Daha önceki gezilerimde gelip gezerek hayran kaldığım ve beni çok etkilemiş olan Harran'a tekrar gidiyorum ancak ne yazık ki biraz hayal kırıklığı yaşıyor üzülüyorum doğrusu. İlginç ve tarihî evler betonlaşmanın arasında artık mahzun ve hüzünlü duruyorlar. Betonlaşma almış yürümüş, ortalık çöp ve pislik içinde. Değerlerimize sahip çıkamıyoruz, çok üzücü. Kırsal kesimlerde özellikle de doğu illerimizde halkımızın bilinçlendirilmesi görevinin öncelikle devlet büyüklerinin diye düşünüyorum, elbette bizler de, sivil toplum kuruluşları olarak destek olmalıyız, zira Harran ülkemizin tarihi açısından çok önemli.
Bu yaz Bodrum Dibeklihan'da düzenlenen ve 3 gece süren "Harran Günleri” etkinliğinden sonra çıktığımız bu gezide, bizleri makamında misafir eden Harran Kaymakamı Sayın Ömer Faruk Çelik ile sohbet etme olanağımız oldu. Yöredeki görevine henüz başlamış, çok genç ama görevinin bilincinde, aksaklıkların farkında. Yaptığımız uzun ve yararlı sohbetten sonra UNESCO Dünya Mirası adayı kentini koruma konusuna verdiği önem ve kararlılığını görünce umutlandım. Biz de dernek olarak elbette her türlü destek sözü verdik, hep birlikte bu tarih ve kültür hazinesi yöremiz adına mutlu ve umutlu ayrıldık. Bu nedenle bu geziyi düzenleyen sevgili Cenap Tezer'e bir kez daha teşekkür ederim.
Harran Evleri
Zengin bir tarihî geçmişe sahip Urfa yöresinde pek çok tarihi höyük bulunmakta, bunların en önemlilerinden bir de, MÖ 3000- MS 8. yüzyıla kadar kesintisiz yaşam yeri olan Harran. İtalya’nın Bari kenti yakınlarındaki kardeş şehir “Alberobello”yu gördüyseniz, bindirme tekniği ile yapılmış ünlü "kubbeli ya da konik evler" denen topraktan yapılma evleri ile müthiş benzerliği fark etmişsinizdir. Eşsiz bir güzelliğe sahip, müthiş bir tarih ve kültür hazinesi olan kubbeli evler geleneğini ve adını tarihten bu yana günümüze kadar devam ettirmiş olan Harran’daki bu nadir yapılar koruma altında, UNESCO Dünya Mirası aday listemizde de yer almakta.
Bölge iklimine uyumlu olarak yazın serin kışın sıcak olan bu değerli ev yapılarının koruma altına alınmış olması, bölgenin SİT alanı ilan edilmiş olması da sevindirici elbette.
Harran şehri, 6 kapılı, 187 burçlu, kesme taşlardan inşa edilmiş, son derece sağlam, günümüzde halen görülebilen şehir surları ile çevrilmiş.
Etrafı su hendeği ile çevrili bu surlar yer yer yıkılmış, kapılardan ise sadece Halep Kapısı ayakta kalmayı başarmış. (Bağdat, Musul, Aslanlı, Halep, Anadolu-Rum, Rakka Kapıları). Harran'da inşa edildiği bilinen en eski ve en önemli anıtsal eser ise Babil Dönemi’ne ait ünlü Sin Mabedi’nin (Ay Tanrısı) yeri ise tespit edilememekte.
Asur ve Babil dönemlerinden İslami döneme dek (MÖ. 2000’den MS 7.yy’a) Harran kentinde yaşanmış ve gezegenleri temsil eden gelişmiş bir Tanrılar Kültü, bize MÖ 2000’lerde kentte astronomi biliminin ileri düzeyde olduğunu göstermesi açısından oldukça önemli. Bu bilim ancak bir okulda öğretilebilirdi, bu okul Harran Üniversitesi elbette. Değeri pek de fazla bilinmeyen ancak içinde 4000 yıl öncesine uzanan bir tarih gizleyen, dünyanın ilk İslam Üniversitesi ve dünyadaki üç büyük felsefe ekolünden birisi "Harran ekolü" ne sahip Harran çok önemli bir yer.
