Işık Kenti, Öğrenmenin Kenti, Aydınlanmanın Kenti: Varanasi

Varuna ve Asi nehirleri burada birleştiği için buraya Varanasi denmiş. İngilizler bir süre benares dese de Varanasi günümüzdeki ismi. Dünyanın her yerinden yoga, meditasyon ve ayurveda eğitimi almaya gelenler var.

Benares'te 4 milyon insan yaşıyor. % 65 Hindu, % 20 Müslüman, geri kalan Budist, Jain, Hristiyan. Şehrin en önemli üretimi ipek kumaşları. Benares gelinlikleriyle kızlarını evlendirmek Hindistan'da halen bir prestij göstergesi.

Efsaneye göre Hindu tanrısı Şiva’nın mızrağının ucundaki şehir. Karısının küpesi burada düşmüş; Ganj Nehri'ne. İnsanların yerleşebilmesi için nehir tanrısı Ganga kıvrımlı bir yol izlemiş Varanasi civarında. Hinduların kutsal ateşi burda. Varanasi'nin en büyük gelir kaynağı; din. Her yıl milyonlarca insan dini ritüeller için geliyor Benares'e. Kutsal ateş ile yakılmak isteyen Hindular, dullar, ölümü bekleyen yaşlılar, hacılar... Ayrıca Budizm’in doğduğu topraklara yakınlığı nedeniyle Budistler de yoğun ilgi gösteriyor.

Özellikle sabah ve akşam gatlarda aarti ayinleri yapılıyor. Ayinlere yüzlerce turist katılıyor. Hindulara göre kişinin ruhu yakılıp külleri Ganj'a savrulunca huzur buluyor. Varanasi'de ölen Hindular karma inancına göre yaşam ve ölüm döngüsünden kurtulup ruhlarının huzura kavuşturuyorlar. Bu nedenle öleceklerini hisseden yaşlılarda Varanasi'ye akın ediyor.

Aarti töreniAarti töreni

"Hindistan sizi kendinizle yüzleştirir" derler. Bence bu söz Hindistan’ın en mistik şehri Varanasi için söylenmiş olmalı. Ölü yakılan gatlara gitmek için otobüslerimizden indik ve bisiklet rikşalarımıza bindik. Yollarda binlerce satıcı, dilenci, çiçek, balsam, yiyecek-içecek, meyve, sebze ne ararsanız var. Kaldırımlarda yatanlar, sokakta yemek pişirenler, az ileride tuvalet ihtiyacını görenler, yol boyunca açıktaki pisuvarlara işeyenler, yolun kenarındaki çeşmeden elindeki tasa su doldurup yıkananlar... Yollarda gezinen kutsal inekler, arabaların arkasındaki "horn please" (korna çal yazıları) ve inanılmaz bir korna gürültüsü! Gatlara yaklaştıkça yüzleri boyalı derviş sadular, bunlar bir lokma bir ekmek felsefesiyle dünyadan elini ayağını çeken dervişler. Bazılarıyla fotoğraf çektiriyoruz. Ardından teknemize geçip ölü yakılan gatlara doğru ilerliyoruz. Yakım işlemi sırasında fotoğraf çekmek hoş karşılanmıyor.

Sadu dervişi
Sadu dervişi

Yakım törenine kadınlar alınmıyor. Ölen erkekse ailenin en büyük oğlu saçını kazıtıyor ve beyaz giyiniyor. Ölen kadınsa ailenin en küçük oğlu başını kazıtıp beyaz gömlek giyiyor. Bunun nedeni ölünün ruhunun yakım işleminden sonra gökyüzüne yükselirken kalabalığın arasından yakınlarını rahatça ayırt etmesi.

Yakım törenine kadınların alınmamasının bir nedeni kadınların duygularını daha çok dışa vurmaları ağlayıp feryat etmelerinin engellenmesi, bir nedeni de bazı kadınların ölen kocasının ateşine kendisini atması, sati geleneği adı verilen bu geleneğe göre kocası ölen kadın da kendini ateşe atarmış. İngilizler 19. yüzyılda bu geleneği yasaklamasına rağmen bu gelenek gizli gizli günümüze kadar gelmiş günümüzde az da olsa zaman zaman rastlanıyor ve medyada yer alıyor. Birçok Hintli bu geleneği halen onurlu bir davranış olarak düşünüyor.

Gatlar da odunlar ve cenazeler hazırlanmış. Bir kişinin yakılması için 400 kilo kadar oduna ihtiyaç var. Cenaze töreni ve yakım işlemleri ortalama 8000 Rupi civarında. Çoğu Hintli'nin günde 1 dolardan civarı bir kazancı olduğunu düşünürsek bu yaşam boyunca biriktirilen bir para.

Varanasi GatlarVaranasi Gatlar

Odunlara sandal ağacı veya sandal ağacı tozu ekleniyor. Kokulu baharatlar da katılıyor. Belki bu yüzden gatlarda belki 15-20 cenaze yakılmasına rağmen rahatsız etmiyor sizi. Odunların içine "Gi" adı verilen bir tereyağı ekleniyor. Bu tereyağı odunların daha iyi yanmasını sağlıyor. Bir cesedin tamamen yanması 3-4 saat sürüyor. Kadınların en zor yanan kısımları kalça kemikleri, erkeklerin ise göğüs kemikleri.

Bunlar da küllerle beraber Ganj'a atılıyor. O yüzden Ganj'da tekne gezintisinde bu parçalarla karşılaşmak mümkün. Bazen fakirler veya o kadar odunu almaya parası yetmeyenler daha az odunla yakılıyormuş. Yakım işlemini tamamlayamadan nehre atılanlar var. Ayrıca bebekler, Brahman rahipler, hamile kadınlar yakılmadan atılıyor. Bu cesetlerin kimi şişiyor kimi nehrin dibine gidiyor kimi de nehir boyunca timsahlara ve kuşlara yem oluyor.

Yakım işlemini "dokunulmazlar" yapıyor. Yani Hindistan'da "Untouchables" denen en alt kast bile olmayan insanlar. Bu meslek babadan oğula geçiyor. Tüm yakım işlemi bittikten sonra küllerin arasından çıkan ancak erimiş ölüye ait değerli altın vb. şeyler varsa bunlara kalıyor. Sıcak dumanların arasında külleri eşeleyenleri  görüyoruz.

İşin ilginci aynı nehirde her gün yıkanan Hindular bu nehrin suyunu da içiyorlar. Hatta bidonlarla arkadaşlarına götürüyorlar. Hindistan'ın diğer yerlerindeki cenaze törenlerinde yani Ganj'a gelemeyenler de buradan bidonlarla götürülen sularla kutsanıyorlar.

Nehrin mikrop barındırmayacağına inanıyorlar. Yapılan bazı araştırmalar nehrin suyundaki sülfür miktarının bazı mikroplara karşı etkili olduğunu ortaya çıkarmış. Gece yaptığımız tekne gezisi sırasında teknemizin arkasından vücudunun bir kısmı olmayan şişmiş bir ceset bize yaklaşıyor. Hepimizin şaşkın bakışları arasında Ganj'ın karanlıklarında kayboluyor. Bazı grup üyeleri başlarını diğer yöne çevirip, ekliyor. Kedidir kediiiii…