak kayda geçmiş; epäjärjestelmällistyttämättömyydellänsäkäänköhän. Haritada yer bulmak sudoku çözmek gibi..

•    Fin mutfağından aklımda kalanlar; balıklı börek, balık çorbası, sıcak ve soğuk balık.. Bir de her yemeğin yanında servis ettikleri patates püresi, kırmızı yaban mersini marmelatı ve tatlı salatalık turşusu var. Bu tatilde resmen patatese doyduk! Bu arada Helsinki’nin diğer Avrupa şehirlerinden daha pahalı olduğunu da belirteyim..

•    Helsinki’de her türlü dünya mutfağını bulmak mümkün.. Biz bir akşam Nepal mutfağını denedik, Hint yemeklerine benziyor, oldukça memnun kaldık..

•    Bu arada sevgili Ayla teyzeme teşekkürü bir borç bilirim. “Aman kızlar orada da abuk sabuk şeylere binmeyin” dediği için daha gitmeden google’a girip sayesinde Helsinki’nin en popüler eğlence parkı Linnanmäki’nin adresini bir kenara yazmıştık. Park tek kelimeyle muhteşem, mutlaka gidin.. 1951’den beri çalışan tahta bir roller coaster’a bile bindik, otomatik değil, bildiğiniz manuel, genç bir çocuk en arkada ayakta kullanıyor, yokuş aşağı inerken gayretle frene asılıyordu. Çok hızlı değil, tek korkunç durum manuel olması. Parkta 7 tane farklı roller coaster var, hepsine bindik, en korkunç olanlara 2 kere bindik.

•    Temppeliaukio Kilisesi, sert kaya içerisinde oyularak yapılmış bir Luteryen Kilisesi, sade ama oldukça etkileyici. Bizi en çok şaşırtan kapının çıkışında her dilde yazan İncil’den özlü sözler arasında Türkçe’nin de olmasıydı..

Tallinn Notları

•    Estonya’ya geçmek için Viking Line’den bilet aldık, sabah erkenden limana gidip gemimize bindik. Gemi limandan ayrılırken arkamızda kalan Helsinki katedrali oldukça haşmetli görünüyordu. Bu arada Tallinn’e giden gemiler son derece lüks; sekiz katlı, her katında yolculuğun ve manzaranın tadını çıkarabileceğiniz değişik kafe ve restoranlar var. Biz içeri girer girmez bavullarımızı bıraktık ve gemiyi keşfe çıktık, duty free, casino, restoran ve barları dolaşırken 3 saat çabucak geçti.

•    Tallinn kıyılarına yaklaşırken güverteden görünüşüyle bize çok sevimli geldi şehir. Elimizde bavullar gemiden indik (böyle tatillerde dört tekerlekli bavullar resmen hayat kurtarıyor) Viking Line’in servisiyle 15 dakikada şehir merkezine geldik, otelimiz Nordic Hotel Forum‘a yerleştikten sonra hemen kendimizi dışarı attık. İlk izlenimimiz Helsinki’yle alakası yok, yaşasın oldu.

•    Tallinn, deniz kıyısında süper bir ortaçağ kenti. Çağlar boyunca Danimarka, İsveç ve Rus egemenliğinde yaşamış olan Estonya, 1991’de bağımsızlığına kavuşmuş ve Tallinn de başkent olmuş.

•    Tallinn’in tarihi yerleri üç bölüme ayrılıyor: Katedral Tepesi, Eski Kasaba (Old Town) ve Kırsal alan. Eski Şehre Viru kapısından giriliyor, her köşeyi döndüğümüzde gördüğümüz kiliseler, orta çağdan kalma arnavut kaldırımlı dar sokakları ve çan kuleleri bizi kendine hayran bıraktı..

•    Tallinn küçük ama egzotik bir şehir, yürüyerek rahatça geziyorsunuz.

•    1900 yılına ait, soğan şeklinde kubbesi olan Alexander Nevsky katedralini mutlaka gezin ve tarihi Belediye Sarayı Meydanı’ndaki kalabalığın ve müziğin tadını çıkarın. Bu meydanda 1422 senesinden beri açık olan bir eczane de var.

