Yükselen Güneydoğu: Şanlıurfa

Yeni buluntularla tüm dünyada yıldızı yükselen, görkemli geçmişiyle dünya tarihini değiştiren yurdumun Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ne birkaç sene önce yöredeki illerimizden bazılarını kapsayan iki gezi yapmıştım. Yemekleriyle, sıcakkanlı insanlarıyla, tarihle yoğrulmuş, kültür zengini yöreye hayran olmuş ve tekrar gelmeliyim diye düşünmüştüm ve işte 3. kez gidiyorum.

Bu yaz Bodrum'un Sanat ve Kültür Merkezi Dibeklihan'da 3 gece devam eden “Harran Geceleri” konulu sunum ve söyleşilerde aslında çok yeri görmeden döndüğümü fark ederek üzüldüm ama sonbaharın en güzel zamanı eylül ayında çantam hazır ve işte ben yine yollardayım.

Sevgili dostum, Dibeklihan'ın hatta Bodrum Yarımadası’nın kültür elçisi Cenap Tezer, gazeteci yazar dostumuz Can Pulak ve eşi Şeyda, sevgili dostlarım Tatari ailesi, değerli hocamız Prof. Erdinç Bakla ve yeni dostlarla yeni keşifler için düştük yollara.

Güneydoğu rotamızda bu kez Urfa, Harran ve çevresi, Halfeti, Göbeklitepe ve Antep var. Gezinin detaylarına girmeden önce şöyle bir özet geçmek istiyorum.

Gezimize peygamberler şehri, sabrın ve inancın şehri de denilen Şanlıurfa'ya uçarak başladık. Gündüz 36 derecede gezdiğimiz Harran Ovası, Harran yakınlarındaki Bazda Mağaraları, Şuayp köyü, Soğmatar gibi ilginç yörelerin nasıl halen bilinmiyor olduğuna çok şaşırdım.

Eylül ayının son haftaları olmasına karşın 37-38 derecede kurak yerlerde, dağlarda, tepelerde gezdiğimiz seyahatimizde akşamları Balıklıgöl kenarında, kalenin ışıklandırılmış muhteşem görüntüsü ile serinledik.

Yeni açılan Urfa Arkeoloji Müzesi ve Şanlıurfa Belediyesi’nin altyapı çalışmaları sırasında bulunan Urfa Mozaik Müzesi’ni keyifle gezdik.

Urfa’dan Gaziantep’e giderken, Halfeti'ye uğrayarak biraz tekne keyfi yaparak serinledik. Yolumuzun üzerinde bulunan “Doğa Koruma ve Milli Parklar, Kelaynak Bakım ve Tedavi Merkezi”ne uğradık. Nesilleri tükenmek üzere olan kelaynak kuşlarını gördük, bilgiler aldık. Halfeti'de su kenarında Şaput balığı yedik, serinledik,. Tekne gezisi esnasında  Rum Kale’yi fotoğrafladık. Savaşan batık şehirde bir kez daha hüzünlendik, duygulandık.

Antep'te bir kez daha "Çingene Kızı”nı ve muhteşem Zeugma mozaiklerini görmeden, Bakırcılar Çarşı’sını dolaşıp Tahmis Kahve'de kahve içmeden ve dünyada eşi olmayan bir Kastel’i gezmeden ve elbette müthiş yemekleri ve tatlıları yemeden dönmedik.

Haydi o zaman Şanlıurfa'dan gezimize başlayalım!

Şanlıurfa: Kutsal Şehir

Yıllarca ihmal edilmiş, yoksullukla boğuşmuş, Fırat’ın elinden aldığı canlara boyun eğmiş Şanlıurfa  artık yükselişte. Kahramanlıkları ile “şanlı” unvanı almış kent sadece Urfa olarak anılsa da gerçekten de, çok eskilere, neolitik döneme kadar uzan şanlı bir geçmişi var. Müthiş bir tarihin saklı olduğu kentin içerisinden dokuz peygamber geçmiş. Hz. İbrahim’in doğduğu, Hz. Eyüp’ün de yaşadığı kent, “peygamberler kenti” ve “kutsal şehir” olarak anılmakta. Sokaklarında yürürken Akad, Sümer, Babil, Roma, Hitit, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarının ayak izlerini sürebilirsiniz.

