Hep duyar ve biliriz ki Bursa, Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkentidir. O yüzden kulağımızda hep vardır şehrin tarihteki önemi, Ulu Cami, Yeşil Türbe gibi atlanmaması gereken noktaları. Ancak iş Bursa’nın merkezini gezmeye geldiğinde insan önce bir şok oluyor. Çünkü şehir oldukça büyük ve içerisinde görecek çok ama çok fazla yer var. İşte o yüzden size yol göstermesi için bu yazıyı her zamankinden farklı olarak kendi gezimizin anıları şeklinde değil, sizlere Bursa’nın merkezini gezerken yol gösterecek bir rehber formatında yazmak istedim.
Öncelikle ben bir tarihçi değilim. Yazdıklarımızın doğruluğunu defalarca kontrol ediyorsak da yine de tarihi detaylarda hatalar olabiliyor. Sürç-ü lisan edersek affola. Tabi yine de söylemeliyim ki biz Bursa’yı tek başımıza, elimizde kitapla da gezmedik. Çok çok iyi ve bilgili arkadaşların rehberliğinden faydalandık. Bursa Kültür Turizm ve Tanıtma Birliği’ndeki bu değerli uzmanlar Bursa’da yaşıyor ve aynı zamanda Bursa’nın tarihini de yaşıyor. Herhalde daha iyi rehberlik düşünemezdik.
Bursa Merkezi Neden Gezmeliyiz?
Osmanlı İmparatorluğu’nun temellerinin atıldığı ve yüzyıllarca en önemli kenti ve hatta başkenti rolü oynayan Bursa, sadece tarihi için dahi gezmeye değer. Bursa’da gezecek ve yapacak çok şey var elbette. İskenderi, kestane şekeri ve envai çeşit lezzetiyle gastronomisinden tutun, kış sporları merkezi Uludağ, başta çekirge bölgesi olmak üzere termal tesisleri derken bu liste uzar gider.
Ancak bu yazıda ağırlıklı olarak tarihi değerlerine değineceğiz Bursa’nın. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne Cumalıkızık Köyü ile birlikte dahil olan Bursa, Osmanlı İmparatorluğu’nun doğuşu açısından önemi nedeniyle bu listeye girmiş durumda. Dolayısıyla Bursa’yı gezerken en önemli perspektif de işte bu tarihi ve kültürel perspektif diye düşünüyoruz.
Bursa Merkezi Gezmek için Kaç Gün Gerekir?
İlk ve en önemli soru bu. Çünkü çoğu insan Bursa’nın tarihi alanlarını tek günde bitirip geçebileceğini düşünüyor. Ancak bunun pek de mümkün olmadığından emin olabilirsiniz. Kapılarından şöyle bir girip çıkayım deseniz bile Bursa’yı gezmek en az 2 gün, hatta 3 gün sürer.
Eğer biraz tarihe, özellikle de Osmanlı tarihine ilginiz varsa Bursa merkez için 4-5 gün, hatta vaktiniz de elveriyorsa 1 hafta ayırmanızda fayda var.
Nereleri Gezmek Gerek?
Gelin önce size bir özet vereyim, sonra onları tek tek anlatalım.
Bursa Osmanlı tarihinin önemli bir kısmının yazıldığı yer ve payitaht olduğu için Bursa merkez gezisini bir Osmanlı tarihi gezisi olarak yapmakta fayda var. O yüzden gezme rotası önerimiz de biraz kronolojik sırayı izleyecek şekilde olacak.
Bu yüzden ilk başlanması gereken yer Tophane meydanı, Osmangazi ve Orhangazi türbeleri olmalı. Devlet-i Aliye’nin kurucusu Osmangazi ve oğlu Orhangazi Bursa’nın Osmanlı tarihi için en önemli kişilikleri malumunuz.
Daha sonra ise Ulu Cami ve hanlar bölgesini gezmekte fayda var. Tophane’den Ulu Cami’ye rahatlıkla yürüyebilirsiniz. Hatta rotanızı Bursa tarihi evlerini de görecek şekilde hafifçe uzatırsanız şehrin tarihi dokusunu da es geçmemiş olursunuz.
Ulu Cami Türkiye’nin en önemli camilerinden. Kapalıçarşı ve Koza Han ise Hanlar Bölgesi’nde gezilecek en önemli iki durak.
Bu bölgede işiniz bittikten sonra Yeşil Cami ve Yeşil Türbe tarafına geçebilirsiniz. Yürümek isterseniz yine çok uzak değil, 20 dakika kadar keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Ancak buraya araçla geçmek de kötü bir fikir değil. Yeşil Cami ve Yeşil Türbe karşılıklı duruyorlar. Hemen yanlarında da Türk İslam Eserleri Müzesi yer alıyor.
Yürümeyi seviyorsanız Yeşil bölgesinden Emir Sultan Cami ve Külliyesi’ne geçmeniz yine zor değil. 10-15 dakikalık bir yürüyüşle bu noktaya varabilirsiniz.
