Neredeyse Amerika ve Orta Amerika’yı kapsayan yaklaşık 40 günlük seyahatimiz üzerinden bir sene geçti. Ancak şimdi yazabiliyorum bu seyahatteki izlenimlerimi. Hala fotoğraflara bakarken ve yaşadıklarımızı kaleme dökerken ne güzel bir geziydi diye anıyorum bu uzun seyahatimizi. 
Bu seyahatin ilk durağı Orlando olacakken zorunlu ilk durak New York oldu. Neden mi zorunlu oldu? İşte bu yazıda bu cevabı bulacaksınız : )
 
6 Ocak 2014 sabahı İstanbul Atatürk Havaalanı’ndan saat 07.30’da THY ile New York’a havalandık. 11 saatlik uçuş sonrası İstanbul saati ile 18.30’da, New York saati ile 11.30’da New York Havaalanı’na indik. Aynı günü 7 saat tekrar yaşadık yani yaşamdan 7 saat kazandık.
 
Planımızda New York’ta kısa bir bekleme sonrası Orlando’ya uçmak vardı. Biletlerimiz de o şekilde ayarlanmıştı. Ancak dakika bir gol bir…
 
New York’tan Orlando’ya uçuş için check-in yaptırmak üzere bankolara geldiğimizde kalabalık ve keşmekeş ile karşılaştık. Orlando’daki fırtına nedeni ile Orlando’ya bütün uçuşlar iptal edilmiş. Bir sonraki uçuş diye bir durum da yok. Çünkü fırtınanın 3 gün süreceği öngörüldüğünden Orlando’ya en yakın uçuş belli değil.
 
Uçak dışında Orlando’ya gitmek için diğer alternatiflere bakmaya başladık. Otobüs? Yol tam tamına 1760 kilometre. Hiç mola vermese 16,5 saatte gider. Tren? Tren ile gidiş yaklaşık 25 saat ve trenin kalkış saatine yarım saat var. Yetişmemiz imkânsız.
 
Bu nedenle yapılacak tek mantıklı şey bu geceyi New York’ta geçirmek. Biz de öyle yaptık. Kızım hemen Türkiye’deki iş arkadaşları ile irtibata geçip New York’ta bir otel ayarladı. Metro’ya bindiğimizde New York merkezde kalacağımızı biliyorduk ama hangi otelde kalacağımızı Theatre District durağında inince öğrendik. Bu gece Holiday Inn’de kalıyoruz.
 
Metrodan dışarı çıktığımız gibi New York soğuğu ile karşı karşıya kaldık. Bizim New York’u ziyaret ettiğimiz gün New York son 30 senenin en soğuk kış günlerinden birini yaşıyordu.

Otele girdiğimiz gibi ilk işimiz valizlerimizden en kalın kıyafetleri çıkartmak oldu. Buna rağmen akşam saatlerinde şöyle bir dışarıda yürüyüş yapalım desek de hava şartları müsaade etmedi. Maalesef New York’u bu zorunlu ziyaretimiz bol kar yağışı altında gerçekleşti. Akşam yatarken bir sonraki günün planında ne var, Orlando’ya nasıl gideceğiz bilmiyorduk. Ama kızımın bu konuyu zaten çözeceğini bildiğim için içim çok rahat bir şekilde uyudum.
 
Bir sonraki sabah saat 06.30 civarında kahvaltıda kızım bize günün planını açıkladı. Saat 14.00’e kadar NYC’deyiz. Saat 15.00’de Washington DC aktarmalı olarak Tampa’ya uçacağız. New York’tan Washington DC 1 saat 15 dakika, Washington DC’den Tampa ise 2 saat 15 dakika sürüyor. Tampa’dan ise araba kiralayacağız ve yaklaşık 95 kilometrelik yol yaparak Orlando’ya ulaşacağız.
 
Kızım tüm ekibin rezervasyonları, araba kiralama, diğer otellerin iptali yeni otel rezervasyonu gibi işlerle uğraşırken biz de otelimiz çevresini keşfe çıktık. Otelimiz Midtown bölgesinde ve 57. sokaktaydı. Manhattan’da kaybolmak çok zor. Tüm sokak ve caddeler birbirini dikine kesiyor ve ızgara gibi. Hem cadde hem sokaklar numaralar ile anılıyor. Dolayısıyla yer tarif ederken sanki koordinat belirtiyorsun gibi oluyor.
 
