Reykjavik Çevresi: Thıngvellir, Strokkur, Gullfoss

Dünya üzerindeki en yeni adalardan bir olan İzlanda, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarının katmanlarının ayrıldığı noktada. Ülke coğrafik açıdan o kadar yeni ki hala patlayan volkanlar ile yüzölçümü değişmeye devam ediyor. Bu volkanik hareketlilik nedeniyle bir gördüğünüzü bir daha göremeyebiliyorsunuz. Ülke coğrafyası sürekli bir değişim halinde. Ülkede volkanların, lav ovalarının yanı sıra, buzullar, termal göller, gayzerler, şelaleler gibi çok çeşitli oluşumlar var.

Bugün bu coğrafi oluşumlardan bazılarını görmeye gideceğiz. Bu rotaya Golden Circle yani Altın Daire diyorlar. Reykjavik’ten başlayan tur ile önce Thingvellir Milli Parkı’na, sonra gayzerlere sonra da Gullfoss Şelalesi’ne gideceğiz. Bu güzergâh sondan başa doğru da yapılsa, baştan sona doğru da yapılsa dairesel bir rota çiziliyor. Reykjavik bölgesinde görülmeye değer en önemli yeryüzü şekilleri bu dairesel alanda toplandığı için buraya Altın Daire diyor, turlarını da bu şekilde pazarlıyorlar. 
Bugünkü rotamızın ilk durağı olan Þingvellir’e giderken yolda lav ovaları arasından ilerliyoruz.

Þingvellir Milli Parkı, Avrupa ve Kuzey Amerika kıtalarının birbirinden ayrıldığı yer. Burada iki katmanı da çok net görebiliyorsunuz.

Bu bölgenin Türkçe anlamı “meclis”. Buraya bu ismin verilmesinin nedeni ise dünyadaki parlamentonun ya da meclisin ilk örneği olan Althing’in burada yapılmış olması. 930-1798 yılları arasında bu bölgenin meclis olarak kullanılmasındaki sebep ise akustiğinin çok iyi olması. Karşılıklı iki bazalt duvarın olduğu bölge, topluma konuşma yapmak için en ideal bölge.

UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde yer alan Þingvellir’in en önemli özelliği ise buradaki Kuzey Avrupa ve Amerika plakalarının her sene birbirinden uzaklaşarak yükseliyor olması.

Buradan biraz ilerlediktren sonra pırıl pırıl suyun olduğu ufak bir alan görüyoruz. Burası da Avrupa ve Amerika plakalarının birbirinden uzaklaştığı yerlerden biri. Bu yarık metrelerce aşağıya kadar iniyormuş. Hatta bu plakanın denize uzantısında tüplü dalışlar da yapılıyor. Burada ise ziyaretçiler iki kıta arasında bozuk para atarak dilek diliyorlar.

Bir sonraki durağımız gayzerlerin olduğu bölge. Buradaki en büyük gayzer ise Strokkur Gayzeri.

İşte burası da İzlanda’nın en etkileyici yerlerinden biri. Bu bölgeye yaklaştığınızda yerden yükselen dumanları görüyorsunuz. Resmen burası tütüyor.

Önce aracımız gayzerlerin olduğu bölgede park ediyor. Burada küçük bir tesis var. İçinde yemek yiyebiliyor ya da alışveriş yapabiliyorsunuz.
 
Ardından gayzerlere doğru yürümeye başlıyoruz. Yürürken ayağınızın altının ısındığını hissedebilirsiniz. Buranın altı resmen fokur fokur kaynıyor. Delik deşik arazide irili ufaklı yüzlerce gayzer var.

Her bir gayzerin yanında dikkat edin uyarısı var. Çünkü buradaki su, kaynar su. O nedenle fazla merak edip acaba ne kadar sıcak falan deyip dokunmamak gerek : )
 
Gayzerler özellikle fay hatları ya da volkanik kırıkların olduğu bölgelerde görülüyor. Yerin dibindeki su iyice ısınıyor ve patlama yapıyor. Bu ısınan su da yeryüzüne fışkırarak çıkıyor.
 
Burada toplanmış kalabalığa doğru yürüyoruz. Artık buradaki en büyük gayzer “STROKKUR” ile tanışma vakti geldi. Muazzam bir şey…

Bu gayzer her 4-8 dakikada bir patlıyor. Patladığında ise sularını 40 metre yüksekliğe kadar püskürtebiliyor. Ancak çevresinde izlerken hiç ıslanmıyorsunuz. Çünkü püsküren su o kadar sıcak ki, sıcaklığın etkisi ile hemen havada buharlaşıyor. Siz sadece yüzünüzde sıcak bir esinti ayağınızın altında da titreşim hissediyorsunuz.
 
