Balkanlar´a ailemle beraber yaptığım en son seyahatimle ilgili yazıma nasıl bir girizgah yapmalıydım? Bir türlü bilgisayarımın başına geçip yazmaya başlayamadığım bir anda Barbaros´un verdiği haberle kendimi ilk defa gittiğim İstanbul Modern Sanat´ta Marianne Fatihful dinlerken buldum… Ve yeniden ne kadar şanslı olduğumu düşünerek dinledim çatal sesli Marianne´i. Şanslıydım çünkü dünyanın en harika şehirlerinden birinde, Atatürk´ün bizlere bıraktığı İstanbul´da yaşıyordum, şanslıydım çünkü Arnavut annenin ve Boşnak babanın kızı olarak anne-baba topraklarını, onlarla beraber ziyaret etme fırsatı bulabildim. Yaklaşık 7 gün süren seyahat sırasında hem çok güzel yerler gördüğüm için mutluydum hem de ne çok savaşlar atlatmış, uğruna ne çok kanlar dökülmüş ve hatta yaşananlar unutulmasın diye hala mermi ve roket izlerini saklayan binaların olduğu yerleri görünce de bir o kadar halkın yaşadığı acıları düşünüp garip hisler içinde buldum kendimi…
Özellikle de aile tanıdıklarımızın da halen Balkanlar´da yaşam sürdürdüğünü ve savaş zamanında kaçıp bizlerin yanında kaldıklarını, evlerinin yakıldığını, işsiz bırakıldıklarını düşündükçe bir kez daha neden herkes barış içinde yaşayamaz ki diye düşünmeden edemedim, keşke hiçbiryerde savaşlar, felaketler olmasa….
Yazılarımı takip edenleri daha fazla kasvete sürüklememek adına gezdiğim yerler hakkında bilgi vermeye geçsem iyi olacak sanırım :) Makedonya´nın başkenti Üsküpile başlayan yolculuk, sırasıyla Ohrid, Manastır, sonrasında Arnavutluk´un başkenti Tiran, Karadağ sınırları içerisinde Budva ve Kotor, Hırvatistan´da Dubrovnik ve 5. ülke olan Bosna-Hersek´de Mostar ve Saraybosnaile son buldu. Yolculuğun otobüs ile yapılmasının en çekici yanı gidilen yolları, geçilen tünelleri, Adriyatik denizi kenarındaki köyleri, birbirinden güzel akan nehirleri, dereleri uyumadığım anlarda izliyor olmaktı :) Sınırlardan birinde kaşılaştığımız Bursalı motorcuları görünce de ne kadar zevkli olabileceğini düşünüp acaba Vespa motor ile gezi organize etsem mi diye de kendime sormadan edemedim….Bir gün belki…
1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Makedonya´nın başkenti Üsküp´te mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerler; Gazi İsabey Camii, Sultan Murat Camii, Kurşunlu Han, Çifte Hamam, Muratpaşa Camii, İskender Heykeli, Davutpaşa Hamamı ve Makedonya Meydanı. 1963 yılında şiddetli bir deprem geçiren Üsküp´te yüksek binalar görmek imkansız, şehir yeniden yapılanmada, nehir kenarında yol boyunca dikilen heykellerin eskilerden kaldığını zannedebilirsiniz, ancak bunlar son zamanlarda yapılmış eserler. Şehrin bende bıraktığı izlenim, sıfırdan yaratılıyormuş gibiyidi.
Seyahatin 2. gününde Makedonyalıların sayfiye yeri olan Ohrid Gölü´ne hareket ediyoruz, yol üzerinde Tetova isimli yerde Harabati Baba Tekkesi ve Ala Camii, kesinlikle görülmesi gereken yerlerden. Caminin içerisinde oldukça küçük yaşta bir çocuğun hafız olarak yetiştirilmek üzere Kuran´ı ezbere okuyor olması biraz tüy ürpertici olmasına rağmen huzur vericiydi de…
Ohrid´de muhteşem göl yansıma fotoğrafları çekmenin yanısıra Manastır şehrine yaptığımız gezi oldukça anlamlıydı çünkü Atatürk´ün lise yıllarında okuduğu şimdi müzeye dönüştürülmüş okulu da ziyaret ettik. Tur boyunca yaşanan en duygu yüklü anlardan biriydi bu… 3. günümüzde bizi tüm gün sürecek yorucu bir otobüs yolculuğu bizi bekliyor.