•    Estonya’da en bayıldığım şeylerden biri de şehir bisikleti oldu.. 7 kişi kocaman bir bisiklete biniyor, tekerlekleri çevirirken ortadaki kocaman fıçıdan bira içiyorlar ve etrafı geziyorlar.. Genelde binenlerin erkek olduğunu söylememe gerek yok sanırım..

•    Bu tatilimizin en büyük keşfi; Spritzer! Şans eseri oturduğumuz bir café’de denediğimiz roze şarap ve limonata karışımı içecek artık en favori içeceğimiz. Portekiz şarabı Casal Mendes’in içine çok az Sprite koyunca şampanya gibi oluyor, içimi çok zevkli, denemenizi tavsiye ederim.

•    Ravala caddesinde dolaşırken gördüğümüz Güllüoğlu’na hemen girdik, baklavalarımızı sipariş verip oturmuştuk ki, o sırada yanımızdan geçen dükkan sahibi bizi konuşurken duyunca neden daha önce söylemediniz Türk olduğunuzu diyip bize ince belli bardakta taze demlenmiş çay ikram etti.. Duygulandık mı, evet. Estonya ve Türk bayraklarıyla Tallinn Güllüoğlu’nda çekilmiş hatıra fotoğrafımız da var artık..

Riga Notları

•    İki gün göz açık kapayana kadar geçti, Riga’ya otobüsle geçeceğiz.. Otobüs biletimizi birinci sınıf aldık, otobüs ortadan camla ayrılmış; birinci sınıf arka tarafta, masamızda ikram olarak su/kuruyemiş ve 80’lerden kalma klipler gösteren televizyonumuz var.

•    Tallinn-Riga arası 305 km, yolculuğumuz çok rahat geçti..

•    Riga, Baltık şehirlerinin en büyüğü.

•    Otelimiz Radisson Blu Elizabete Hotel‘e check in yaptıktan sonra tekrar sokaklardayız. Hep şehir merkezindeki otelleri tercih ettiğimiz için otelden çıktıktan sonra yürüyerek rahatça merkeze gidebiliyoruz.

•    Dauguva nehri yanında düz bir alana kurulu şehirde 3 yüksek kule var; bunlar, St. Peter Kilisesi, Dome Katedrali ve Riga Kalesi’nin kuleleri. En yüksekleri olan St.Peter’e çıkıp tarihi şehir merkezini izlemek ve güzel kareler yakalamak mümkün..

•    Saat başı kalkan nehir turları da oldukça keyifli; biletinizle soğuk içecek veya dondurma alabiliyorsunuz.

•    Dome Katedrali, Baltık Bölgesi’ndeki en büyük kilise. Dome Meydanındaki kafelerde günün büyük bir kısmında Letonyalı müzisyenler canlı müzik ziyafeti veriyor.

•    Ulusal Opera Binası’nın önünden geçerken akşama La Traviata operası olduğunu gördük ve hemen bilet aldık. Binanın içi ve opera tek kelimeyle muhteşemdi. Operaya gelen insanlar o kadar şık ve güzel giyinmişlerdi ki, sanata verilen değeri kıskanmamak elde değil.

•    Letonyalılar bağımsızlıklarını kazandıktan sonra meydandaki Sovyet yapılarının bir bölümünü yıkıp, eski resim ve çizimlerden yola çıkarak meydandaki Orta Çağ binalarını aslına uygun olarak tekrar inşa etmişler. Bunlardan Melngalvju nams (House of Blackheads) mutlaka görülmesi gerekenlerden. Şans eseri girdiğimiz işgal müzesinde işgalci olarak gördükleri Nazilere ve Sovyetlere olan tepkilerini sergiliyorlar. Müzede, Hitler ve Stalin’in resimleri yan yana sergileniyor.

