Beytüllahim: İsa'nın Doğuşu

Kudüs'ün 10 km güneyinde bulunan Beytüllahim'e gitmek için sabah erkenden yola çıktık. Kudüs'ün çıkışına geldiğimizde bir utanç abidesi bizi karşıladı. İsrail'in Batı Şeria'yı izole etmek için trilyon dolarlar harcayarak yaptığı İsrail Batı Şeria Bariyeri'ni gördük önce. 2002 yılında yapılmaya başlanan ve şu ana kadar 450 km'si tamamlanan bu duvarların tamamlanınca 700 km civarında olması bekleniyor. Şahsi fikrim; "Yok canlı bombalar azaldı, yok terrör bitti..." gibi mazareti ne olursa olsun insanın insanla arasına devasa duvarlar örmesi bir insanlık ayıbıdır. Hele ki ataları aynı topraklarda birlikte yaşamış iki toplum arasında. Tabi ki canlı bombalar ve diğer terör saldırıları aynı ölçüde lanetlenilecek şeyler, ama sonuçta bunları masada barışcıl yollarla da çözebilmek mümkün. (Barış mesajı no:1)

Derken duvarın önünde öbür tarafa geçmek için bekleyen arabaların arkasında yavaşça durduk biz de. Adamın biri yanımıza gelip arabayı otoparka çekmemiz gerektiğini, Batı Şeria'ya girdiğimizde kiralık arabanın sigortasının geçerli olmadığını, çok büyük ceza ödeyeceğimizi, kendisinin bize öbür tarafta taksi ayarlayabileceğini söyledi. Önce adama "Yemezler koçum" bakışı attım, ardından Leyla'ya camı kapatmasını söyledim. Buram buram "tourist scam" kokan bu hareketleri kıdemli bir gezginin yemesi çok zor belki ama Leyla'nın camı kapatır kapatmaz adamın arkadaki otomobile yönelmesinden anladım ki adam bir şekilde bu tuzağı birilerine yediriyordu. (Kıdemli nasihatı no:1)

Kapıdan geçişimiz kolay oldu. Pasaportlarımızı gösterip arabadan bile inmeden geçtik birkaç saniyede. Geçer geçmez ilk uğranması gereken yer Beytüllahim'in hemen kuzeyinde bulunan Rahel'in Türbesi. Hz.Rahel, Hz.Yakup'un en sevdiği karısı, Hz. Yusuf ile Hz. Bünyamin'in annesi. 2. oğlu Bünyamin'i doğururken Efrat yakınlarında vefat ediyor ve türbesi de bu bölgeye yapılıyor. 

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Filistin'de gördüğümüz bütün şehirlerin ortak bir şehir planı var, plansızlık. Yollar haritadan bakınca yumak şeklinde. İki yoldan biri çıkmaz sokak. Çoğu yol bozuk ve aşırı dar. Bırakın iki arabayı tek araba zor geçiyor. Bu yüzden çoğu yol tek yön zaten. Bir de düz yol neredeyse yok gibi, ya yokuş iniyorsunuz ya çıkıyorsunuz genelde. Bir de üstüne üstlük çoğu şehirde trafik tabelası da yok. En azından bizim anlayacağımız dilde yok. Çoğu Arapça çünkü. (Beytüllahim gerçi çok turistik bir yer olduğu için burada tabelalar fena değildi. Yolların nasıl olduğunu kafanızda canlandıramıyorsanız haritadan da yardım alabilirsiniz: https://mapsengine.google.com/map/edit?mid=zZFFS3ph-SXs.ktmArqd0tt-8

Hal böyle olunca türbenin girişini kaçırdık. Açıkcası hem Kudüs'de daha yeni onlarca türbe ziyaret ettiğimiz için, hem de günün planı çok yoğun olduğu için acele etmemiz gerekiyordu, biz de tekrar türbeye uğramak için uğraşmak istemedik.

Türbeyi kaçırıp yola devam ettiğimizde Beytüllahim'in ana meydanı olan Manger (yemlik) Meydanı'na vardık. 1 TL verip ücretli otoparka arabamızı park ettikten sonra meydanı gezmeye başladık. Gittiğimiz dönemde meydanda restorasyon çalışmaları vardı. Meydanın bir kenarında turist merkezi benzeri bir bina (Peace Center), bir kenarında Ömer Camii ve karşısında da birçok turistin Beytüllahim'e gelme nedeni olan Hz. İsa'nın Doğum Kilisesi (Church of the Nativity) vardı.

