İlk defa kara yolu ile yurt dışına çıkışımız olacaktı ve yerel bir acentadan tur aldık. Yılbaşını Selanik’te geçirmek için programımızı yaptık. Seyahatimizi yapacağımız tur otobüsümüze binmek için kalkacağı yerde gece saat 23:00 da beklemeye başladık. Yaklaşık 9 saat sürecek yolculuk için otobüsümüze bindik.
Yurt dışında kara sınırından geçiş yapanınız oldu ise bilir, uçak seyahatlerine göre daha zordur. O nedenle açıkçası Yunanistan’nın AB üyesi bir ülke olması nedeni ile sınırda bekletileceğimizi düşündük. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuktan sonra Edirne İpsala sınır kapısına geldik. Arada sadece bir tek Tekirdağ’da mola verdik. Yunanistan turu yapan firmalar bu işi oldukça otomatiğe bağlamışlar. Çıkış işlemlerini hemen halletik ve Meriç ırmağı üzerindeki köprüden geçerek Yunanistan topraklarına geçtik.
Köprünün demir parmaklıklarının yarısı kırmızı beyaz, diğer yarısı ise mavi beyaz. Tam ortada ise Yunan ve Türk askerleri nöbet tutuyor. Yunan sınır kapısı oldukça eski ve bakımsız bizim tarafa göre.
Hiç bir aramaya girmeden, hatta gümrük polislerini bile görmeden pasaportlarımızı tur operatörümüze verdik ve onlarda giriş işlemlerimizi yaptılar. Öğle ki, araca bakmaya hiçbir polis bile gelmedi...
Giriş işlemlerimiz ardından tekrar otobüsümüz ile yola koyulduk. İlk durağımız sınırdan hemen sonra Kavala. Kavala’da verdiğimiz 30 dakikalık mola sonrası tekrar yola koyulduk. Sabah saat 09:00 gibi şehir merkezinde bulunan otelimize ulaştık.
Otelimiz Selanik’in en geniş ve işlek caddesi olan “Monastiriou Egnatias” caddesinde bulunuyor, her yere rahatça yürümek mümkün. Otele yerleştiğimiz gibi grubun diğer üyelerinden ayrılarak, eşimle kahvaltı yapmak için dışarı çıktık. Saat 09:30 ve Cumartesi olmasına rağmen her yer kapalıydı.
Ekonomik kriz gerçekten de kötü etkilemiş Yunan halkını. Caddedeki 10 dükkandan 4’ü kapanmış neredeyse. Bütün vitrinlerde indirim var. Küçük bir kafe bulduk ve oturduk. Gerçekten çok lezzetli sandviçleri vardı. Birer sandviç yedik ve kahve içtik. Uzun yolculuk sonrası gerçekten iyi geldi diyebilirim.
Tur otobüsü ile yapılacak olan şehir turu için saat 10:30 gibi otelde olmamız gerekiyordu. Bu nedenle apar topar otele yetiştik ve tüm grupla birlikte şehir turuna başladık. Biz otele dönerken yavaş yavaş dükkanlar açılmaya başlamıştı.
Selanik nüfusu 1.000.000 olan bir şehir. Şehri kuran ve adını veren Büyük İskender. Selanik ise “Thessaloniki” olarak geçiyor. Bu isim de Büyük İskender’in kızının adı. Selanik tarih boyunca bir ticaret ve eğlence merkezi olmuş, günümüzde de bu kimliğini kaybetmiş değil.
İlk durağımız “Agios Dimitrios” Kilisesi. Burası Selanik’in en büyük, Yunanistan’ın ise en büyük ikinci katedrali.
İlk yapıldığı dönemde ufak bir şapel iken, daha sonradan genişletilerek bu büyük katedrale dönüştürülmüş. Eski şapel bölümü ise katedrale girdiğinizde sol tarafınızda kalıyor. Bu katedrale adını veren Agios Dimitrios’un mezarı da burada yer alıyor. Rivayete göre kemiklerinden gelen sıvının hastalıklara iyi geldiğine inanılıyormuş. Günümüzde de bu inanç güncelliğini koruyor ve halen kemiklerinden bu sıvının geldiği söyleniyor. İçerideki insanların ibadet şekilleri de oldukça ilginçti. Dualarını ettikten sonra, katedral duvarlarında yer alan resimlerdeki azizlerin ayaklarını öpüyorlardı. Bizans döneminden kalma bu yapı hem çok geniş, hem de oldukça etkileyici.