•    Riga’daki köprüler de, aynen Vilnius’dakiler gibi yeni evli çiftlerin, evliliklerinin ömür boyu sürmesi için astıkları sadakat kilitleriyle dolu. Çiftler kilitledikten sonra anahtarı içinde kırıp kilit tekrar açılmasın diye anahtarı nehre atıyorlar. Kilitlerin üstünde isimleri ve evlendikleri tarih yazıyor..

•    Eski Riga’da yer alan ve “Vatan ve Özgürlük İçin” yazısını taşıyan bronz bir kadının yukarıya doğru üç tane yıldız tuttuğu Özgürlük Anıtı oldukça görkemli; bu üç yıldız, Letonya’nın Kurzeme, Vidzeme ve Latgale bölgelerini temsil ediyor.

•    Letonya mutfağı çok başarılı bir mutfak değil ama ‘piragi’ adını verdikleri içine et, patates veya kabak konan mantıları oldukça lezzetli..

Vilnius Notları

•    Riga’dan uçakla döneceğimiz için Riga-Vilnius gidiş-dönüş otobüs biletlerimizi hemen alıyoruz. Riga-Vilnius arası 300 km, sabah Vilnius şehir otobüs terminalinde iki kız otobüsümüzü bekliyoruz, ilk seferki çekingenliğimiz geçti, artık alıştık sayılır. Vilnius’a yemyeşil kasabalar arasından geçerek ulaşıyoruz, çok sevimli bir şehir burası..

•    Vilnius’taki otelimiz Congress Otel nehir kenarında, 17.yüzyıldan kalma bir bina.

•    Her köşede karşımıza çıkan pastel renklerin her tonundaki kiliseler, katedraller, binalar kendimizi prenses gibi hissettiriyor.. Tarih çok iyi korunmuş, her yer tertemiz, düzgün ve yemyeşil. Vilnius UNESCO dünya miras listesinde. Litvanya’nın toplam nüfusu 3.5 milyon, Vilnius’da ise 500 bin civarında insan yaşıyor.

•    St. Anne Kilisesi Litvanya’nın ve hatta bence dünyanın en güzel gotik kilisesi.

•    Neris nehri Vilnius şehrini ikiye bölüyor. Eski şehir nehrin sol yakasına yayılmış. Nehrin sağ tarafında modern, yüksek binalar, alışveriş merkezleri var. Sol taraf ise ortaçağdan kalma haliyle korunmuş.

•    Katolik Katedrali ve Katedral meydanı, şehrin en büyük meydanı ve merkezi, tüm sokaklar buraya açılıyor. Katedral 13. yy da Kral Mindaugas tarafından inşa edilmiş. İnanışa göre Katedral meydanında bulunan üzerinde ‘Stebuklas‘ yazan bir taşın üzerinde üç kere dönüp bir dilek dilerseniz gerçekleşirmiş. Hava kararmış olduğundan bizim bu taşı bulmamız epey sürdü, ama sonunda bulduk ve dileğimizi diledik.

•    Yeme-içme konusuna gelince Litvanya yemekleri aşırı yağlı. Patates, mantar ve sarımsak neredeyse her yemeğin demir başları.. Denediğimiz patatesli pancake ve güveçte etli patates lezzetliydi ama yanında denediğimiz yaban mersini suyunu tavsiye edemeyeceğim.

•    Baltıklar’da amberden (kehribar) yapılmış bin bir çeşit hediyelik eşya bulabilirsiniz. Büyük mağazalarda sertifika ile satılıyor. Ben amber’i taş zannederken fosilleşmiş çam reçinesi olduğunu bu tatilde öğrendim..

Biraz uzun yazdım ama hem farklı bir güzellik hem de klasik Avrupa anlayışından uzak bir deneyim yaşamak isterseniz mutlaka Baltıkları ziyaret edin. Umarım siz de bizim kadar da zevk alırsınız..

Küçük bir not: Yazın gitmiş olmamıza rağmen akşamları serin oluyor, bavula polar mont/hırka da koyarsanız iyi olur..

İyi tatiller dilerim ♥

ŞEBNEM SAĞEL

Yazar Hakkında

ŞEBNEM SAĞEL

Şebnem Sağel Karlıtepe, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.