Kapadokya, doğanın bonkör davrandığı bir coğrafya bana göre. Her gidişinizde sizi bir kez daha etkileyebiliyor.
Kapadokya’nın oluşum öyküsü milyonlarca yıl önce aktif yanardağ olan Erciyes ve Hasan Dağı’nın püskürttüğü lavların kilometrelerce uzağa yayılıp soğumasıyla başlar. Daha sonra bu tüfler rüzgâr, yağmur ve sellerin etkisiyle aşınıp başında şapkalarıyla peribacalarını yaratmıştır. Bu şekilde günümüze gelerek insanların kendisine evler, kiliseler ve yeraltı kentleri yaptığı coğrafya ile tarihin buluştuğu bir yer haline gelmiştir.
Kapadokya her mevsim ayrı güzelliktedir. Defalarca gelmiş olsanız bile vadileri kışın karlar altında gördüğünüzde bambaşka dünya ile karşılaşırsınız. Benim tercihim ise özellikle bahar aylarında havanın aşırı sıcak olmadığı dönemlerde gitmekti. Bu sayede vadilerde saatlerce hiç yorulmadan yürüyüş yapabilecektim. Soluğu havalimanında aldım ve 1 saat 20 dakika sonra Nevşehir’deydim.
Kapadokya’ya turla değil de münferit olarak gidiyorsanız, ilk sorununuz nerede kalacağınızı, Kapadokya’nın hangi bölgesine konuşlanacağınızı belirlemek. Sonradan Kapadokya gezisi boyunca birçok kez başım sıkıştıkça yaptığım gibi Yapı Kredi Platinum Bankacılık Ayrcalıklar Dünyası’nı aradım ve 444 0 446’nın hem bilgi ve tavsiyelerine emanet ettim kendimi, hem de benim için nefis bir butik otel rezerve ettiler. Konum olarak Nevşehir’de kalabilirsiniz Kapadokya’ya gidince, en uygun fiyatlı oteller burada sonuçta ama bence çok da zevkli değil. Daha ziyade Göreme, Uçhisar ya da Ürgüp tercih etmekte fayda var. Avanos da bir seçenek, çünkü insanları müthiş ve her yerde çömlekçilik ve şarapçılık kültürüyle kendinizi antik çağda hissediyorsunuz. Ama hem en pratik, hem de ambiyansı en güzel seçenek olarak Uçhisar’daki mağara otelleri [ ki adına aldanmayın, son derece lüksler : ) ] tercih edin bence.
Öncelikle ilk tavsiyem açıktaki mekânları ya sabah ya da akşamüstü dolaşın. Karasal iklim olduğu için güneş öğlen saatinde fena yakıyor. Geldiğimde biraz uykuluydum ama birazdan bundan eser kalmayacağını biliyordum. İlk işim Ihlara Vadisi’ne gitmek oldu. Aşağıdaki muazzam manzaraya ulaşabilmek için yaklaşık 400’e yakın basamak indim. Muazzam bir yürüyüş parkurundayım. Vadinin devasa yamaçlarının görüntüsüne hayran olmamak elde değil. Ihlara Vadisi dünyada içinde insanların yaşadığı en büyük kanyon. 14 km uzunluğundaki kanyonun içinden geçen Melendiz Çayı ise sesi ile yürüyüşünüze eşlik ediyor.
Bir sonraki durak Derinkuyu yeraltı şehri. Bu yeraltı şehri toplamda 18 katlı olsa da günümüzde 8 katı ziyarete açık. Tesadüfen keşfedilmiş olan bu yapının en üst katında hac şeklinde kazılmış bir kilise ve bir mezarlık bulunmakta. Bölgede derin kuyunun yanı sıra gizemi halen çözülememiş çok sayıda yeraltı şehri var.
Mesela Kaymaklı yeraltı şehri de görülmeye değer. Burası 8 katlı ve 5000 kişinin yaşayabileceği bir yerleşim alanı ama şu an için sadece 4 katı gezilebilmekte. Geziye açık en derin noktası yerin 20 metre altı. Kaymaklı yeraltı şehrinden Derinkuyu yeraltı şehrine bağlantılı olan bir tünel de olduğu söylenmekte.
Kapadokya’da gezilecek yerleri birkaç günde bitirmek mümkün değil aslında. Avanos’ta çömlek yapımını deneyimleyebilir ya da Kızılırmak üzerinde gondol ile gezinti yapabilirsiniz.