Biz hemen kahvaltı sonrası otele yakın bölgeleri hızlıca gezmeye çalıştık. Aslında bu yaptığımız sadece bir ön keşif turuydu. Asıl New York seyahatimiz yaklaşık 35 gün sürecek Orta Amerika seyahatimiz sonrasında gerçekleşecek. İşte o zaman New York’u adım adım gezeceğiz. Ama şimdi gezdiğimiz yerler ile ilgili izlenimlerimi de paylaşacağım.
 
Kahvaltı sonrası sıkı sıkı giyinip kendimizi bu gökdelen şehrinde özgür bıraktık. Sağa bakıyorum gökdelen, sola bakıyorum gökdelen… Sanırım burada yaşamak bir hayli zor olurdu. Hava soğuk, ızgara sistemi ile kurulmuş kentte sokaklarda ciddi bir cereyan. Gökdelenlerin gölgesinde bir yaşam var burada.

İlk olarak o soğukta Times Square’a kadar yürüdük. Bu zorunlu seyahat benim New York’a üçüncü gelişim oldu ama Times Square’i hiç bu kadar sakin görmemiştim.

New York’un en popüler meydanı olan Times Square dev ekranları, sokak sanatçıları, reklam panoları, çevresinde yükselen gökdelenleri ile New York’un simgesi. Etrafta mağazalar, kafe ve restoranlar ile çok renkli ve hareketli bir merkez. Burası kentin kalbi diyebilirim.

Burası Broadway’e de çok yakın. Ancak bizim vaktimiz olmadığı için Broadway’de bir şova gitmeyi bu kez seyahat planımıza alamadık. Belki Orta Amerika dönüşü?

Yolda New York City’deki ünlü spor kompleksi olan Madison Square Garden’ı görüyoruz. Burası spor etkinliklerinde kullanılan, zaman zaman özel konserlerin de düzenlendiği dünyanın en büyük arenası.
 
Ardından Rockefeller Center’ı görmeye gittik. Çünkü yeni yıl daha 6 gün önce kutlandığından yılbaşı ağacı da Rockefeller’ın önünde duruyordu ve de bugün kaldırılacaktı.

Yılbaşı ağacının arka tarafında ise büyük bir buz pateni pisti var. Ancak hava o kadar soğuk ki kimse buz pateni yapacak durumda değildi.
 
Manhattan’ın tam ortasında yer alan Rockefeller Center 70 katlı bir gökdelen. Bu binanın alt katları alışveriş merkezi olarak hizmet veriyor. Orta ve üst katları ise iş merkezi. Bu iş merkezlerinde ise yoğunluklu olarak medya şirketleri yer alıyor. Binanın en üst katları turistik olarak ziyaret edilebiliyor. Buradan 360 derece kenti seyredebiliyorsunuz. Ama Empire State’in manzarası kesinlikle daha güzel.

Buradan otele dönerken artık soğuğu daha da fazla hissetmeye başladık. Bu nedenle 200 metrede bir mağazaya girip ısınıp yola devam ediyoruz. Soğuğa rağmen insanlar sokaktalar…
 
New York’ta daha gezilecek çok yer var. Central Park, Metropolitan Sanat Müzesi, China Town, Little Italy, Trinity Kilisesi, New York Kütüphanesi, Ulusal 11 Eylül Anıt ve Müzesi, Wall Street, Özgürlük Heykeli, Brooklyn Köprüsü ve Empire State Binası bunlardan sadece birkaçı…
 
Biz bu ziyaretlerimizi Orta Amerika dönüşüne bırakıyoruz. Nasıl olsa Orta Amerika dönüşünde New York’ta 3 tam gün daha kalacak ve buraları tekrar gezeceğiz. Bu yarım gün bir ön gezi oldu bizim için.
 
Saat 13.00 gibi otelimize dönüp Washington DC aktarmalı Tampa’ya uçmak üzere yola çıkıyoruz.
 Orlando’da görüşmek üzere…

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.