Önce Ömer Camii'ne gitmeye karar verdik. 1860 yılında inşa edilen tek minareli bu camiye, Kudüs'ü fetheden ve 637 yılında Beytüllahim'e gelen Hz. Ömer'in ismi verilmiş. Şehirdeki Hristiyan ve Müslümanların ortak yaşayışı ve dinlerin birbirine saygısı bu dönemlere uzanıyor. Hz. Ömer burada yaşayan tüm Hristiyanların dinlerini özgürce yaşamasına izin vermiş ve buradaki kiliseleri güvence altına almış. Caminin şu an üzerine yapılmış olduğu arsa ise buradaki Rum Ortodoks Kilisesi'nin bağışı. Eskiden daha henüz sokak ışıkları yokken hem Hristiyanlar hem Müslümanlar caminin etrafının aydınlatılması için camiye zeytinyağı bağışlarlarmış. Tezatlıklarla dolu bir coğrafya burası. Bir bakıyorsunuz onlarca farklı dinden, farklı kültürden, farklı ırktan topluluk bir arada barış için de yaşıyor; Bir bakıyorsunuz birden tekrar savaş başlamış. Umarım artık bu tezatlık ebediyete kadar sona erer ve sadece barış bu coğrafyaya hakim olur. (Barış mesajı no:2)

Değinmeden geçmek istemeyeceğim değişik bir anektod ise; Tibet'in özgürlüğünü savunan Budist ruhani lideri Dalai Lama'nın 2006'da burayı ziyaret etmek istemesi, Çin Hükümeti'nin Tibet sorunu yüzünden Filistin Hükümeti'ni bu gezinin gerçekleşmemesi için tehdit etmesi ve sonucunda ise bu gezinin iptal edilmesi. Gezinin, Dalai Lama tarafınca Filistin Hükümeti zorda kalmasın diye bizzat kendisi tarafından mı iptal edildiği yoksa Filistin Hükümeti'nin Çin'i karşısına almak istememesi nedeniyle hükümet tarafından mı iptal edildiği, veyahutta biraz ondan, biraz ondan mı olduğu ise muallak. Camiye gelince estetik açıdan sıradan bir cami. Bana garip gelen tarafı ise apartman girişi gibi kapısından girince merdivenlerden hemen bir kat yukarı çıkıyorsunuz, apartman kapısı gibi bir kapıdan geçince namaz kılınan salona geliyorsunuz. Sanki apartman dairesini bozup cami yapmışlar gibi.

Camiden sonra UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde olan Hz. İsa'nın Doğum Kilisesi'ne gittik. Hristiyanlıkta "Nasıralı İsa" olarak geçen Hz. İsa, Nasıra'da yaşamış olsa da doğduğu yerin Beytüllahim olduğuna inanılıyor. Doğduğuna inanılan mağaranın üzerine ise ilk bazilika 327 yılında Bizans imparatoru Konstantin ve annesi Helen tarafınca yaptırılmış.

Hz. İsa'nın doğduğuna inanılan mağarada 14 köşeli gümüş bir yıldız bulunmakta. Neden 14 köşeli? 14; Hz. İbrahim'den Hz. Davut'a kadar olan 14 nesli, Hz. Davut'dan Babil Sürgünü'ne kadarki 14 nesli ve Babil Sürgünü'nden Hz. İsa'nın doğumuna kadar ki 14 nesli temsil etmekte. Yıldızın etrafında latince "Hic de Virgine Maria a Jesus Christus natus est" yani "Burada Hz. İsa, Bakire Meryem'den doğdu." yazıyor.

Bu mağaraya girmek için kiliseden girer girmez sağ tarafınızda göreceğiniz sıraya girmeniz gerekiyor. Sıra o kadar uzun ki 1 saat beklesek sıra bize gelmez diyoruz Leyla ile birbirimize. Biz tam "Ya bir saat kim bekleyecek şimdi ya" diye birbirimize ağlaşırken, yanımıza Filistinli bir rehber geldi. İstersek bizi direk mağaraya sokabileceğini söyledi. Tabi küçük bir ücret karşılığında; Bizden 60 TL istedi iki kişi için. Anlamayacağını düşündüğüm için direkt yüzüne "Oha" dedim ama muhtemelen hissetti çakal. İlgilenmediğimizi görünce ikna etmek için 10 dakika dil döktü; yok 2 saatte sıra gelmez de, yok içeri şöyle kutsalmış da, mutlaka görmemiz gerekliymiş de... Nereden geldiğimizi sordu sonra bize. Türkiye dedik suratı asıldı. Anladı ekmek çıkmayacağını muhtemelen kendisine. Ben de dedim en son 10 TL veririm ikimiz için. Adam baktık beğenmedi parayı hadi görüşürüz diyip uzaklaştık. Sonra Leyla'ya birbirimize bakıp kesin başka bir giriş var dedik. Başladık kiliseyi gezmeye... O salon, bu salon derken önünde bir papazın oturduğu taştan bir kapıya geldik. Kapıdan aşağıya merdivenler iniyordu. "Hadi girelim" dedim. Leyla papazı işaret etti. Birşey derse girmeyiz dedim ve başladım yürümeye. Geçerken papaza başımla selam verdim, o da bana selam çaktı ve hop aşağıdayız. İnince anladık ki çıkıştan girmişiz. İçeride küçücük mağarada, iğne atsan yere düşmeyecek kadar bir alanda, tam bir insan kalabalığı, hep birlikte ilahi okuyorlardı. O upuzun sıranın başındakiler ise sırayla yıldızı öpüyor, başında ağlıyorlardı. Fotoğraflarımızı çektikten sonra yukarı çıktık. Karşımızda Filistinli rehber bize bakıp sırıtıyordu. "Girdiniz mi içeri?" diye sordu. Biz kafa sallayınca "Zaten Türk olduğunuzu söyleyince sizin kendi başınıza gireceğinizi anladım, Türkler hep buluyor zaten girişi" dedi. Yerdi mi övdü mü tam anlamadım. Neyse, size tavsiyem bu çakallıklara gelmeyin. (Kıdemli nasihatı no:2)