Bu olayı fotoğraflar daha iyi anlatacaktır. Ama gidip yaşamak gere, kesinlikle unutulmayacak bir deneyim.

Tabii burada fotoğraf çekerken sürekli lensin buharlandığını da söylemeliyim.
 
Sudaki kükürt oranı çok yüksek olduğundan bozulmuş yumurta gibi bir koku hâkim. Ancak o kadar farklı bir doğa olayı ki, bu kokuyu tamamen unutuyorsunuz.
 
Buradaki bir diğer gayzerde ise su pırıl pırıl. Daha nadir patlıyor.

Bir diğerinde ise tepeden baktığınızda fay kırığını net olarak görebiliyorsunuz. Kim bilir kaç kilometre derine iniyor?

Burada kalıp saatlerce bu patlamaları izlemek isterdim ama vakit sınırlı daha gidecek, gezecek çok yer var. O nedenle bu bölge ile vedalaşıp bir sonraki durağımız Gullfoss Şelaleleri’ne doğru yola çıkıyoruz.

Gullfoss yani “altın şelale”nin bulunduğu noktaya geldiğimizde karşımızda Langjökull yani Lang Buzulu’nu görüyoruz. Buradaki tesisten dilerseniz 4x4 özel araçlarla buzul turuna katılabiliyor ve buzul üzerinde kısa bir yürüyüş yapabiliyorsunuz. Biz zaman kısıtı nedeni ile sadece uzaktan fotoğraflayabildik.

Gelelim Gullfoss Şelalesi’ne… Bu şelale de İzlanda’daki pek çok diğer şelale gibi buzullardan besleniyor. Daha şelaleyi görmeden şelaleden yükselen su buharlarını görebiliyor ve şelalenin gürül gürül sesini duyabiliyoruz.

Burası gördüğüm en güçlü şelalelerden biri. Üzerindeki akıntı çok kuvvettli.

Bu şelale tektonik hareketler sonucu oluşmuş. Aslında burada düz akan Hvita Nehri varmış. Ancak tektonik hareket ile kırılma olunca şelale oluşmuş ve nehrin de yönü değişmiş. Buradaki şelale aslında 2 farklı şelaleden oluşuyor.

İlki 11 metreden dökülüyor ve burada kademeler yaparak ikinci şelaleyi oluşturuyor.

Bu şelale de 20 metreden dökülüyor. Yani toplam tüksekliği 31 metre diyebiliriz.
 
Ardından su 2,5 kilometre uzunluğunda ve 70 metre derinliğindeki kanyona dökülür ve yoluna devam eder.

Ancak burada su öyle kuvvetli düşer ki bir kısmı debinin kuvveti nedeniyle geri yükselir. Yapısıyla dünyada benzeri olmadığı söylenen şelaleden normalde saniyede 109 metreküp su düşerken yağışlı sezonda saniyede 20000 metreküpe kadar çıkabiliyormuş.
 
Burası gördüğüm en güzel şelalelerden biriydi.

Bu şelale aynı zamanda ülkenin gurur kaynaklarından biri. Çünkü 20. yüzyılda burada elektrik üretimi için santral kurulması söz konusu oluyor. Ancak 1870’li yıllarda bu bölgede yaşayan ailenin genç kızı Sigridur Brattholti buraya elektrik santrali yapılmasına karşı çıkıyor. 1875’te daha burada yol bile yokken şelaleyi görmek isteyen turistlere gönüllü rehberlik yapıyorlar ama elektrik santrali yapılmasına izin vermiyorlar. Bunun üzerine İzlanda hükümeti şelaleyi koruma altına alıyor.
 Sigridur Brattholti de 1957 senesinde vefat ediyor ve anısı burada yaşatılıyor.

,

Reykjavik’de ki oteller arasında  Laugavegur Alışveriş Caddesi'ne sadece 100 metre mesafede bulunan Skuggi Hotel Reykjavík, ayrıca Hallgrímskirkja Kilisesi'ne de 500 metre mesafede bulunan uygun bir otel olarak düşünülebilir. Bunun yanında aynı konumda biraz daha ekonomik bir otel olan Hotel Frón’uda alternative olarak tercih edebilirsiniz. Bu otellere ek olarak Rey Apartments’de Balina gözlem turları ve Reykjavik Sanat Müzesine yakın bir otel olarak tercih listenizde bulunabilir. Bunun yanında diğer Reykjavik otelleri içinde buradan booking.com’a girerek göz atabilirsiniz.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni