Varanasi ve Aarti Törenleri

Ganj nehri kıyısında yapılan akşam törenini izlemek üzere, nehre 250 metre kala arabadan iniyoruz, kalan yolu yürüyeceğiz.

Etraf çok kalabalık. İnekler her yerde, yolda yürürken bir giyim mağazasının içine girip oturmuş bir inek görüyoruz. Kimse git demiyor. Sonuçta onlar için kutsal bir hayvan.

Her tanrının bir hayvan aracı var ayrıca. Örneğin Shiva’nınki inek , bazı yerlerdeki Shiva heykelleri de inek üstünde resmedilmiş o nedenle.

Hindular Ganj’ın kıyısına gelerek ölümü bekliyorlar, son ibadetlerini yapıyorlar, öldükten sonra da burada yakılıyorlar. Budistler ise özgürlüğe giden reankarnasyonu kırmanın yolunun burada tapınarak ve meditasyon yaparak olduğuna inanıyorlar. Yaşam döngüsüne Mokşa diyorlar. Mokşayı kırmak için kendi stupalarında meditasyon yapıyorlar. En önemli tapınaklarından biri Saranat temple. Çünkü burası Buda’nın öğretilerini ilk anlattığı yer.

Nehir kenarına aynı zamanda Sikh’ler ve Jain’ler de geliyor. Ayrı ayrı bölümler yok, herkes bir arada kendi inancına göre tapınıyor. Aynı yakılma yerlerini ve ibadet yerlerini kullanıyorlar.

Akşam yapılan Aarti töreninde 2 farklı ayin var. Biz 7 rahibin yaptığı törene katılıyoruz, bunun yaklaşık 1 kilometre kadar ilerisinde başka 5 rahip de ayrı bir tören yapıyor.

Biraz etrafta dolaştıktan sonra bizi bekleyen tekneye doğru gidiyoruz. Ayin Ganj için yapıldığından rahiplerin yüzü Ganj’a dönük. Doğal olarak da ayinin izleneceği en iyi yer nehrin üstü. Bu nedenle teknelere binerek biz de Ganj nehrine doğru açılıp, tam törenlerin yapıldığı kısmın karşısına doğru ilerliyoruz.

Rehberimiz anlatmaya başlıyor; “Aslında ölümden sonra vücut sadece bir kıyafet, önemli olan tek şey ise ruh. Ruh gittikten sonra kıyafeti atmışsın, satmışsın farketmez.” Yakılma için iki seçenek mevcut; odunla ya da elektrik ile. Aslında elektrik ile yakılma, odun parası bile veremeyecek olan fakirler için geliştirilmiş. Ama bazı insanlar şimdilerde özellikle elektrik ile yakılmayı tercih ediyormuş. Çünkü boşuna ağaç ziyan etmek istemiyorlarmış.

Kıyıdayken aldığımız yaprak içine oturtulmuş minicik mumları yakıp, dileklerimizi de dileyerek Ganj ananın kollarına bırakıyoruz. Bir çok insan aynı şeyi yaptığı için nehirde herkesin dileklerini temsil eden mumlar ışıl ışıl yüzüyor.

Krimatoryumları çok yakından çekmek yasak, bu nedenle uzakta durarak kameranın zoom’unu zorluyoruz. Ölüleri en fazla 6 saat bekletiyorlarmış. Ama nadiren, özellikle de şehir dışından getirilen ölülerde bu zaman aşılıyor diyor rehberimiz. Yakınlar genelde beyaz giyiyor ve törenden önce Ganj’da yıkanıyorlar. Eskiden yakım işleminde sandal ağacı kullanılıyormuş, kokuyu bastırsın diye. Ama şimdilerde, maliyeti çok yükselttiğinden dolayı sandal yerine başka ağaçlar kullanılıyormuş. Koku içinse tütsüler ve vücuda tatbik edilen bir takım yağlar kullanılıyor. Ölü yakma törenlerinde ağlayan insanlar görmüyorsunuz, çünwkü onlar ölümü çok doğal ve hayatın sıradan bir parçası olarak görüyorlar. Zaten ruh olmadıktan sonra vücudun bir önemi olmadığı için yakılmak da sorun değil.

Krimatoryumdan sonra sandalımızın rotasını tekrar seramoninin yapıldığı yere döndürüyoruz. 7 rahip olduğundan bahsetmiştik. 7 hindular için önemli bir sayı, örneğin vücutta 7 çakra var; kafa, alın, boyun, kalp, göbek, kasık ve sakral bölgede. Diğer tören alanında ise 5 rahip var, 5 sayısının önemi ise vücudu oluşturan 5 elementi simgeliyor olması.