Buradan eski şehir bölgesine gitmek üzere yola çıkıyoruz. Bu esnada bizim otelimizinde üzerinde bulunduğu caddede yer alan Roma döneminden kalma su kemerlerini görüyoruz. Bu su kemerleri “Kamara” olarak adlandırılıyor.
Selanik de aynı İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulmuş olan bir kent. Eski şehir de bir tepe üzerine kurulmuş ve etrafı surlarla çevrilmiş.
En yüksek tepede olan eski şehir ise tamamen deniz ve şehir manzarasına hakim. Selanik’teki en pahalı evler bu bölgede yer alıyor. Buradaki evlerin tamamın tarihi olduğu için, bu bölgede evlerde tadilat yapmak neredeyse imkansız. Çünkü hükümet bu bölgedeki yapılara kesinlikle dokundurtmuyormuş. Eski şehir bölgesinde Eski Osmanlı evleri de mevcut. Ancak bir çoğu 1917’de meydana gelen büyük Selanik yangınında kül olmuş.
Bizans Surları ile çevrili olan şehirde 7 kule var. Bu kulelerden deniz kenarında olana “Lefkos Pirgos” (Beyaz Kule) deniyor. 15.yy’da yapılmış olan kulenin yüksekliği 39 metre. Selanik Osmanlılar’ın yönetimine geçtiğinde, Osmanlılar bu kuleyi beyaza boyanmışlar. O nedenle bu kuleye Beyaz Kule denilmeye başlanmış. Bir dönem de hapishane olarak kullanılmış ve infazlar yapılmış burada. Bu sebeple Kanlı Kule olarak da biliniyor.
“Aristotelous Square” Meydanı ise şehrin en hareketli yeri. Bu meydandan denize doğru uzanan ve trafiğe kapalı cadde boyunca çok sayıda mağaza ve cafe bulunuyor.
Beyaz Kule’ den sonraki adresimiz ise bizim için en önemli yer olan Atatürk’ ün doğduğu ev. Burası günümüzde T.C konsolosluğu içinde yer almakta. Arka bahçesindeki 3 katlı ve oldukça bakımlı olan ev, Yunanlılar tarafından 1937 senesinde Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye edilmiş. Bu ev harabe durumundayken T.C tarafından en baştan restore edilmiş.
İçindeki eşyalar Türkiye’den aslına uygun olarak getirilmiş. İçerisinde Atatürk’ün giysileri ve bazı kişisel eşyaları da sergileniyor. İlgi çok fazla olduğu için, gelen gruplar içeriye randevu ile alınıyor. Her grup içeride yaklaşık 15 dakika geçirebiliyor.
Konsolosluğumuzun önünde ciddi bir koruma var. Bir otobüs dolusu polis sürekli nöbet tutuyor. Geçmişte yaşanan tatsız olaylar nedeni ile güvenlik çok sıkı. Atatürk’ ün doğduğu evi hatta odayı görmek onun dolaştığı, nefes aldığı evde bulunmak insana kendini özel hissettiriyor. Sadece onun doğduğu yaşadığı evi görmek için bile gidilebilir Selanik şehrine.
Atamızın evinden ayrıldıktan sonra tekrar otobüsümüze biniyor ve şehir turumuza devam ediyoruz. Sırasıyla “Kamara” su kemeri, M.S 320 senesinde İmparatorun kendisi için yaptırdığı 6,5 metre kalınlıkta duvarları ile günümüzde kilise olarak kullanılan “Rotoda” mezarını ziyaret ediyoruz.
Selanik’te bütün kiliselerde sarı renk zemin üzerinde çift başlı kartal bulunan bayrak var. Bunun anlamı, o kilisenin Bizans kilisesi olduğunu gösteriyor. Ve aşırı sağcı kesim, günün birinde Bizans topraklarını geri alacakları rüyası ile yaşıyormuş. Yani gözleri halen İstanbul’da. Ancak bu inancı taşıyan kişilerin sayısının son yıllarda ciddi bir artış olduğunu ifade ediyorlar.