 

Biz de hemen bu tarihî kentte dolaşmaya başlıyoruz. Tipik bir mimari ile yapılmış olan ünlü Urfa evlerinin planı da oldukça değişik, harem ve selamlık (oda) kısımlardan oluşan evlerde bir de, yılın büyük kısmı çok sıcak olduğundan, serin mekân olarak kullanılan yazlık “eyvanlar” (önü açık, üç yanı kapalı, üstü tonoz ile örtülü, avluya bakar) önemli yer tutmakta. Çok çeşitli halkların (Kürt, Türk, Arap, Zaza çok az olarak da Çerkez, Acem, Afgan ve Ermeni kökenli vatandaşlarımız) yaşadığı kentte mimari doku biraz yozlaşmış olsa da sokak aralarında yer yer çarpıcı güzelliğe sahip bu eski yapıları görebilirsiniz.

Tarihi Urfa Kapalı Çarşı

Urfa’nın ünlü, cıvıl cıvıl kalabalık Kapalı Çarşı’sına uğramadan, esnafa katkıda bulunmadan olmaz tabii, biz hanımlar illaki şal, eşarp, poşu, şalvar, gümüş takılar almalıyız. Renk renk, fiyatları da oldukça uygun olan ürünler arasından seçim yapmak zor. İsot illaki alınacak, dostlardan sipariş de var, ancak dikkatli olmak gerek, doğal olanı bulmak gerekiyor. En iyisi rehberinize ya da otelinize sorun, ben bu kez Harran’daki Kültür Evi’nden köylülerden aldım ve çok da memnun kaldım.

 

 

 

 

 

 

Çarşıya gelince yıllar önce burada tanıdığım sevimli erkek çocuğunu hatırladım ve gözlerim doldu. Balıklıgöl’de bize gönüllü rehberlik yapan ve bizi çarşıya kadar takip ettikten sonra veda ederken, “Ablalar, İstanbul’a gidince Urfalı çocukların iyi çocuklar olduğunu anlatın” diyen minik Urfalı çocuğun sesini duyar gibi oldum. Kocaman delikanlıdır şimdi...

Oldukça büyük çarşının Kuyumcular, Halıcılar, Keçeciler, İplikçi, Tarakçı, Sipahi ve KunduracılarÇarşı gibi bölümlerinin dar sokaklarında kaybolabilirsiniz. Yüzlerce güvercinin satıldığı kısım ise beni hayli şaşırttı, meğer Urfa Türkiye’nin en fazla güvercin yetiştirildiği yermiş. Artık yorulduysanız çarşı içindeki Gümrük Han’a gidin ve bu keyifli atmosfer içinde bir çay ya da kahve içerken soluklanın, size “mırra” ikram ederlerse geri çevirmeyin, biraz acı ama hiç içmediyseniz denemeye değer.

Gün yavaştan inmeye başladığında biz de bir hayli yorulmuştuk. Sorduk soruşturduk en iyi kebapçısına doğru yürümeye başladık. Sembol Kebap eski bir hamam, oldukça büyük ve hoş bir mekân, hamam kısmını özel odalar olarak düzenlemişler, sıra-gecesi salonu da ferah ve güzel ancak alkol servisi olmadığı için tercih etmedik. Müthiş lezzetler tattık, özellikle içli köfte süperdi. Tavsiye ederim, mutlaka deneyin.

Yemekten, hele de bu kebaplardan sonra hemen yatmak olmaz, yürüyoruz ve otelimizin hemen karşısında ve Urfa Kalesi’nin eteklerinde, kale manzarasına karşı Balıklıgöl kenarında çay, kahve keyfi yapıyoruz. 

Urfa Kalesi ve Şehir Surları

Eteklerinde Balıklıgöl (Allah’ın dostu anlamına gelen “Halil-ür Rahman”) ve Zeliha’nın Gözü (Ayn-ı Zeliha), tarihî çarşılar ve tarihî evlerin yer aldığı KaleDamlacık Dağı üzerinde heybetle yükselmekte.

Üç tarafından savunma amaçlı, kayadan oyma ve derin hendekle çevrilmiş, kuzey tarafında ise sarp kayalıklara sırtını vererek şehrini ve kendini korumaya almış. Yemyeşil, bakımlı seyir teraslarından eteklerindeki tarihi evleri, yapıları, Balıklıgöl’ü ve Kapalı Çarşı’yı kuşbakışı izleyebilir, bu güzel manzarayı fotoğraf karelerinizde ve anılarınızda saklayabilirsiniz.

