Görülmeye değer kentlerimizden biri Eskişehir. İkinci kez gittiğim Eskişehir’de restorasyon işlerinin hızla ilerlediğini memnunlukla gördüm ve bir kez daha hayran kaldım bu şehre. Ayrıca güzel bir haber de UNESCO Milli Komisyonunun 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği ve Somut Olmayan Kültürel Miras Başkentliği çalışmalarını görüşmek üzere Eskişehir'e gelmiş olması ve Eskişehir’in Unesco Dünya Mirası (UDM) aday listesine girmesi (böylece Türkiye UDM aday listesine 38. yerini eklemiş oldu). Ayrıca Eskişehir yakınlarındaki Yazılıkaya’nın Dünya Kültürel Miras listesine girmesi için de çalışmaların devam etmekte.
İlk gidişimde çok beğendiğim ve memnun kaldığım otelde kaldık yine. Odun Pazarı'ndaki “Babüssaade” yeni adıyla “Abacı Otel”.
Birbirinden farklı 11 konaktan oluşan otel konum olarak da gezilecek yerlere, tramvay istasyonuna ve şehir merkezine çok yakın, personel iyi ve güler yüzlü, içinde de Osmanlı Mutfağından güzel lezzetler sunan bir restaurantı var.
İlk durağımız ÇAĞDAŞ CAM SANATLARI MÜZESİ. Otelin hemen karşısında.
Restore edilmiş güzel binaya girer girmez gözüme ilk çarpanlar, avludaki güzel şadırvan ve cam kubbeye asılı camdan yapılmış bir sanat şaheseri olan avize.
Binanın alt katı Cam Müzesi. Birbirinden güzel eserlerin sergilendiği müzede ödül almış sanatçıların da eserleri bulunuyor.
Üst kat ise KENT BELLEĞİ MÜZESİ. Burası, Tarih, Kültür Mirası, Etnik Kültür, Eğitim, Kültür ve Sanat, Spor, Genetik Miras ve Benim Eskişehir’im olmak üzere 9 tema ve 97 röportajdan oluşan sözlü tarih arşivine sahip. Geçmişten bugüne, eski ve yeni yüzüyle Eskişehir ve Eskişehir’e özgü, oldukça eski müthiş fotoğraflar, resimler, şiirler ve dijital ortamda, dokunmatik ekranlarla video sunumları ile uzmanların görüşleri izleyebildiğiniz oldukça modern bir müze.
Odun Pazarı’nda son derece güzel restore edilmiş rengarenk boyanmış binalar arasından, Arnavut kaldırımı sokaklardan hayranlıkla ilerliyoruz.
Konut olarak kullanılan evlerin yanı sıra kafeler, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları da mevcut.
Yokuşu çıkarken ilk durağımız 16. yy Osmanlı dönemine ait bir eser olan Kurşunlu Camii ve Külliyesi.
Çoban Mustafa Paşa tarafından 1525 yılında yaptırılmış, mimarı muhtemelen, Mimar Sinan’dan önce mimarbaşı olan, Acem Ali imiş. Külliye; cami, şadırvan, zâviye (medrese), talimhane, harem, imaret, Mevlevi şeyhlerine ait türbe ve iki kervansaraydan oluşmakta.
Ve küçük ama çok değerli ve güzel eserler barındıran bir müze de mevcut.
Müzede bir ney ustasından da mini bir konser dinliyor ve yolumuza devam ediyoruz.
Yokuşu tırmanınca karşımıza yine çok güzel restore edilmiş bir Osmanlı Evi çıkıyor.
Kafe ve restoran, bir de şark köşesi var. Arkadaki avlu bahçede kahvelerimizi içip gezimize devam ediyoruz.
Odun pazarını gezerken Atlıhan Çarşısı’na uğramadan olmaz. Lületaşından yapılmış eserler ustaların elinden çıkmış gerçek el emeği göz nuru, hediyelik eşyalardan birkaç hatıra alıp şehir merkezine doğru yürümeye başlıyoruz.
Çiğ böreği en güzel yapan “Papağan Çiğ Börekçi”yi sorarak buluyor ve gerçekten nefis çiğ böreklerimizi yiyip iki yanı ağaçlar, renk renk çiçeklerle süslenmiş Porsuk çayı boyunca yürüyoruz.
Şehre bambaşka bir hava getirmiş olan Anadolu Üniversitesinin pırıl pırıl gençleriyle dolu etraftaki kafeler. Daha sonra bir motor turu alarak, nehrin üzerindeki heykellerle süslenmiş ve her biri ayrı bir renge boyanmış köprülerin altından geçerek keyifli bir gün geçiriyoruz.
Venedik kanallarını anımsatan çayın üzerinde isterseniz gondol turu almak da mümkün.
Ulaşımda büyük kolaylık sağlayan modern tramvaylardan birine binip Kent Park’a gidiyor ve Anadolu’nun göbeğinde yapay bir plajla karşılaşıyoruz, oldukça büyük bir göletin kenarındaki plaj kumsal, şemsiye ve şezlongları ile sanırım yöre halkı için sıcak yaz günlerinde güzel bir mesire yeri. Gölet etrafındaki kafe ve restoranları, çocuk oyun alanları ve heykelleriyle gerçekten müthiş bir iş başarılmış bu parkda.
İkinci gün sabah otelimizin hemen yakınında bulunan, mutlaka uğranması gereken birçok kez Eskişehir'i ziyaret etmiş olan Ulu Önderimiz Atatürk’ten anılarla dolu Atatürk ve Kültür Müzesi’ne gidiyoruz. Atatürk’ün özel eşyaları (giysileri, ayakkabıları, saati, tabak-çatal-bıçak, kahve fincanları, ağızlığı, tespihi, bastonu, kılıcı, tabancası) yanı sıra kendisine hediye edilmiş olan eşyaların yanı sıra Kronolojik olarak sıralanmış fotoğraflar, Yavuz Kruvazörü, Muavenet’i Milliye, Nusret Mayın gemisi, Alemdar Kurtarma Gemisi, Sütlüce Bandırma Vapuru ve Savarona gemilerinin maketleri de sergilenmekte.
Bu güzel şehirdeki son durağımız Eskişehir-Kütahya yolu üzerindeki Bilim, Kültür ve Sanat Parkı. Sadece çocuklar değil biz büyükler içinde gerçek bir cennet. Minyatür bir Disneyland adeta.
Her bir kulesi Türkiye’mizdeki önemli kulelerin birer eşi olan bir Masal Şatosu; birebir ölçülerde, ahşabı ve işçiliği ile mükemmel yapılmış, içine girip gezilebilen, denizcilik tarihimizde önemli bir yeri olan Kalyon (Korsan gemisi); masal kahramanlarının dev boyuttaki maketleri; üzerinde çocukların su kayağı, optimist eğitimi alabildiği, kuğuları ve kazlarıyla; kafe ve restoranlarıyla Eskişehir’in bu en büyük parkını trenle turladıktan sonra Eskişehir’den ayrılıyoruz.
Ayrılırken bir sonraki gezimize 2 gün daha zaman ayırıp çevresindeki pek çok tarihi yerleri gezmeyi (Seyitgazi ilçesindeki Seyit Battal Gazi Külliyesi, Mihalıcçık ilçesi Yunus Emre beldesindeki Yunus Emre Külliyesi ve Türbesi, Seyitgazi ilçesinin Çukurca Köyü yakınındaki Doğanlı Kalesi, Çukurca Köyü yakınlarındaki Gerdek Kaya Anıtı, Yazılıkaya’nın yanı sıra sayısız eserleriyle Frig Vadisi) planlıyoruz.