Bu noktadan sonra artık araç kullanmaya başlamanızı tavsiye ederiz. Muradiye Külliyesi ve Sultan Türbeleri mutlaka uğranması gereken noktalar. Aslında bu nokta Tophane’ye çok uzak değil ancak Tophane’den önce buraya yürürseniz ya Ulu Cami tarafına araçla geçmeniz gerek (eğer yürüyüşünüz toplamda 1 saati geçsin istemiyorsanız tabi) ya da yürüyüşü Ulu Cami/Hanlar Bölgesi tarafına yapıp da sonrasında Sultan Türbeleri’ne araçla gelmeniz lazım. Biz bunlardan ikincisini tavsiye ederiz çünkü muhtemelen Hanlar Bölgesi’ni gezdikten sonra yemek ya da çay molası vermek isteyeceksiniz.
İlk gün Plan Harita
Tüm bunları gezmek, eğer hakkını verirseniz bir tam gününüzü alacaktır. Özellikle de Kapalıçarşı, Koza Han gibi noktalarda önemli alışveriş tecrübeleri olduğunu düşünürsek en mantıklısı merkezdeki tarihi noktaları bir güne sığdırıp, aralarını yürüyerek yapmak. Bunun dışındaki noktaları ve şehrin biraz daha uzak noktalarını gezmek için ise araç kullandığınız ikinci bir gün ayırabilirsiniz.
Eğer böyle yaparsanız o ikinci günde araçla gidebileceğiniz noktalar ise Karagöz Müzesi, Irgandı Köprüsü, İnkaya Tarihi Çınar Ağacı ve Hünkar Köşkü olmalı. Bunun yanı sıra Bursa kalesi ve tarihi surları gezmek de iyi bir fikir olabilir. Aslında Bursa Kalesi de Tophane’ye çok uzak değil ancak madem ikinci günü araçla yapacaksınız, o zaman kaleye de bir uğramak işleri kolaylaştıracaktır.
İkinci Gün Plan Haritası
İşte tavsiye ettiğimiz 2 günlük tarihi noktalar planı aşağı yukarı bu şekilde. Dediğim gibi siz bunu daha farklı yapıp uzatabilirsiniz. Örneğin tarihe meraklıysanız, alışveriş ve yemek için daha fazla zaman ayırmak isterseniz veya yürümekle ilgili problemleriniz varsa şehir merkezini iki ayrı güne bölüp, araçlı geziyi üçüncü bir güne atabilirsiniz.
Gelin şimdi bu planını kabaca anlattığım yerlerle ilgili bilgiler verelim. Gezerken bunları akılda tutmanız, hatta okuyarak gezmeniz faydalı olabilir.
Tophane Meydanı ve Saat Kulesi
Bursa’nın Tophane semtine adını veren Tophane meydanında hemen dikkatinizi çekiyor kule. Aslında burada ilk yapılan orijinal kule dört katlı, kare planlı olarak Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılmış. İlk yapılış amacı tabi ki askeri gözetleme imiş. Ancak daha sonraları neden olduğu tam olarak netleşmemekle birlikte kulenin yıkıldığı biliniyor.
1904 yılında aynı yerde yeni bir kule yaptırılıyor. Kuleyi yaptıran döneminin valisi Reşit Mümtaz Paşa ve belediye başkanı Mehmet Emin Bey. 1905 yılında inşaatı biten kule ve Bursa Saat Kulesi olarak da bilinen bu yapı 6 katlı ve 33 metre yüksekliğinde. Tüm cephelerinde sivri kemerli birer pencere, birer nişin yanı sıra yine her cephede 90 santim çapında birer de saat bulunuyor.
Bu yeni kule yangın gözetleme amacıyla uzunca bir süre kullanılmış. Bugün ise tarihi bir yapı özelliği taşıyor ve tarihi toplarla birlikte meydanı süslüyor. Kulenin üst katlarına ahşap basamaklı bir merdiven yardımıyla çıkmak mümkün.
Osmangazi ve Orhangazi Türbeleri
Bursa’nın tarihi açısından ilk gezilmesi gereken yeri burası demiştik ya? Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi ve oğlu Orhan Gazi işte burada yatıyor. Osman Gazi aslında Söğüt’te vefat ediyor ve ilk olarak babası Ertuğrul Gazi’nin türbesine gömülüyor. Daha sonra Osmanlı’nın ikinci padişahı Orhan Gazi Bursa’yı fethedince babasının mezarını, vasiyeti gereği ‘Gümüşlü Kümbet’e taşıyor. Saint Elia Kilisesi'nin parlak kubbesi nedeniyle o dönemde verilen ismi Gümüşlü Kümbet. Daha sonra oğlu Orhan Gazi babasının naaşını ayrı bir türbeye taşıyor, ölünce kendisi de babasının yanına gömülüyor.
Ancak bu türbe de 1855’teki büyük Bursa depreminde yıkılıyor. Bunun üzerine 1863’te Sultan Abdülaziz Tophane’de karşılıklı iki türbe yaptırıyor. İşte bugün bildiğimiz Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri bunlar.