Hindu inancına göre ne kadar fakir olursan ol, yakılmak şart. Çok fakir olanlar için elektrik ile yakılma seçeneği ve devlet yardımları da mevcut. Ama burada yaş sınırı 10. 10 yaşın altı çocukların yaşam döngüsü mokşa’dan bihaber oldukları varsayılarak, bu cesetleri Ganj’ın ortasına götürerek, ayağına taş bağlayıp cesedi Ganj’ın sularına teslim ediyorlar. Yani balıkların insafına kalıyor cesetler.

Yakılmanın bir diğer istisnası ise kötü bir hastalığa yakalanmış olmak. Çünkü eğer kötü bir hastalığa yakalanmışsan bunun Tanrı’dan gelen bir ceza olduğuna inanıyorlar. Ve Tanrı tarafından cezalandırıldıysan cesedini yakarak mokşadan kurtulmayı hak etmediğini tekrar reakarnasyona uğrayıp, bir kez daha dünyanın çilesini çekmesi gerektiğine inanıyorlar. Bu cesetleri de ayaklarına taş bağlayarak Ganj’a atıyorlar.

Daha sonra etrafımızdaki diğer kayıkların arasında seramoniyi izlemek için kendimize bir yer buluyoruz.

Törende sırası ile önce ses, sonra koku-tütsü, sonra da ateş faktörü ön plana çıkıyor. Bu seramoni ile Ganj’ı yemeğe çağırıyorlar.

Muson yağmurları döneminde bazen Ganj çok yükseliyormuş. Mesela törenin yapıldığı sahne şu anda su seviyesinden 4-5 metre yüksekte olmasına rağmen, yağmur zamanı sular altında kalıyormuş. Ama tabii ki törenlere ara verilmiyor, biraz daha yüksek bir yerde mutlaka her akşam yapılıyor.

Genelde din adamları sarı veya turuncu giyiyor. Nedeni ise bu renklerin ateşi temsil etmesi, aynı zamanda da gücün rengi.

5 çeşit insan yakılmıyormuş. Din adamları, bebekler, çocuklar, kötü bir hastalığa yakalandığı için ölenler ve hamileler. Fakat hamileler için Hindistan’da farklı bir durum var. “Önce çocuğun anne karnından çıkartılıp çıkartılmaması aileye soruluyor” diyor rehberimiz Daya.

Lepra gibi ciddi bir hastalığı olanların ise Tanrı tarafından cezalandırıldıklarını düşündükleri için onları mokşayı (yaşam döngüsü) kırmanın tek yolu olan yakılmaktan mahrum bırakıyorlar. Çünkü inanışlarına göre bu kişiler, tekrar dünyaya gelmeli ve dünyadaki hayatın acısını çekmeli ve akılları başlarına gelmeli.

Tören sonrası aynı yoldan yürüyerek geri dönüyoruz, arabamız bizi bir başka yerde beklediği için aradaki yaklaşık 1 kilometrelik yolu tuktuk ile gidiyoruz.

Otele döndüğümüzde ise bir düğün olduğunu görüyoruz. İzin alarak izlemek için aralarına katılıyoruz. Herkes en güzel kıyafetlerini giymiş. Özellikle kadınların giyimlerinde kırmızı renk hakim. Çünkü kırmızı düğün rengi. Aile üyeleri anladığım kadarıyla birbirlerinin kafalarına dokunarak selamlaşıyorlar.

Önce damat geliyor. Damat gelince yere serdikleri beyaz bir örtünün üstüne oturuyor. Bir din adamı, damat ve iki kişi daha ayine benzer bir şey yapıyorlar. Sanırım evliliklerinin iyi gitmesi için yapılan bir gelenek. Bir taraftan şarkılar söyleyip, bir taraftan da damadın sürekli açık olan eline birşeyler koyuyorlar. Pandit ise damadın kendisine sunduğu pirinç, çiçek gibi çeşitli malzemeleri de kutsuyor.

Daha sonra evlilik töreni başlıyor. Herkesin görebileceği bir sahnede bekleyen damadın yanına gelin de geliyor. Gelin tamamen kırmızılar içinde. Kolları dirseğine kadar kınalar içerisinde. Gelin ve damat birbirlerinin boynuna çiçeklerden yapılmış çelenkleri de asınca tören tamamlanıyor. Herkes sıra ile gelin ve damadı tebrik etmeye başlıyor. Sonrasında bol fotoğraf çekimi ve eğlenceye geçiliyor.

Bu arada Hindistan’da kız tarafı erkek tarafına başlık parası ödüyormuş. Tüm düğün masraflarını falan da kız tarafı karşılıyormuş. O nedenle kız çocuk sahibi olmak, özellikle fakir aileleri çok mutlu eden bir durum değil.Varanasi'de konaklamak isterseniz Blox Hostel ve Marigold P. Guest House uygun fiyatlı ve merkezi konumu ile tercih edilebilir. 

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.