Şehrin ortasında yer alan, içerisinde çeşitli devirlere ait mimari kalıntıları ve bölgenin tarihini gün ışığına çıkartacak belgeleri, MÖ 7000 Halaf Devri’ne tarihlenen buluntuları barındıran, 22 m yüksekliğindeki Harran Höyüğü 18. yüzyıl İslamî şehirleri ve konut mimarisi hakkında önemli ipuçları vermekte. İslam mimarisinde yapılmış en eski cami olan Harran Ulu Cami höyüğün eteğinde yer almakta. Kazılardan elde edilen çok sayıdaki eserler, hayvan figürlerini de dün anlattığım Urfa Müzesi’nde görebilirsiniz.
Bir zamanlar “Harran'dan Halep'e giderken güneşi hiç görmezsiniz” derlermiş, yeşil ve verimli ovaya, zamanla o ormanlar yok olmuş, çöl olmuş Harran. GAP ile bölgeye yeniden bolluk ve bereket gelmiş, yeşil günlerine kavuşmuş, pamuk ve mısır cenneti olmuş. Önemli ticaret yollarının kesiştiği bir nokta, özellikle eski Mezopotamya putperestliğinin önemli bir merkezi olmuş, ülkemizin tarihi değeri açısından çok önemli bir yere sahip Harran’a gereken ilgi ve önemin verilmesi şart. Şanlıurfa'ya gelirseniz gezi listenizde mutlaka olması gereken bir bölgemiz.
Yolumuza devam ediyoruz, benim için yeni yerler olan Bazda Mağaraları, Han El-Ba'Rur, Şuayp köyü ve Soğmatar’ı gezeceğiz.
BAZDA MAĞARALARI
Harran’dan ayrılıp mağaralara doğru ilerlerken yolun her iki yanındaki taş ocakları dikkatimi çekiyor. Bozdağ ya da Bazda Mağaraları’na ulaştığımızda çevredeki 3-5 kerpiç evden koşarak gelen güler yüzlü sevimli kız çocuklarıyla konuşuyorum. Öyle sevimliler ki hemen video kameramı çalıştırıyorum ve sohbete başlıyoruz, köyde okul yok elbette, yakın bir köydeki okula servisle gidiyorlarmış, duymak sevindiriyor beni ama karı kışı yamandır buraların, nasıl gider gelirler bilinmez, “sakın bırakmayın okulu” diyorum.
Mağaranın içine girdiğimdeki şaşkınlığımı ise anlatamam, beklemediğim kadar büyük ve ilginç, birkaç katlı, büyük bir mağara. Birkaçımız iniyoruz aşağılara, daha da derinleri var, kaç kat belli değil. Tamamen doğal olan mağaranın duvarlarındaki Arapça yazılar 13. yüzyılı işaret ediyor. Binlerce yıl çevredeki yapılar (Harran, Şuayp, Han El-Ba’rür) için alınan taşlarla oyuklar, galeriler, meydanlar oluşmuş, uzun tünellerle dağın çeşitli yönlerine çıkışlar sağlanmış. Şanlıurfa ve Harran Kalesi taşlarının bu taş ocağından taşındığı da rivayetler arasında. Burayı daha önceki gelişlerimde atlamış olmama mı şaşkınlığıma mı şaşırmalıyım bilemedim.
Kızlara veda ederek ayrılıyoruz. Ah be yurdum insanı, duvarlara yazı yazmaktan, aşkını itiraf etmekten ne zaman vazgeçeceksin?
