Kastamonu'daki Cennet: Abana

Kastamonu iline bağlı 4 bin nüfuslu bir ilçe olan Abana, her ne kadar Türkiye genelinde bilinmese de; denizi, 6 kilometre uzunluğundaki kumsalı ve yemyeşil doğasıyla birlikte turizm açısından bölgenin en gelişmiş ve tercih edilen yeri. Zaten hâlihazırda da en önemli geçim kaynağı turizm. İlçe; fotoğraf ve gezi severler açısından Hacıveli Bölgesi ve tarihi evleri ile önemli bir potansiyele sahip. Kastamonu’ya 90 kilometre, İnebolu’ya 13 kilometre ve Sinop’a 132 kilometre uzaklıkta.

İlçeyi sanırım Behçet Kemal Çağlar en güzel şu şiiriyle anlatmış: “Hiç yüz vermez; geriye, kötüye, yabana. Başı dik, alnı açık Atatürkçü Abana. Mavi suyla, yeşil dağ arasında mutlu-hür. Abana yürekten bağlı büyük Atatürk sana.“

Abana’nın yakın dönemdeki en önemli etkinliği 1956 yılında Limasollu Naci Yayınları destekli olarak burada oluşturulan “İngilizce konuşma kampı” olmuş. Bu dönemde ilçenin tamamen İngilizce konuşulan bir yer olması planlanmış ve bu uygulama 20 yıl kadar sürmüş. Bu sürede, bölgeye birçok yerli ve yabancı dil öğretmeni gelmiş. Açıkçası bu durumun şu an itibariyle ilçeye etkisi net olarak gözlemleyemesem de sanırım turizmin gelişmesine etkisi olduğunu söyleyebilirim.

Turizme ek olarak bölgenin diğer önemli bir potansiyeli ise balıkçılık. Bunu güzel açılarla fotoğraflamak ise benim için ayrı bir zevk.

Devlet hastanesinin hemen üzerinde yer alan Rıdvan Oyar Mesire Yeri hem şehir ormanı hem de seyir terası ile Abana’yı doya doya seyrederken kapalı ya da açık ortamda kahvaltı ya da piknik yapmak için çok güzel bir ortam.

Özellikle manzara fotoğrafı çekmek isteyenler için ise ideal. Çünkü çevrenin panoramik manzarası muhteşem.

Hacıveli Köyü; Kastamonu’nun en eski yerleşim yeri olarak kabul ediliyor. İsmini, bir zamanlar burada yaşayan “Hacı Velo’dan” almış. Gerçekten de bu eskilik, doğa ve yaşam ile o kadar güzel bütünleşmiş ki bu köy ve civarı fotoğraf sever arkadaşlarım için gerçek bir hazine.

Özellikle evlere giden dar yolların etrafındaki zengin bitki örtüsü insan elinin de değmemesiyle ağaç mağaraları oluşturuyor, her biri muhteşem birer yeşil podyumu andırıyor.

Ortam o kadar sıcak ki basit bir kömürlük bile sizin fotoğraflamanız için mükemmel bir obje olabiliyor.

Köyü gezerken sokakta şeker pancarı pekmezi yapmakta olan bir köylü bacımıza rastladık. Flaşlar patlayınca daha önce böyle bir şey yaşamamış olmaması nedeniyle tedirgin oldu. Kendisinin ve pekmez kaynatma işinin bizim için önemli bir fotoğraf karesi olduğunu anlayınca da gülümseyip poz vermeye başladı.

Burada en çok merak ettiğim konu şehirden kaçıp böyle bir ortamda yaşayan insanlar olup olmadığıydı. Yani tersine göçten bahsediyorum. Gezerken böyle bir çifte de rastladık. Kendileri bizi görünce yeni yaptırdıkları evlerine çay içmeye davet ettiler.

Yaklaşık olarak 10 senedir hayalini kurdukları bu eve yeni taşınmışlar. Mutlulukları yüzlerinden okunuyordu

Köyün çok eski olması sebebiyle uzun zamandır uğranmayan kapısı kilitli ve terkedilmiş evler de vardı. Sanırım kimse gelmezse 5-10 sene içinde ormana dâhil olup kaybolup gidecekler.

Köydeki bazı evler ise sağlam gibi görünse de terkedilmiş. Ev tahtalarının arasından sarmaşıklar çıkmaya başlamış. Ancak her biri muhteşem birer fotoğraf yaratıyor. Etraf kestane ve sarı hurma ağaçlarıyla dolu. Doğanın tadı inanılmaz.

Artık buraya geldiğimiz yere yani Hacıveli Köyü sahiline iniyoruz. Fotoğrafta görülen Hacıveli Camisi ise1805 yılında yapılmış. Söylentiye göre yöreye adını veren Hacı Velo’nun 18 oğlu ve 18 gemisi varmış. Bir gün, Hacı Velo, denizde demirli bulunan 18 gemiye bakarak övünüp “Bundan sonra yoksulluk görmeyeceğiz.” demiş ancak bir süre sonra 18 gemi batmış, 18 oğlu da boğularak ölmüş.

İşte Hacı Velo’nun oğullarının gömüldüğü söylenen Hacıveli Camisi’nin arka bahçesi. Ne kadar dingin değil mi? Değerli arkadaşlarım Abana ve civarı ile ilgili anlatabileceklerim bu kadar. Bölgeyi net olarak yaşayıp fotoğraflayabilmeniz için en az bir gün kalacak şekilde planlama yapmanızın uygun olacağını düşünüyorum. Sağlıcakla kalın.