Heybetli görüntüsü ve sunduğu manzara ile akşamüstlerinin vazgeçilmez mekânı Uçhisar. Söylenenlere göre Uçhisar Kalesi tünellerle bölgenin değişik noktalarına bağlanabiliyor. Ancak günümüzde bu tünellerin izine hala rastlanmamış.
Hasan Dağı ve Erciyes Dağı’nın muhteşem görüntüsünü kalenin zirvesinden izleyebilirsiniz. Gezimin diğer duraklarından biri olan Kapadokya’nın balon kalkış alanı olan Göreme’deyim. Güneşin batışı bile burada dünyanın diğer yerlerinden daha farklı. Açıkçası yaşanılası bir yeri bir kaç saatte keşfetmek neredeyse imkânsız. Binlerce yıllık medeniyet Göreme’de karşınıza çıkmakta. Göreme’deki açık hava müzesi dünyada eşine çok az rastlanabilecek doğal güzellikte ve UNESCO’nun dünya mirası listesinde. Buradaki kiliseler dünyadaki diğer kiliselerden oldukça farklı çünkü Kapadokya’daki diğer yerler gibi kiliseler de doğal oluşumdan meydana gelmiştir ancak tek fark bu değil tabi ki de buradaki kiliseler fresk adında duvar resimleriyle de nam salmış durumda. Bu resimler oldukça önemli sanatsal resimler ve tarihi belgelerdir de aynı zamanda. Birazda Tokalı Kilisesi’nden bahsetmek istiyorum burası toplamda 4 mekândan oluşmaktadır, bölgenin en büyük kaya kilisesidir ve merdivenle de inilebilen alt bir kiliseye sahiptir. Burada kendinizi sanal bir geziye çıkmışsınız gibi hissedebiliyorsunuz. Tokalı Kilisesi’nin önemli özelliklerinden biri de bu kilisenin Vatikan’daki Sistine Şapeli’nin Kapadokya’daki bir versiyonu olarak görülmesidir.Şu an sanki tüm Kapadokya’nın en gizli yerindeyim. Burası 3 vadiden oluşan Zelve Açık Hava Müzesi. Kendinizi dev bir film setinde hissedebiliyorsunuz. Aşk Vadisi’nde ise yeşilliğin ve muazzam kaya oluşumlarının arasında sakinliğin keyfini çıkarabileceğiniz bir yer burası. Ortalama bir hızla 2,5 saate tamamlanabilecek 5 km’lik bir parkur burası. Buradaki peri bacaları diğerlerinden biraz daha farklı olarak silindir şeklinde.
Kapadokya’ya gelip bir diğer değişle güzel atlar diyarına gelip at binme deneyimini yaşamadan gitmek olmazdı vaktiniz varsa bunu yapmanızı tavsiye ederim. Güllü Dere Vadisi, Peri Bacaları oluşumunu en izleyeceğiniz nokta diyebilirim, 4 km uzunluğunda ve sadece yürüyerek kat edebileceğiniz bir yer burası. Birbirinden çok farklı dönemlerde inşa edilmiş kilise ve yapıları burada görmek mümkün.
Ürgüp’ün simgesi olan Üç Güzeller’in kendine has birçok hikâyesi var aslında. En bilindik hikâye ise Kapadokya’da bir kral, bir de prenses yaşamaktadır. Kralın kızı olan prenses bir çobana âşık olur ve evlenmeye karar verip evlenirler. Ancak prensesin ve çobanın evlenmesinde kralın onayı bulunmamaktadır. Bu prenses ve çobanın bir de çocukları olur. Prenses, kral torununu görürse belki yumuşar ümidiyle babasını ziyaret eder. Fakat acımasız kral prenses, çoban ve çocuklarının peşlerine asker gönderir. Kral tarafından yakalanıp öldürülmeleri emredilmiştir. Üç Güzeller efsanesine göre artık kaçmaları imkânsız olan prenses, çoban ve çocukları için prensesin bir yakarışı bulunmaktadır: “Allah’ım, bir mucizeni göster, bizi bu eziyetten kurtar!”. Prensesin sesinin Allah tarafından duyulduğuna inanılan Üç Güzeller efsanesinde prenses, çoban ve çocukları birer taşa çevrilmiştir. Sonu biraz hüzünlü olsa da bence sonsuza dek mutlular artık : )
Özetlemek gerekirse Kapadokya kesinlikle bambaşka bir bölge. Yerleşim yerleri, evler, eski zamanlarda insanların yaşadığı alanları hala canlı görmek insanı inanılmaz etkiliyor. Kesinlikle büyüsü bozulmayacak yerlerden birisi Kapadokya. Zaman kaybetmeden gitmeniz ve de görmenizde fayda var.