Gerek Türk, gerekse de yabancı olsun her Bursa ziyaretçisi için mutlaka uğranması gereken, yapısal özelliğinden çok manevi özelliğiyle ön plana çıkan Osmangazi ve Orhangazi türbeleri Bursa tarihini gezmeye başlamak için ideal bir nokta.
Osman Gazi Türbesi sekizgen yapıda inşa edilmiş. Türbenin zemininde orijinal mozaikler halen görülebiliyor. Osman Gazi’nin sandukasındaki sedef kakmalı süslemeler, imparatorluğun kurucusuna yakışır güzellikte.
Türbenin içerisinde Osman Gazi’ninkinden başka oğlu Alaaddin Paşa ile İbrahim Bey, Orhan Gazi’nin eşi Asporça Hatun ve Murat Hüdavendigar’ın oğlu Savcı Bey’in sandukaları da dahil olmak üzere toplam 12 sanduka daha görülebilir.
Orhan Gazi Türbesi ise kare tabanlı bir yapı. Bursa’nın fethinden önce Saint Elia Manastırı olan yere kurulduğu için tabanında halen manastırdan kalma yer mozaiklerini görmek mümkün. Osman Gazi Türbesi’ne nazaran daha sade süslemeleri olduğu söylenebilir. Ortada, pirinç korkulukların arasındaki büyük sanduka Orhan Gazi’ye ait. Üzerinde ise Hz Muhammed’e ait hadislerin işlendiği kadife bir örtü bulunuyor. Türbedeki diğer sandukalar ise Orhan Gazi’nin hanımı Nilüfer Hatun, çocukları ve yakınlarına ait.
Ulu Cami
Evliya Çelebi’nin tabiriyle “Bursa’nın Ayasofya’sı” olan Ullu Cami, Yıldırım Beyazıt zamanında 1396-1400 yılları arasında yaptırılmış. Cumhuriyete kadar ülkenin en büyük camii imiş.Yalnızca Bursa’nın değil, tüm Türkiye’nin en önemli camilerinden biri. Hatta tüm İslam aleminde de önemli diyebiliriz çünkü Bursa Ulu Cami Mekke (Mescid-i Haram), Medine (Mescid-i Nebevi), Kudüs (Mescid-i Aksa) ve Şam’dan (Emeviye Cami) sonra beşinci sırada öneme sahip olarak kabul ediliyor.
Yapısal özellikleri oldukça dikkat çekici. Bir kere Osmanlı camileri arasında çok kubbeli yapıların ilki olma özelliği taşıyor. 12 büyük dört köşe paye üzerinde 20 kubbesi bulunuyor. Ayrıca çok ayaklı cami tasarımının da en önemli örneği olarak kabul ediliyor. Çoğu Bursa camisi gibi şadırvanı içeride, bir kubbe altında bulunuyor. 16 köşeli havuzu ve üç çanaklı fıskiyesiyle bu şadırvan Ulu Cami mimarisini Selçuklu cami geleneğine bağlayan en önemli unsur.
Caminin iki minaresi bulunuyor. Bunların Batıda yer alanı Yıldırım Beyazıt tarafından, Doğudaki ise I. Mehmet tarafından yaptırılmış. Orijinalde üç kapısı olan camiye, sonradan hünkar mahfiline açılan bir kapı daha ilave edilmiş.
Niğbolu Seferi'nin dönüşünde yaptırılan cami, 1402 yılında Ankara Savaşı sonunda Yıldırım Beyazıt Timurlenk’e esir düşüp de Bursa Moğol işgaline uğradığında ve de sonrasındaki Fetret Devri sırasında hasar görüyor, hatta yakılmaya çalışılıyor. Dış cephe kaplamalarının önemli bir bölümü bu sırada harap oluyor. Hatta 1950’lerde yapılan restorasyona kadar da caminin dış cephesi moloz üstü sıvayla kalmış. Cami 1855’teki büyük depremde de hasar görüyor.
Caminin içerisinde görülecek pek çok güzellik var. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır Fethi ve hilafetin Osmanlı’ya geçmesiyle birlikte getirdiği Kabe kapısı örtüsü, hemen müezzin mahfilinin sol tarafına asılmış.
Sert ceviz ağacından yapılmış minberi ise Ulu Cami’nin belki de en çok hayranlık uyandıran sanatsal detayı. Kündekari tekniğiyle yapılmış bu minberin ustası net olarak bilinmiyor. Minberin bir tarafında güneş ve etrafındaki gezegenleri simgeleyen şekiller içeriyor, diğer tarafında ise galaksi sistemi yer alıyor. 6666 parçadan (Kuran’daki ayet sayısı) oluşan bu ahşap düzenek, yapım tekniği gereği çivisiz, tutkalsız, tamamen geçme usulle yapılmış.
Caminin süslemelerinin büyük bir kısmı ise depremden sonra Sultan Abdülmecid’in emriyle İstanbul’dan gönderilen hattatlar tarafından yapılmış. Hat levhaları dışında, dönemin modası gereği, elle çizilen süslemelerin bir kısmı da Fransız mimari süslemelerine benziyor.
Hanlar Bölgesi ve Koza Han
Ulu Cami’nin de içinde bulunduğu bölge pek çok hana ev sahipliği yapan meşhur Hanlar Bölgesi. Bursa’nın hanları, özellikle İpek Yolu üzerinde, Bursa’nın da ciddi bir ipek üretimine sahip olmasından dolayı tarihte oldukça önemli yerler. İpek Yolu üzerindeki kervanların konaklaması için yapılmış bu hanlar, günümüzde daha çok çeşitli dükkanların bulunduğu, kimi ise yeni yeni butik otellere dönüşen tarihi yapılar.
Ulu Cami’nin diğer tarafında yer alan Kapalıçarşı ise Hanlar Bölgesi’nin en önemli noktası. Orhan Gazi zamanında yapılmış ve bugüne kadar ticari önemini devam ettiren bir tarihi alan aslında Kapalıçarşı. Hanların tepeleri birleştirilerek oluşturulan büyük kapalı alana çevredeki diğer çarşılar da eklenmiş: Sahaflar Çarşısı, Aktarlar Çarşısı, İvaz Paşa, Gelincik, Sipahiler, Yorgancılar Çarşısı ve Eski Bakırcılar Çarşısı.
Bugün üstü moden mimariye göre kapatılmış olan Kapalıçarşı, aynı İstanbul’daki kardeşi gibi kuyumcular ve para borsasının ağırlıklı olduğu 130 dükkanla hizmet veren bir ticaret merkezi olmasının yanı sıra tarihi geziler içinde önemli bir durak durumunda.
Bursa’daki hanların önemli bir kısmı iyi durumda olsa da, pek çoğu da tarih içerisinde tahribata uğramış. Bursa’daki hanların başında gelenler Balibey Han, Fidan Han, Emir Han ve Geyve Han.
Bursa hanlarının en ünlüsü ve belki de en önemlisi ise Koza Han. II. Beyazıt tarafından 1492 yılında İstanbul’daki cami ve medresesine gelir sağlaması amacıyla yaptırılmış. İki katlı olarak inşa edilen hanın 40 tane beton kubbesi, üst katta 50, alt katta 45 olmak üzere toplam 95 tane odası bulunuyor. Ortadaki alanda ise bir mescid ile bir şadırvan var.
Koza Han, tarih boyunca Han-ı Cedid-i Evvel, Beylik, Kervansaray-ı Cedid-i Amire, Simkeş gibi isimlerle anılmış. İngiltere Kraliçesi Elizabeth de dahil olmak üzere pek çok ünlünün, siyasetçinin ve sanatçının da ziyaret ettiği bu ünlü han, günümüzde Bursa ipek işlerinin satıldığı en önemli noktaların başında geliyor.
Koza Han’ın ismi ise geçmişte burada ipekböceği kozalarının satıldığı dönemden geliyor. 1995’e kadar da burada koza borsası devam etmiş.
Yeşil Türbe, Yeşil Cami ve Türk İslam Eserleri Müzesi
Adeta Bursa’nın simgesi haline gelmiş olan Yeşil Türbe ve hemen karşısında yer alan Yeşil Cami, her Bursa kültür gezisinin olmazsa olmaz durakları. Hem Yeşil Cami hem de Yeşil Türbe Bursa’da o kadar benimsenmiş ki zaman içerisinde bulundukları semte dahi Yeşil denmeye başlamış.
Yeşil Külliyesi olarak geçen yapılar toplamının en ünlüsü Yeşil Türbe, aslında Çelebi Mehmet için yaptırılmış bir mezar. Mimarı Hacı İvaz Paşa ve yapım yılı 1421. İsmini ise yapımında kullanılan çinilerin renginden almış.
Çelebi Mehmet’in tarihteki önemi Yıldırım Beyazıt’ın ölümünden sonra oğulları arasındaki taht savaşıyla geçen ve Fetret Devri olarak biten 11 yıllık dönemi sonlandıran ve devleti bölünmekten kurtaran padişah olması. Hatta öyle ki kimileri kendisine Osmanlı İmparatorluğu’nun İkinci Kurucusu bile derler. Bu açıdan Yeşil Türbe’nin önemi bir kat daha artmaktadır.
Türbede Çelebi Mehmet’in yanı sıra oğulları Mahmud Bey ve Yusuf Bey ile kızları Sitti Hatun, Hafsa, ve Selçuk Hatun yatmaktadır.
Yeşil Türbe’nin ilginç bir özelliği Yeşil Cami’den daha yüksekte yer almasıdır. Normalde türbeler camilerden daha alçakta olurlar ancak o dönemde Osmanlı’nın sonunun geldiği gibi bir anlayışa karşı bir mesaj verilmek istenmiş ve “Yıkılmadık, ayaktayız” dercesine Yeşil Türbe hem oldukça gösterişli şekilde tasarlanmış, hem de bölgedeki en yüksek tepeye yaptırılmıştır.