Balıklı Göl

Urfa Kalesi’nin eteklerinde yer alan ve Urfa denince herkesin aklına ilk gelen, mutlaka ziyaret ettiği ve şehrin nefes aldığı yer. Sıcaktan bunalan Urfa halkı gibi biz de akşamları Balıklıgöl’ün hemen yanında ve halk arasında “Zeliha’nın Gözü” denen gölün kenarındaki kafelerde keyifle semaver çayımızı yudumlarken dinlendik, serinlemeye çalıştık. Urfa’ya giderseniz göle mutlaka bir de gece gidin ve etrafındaki tarihi yapıların göldeki yansımalarını fotoğraflayın.

Bu göl, burada doğduğu rivayet edilen Hz. İbrahim ile Zeliha’nın aşk hikâyesi ile kutsanmış. Ben rivayetleri dinlemeye bayılırım, yazılarımda da anlatırım. İşte bu gölün hikâyesi: Hz. İbrahimKral Nemrut ile savaşır, ancak kızına da âşıktır. Kral, Hz. İbrahim'in yakılmasını emreder, Balıklıgöl'ün bulunduğu yere büyük bir ateş yakılır ve İbrahim ateşe atılır. O anda bir mucize gerçekleşir ve ateş bir anda göle dönüşür, ateşte yanan odunlar da balık olur. Nemrut'un kızı Zeliha o kadar çok ağlar ki gözyaşları ile gölün kenarında küçük bir göl daha oluşur, Ayn-ı Zeliha. O zamandan beri bu göl kutsaldır, içindeki balıklara dokunanın da başı dertten kurtulmaz.

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi

Şehre ilk girdiğimizde dikkatimizi çeken ilginç binanın, yeni Müze binası, hatta Türkiye'nin en büyük müzelerinden olduğunu öğrenince hemen programımıza aldık. Müthiş bir müze olmuş. Nisan ayında gezip, sizlerle paylaştığım Çorum ve Ankara Arkeoloji Müzeleri kadar güzel, çok değerli eserler içeren müzenin video salonunu ise mutlaka görmeniz gerek, ne Türkiye’de ne de dünyada benzerini gördüm. Dört duvarda birden çepeçevre izleyebileceğiniz anime edilmiş videolar çok etkileyici.

10.000 den fazla eserin sergilendiği, birçok canlandırmanın da sunulduğu Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Türkiye’nin 5. büyük müzesiymiş. 34.000 metrekare kapalı alanıyla Haleplibahçe Müze Kompleksi, kapılarını 2015 yılında açmış. 

Müzede, Harran'daki kazı çalışmalarından çıkarılan eserler, yöredeki diğer höyüklerden çıkarılan kültür varlıkları, kronolojik sıralamayla ziyaretçilerine sunuluyor. Asur, Babil ve Hitit dönemlerine ait taş eserler, Neolitik Çağ’a (MÖ 8000-5000), Kalkolitik Çağ’a (MÖ 5000-3000), Eski Tunç Çağı’na (MÖ 3000-1000) ait çeşitli aletler, kaplar, seramikler, madeni eşyalar, takılar, mühürler, küpler, hayvan figürleri gibi çok ve çeşitli eserler teşhir edilmekte.

Gezerken yorulursanız yer yer yapılmış oturma grupları, kafeler de soluklanabilirsiniz. Çıkıştaki hediyelik eşyalar yöre kadınlarının el emeği ve çok güzeller. Müze bahçesindeki restoranı da kesinlikle tavsiye ederim; kebaplar, yöresel yemekler müthişti.

12.000 yıllık dünyanın en eski heykeli olan Balıklıgöl Heykeli de bu müzede sergilenmekte.

Zengin bir tarihî geçmişi olan Şanlıurfa ve yöresindeki birçok höyük, Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra Göbeklitepe buluntuları, Paleolitik Dönem’den günümüze değin birçok eser ve çıkarılan diğer 10.000 kültür varlıkları ve eseriyle oldukça zengin bir kompleks.

Video salonuna mutlaka girin, ben ne Türkiye’de ne de dünyada bir eşini gördüm.

Bahçesindeki kafeyi ve yöresel yemeklerini tavsiye ederim.

Şanlıurfa Halepli Bahçe Mozaik Müzesi

Altyapı çalışmaları sırasında bulunarak gün yüzüne çıkarılan mozaiklerin bulunduğu alan, taşınmadan, üstü kapatılarak güzel bir müzeye dönüşmüş. Halil ür-Rahman Gölü (Balıklıgöl) çevresindeki Haleplibahçe’de Şanlıurfa Müzesi arkeologları tarafından çok sayıda mozaik bulunmuş, ilk etapta ise 100 m2’lik mozaik gün ışığına çıkarılmış.