Makedonya sınırından çıkış, Arnavutluk sınırına giriş, havanın yağışlı olması sebebiyle otobüsten inmeden minik bir Tiran şehir turu, ardından Arnavutluk´tan çıkış ve Karadağ sınırına giriş… Yolda annemin anlatığı Tiran ile ilgili bir aile hikayesini de anlatmadan geçemeyeceğim, biraz üzücü bir hikaye, hatta kitap olabilecek bir hikaye…1950´li yıllarda Milli Eğitim Bakanı olan akrabamız makamında Sırplar tarafından öldürülüyor, kardeşi kaçırılıyor, ve kendisine ne olduğu hala bilinmiyor ve o sırada sınırlar kapatılıyor. Aileden bir kısım çocuklar Piriştina´da bir kısım çocuklar anne ile Tiran´da kalıyor ve anne 40 yıl boyunca diğer tarafta kalan çocuklarını göremiyor… Bunu dinleyince tüylerin ürpermemesi imkansız… 4.günümüzde yine 1992 yılında bağımsızlığını ilan eden Kosova Cumhuriyeti´nden sonra en genç cumhuriyet olan Karadağ´da oldukça büyüleyici Budva ve Kotor´u ziyaret ediyoruz. Yol üzerinde ayrıca yakında yeniden otel olarak hizmet vermeye başlayacak olan Sveti Stefan adası, uzaktan da olsa görülmesi gereken yerlerden biri :) 5. günümüzde masal şehir Dubrovnik´e gitmek üzere yola çıkıyoruz.
Başkenti Zagreb olan Hırvatistan sınırları içerisinde yer alan Dubrovnik´in bir zamanlar Cumhuriyet olduğunu biliyor muydunuz? 50,000 kişinin yaşadığı şehir oldukça sevimli. Kalamar tava ve şarap ikilisinin haricinde, şehrin sokaklarında plansızca turlayış ve tüm kaleyi çevreleyen surların üzerinden yürüyüş yapılması gerekenler arasında. Eğer vaktiniz var ise yakın adalara giden tekne turlarına da katılmak mümkün. Benim fırsatım olamadı malesef, buraya en az 3-4 günlük bir plan yapmak şart :)
Ve son günümüzde ise Bosna-Hersek sınırlarına geçiyoruz. Mostar şehrinin simgesi olan Mostar köprüsünün üzerinden yürüdükten ve leziz köfteleri götürdükten sonra başkent Saraybosna´ya, turumuzun son noktasına doğru başıma daha ne geleceğini bilmeyerek ilerliyoruz.
Balkanların Kudüsü olarak nitelenen Saraybosna´da Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Tito dönemine ait farklı yapılar mevcut. Toplamda 1 saat kaldığımız süre boyunca kaybolan cüzdanımı bulmak için uğraştığımdan ne çok fotoğraf çekebildim ne de sokakları gezebildim. Çok sayıda yankesici var, eğer gidecek olursanız çantalarınıza dikkat etmenizi özellikle tavsiye ederim. Kredi kartlarını iptal ettirdikten ve polis zabtı tutturduktan sonra tam ümidi kesmişken abimin beni telefon ile aramasıyla herşey değişivermişti, cüzdan bulunmuştu ve hala iyi niyetli insanlar bulunabilyordu demekki.. Microsoft´un vermiş olduğu acil durumlar için kan grubu ve kontak kişi bilgilerini içeren kartın cüzdanımda olması da oldukça işe yaramıştı. Paralar gitmişti ama en azından ehliyetime ve tüm kartlarıma kavuşmuştum :) Saraybosna´nın bende bıraktığı anı çok hoş olmadı ancak seyahati tümüyle ele alırsam oldukça keyifliydi. Sadece bu kadar süre içerisinde 5 ülke yerine 3 ülke olup gidilen yerlerde daha uzun süre kalınabilirdi, bu tür plan da artık bizlere kaldı :) Yazımı zevk alarak okuyabildiyseniz ne mutlu bana..