Dışarıdan bakıldığında tek katlı gibi görünen türbenin aslında alt katında beşik tonozlu bir salonu daha vardır. Ancak bu salon ziyarete açık değil. Gerek kubbesi, gerek çinili mihrabı, gerekse de muhteşem süslemeleriyle Yeşil Türbe gerçek bir mimari ve sanat harikası. Osmanlı türbeleri içerisinde tamamen çiniyle kaplı olan tek örnek de Yeşil Türbe.
Hemen Yeşil Türbe’nin karşısında yer alan Yeşil Cami de, Bursa’nın en önemli noktalarından olan Yeşil Külliyesi’nin diğer önemli yapısı. Yine Hacı İvaz Paşa tarafından 1419 tarihinde yapılan bu cami, ters T planıyla Bursa camilerinin tipik özelliğini taşıyor. Bursa başkent olduğu için camilerin dışı olduğu kadar içinde de devlet meselelerinin konuşulması sıradan olaylardandı. T planın ortasına denk gelen şadırvandan çıkan su sesi, hem ilahi bir atmosfer yaratmakta, hem de köşelerde konuşulan önemli devlet meselelerinin dışarıdan duyulmasına engel olmaktaydı.
Yeşil Cami’nin yapımında Marmara’dan gelen mermerlerin yanı sıra tabi ki çiniler ve oyma süslemeler de kullanılmış. ‘Yeşil’ ismini ise tahrip olmadan önce minarelerinde bulunan yeşil süslemelerden almış. Caminin nakkaşı ise Nakkaş Ali. Yeşil Cami bugün halen aktif olarak kullanılıyor ve aynı anda 2000 kişinin namaz kılabileceği genişlikte.
Yeşil Külliyesi’ne ve Yeşil mahallesine kadar gelmişken, eğer vaktiniz de varsa uğramanız gereken bir diğer durak da Bursa Türk İslam Eserleri Müzesi. Burası aslında Çelebi Mehmet tarafından 1419 yılında inşa ettirilmiş olan Yeşil Medrese’nin ta kendisi. 12. Yüzyıldan günümüze kadar tarihlenen çeşitli el yazmaları, işlemeler, silahlar, keramik, ahşap ve maden işçiliği eserleri ile sikke, kitabe ve mezar taşları görebileceğiniz bu müze 1975’ten beri hizmet veriyor ve Pazartesi hariç her gün 10:00-17:00 arasında ziyarete açık.
Emir Sultan Cami ve Külliyesi
Yıldırım İlçesi’ndeki Emir Sultan Cami, Bursa’nın bir diğer önemli tarihi yapısı. İlk yapımında çiniler kullanılmış olmasına rağmen zaman içerisindeki tahribat sonucu yapılan tadilatlarda ağırlıklı olarak mermer kullanılmış. Yıldırım Beyazıt’ın kızının eşi adına 14. yüzyılda yaptırdığı cami bugün hala kullanılıyor.
Buhara doğumlu olduğu için Emir Buhari olarak geçen Emir Sultan’ın, “sultan” lakabı, Yıldırım Beyazıt’ın kızı Hundi Hatun’la evlendikten sonra verilmiş. Aslında hükümdar olmamasına rağmen adına cami, hatta külliye yaptırılmasının nedeniyse peygamber soyundan geliyor olması.
Emir Sultan Cami’nin en büyük özelliği ise Bursa camileri arasında en büyük kubbeye sahip olan cami olması. Üç Osmanlı sultanı tarafından veliliği kabul edilen ve akıl hocası olarak görülen Emir Sultan’ın aynı zamanda külliye içerisinde türbesi de bulunuyor. Ancak bu türbe artık orijinal halinde değil.
Emir Sultan Külliyesi’ne 18. ve 19. yüzyıllarda bir kütüphane ve çeşmeler eklenmiş. Ancak bugüne kadar külliyede yalnızca Emir Sultan Cami, Emir Sultan Türbesi, hamam ve bir kaç çeşme kalabilmiş.
Muradiye Külliyesi ve Sultan Türbeleri
Sultan 2. Murad tarafından 1425-1426 yılları arasında yaptırılan Muradiye Külliyesi, bize göre Bursa’daki en etkileyici tarihi noktalardan biri. Muradiye Cami’nin yanı sıra hamam, medrese, imaret, sübyan mektebi, sultanın kendi türbesi ve darüşşifa barındıran külliye, Bursa’daki en önemli külliye yapısı olarak görülebilir. Sübyan mektebi bugüne kadar dayanmamışsa da diğer tüm yapılar Muradiye Külliyesi’nde ziyarete açık durumda.
Külliyenin en önemli yapısı olan Muradiye Cami, iki minareli zaviyeli cami formunda yaptırılmış. Caminin önemi ise Bursa’da padişahlar adına yaptırılan son cami olmasından geliyor. Girişte mavi çiniden iki tane yıldırım işareti göreceksiniz. Bunlar II. Murad’ın düşmanlarını yıldırım gibi çarptığını ifade ediyor. Mihrabın batısındaki duvarda yine Kabe örtüsü bulunuyor. Camideki ahşap müezzin mahfili ile Rokoko tarzındaki alçı mihrabı, 1855 depreminden sonraki tadilatta eklenmiş.
