Karadeniz Turu: Artvin

Maceralı Trabzon yolculuğundan sonra yeni bir maceraya daha atılmak için tekrar koyulduk yollara :) Bu seferki rota benim için en özel, en muhteşem, en en en diye sabahlara kadar sıralayabileceğim bir rota; Artvin. ''Senin için anlamı, önemi ne ki bu memleketin?'' derseniz, ben aslen Artvinliyim ve 23 senedir ilk kez Artvin'e gidiyorum.

Tabi bir heyecan, bir merak söz konusu. Ata toprakları neticede. Bir de Artvin'e gelmeden önce herkes bana ''Ya Artvinli olup nasıl oraya gitmezsin? Orası bir cennet!'' diyordu. E tabi bu lafları da duyduktan sonra merakınız daha da artıyor. Bu arada unutmadan o şekilde konuşup beni Karadeniz turu için yollara düşürenlere de selam olsun :) 

Gerçekten de sonuna kadar haklılarmış. Burası bir cennet yahu! Her yer yemyeşil. İstanbul'da doğup büyümüş biri olarak ben bu kadar yeşile, böyle oksijen patlamasına hiç alışkın değilim :)

Tabi ben hep doğa doğa deyip durdum ama bir sorun var; yollar. Artvin malumunuz dağlık bir şehir ve Artvin'in her yerinde maalesef ki yollar çok iyi değil. Bazı yolları asfalt olduğu için sıkıntı yaşamazsınız ama bazı yolları görseniz içler acısı. Ondan mütevellit ''Aman buralarda nasıl yaşanır?, Nasıl bir yerlere gidilir?'' soruları beliriyor kafanızda.

Bir de ben bunları merkezde demeye başladım, düşünün tepelere çıkarkenki halimi... Yollardan büyük baş hayvanlar geçiyor, yan taraflar uçurum. Bir de o gün bir araç kaza yapmış olmasın mı? Bende ki korku tavan yaptı. Sürekli ''Öleceğiz öleceğiz!'' deyip babamın eğlence konusu olsam da ne yapayım yani :) Tabi şunu da söyleyeyim bu korku güzel bir manzara yakaladığınızda bir anda ne hikmetse geçiyor. Tepeye çıktıkça bir bakıyorsunuz ki tamam adrenalin tavan yapmış ama manzara da güzelleşmiş. Daha da geniş bir açı ile her şeyi görüyorsunuz. Bu sefer de işte benim gibi ''Adrenalimi yaşarım, doğa aşığı pozu veririm!'' moduna geçiyorsunuz. 

İlk durağımız köyüm Macahel. Macahel'i daha önceden duydunuz mu bilmiyorum ama kendisi Gürcistan'a sınırı olan bir köy. Vakti zamanında Artvin, Türk topraklarına dahil olunca bazı Gürcüler Gürcistan'da bazıları ise Artvin'de kalmışlar. Bizim tayfa Türkiye sınırında kalanlardan :)

Macahel'e gelince ilk olarak Macahel'in en sosyetik yeri sayılan Nahiye'ye gittik. İstanbul'da Nişantaşı ne ise Macahel'de de Nahiye o imiş anladığım kadarı ile :) Tabi bu Nişantaşı biraz farklı bir Nişantaşı onu söyleyeyim. Farkı ne derseniz; orada Nişantaşı'na göre biraz daha fazla; hatta çok daha fazla yeşili göreceksiniz.

Nahiye sonrasında artık daha tepelere doğru yol almaya başladık. Biz yol almaya başlarken macera katsayımız da bununla eş oranlı olarak arttı. E tabi öyle yollardan tangur tungur gidip, yanınızda ki uçurumları, siz yükseldikçe ufalan yolları görüp de maceraya atıldığınızı düşünmemek elde değil. Bir de merkezden o kadar uzaklaşıyorsunuz ki bir eksiğiniz olsa yandınız. Yol üzerinde bir şeyler satın alabileceğiniz bir dükkan yok. 