Şanlıurfa Müzesi'nin hemen yanında. müze, mitolojide ismi geçen ve dünyanın ilk örneklerinden olan savaşçı Amazon kadınlarının av sahnelerinin ve Amazonların tasvir edildiği tek mozaiğe de ev sahipliği yapmakta.

2007 yılında yapılan kazılardaki en önemli buluntu ise işte bu mozaik. “Dünyadaki tek örnek” olan, günümüzden 3.000 yıl önce erkek egemenliğine karşı savaşan amazon kadınlarının av sahnesi mozaiği.

Mozaiğinin kenar bordürlerinde geometrik motifler, bitki desenleri, güvercin, kanatsız eros, sincap, ördek, keklik, ceylan gibi hayvan figürleri, bordürün köşelerinde ise “Edessa Güzeli”, ana sahnede dört amazon kraliçesi, tek göğüslü olarak at üstündeki av sahneleri tasvirleri görülmekte.

4 m2 ebadındaki bahçe mozaiklerinin mozaik tekniği ve Fırat Nehri’nin orijinal taşlarından yapılmış olması nedenleriyle dünyanın en kıymetli mozaikleri arasında. Kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan, Roma Dönemi, yerden ısıtmalı hamam da burasının önemli bir yerleşim yeri olduğunu göstermekte.

Tüm bu özelliklerinden dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığı Haleplibahçe’de açmış olduğu bu iki güzel müze, Arkeoloji Müzesi ve Mozaik Müzeleri, kent merkezi ve iki ilçesi de SİT alanı ve Türkiye genelinde en çok kazı yapılan ilimiz olan Şanlıurfa’ya çok yakışmış.

Şanlıurfa’nın Eyyubiye, Şehitlik (Çamlık) mahallelerinde yer alan antik Edessa kentinin Edessa nekropol mozaiklerinin birkaçı Şanlıurfa Arkeoloji Müzesinde, birkaçı il dışında yurt içi müzelerinde, bazıları ise yurt dışında ya da kayıp ve nerede olduklarının bilinememesi de yazık.

Şanlıurfa Kaya Mezarları

Şehrin merkezinde bulunan bir tepenin eteklerinde, etrafı çevrilmiş ve hummalı bir çalışma sürdürülen mağaralar ilgimizi çekiyor. Biraz akrobasi yaparak -laf aramızda biraz da gizliden- fotoğrafladığımız kareler, fotoğraflarda göreceğiniz gibi müthiş ve inanılmazdı. Daha sonra inşaat tabelasındaki “Kızılkoyun Nekropol Alanı Çevre Düzenleme Alanı - Kaya Mezarları Restorasyonu” yazısını görünce anlaşıldı. Çalışmalar bittiğinde ve aydınlatıldığında inanılmaz bir güzellik daha kazanmış olacak Urfa ve eminim çok daha fazla turisti ağırlayacak. Bize de bir kez daha Urfa yolları görünecek.

Göbeklitepe: Dünyanın en eski tapınağı      (MÖ 10.000)

Bugün müze ziyaretimizden sonra Göbeklitepe’ye gitmeyi planlamıştık ancak ziyarete kapalı olduğunu öğrensek de gittik. Ören yerinde ciddi çalışmaları görünce şaşırmadım zira 2018’de UNESCO Göbeklitepe’nin Dünya Mirası Listesi’ne alınmasını oylayacak. Şansı bol olsun, diyor ve yolumuza devam ediyoruz.
 
*2015 yılında sizlerle paylaştığım Göbeklitepe yazımı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Urfa'da Konaklama

Urfa’da Manici Otel’i tavsiye ederim. Kapalıçarşı ve Balıklıgöl’e çok yakın. Oda ve banyolar biraz eskimiş olsa da lobisi şehrin atmosferine uygun döşenmiş, restoranında yemekler, kebaplar, mezeler oldukça lezzetli ve şehirde alkollü içecek bulunan nadir yerlerden. Kahvaltı için otelin avlusu yerine keşke daha güzel bir mekân olsaydı. 

Yükselen Güneydoğu yazı dizisinin tüm bölümleri:
https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-sanliurfa

https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-harran

https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-halfeti

https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-gaziantep

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.