Hemen caminin yakınındaki Muradiye Medresesi 14 yane yurt odası, dershane, şadırvan ve kütüphaneye sahip. Bu bina bugün Kanser Tanı Merkezi olarak kullanılıyor. Muradiye Hamamı ise günümüzde külliye alanının dışında kalmış, caddenin karşısında bulunmakta ve engelli merkezi olarak kullanılıyor.
Muradiye Külliyesi’nde asla atlamamanız gereken, hatta Bursa ziyaretinizde belki de en çok etkileneceğiniz yerlerden biri de burada bulunan türbeler topluluğu, yani Sultan Türbeleri. Burası tüm Osmanlı Hanedanı’nın en önemli mezarlığı olarak düşünülmeli çünkü başka hiç bir yerde bu kadar çok sayıda haneden ferdi bir arada yatmıyor.
Sultan Türbeleri’nin en başında tabi ki Sultan II. Murad Türbesi geliyor. Fatih Sultan Mehmed’in babası olan Murat Hüdavendigar’ın aslında en sevdiği oğlunun Şehzade Alaaddin olduğu ve muhtemelen de tahtı ona bırakacağı söyleniyor. Ancak 1443’te Alaaddin attan düşerek ölüyor ve Sultan II. Murad bu ölümden çok etkileniyor. O kadar etkileniyor ki tahtı diğer oğlu II. Mehmed’e (Fatih) bırakarak inzivaya çekiliyor. Tahtı çok genç devralan Fatih’in bir süre sonra babasını göreve çağırma hikayesini hepimiz biliriz. 1446 yılında ikinci saltanatı başlayan II. Murad, 1451’deki ölümüne kadar tahtta kalıyor.
Oğlu Şehzade Alaaddin’e olan sevgisini işte burada, Bursa Sultan Türbeleri’nde görebilirsiniz. Vasiyeti üzerine oğlu Şehzade Alaaddin için yaptırdığı türbenin yanına gömülmek istiyor. Aynı zamanda türbenin üzerinde bir açıklık bırakılmasını ve Allah’ın rahmetinin üzerine yağmasını da vasiyet ediyor. Bugün hala türbenin üzerinde bir açık pencere bulunmasının nedeni budur.
Sultan II. Murad’ın türbesi çok şaşalı değil. Girişindeki saçak oldukça güzel olsa da türbenin içi oldukça sade. Yine vasiyeti gereği de naaşı sanduka içinde değil, direk toprağa gömülmüş. 2015’te yapılan restorasyonda daha önce fark edilmeyen Lale Devri ve barok dönem motifleri bulunmuş türbe içinde. Türbenin hemen yanındaki odada ise kızları Fatma ve Hatice sultanların sandukalarının yanı sıra, en sevdiği şehzadesi ve yakınına gömülmeyi vasiyet ettiği Şehzade Alaaddin’in sandukası bulunuyor.
Sultan II. Murad’ınki dışında 12 adet daha türbe bulunuyor Sultan Türbeleri alanında. Toplamda 100 yıllık bir süre içerisinde peyderpey yaptırılan bu türbeler;
II. Beyazıd’ın eşleri Gülruh Hatun ve Şirin Hatun türbeleri,
Beyazıd’ın oğlunun eşi olan Mükrime Hatun Türbesi,
Ebe Hatun Türbesi (Fatih Sultan Mehmet’in ebesi),
Şehzade Mahmut Türbesi (II. Beyazıd’ın oğlu),
Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığında boğdurttuğu kardeşi Şehzade Ahmet’in türbesi (ki içerisinde boğdurulan diğer kardeş olan Şehzade Korkut’un da sandukası bulunuyor),
Fatih Sultan Mehmet’in eşlerinden Gülşah Hatun Türbesi,
Hatuniye Türbesi (Fatih’in annesi Hüma Hatun gömülü),
Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurulan Şehzade Mustafa’nın türbesi,
Cem Sultan Türbesi ki orijinalde Fatih’in oğlu Şehzade Mustafa için yapılmış olmasına rağmen sonradan kardeşi Cem Sultan buraya gömülünce Cem Sultan Türbesi olarak anılmaya başlamış,
Saraylılar Türbesi (açık bir türbe ancak içinde yatanların Mahidevran Sultan’ın ablaları olduğu düşünülüyor)
Sultan Türbeleri’nde kısa bir tur attığınızda dahi kendinizi Osmanlı padişahlarının tarihine ve hayatlarına tekrardan şöyle bir göz atmak zorunda hissediyorsunuz.
Bu türbelerin içerisinde en gösterişli olanı çinileri ve süslemeleriyle Cem Sultan Türbesi. O yüzden eğer vaktiniz azsa Sultan Murad Türbesi dışında bunu gezmeyi düşünebilirsiniz.