Unutmadan şunu da ekleyeyim; eğer tepe kısımlara çıkacaksanız sakın akşam vaktine kalmayın ve alt tarafı yüksek arabalarla gidin! Çünkü gece o zorlu yollarda yolu doğru düzgün göremeden, arabanızın altını vura vura giderseniz Allah muhafaza!

Yalnız bende amma korkuttum! Güya memleket tanıtıp, turist çekmesine katkıda bulunacağım :) Ama ne yapayım her konuda uyarmak lazım ki oraya gittiğinizde sıkıntı yaşamayın. 

Bir de Artvin'e yolunuz düşerse mutlaka köy halkına, köy hayatına karışmaya bakın. O kadar farklı bir tecrübe ki anlatamam. Tabi benim için başta biraz zorlu olduğunu itiraf edeceğim. Isırgan otları ile bileği şişirmeler, sivri sineklerin brunch'ı olmalar, dik yollardan ineyim derken merkeze kadar uçacağım korkusu falan başta bir zorluk yaşatıyor. Fakat sonrasında ''Aman ayı çıkar.'' dediğiniz yolda bile yürüyorsunuz ya da yılan görseniz elinize alıp sevecek moda geliyorsunuz. 

Tabi bu moda gelmek iyi ama 2 günlük köy maceramızdan sonra şehre inme vaktinin de geldiğini düşündük ve köy yolundan merkeze doğru inmeye başladık.

Merkeze doğru inerken ciddi bir zorluk yaşadık. Çünkü hava sisliydi ve önümüzü görmemiz o kadar zorlaştı ki size anlatamam. Tabi bu kadar zorluk benim fotoğraf çekilmeme engel oldu mu? Tabi ki HAYIR! :) Yolda giderken karşılaştığım şu manzarayı da fotoğraflamasam olmazdı ama. Yaz ayında olmamıza rağmen hala bazı bölgelerde karlar erimemişti. Fotoğraf çekildiğim yer de o bölgelerden biri.

O kocaman karları gördükten ve önünde o anı ölümsüzleştirdikten sonra yine yola devam ettik. Bu seferki rota Artvin'in gözbebeği sayabileceğimiz rotalardan biri; Kara Göl. Gerçekten muhteşem bir manzaraya sahip. Genel de insanlar orayı piknik yapmak için kullanıyor. Bizim piknik için zamanımız maalesef yoktu ama sizin Artvin'e yolunuz düşerse mutlaka benim için de piknik yapın! :)

Ibn Battuna’nın “Yolculuk, önce seni sözsüz bırakır; sonra da iyi bir hikâye anlatıcısına dönüştürür” diye güzel bir sözü vardır. Bu söz Artvin’e yapılacak bir seyahati tanımlayacak belki de en iyi söz. Şehre ilk gittiğinizde söylenecek sözünüz yoktur; çünkü doğa gereken her şeyi söyler sizin yerinize. Beton yığınları arasına döndüğünüzde de o muhteşem yeşilin hikâyesini anlatır durursunuz.

Artvin’in kültürel çekiciliklerini anlatarak başlamak istiyorum bu güzel hikâyeye. Şehrin en önemli kültürel değeri, Artvin’in merkezinde bulunan ve dünyanın en büyük Atatürk heykelinin olduğu Atatepe’dir. Hem Atatürk’ü ziyaret edip hem de Artvin’e doyasıya bakmak için muhteşem bir yer burası. Ayrıca Artvin’in merkezinden Kafkasör’e doğru ilerleyebilir ve harika manzaralarla karşılaşabilirsiniz.

Artvin’de tarih boyunca çeşitli toplumlar yaşadığı için yaşayan her toplum kendi dinine ait ibadet merkezlerini inşa etmiş. Merkez Çarşı Camii, Balcıoğlu Camii, Salihbey Camii, İskender Paşa Camii, İşhan Kilisesi, Hamamlı Kilisesi, Tibeti Kilisesi, Tekkale Manastırı, Altıparmak Kilisesi (Camii), Porta Manastırı gibi çeşitli ibadet yerleri yapılmış.

