Lhasa şehrinin eski merkezine doğru yürümeye başladım. Otelin olduğu sokağın başındaki polisleri geçtim, ara sokağa yönlendim. Sokakta yolu kesmiş olan polis noktasına geldim. Çantam röntgen cihazına girdi, kendim de metal arama cihazından geçip yoluma devam ettim. Devriye gezmekte olan polislerin arasından geçip 20 metre ilerideki polis karakolundan sola döndüm. Ana caddeye çıktım. Hangi yöne gideyim diye bir sağa bir sola baktım. Binaların tepesinden yoldan geçenleri izleyen polisle göz göze geldim. Biraz ileride çatıdan yolu gözleyen bir ikincisini, üçüncüsünü, .... yüzüncüsünü ... beş yüzüncüsünü gördüm. Saymayı bıraktım. Lhasa'da ne kadar çok polis olduğunu bilmem size söylemiş miydim?
Tibet'in uluslararası konumu oldukça tartışmalı… Çin ordusu 1950 yılında Tibet'i “özgürleştirmiş” (Çin'deki siteler böyle diyor). Tibetlilere göreyse ülke 60 yıldan uzun bir süredir işgal altında…
Her ne kadar ülke, 60 küsur seneden beri Çin yönetimi altında olsa da Tibetliler kendi kimliklerini her türlü engele ve zorlamalara rağmen devam ettirebilmişler. Çin yönetimi Tibetlilerdeki özgür olma ruhunu söndüremeyince kültürlerini değiştirmeye çalışmış. Tibetliler bu konuda da dirençli çıkmışlar; 2008 yılında Lhasa'da Çin baskısının azalması için büyük bir ayaklanma çıkmış. Bunun üzerine Çin hükümeti Tibet'e iyice asker ve polis yığmış, baskıları arttırmış, adım başı polis koymuş. Tibetlilerin protestoları artarak devam etmiş. 2013 yılı başından beri de kendilerini yakarak baskıları protesto etmeye başlamışlar. Sadece 2013 yılı başından beri 100'den fazla Tibetli kendini yakarak ölmüş.
Tibetliler çektiklerinin başka milletler tarafından görülüp Çin'e baskı yapılmasını istiyor ve bu yüzden yabancıları başları üzerinde tutuyorlar. Çinliler de Tibet'te olanların duyulmasını engellemek için var güçleriyle çalışıyorlar, bu yüzden ülkeye girmek için izin belgesi gerekiyor ve çok sıkı bir şekilde kontrol ediliyor. İzin belgeniz olmadan havaalanından taksiye binmeniz mümkün değil, hadi bindiniz diyelim yolda polis kontrol noktasında hemen izin belgenizi istiyorlar, otelde ve her türlü müzede de…
Yani ülkeyi, daha doğrusu Lhasa'yı dolaşırken sabırlı olmak ve polisleri işkillendirecek hareketlerden (fotoğraflarını çekmek, bağımsızlıkla ilgili konuşmak, Dalay Lama'dan bahsetmek gibi) kaçınmak gerekiyor. İzin belgeniz sadece Lhasa'da geçerli, şehir dışına çıkacaksanız başka izin belgeleri de gerekiyor.
Her neyse daha güzel konulara dönelim, mesela eski şehir merkezi gibi… Lhasa'nın en hareketli yeri Barkhor Caddesi ve çevresi… Bu cadde çevresindeki tapınaklardan dolayı Tibetliler tarafından kutsal sayılıyor ve her an yüzlerce hacı sizinle birlikte turluyor. Dua etmek ve hacı olmak isteyen Tibetliler, yukarıdaki yaşlı teyze gibi sağ ellerine “dua tekeri”ni alıp bir mantra mırıldanırken Jokhang Tapınağı çevresinde ve Barkhor Caddesi'nde turluyor. Kaç tur? Bazıları 10 bin, bazıları daha fazla tur yaparmış.
Bu turlama işini tam ciddiye alıp yerde sürünerek yapan da var, taa köyünden sürünerek gelen de… Köyünden sürünerek gelenlerin yolculuğu 3-4 seneyi bulabiliyormuş.
Meydana çıkan dar sokaklarda onlarca güzel lokanta var. Tibet mutfağı et, un ve patatese dayalı… Yakınındaki Nepal ve Hint mutfaklarından da oldukça etkilenen bu mutfakta, özellikle mantı türü yiyecekler oldukça lezzetli…
Tibetlilerin kahvaltı ve öğlen yemeğinde tercih ettiği yemekleri “tsampa”, doyurucu olsa da lezzet bakımından sınıfta kalıyor. Tsampa yemeğinin un, çiğ et, bağırsak parçaları, tereyağı ve kandan oluştuğunu söylersem neden bahsettiğim daha iyi anlaşılır herhalde! Görünüşü ise domates çorbasına benziyor…
Merkezde biraz daha dolanıp ülkenin en ünlü mekânı, Potala Sarayı'na geçeceğiz…
Lhasa'nın bulunduğu vadiye 300 metre yukarıdan bakan 4 asırlık Potala Sarayı; barındırdığı eserler ve tarihi öneminden dolayı Lhasa'ya gelenlerin mutlaka gezmesi gereken yerlerden. 1000 odalı bu saray, 1645-1959 yılları arasında Tibet'te dinin başı olan Dalay Lama'lar tarafından kullanılmış. 1959 yılında son Dalay Lama, Çinlilerin baskısından yılıp ülkeden kaçınca boş kalmış ve sonra müzeye çevrilmiş.