Son dönemde Muhteşem Yüzyıl dizisinin de etkisiyle Şehzade Mustafa Türbesi de yoğun ziyaretçi alır olmuş.
Türbelerin yanı sıra külliyenin içerisinde bir de Mezar Taşları Müzesi yer alıyor. Malum Bursa hanedanın fertlerinin uzun yıllar kullandığı bir yerleşim ve başkent olduğu için ve o dönemden kayıtlar da çok sağlıklı olmadığı için pek çok mezar taşının aslında önemli şahsiyetlere ait olduğu tahmin edilse de çoğunun aslı net olarak tespit edilemiyor. Tam tespit edilemeyen ve belki ileride kime ait oldukları bulunur diye düşünülen mezar taşları işte burada toplanmışlar.
Karagöz Müzesi
Aslında Karagöz Müzesi ile ilgili detaylı bir gezi notu yazıp yayınladık. Buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Ama bütünlük açısından burada da 1-2 satır bahsedelim.
Gölge oyununun bu sevimli ve komik kahramanları, nüktedan Karagöz ve Hacivat’ın aslında gerçekten de yaşamış karakterler olduğuna inanılıyor. Ulu Cami’nin ve yanındaki Orhan Gazi Camisi’nin inşaatında çalışan bir demirci ustası (Karagöz) ile bir duvarcı ustası (Hacivat) aralarında şakalaşmalarıyla çevrenin çokça ilgisini çekerlermiş. Ancak işi yavaşlattıkları gerekçesiyle idam edilmeleriyle birlikte herkes çok üzülür. Onları sevenlerden Şeyh Küsteri ise bu karakterleri iki çarıkla canlandırıp hikayelerini arkasında ışık yanan bir çarşafın ardından anlatmaya başlar. Böylece gölge oyunu doğar.
Yıllar içerisinde gölge oyununda Karagöz ile Hacivat’ın yanı sıra bildiğimiz diğer karakterler olan Tuzsuz Deli Bekir, Beberuhi gibi canlandırmalar yıllarca hayali ismi verilen sanatçılar tarafından oynatılmıştır. Bir geleneksel Türk sanatı olan gölge oyunu da, işte Bursa’daki bu Karagöz Müzesi’nde temsil edilip yaşatılıyor. Çekirge semtindeki müzeyi ziyaret ettiğinizde yalnızca kuklaları ve yapım tekniklerini görmekle kalmıyor, aynı zamanda Cumartesi öğlen saatlerinde giderseniz gölge oyunu gösterisi de izleme şansı buluyorsunuz.
Irgandı Köprüsü
1442 tarihli Irgandı Köprüsü son dönemde popülerliği artan bir tarihi yapı. Dünyadaki sayılı çarşılı köprü örneklerinden biri. Venedik’teki Rialto Köprüsü, Floransa’daki Ponte Vecchio ve Bulgaristan Lofça’daki Osma Köprüsü ile birlikte en bilinen çarşılı köprülerden biri. Hatta biz bu diğer çarşılı köprüleri şu Instagram gönderimizde sormuş ve bilenlerden birine de Irgandı’dan küçük bir hediye getirmiştik ☺
Irgandı’nın ismi de kendisi gibi ilginç. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de geçtiği şekliyle “ırgalamak” yani sallamak, sarsmak kelimelerinden geliyor.
Köprü 1442 yılında Hoca Muslihuddin tarafından, II. Murad döneminde yaptırıldığı düşünülmekte. Köprü başlangıçta nehrin iki yakası arasında geçiş sağlamak amacıyla yapılmış olsa da yıllar içerisinde üzerindeki dükkanların popülaritesi köprünün ulaşım fonksiyonunu geçmiş. Alt kısmına atların bağlandığı ahırların da yapıldığı köprü, Osmanlı döneminde de oldukça popülermiş.
Büyük Bursa Depremi’nde hasar görmüş ve Yunan işgali sırasında da bombalanmış olan bu köprü BursaBelediyesi tarafından 2004 yılında restore edilerek tekrar kullanıma açılmış. Bugün üzerinde bulunan 33 adet dükkan, geleneksel sanatlarla uğraşan sanatçılara tahsis edilmiş durumda. Köprünün üzerinde kısa bir dolaştığınızda içeriden ney sesleri duyabiliyor, kısaca içeri göz attığınızda hattatları işleri başında görebiliyor, çini ve seramik sanatçılarının eserlerinden küçük hediyelikler edinebiliyorsunuz.
Hünkar Köşkü
Kasr-ı Hümayun, Kasr-ı Milli, Cumhuriyet Köşkü ve Atatürk Köşkü isimleri de almış olan bu köşk 1859 yılında Sultan Abdülmecid döneminde av köşkü olarak yaptırılmış. Uludağ eteklerinde, Temenyeri Parkı’nın hemen üzerinde yer alan köşk, şehre hakim bir noktada. Öyle ki bir çay molası için bahçesine oturduğunuzda tüm Bursa’yı görebiliyorsunuz desek yeridir.