HAN EL-BA’RUR (KERVANSARAYI)
(Ba’Rur: keçi gübresi)
Harran’a 26 km mesafede Tektek Dağları bölgesinde ilginç bir yere geliyoruz. Göktaş köyünde bulunan ve Eyyubiler Dönemi’ne ait, Anadolu Selçuklu kervansaraylarının tüm özelliklerini taşıyan bu yapının tarihi 1219 yıllarına kadar uzanmakta. Yapı, İsa oğlu İmad oğlu Hacı Hüsameddin Ali Bey tarafından kervansaray olarak yaptırılmış, ancak Moğol istilasından sonra harap olmuş ve yerli halk tarafından uzun yıllar ahır olarak kullanılmış. Birçok yerde olduğu gibi burada da bir efsane var tabii... Hacı Hüsameddin Ali Bey, yoldan geçen veya kervansarayda konaklayan misafirlerine ikram etmek için hanı kuru üzümle doldurmuş. Her nedense, “Benden sonra gelenler burayı keçi gübresi ile dolduracaklardır” demiş. Gerçekten de yerler keçi gübresi ile dolu, yine gübre çuvalları da tarihî kervansarayın içlerine istiflenmiş.
ŞUAYP ANTİK KENTİ
(Şuayp: Eski İnsan Şehri)
13 km sonra Şuayp peygamberin yaşadığı yer olduğu düşünüldüğü için kutsal sayılan antik kente geliyoruz. Sevimli çocuklar sarıyor hemen etrafımızı, tepelere çıkarken çıplak ayakları ile bize eşlik ediyorlar, ziyaretçileri olduğu için mutlu gülümsüyorlar, belli ki fazla gelen olmuyor.
Kent geç Roma Dönemi’ne (MS 4.-5. yy.) tarihlenmekte, tipik Roma tarzında yapılan evlerin avluları, etrafı duvarlarla çevrili ve üstü kapalı. Her evde bir su kuyusu, altlarında ise ana kayaya oyulmuş kiler bulunmakta. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucu varılan ortak görüş, bu yerleşim içinde yer alan evlerin Harran Ovası’nda yaşayan insanların yazlıkları olduğu şeklinde.
Bu antik kent ismini Şuayb peygamberin buradaki bir mağarayı ev ve ibadethane olarak kullandığı rivayetinden almış, bu mağara da Şuayb peygamberin makamı olarak ziyaret edilmekte. Yörede ciddi bir arkeolojik çalışmanın yapılması şart diye düşünüyorum ve antik kentin gizemlerinin ortaya çıkarılmasını umut ederek, çocuklarla vedalaşarak ayrılıyoruz.
SOĞMATAR ANTİK KENTİ
(Şuayp kentine 18 km uzaklıkta)
Tektek Dağları bölgesinde, Abgar Krallığı Dönemi’nde Harran halkının Ay Tanrıları Sin’e tapındıkları oldukça önemli bu kült merkezi, yine Roma dönemine (MS 2. yy.) tarihlenmekte. İranlıların Urfa bölgesine yaptıkları yoğun saldırılar nedeniyle bölgeden kaçan halk tarafından kurulmuş, İslam dönemine kadar kült merkezi özelliğini korumuş ve höyükteki bulgulara göre kalkolitik dönemden bugüne kadar kesintisiz yerleşim olmuş.
Pognon Mağarası duvarlarındaki Sin ve Şamaş kabartmaları ile ilginç bir mağara (ya da tapınak). Daha sonra tırmandığımız, kayalıklı sarp bir tepenin yamaçlarında yer yer tanrı kabartmaları, kayaya oyulmuş çok sayıda kaya mezarı, su kuyuları ve zemine kazılmış yazıtlar görülmekte, tepe kutsal.
Rivayete göre Soğmatar antik kentindeki tarihî kuyu Hz. Musa Kuyusu.
Harran’dan çıktıktan sonra toplamda 57 km yol yaparak çok ilginç yerler gördük. Urfa gezinizde illaki Harran’a gideceksiniz, bu yöreleri de rotanıza ekleyebilirsiniz, sadece 1 gününüzü alacak ama kesinlikle değer.
Yükselen Güneydoğu yazı dizisinin tüm bölümleri:
https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-sanliurfa
https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-harran
https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-halfeti
https://gezimanya.com/GeziNotlari/yukselen-guneydogu-gaziantep