Gezimizin ilk durağı olan Parma, Emilia-Romagna bölgesinde ve aynı ismi taşıyan Parma ilinin merkezi… Parma’nın Etrüsk asıllı ismi antik Romalılar tarafından da kullanılmış ve Roma ordularının kullandığı yuvarlak kalkanlar da Parma olarak anılmışlar…
Şehrin ortasından geçen Parma Çayı o devirde zengin asillerle fakir halk arasında da bir ayırım yaratmış, nehrin bir tarafında asiller yaşarken diğer tarafında fakir halk yaşamış. Şehir merkezi tarihi binalar açısından oldukça zengin, binaların neredeyse tamamı tarihi ve çeşitli mimari özelliklerde yapılmış. Katedral, National Gallery, Arkeoloji Müzesi, Palatina Kütüphanesi, Bodoni Müzesi bunlardan birkaçı… Saint John Kilisesi’ndeki Correggio’nun muhteşem fresklerini de görmeden dönmeyin. Ferrari ailesine ait kuklaların sergilendiği Puppets Kalesi de görülecek yerler arasında… Farnese Tiyatrosu ve Regio Tiyatrosu Toscanini’nin doğduğu yer, operaların mabedi adeta…
Parma Üniversitesi Avrupa’nın en eski üniversitelerinden… Şehrin görülmeye değer en önemli noktalarından biri tamamen ahşap konstrüksiyon olan tiyatro salonu; savaş sırasında ağır hasar almış ve neredeyse tamamı yıkılmış ama eskiye sadık kalınarak çok başarılı bir renovasyonla onarılmış, eski ve yeni bölümlerin ayırt edilmesi hiç de mümkün değil.
Pecorino peyniri, soğuk preslenmiş zeytinyağı, cantucci bisküvisi, jambonu (Prosciutto di Parma), özel “Parmesan” peyniri (Parmigiano-Reggiano) ile ünlü olunca öğle ve akşam yemeklerimiz bu iki lezzet ağırlıklı oluyor. Jambon severler için bir bilgi; her sene Haziran ayında bu şehirde Ham-Jambon Festivali yapılıyormuş. İtalya’da pizza çok güzel elbette ama artık Türkiye’de de çok güzel pizza yapılıyor. İtalya’da hamurunun lezzeti olarak aklımda kalan en lezzetli pizza, Parma’da yediğimiz pizza oldu. Tabii ben İtalya’ya gelince her fırsatta, hiç vazgeçemeyeceğim bir tatlı olan “tiramisu” yemeyi de ihmal etmiyorum elbette…