Köşkün yapım hikayesi de etkileyici. Sultan Abdülmecid’in ziyaret edeceği haberi geldiğinde, Bursa Valisi Mehmet Salih, 19 gün içerisinde köşkün bitirilmesini sağlıyor. O dönemin koşulları düşünüldüğünde gerçekten de çok etkileyici bir zaman aralığı olduğunu söylemek gerek.
Abdülmecit gerçekten de köşke geliyor ve 29 Haziran-2 Temmuz 1844 yılları arasında konaklıyor. Sonraki dönemde 1862’de Abdülaziz, 1909’da ise Mehmed Reşad da köşkü ziyaret ediyor ve konaklıyorlar.
Köşkün kuzey kısmındaki ağaçlıklı alana Temenna deniyor. Burası padişahın halkı selamladığı yer. Zaten parkın ismi olan Temenyeri kelimesi de buradan geliyor.
Cumhuriyet döneminde köşkte Atatürk de konaklıyor. Hatta bugün köşkteki müzeyi gezdiğinizde Atatürk’ün konakladığı döneme ait düzeneği ve Atatürk’ün pek çok eşyasını da görebiliyorsunuz.
Köşkün içinde, tavan ve duvarlarda kalem işi süslemeler var. Özellikle kabul salonundaki süsleme ve dekorasyon hoşunuza gidip ilginizi çekecektir. Salona açılan Atatürk’ün yatak odası ise kendisinin yattığı ve başucunda baş harfleri (K&A) işli karyola, terlikleri ve fotoğrafları ile oldukça etkileyici. Bunun dışında Atatürk’ün çalışma odası, alt katta ortasında küçük bir havuz bulunan salon, yemek odası (Aslanlı Oda) ile yaver odası bulunuyor köşkte.
Köşk 1995 yılında kapsamlı bir restorasyondan geçmiş ve de 2003 yılında müze olarak ziyarete açılmış. 2011 yılında buraya eklenen restoran (belediye tesisi) ziyaretçilere özellikle yaz aylarında serin bir mola fırsatı veriyor.
İnkaya Tarihi Çınar Ağacı
Serin bir mola demişken, İnkaya’daki Tarihi Çınar Ağacı’nı da es geçmemek lazım. Ola ki Bursa’ya sıcak yaz günlerinden birinde geldiniz ve serinlemek istiyorsunuz, Uludağ’a çıkmak dışında bir diğer alternatifiniz de kendinizi işte bu anıt ağacın dibindeki kafelere atmak.
İnkaya, Osmanlı’nın ilk köylerinden biri. Çınarın ise köyden geri kalır yanı yok, 600 yaşının üzerinde. 35 metre yüksekliğinde ve çapı da 3 metre. Çevresi ise 9.2 metre. 13 tane ana dalı (kolu) mevcut. Dallarının kalınlıkları ise 4 metreyi buluyor.
Türkiye’nin en yaşlı ağaçlarından olan İnkaya Çınarı’nın muhteşem görüntüsünün yanı sıra altındaki çay bahçesinde kahvaltı ve çay-kahve molaları oldukça iyi bir fikir. Ancak bu noktaya kesinlikle araçla gelmelisiniz. Yürümeniz mümkün değil.
Bursa Kalesi ve Şehir Surları
Osmanlı’dan değil, Bizans’tan değil, Roma’dan bile değil taa Bitinya’dan kalma bir kale Bursa kalesi. Bölgenin korumaya en elverişli yeri olduğu için bu nokta her zaman kale olarak kullanılmış. Tarihi milattan önce 1. Yüzyıla kadar gitse de her dönemde kalenin başına gelenler net olarak bilinmiyor. Yalnızca bütün bu devletler döneminde kaleye katmanlar eklendiği konusunda bilgimiz var.
3.5 kilometrelik surları ve 14 tane de burcu olan kalenin giriş apıları ise Yer Kapı, Hisar Kapı, Kaplıca Kapı, Zindan Kapı ve Pınarbaşı Kapısı. Bunların içinde Hisar Kapı 1855’teki büyük Bursa Depremi’nde yıkılmış. Pınarbaşı Kapı ile Zindan Kapı arasındaki surlar ise o noktaya yapılan evler nedeniyle yıllar içerisinde ortadan kaybolmuş. Timur saldırıları sırasında da önemli bir kısmı tahrip olmuş surlar, Hacı İvaz Paşa tarafından onarılsa da bugüne tamamı kalmış değil tabi.
Yine de Bursa Kalesi ve Surları bugün halen ziyaret edilebiliyor. İbn-i Batuta’dan Evliya Çelebi’ye, Pierre Loti’den Ahmet Şerif’e kadar pek çok ziyaretçinin anılarında Bursa Kalesi’nden bahsediliyor.
Bizim tavsiyemiz ise buraya merkezden araçla gelerek, kale gezisini diğer şehrin hafif dışındaki gezilecek yerlerle birleştirmek. Özellikle de Panorama 1326 Bursa Fetih Müzesi’ni gezdikten sonra kaleyi ziyaret ederseniz, buradaki tarih gözünüzde çok daha iyi canlanacaktır.