Sarayda Tibet Budizmi’nin liderleri dört asır boyunca kesintisiz yaşadığı için çok sayıda dini eser bulunuyor. Dünya Mirası Listesi’ndeki bu devasa binada, Budistlerce tapılan çeşitli varlıklara ve insanlara adanmış 10 binden fazla tapınakçık (devasa bir oda ya da basit bir camekân olabilir) ve 200 binden fazla da Budizm ile ilgili heykel var. Bunları görmek için ise sadece 2 saatiniz var, çünkü bilet saat sınırlamalı olarak veriliyor. Üstelik sarayı gezmek için mutlaka rehber almanız gerekiyor, tek başınıza girmenize izin verilmiyor. Durun bitmedi devamı da var…
Sarayı gezmek için o kadar çok istekli var ki (ee Çin'in nüfusu 1,3 milyar, % 1 gelmek istese hesabı siz yapın) binanın zarar görmesini engellemek için ziyaretçi sayısını günde 2300 ile sınırlamak zorunda kalmışlar. Bir de giriş biletini korkunç pahalı hale getirmişler; tam 210 Türk Lirası. Üstelik Çinliler de aynı fiyatı ödüyor, yani maksat gelenleri caydırmak. Bu fiyatı başka yerde dünyada ödemezdim, ama Lhasa'ya gelmesi dert (malum izin belgesi almam uzun sürdü) gezmesi dert (rehber tutmadan şehirde hiçbir yeri gezmene izin vermiyorlar) bari bunu göreyim dedim. Ama cebim acıdı doğrusu.
Bunların üzerine sarayın içinde fotoğraf çekmek yasak. Sarayın içinin sade ama etkileyici olduğunu söyleyeyim, her ne kadar rehber devamlı bulunulan mekânla ilgili bir şeyler anlatsa da akılda kalmıyor. Zaten rehberin dediklerini tam hatırlayan kaç turist çıkar acaba? Sadece binanın heybeti ve vadideki konumu bile akıllara kazınması için yeter aslında.
Binayı verilen zaman içinde gezip en üstteki bekleme terasına çıktığımda Lhasa'nın daha önce tam göremediğim esas yüzüyle karşılaştım. Lhasa şehrinin hükümet emriyle geliştirilen bölümleri tüm çıplaklıkları ve çirkinlikleriyle gözüküyor. Potala ile ne kadar tezatlar…
Belki de en iyisi şehri boşverip aşağıdaki Budist rahipler gibi sadece binanın detaylarına dalarak Potala'nın keyfini sürmek…
Tibet'te Resmi tatil: Lhasa Yoğurt Şenliği
Yoğurdu bizim kadar seven başka millet var mı? Valla pek görmedim, ama bizim kadar olmasa da Tibetliler de yoğurt konusunda fena değiller hani… Yoğurdu bol kullanıyorlar hatta bizden bir adım ileri gidip yoğurda adanmış bir şenlik yapıp o günü resmi tatil ilan etmişler.
Lhasa'da Yoğurt Günü Şenlikleri ünlü Norbulingka Parkı'nda yapılıyor. Burası 1780'li yıllardan beri Dalay Lamaların yazlık saray olarak kullandıkları bir bölge… Çinliler Tibet'e girdikten sonra da bir müze/park haline getirilmiş.
Tibetliler, Norbulingka'yı kendi kimliklerinin korunması gereken bir kısmı olarak görüyorlar. Norbulingka'da hem dini törenler düzenleniyor hem de kutlamalar yapılıyor. Yoğurt şenlikleri de halkın dört gözle beklediği olaylardan biri… Şenliğin olduğu gün; tüm Tibet'te resmi tatil günü, halk erkenden parklara ve piknik alanlarına koşturup bütün aile için güzel bir piknik alanı kapmaya çalışıyor.
Norbulingka'da tüm ağaç altları sabahın 9'unda kapılmıştı.
Öğlene doğru Lhasalılar, yavaş yavaş yoğurt şenliği kutlamaları için gelmeye başlıyorlar. Yanlarında yoğurttan çok, bira getiriyorlar ama malum şenlik tabii…
Kutlamalar ülkenin her yanında gecenin geç saatlerine kadar, ailelerin toplanıp sohbet ederken yoğurdun, chaang (ısıtılarak içilen bir nevi bira türü) ve bildiğimiz biranın köküne vurması şeklinde devam ediyor.
*** Başar Kurtbayram'ın diğer yazılarına www.simdigezelim.com'dan da ulaşabilirsiniz.