Gezip gördüğümüz, birçok kez restorasyon geçiren bu bazilika şu an Rum Ortodoks, Ermeni Apostolik ve Roman Katolik Kiliseleri'nin ortak kontrolünde. Hepsinin ana bazilika etrafında ayrı bir kilisesi var. Ayrıca Fransızların da bir kilisesi bulunmakta. Napolyon Osmanlı'ya bir elçi göndererek buranın yönetiminin Fransızlara geçmesini talep etmiş. Daha doğrusu şöyle olmuş: 19. yüzyılda burada olan depremler sonucu buranın ciddi restorasyon ihtiyacı oluyor. 1846 yılında gümüş yıldızın da çalınmasıyla Ruslar Osmanlı'ya Hristiyan Kutsal Emanetleri'ni iyi korumadıkları gerekçesiyle buranın yönetiminin Hristiyanlara verilmesi gerektiğini söylüyor. Osmanlılar da çözümü; kontrolü Rumlara vermekte buluyor. Hatta bu yıldızın çalınmasının Kırım Savaşı'nın katalizatörlerinden biri olduğunu söyleyen birçok tarihçi var. 

Bu kiliseyle ilgili diğer ilginç bir olay ise 2002 yılında yaşanıyor. 2. Intifada günlerinde İsrail ordusundan kaçan 50 Filistinli silahlı, kendilerini buraya hapsediyor ve buradaki 200 papaz ve turisti rehin alıyorlar. Buranın kutsallığından dolayı İsrail Ordusu buraya müdahale düzenleyemiyor. Bunun yerine bazilikayı ablukaya alıp yemek girişini önlüyorlar. 39 gün süren ablukada 8 Filistinli, keskin nişancılar tarafından öldürülüyor. Sonunda anlaşmaya varılıyor ve 13 Filistinli Avrupa'ya, kalanlar da Gazze'ye gönderiliyor. Keşke o 8 kişi de ölmeseydi. (Zorlama Barış meajı no:3)

Bu kiliseden çıkıp bir başka kilise için yürümeye koyuluyoruz, Süt Mağarası Şapeli (Milk Grotto Chapel). Yol üzerinde birçok hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Bunlardan özellikle ahşap oymacılığı yapan bir tanesi var ki çok güzel bir terasa sahip. Buraya çıkmanızı ve şehrin güzel manzarasını kaçırmamanızı tavsiye ederim. (Kıdemli nasihatı no:3

Gelelim şapele; bu beyaz taştan yapılan şapel hem Hristiyanlar hem Müslümanlar için kutsal. Büyük Hirodes ileride kendisini tahttan indirecek bir çocuğun doğduğunun kehanetini alınca, Beytüllahim etrafında doğan tüm çocukların öldürülmesini emreder. Hz. Meryem de Mısır'a seyahatlari esnasında bebek İsa ile bu mağaraya sığınır. Onu emzirirken memesinden bir damla süt yere düşer ve taş bembeyaz kesilir. Şapel de bu mağaranın üzerine yapılmış.

Beytüllahim şehir merkezinde kabaca gezilecek yerler bunlardı. Merkezde sayı olarak fazla bir turistik mekan olmasa da şehir etrafında gezilecek bir çok yer var. Hz. Süleyman'ın Havuzları, Herodyon Milli Parkı, Mar Saba Manastırı, Çoban Tarlaları, Burak Kalesi bunlardan birkaçı... Vakit darlığından biz gidemedik, artık darısı sizin başınıza. Battir Köyü'ne doğru arabayla yol alırken bu bol mesajlı ve nasihatli yazımı burada sonlandırıyor, hepinize esenlikler diliyorum.