Artvin aynı zamanda kaleleriyle de ünlü bir şehir. Farklı faklı ilçelerde bulunan bu kalelerden en bilinenleri arasında Ciha Kalesi, Şavşat Kalesi, Gevhernik Kalesi ve Artvin Kalesi’ni sayabiliriz. Diğer kalelerden bazıları harap durumda olduğu için turizme açılamıyor.

Kültürel anlamda son olarak da festivallerinden bahsetmek istiyorum. Artvin’de yıl içerisinde boğa güreşlerinden tutun da yayla şenliklerine kadar birçok festival yapılıyor. Hem eğlenmek hem de doğaya doymak için Artvin’de festivale gitmek iyi bir seçenek olabilir.

Şimdi sıra Artvin’in doğal güzelliklerinin hikâyesini anlatmaya geldi. Artvin’in doğal güzelliklerinin hikâyesini anlatmaya aslında sayfalar yetmez. Her yanında akan şelaleler, sizi temiz havaya doyuran bir yeşil ve o yeşile eşlik eden bir deniz… Galiba bütün hikâyenin özeti bu olabilir.

Artvin’de doğal güzellik denildiği zaman ilk olarak akla Macahel (Camili) Köyü geliyor. Macahel Köyü, hem Gürcistan’da hem de Türkiye’de toprakları bulunan bir köy ve Türkiye’de UNESCO tarafından korunan ilk köy olma özelliği taşıyor. Türkiye’deki ilk ve tek biyosfer rezerv alanı oluşu ve muhteşem doğa manzarası ile de her sene çok sayıda turist çekiyor. Köy sınırlarında bulunan Maral Şelalesi de mutlaka görülmeli.

Şelale demişken Arhavi’de bulunan Çiftekemer Köprüsü ve Mençuna Şelalesi’ni de unutmamak gerekir. Hopa’dan Arhavi’ye doğru ilerlerken tabelalarına rastlamak mümkün.

Dünyanın en büyük ikinci kanyonu olma özelliği taşıyan Cehennem Deresi Kanyonu da Artvin’in Ardanuç ilçesinde yer alıyor. Bunu çoğumuz yeni öğreniyoruz eminim. Yeni yeni duyulsa da turizmde önemli bir değer haline geleceğini düşünüyorum. Doğal güzellik deyip de Karagöl’den bahsetmemek asla olmaz. Turistlerin görmek ve fotoğraf çekilmek, yerlilerin ise piknik yapmak için tercih ettiği Karagöl’ü mutlaka ziyaret edin. Hatta vaktiniz varsa sizde yerlileri gibi piknik yapabilirsiniz. Artvin’de çeşitli spor aktiviteleri de yapılmakta. Kano, rafting ve yürüyüş bunların en başında geliyor. Kano ve rafting Çoruh Nehri’nde ve Barhal Çayı’nda yapılıyor. Yürüyüş için ise Macahel Köyü’nü tavsiye ederim. Ayrıca, Arhavi’de ATV’lerle keyifli bir tur da yapabilirsiniz.

Bu arada Artvinli olmama rağmen ilk kez öğrendiğim bir gerçek var. O da Artvin'in dönerinin meşhur olduğu. Daha önceden duydunuz mu bilmiyorum ama ben duyunca şaşırdım açıkçası. Ayrıca Artvin'de döner keyfi yapmak istiyorsanız 14:00'den önce merkezde bulunmanızda fayda var yoksa döner bulmanız zor :)

Veee son olarak güzel Artvin'e veda... İnsan memleketi mevzu bahis olunca kalbinin bir parçasını orada bırakabiliyormuş. Bana Artvin bunu öğretti. Giderken pek buruğum, pek üzgünüm ama bunun son olmayacağını da biliyorum :) Sizin de yolunuz mutlaka düşsün memleketime.

Sevgilerimle...