Hangi Yapı Hangi Mimariye Ait ve Nasıl Anlaşılır Diyenlere İpuçları

Dünya üzerinde geçmişten günümüze uygarlıklar, imparatorluklar, ülkeler kuruldu ve yıkıldı. Bunlardan geriye bugün hala fotoğraflarımızı süsleyen, gezilerimizde gidilecek yerler listesinin başında yer alan mekanlar kaldı. Peki meraklı gözlerle baktığımız, incelediğimiz ve tarihini okuduğumuz bu yapılar hangi döneme ait? Hangisi Barok tarz, hangisi Romanesk üslup, hangisi Gotik nasıl anlayabiliriz? İşte seyahatlerinize bilgelik katacak ipuçları! 

Romanesk Üslup/Romanesk Mimari Romanesk yapıların en belirgin özellikleri, çok geniş bir alanı kaplamalarıdır. Fakat çok geniş alana yayılsalar da yükseklik konusunda çok iddialı değillerdir. Kuleleri de çok yüksek olmaz. 

1

Bir diğer özelliği, geniş alana yayılmış olan bu yapıların kubbe ve tavanlarını taşımak için kalın ve güçlü duvarlara sahip olmasıdır. Yan cephelere çok kalın payandalar yapılmıştır. Dış duvarlara payandalar yaslanır. Bu nedenle de duvarların alt kısmında pencere bulunmaz.  

Romanesk yapılar loş ve kasvetlidir çünkü pencereler yüksek kısımlarda, çok sayıda ve boyut olarak küçüktür. Pencerelerin boyutlarının küçük olması ve yapının üst kısmında olması sebebiyle yapının içine çok ışık girmez. 

Yapıların içinde süsleme olarak genelde çok anlam taşımayan soyut figürler kullanılır. Yapıların dış yüzeyi ise düzdür ve neredeyse hiç süslemesi yoktur. Romanesk yapılardaki tonozlar yuvarlak hatlıdır. Bu yuvarlak hatlara, pencere ve kapı çerçevelerinde de rastlanır. 

Gotik Tarz/Gotik Mimari 12. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar süren bu mimarinin ana özelliği dikey hatlara sahip olmasıdır. Gotik yapıların çok yüksek olmasının bir amacı da Tanrı’ya yakın olmaktır. Gotik mimari ile insanların dini odak noktasına koyması aynı döneme rastlıyor. 

Gotik

Gotik tarz, Romanesk üslubun tersi gibidir adeta. Daha dar alana yayılırlar ancak çok yüksek inşa edilirler. Yani Romanesk’in aksine yatay değil, dikey düzlemler göze çarpar ve Romanesk bir yapının iki katı yüksekliğe ulaşabilir. Bunun yanında bir yapının Gotik tarzda olduğunu anlamak için üçgen ve sivri uçlu tonozlar da önemli bir ipucudur. 

Pencerelere konusunda Gotik yapılar çok daha ferahlardır, hem üst hem de altta bulunan pencerelerde vitraylar dikkatinizi çekebilir. 

Gotik mimarili yapılarda, süslemelerde hikaye anlatan figürler kullanılıyor çünkü geçmişte okur yazarlık oranı düşük olduğu için İncil halka bu yolla anlatılıyormuş. Bu tarza örnek isterseniz Paris’teki Notre Dame Katedrali ve Almanya’daki Köln Katedrali’ne bakabilirsiniz. 

Rönesans Mimari/Rönesans Üslubu Rönesans İtalya’nın Floransa kentinde 14. yy’da Gotik mimariye karşı doğmuştur. 15. yy mimar ve sanatçıları Roma eserlerini yorumlarken Roma ve Romanesk mimarisini baz aldılar. 1500’lü yıllar sonrasında da “Yeniden Doğuş” anlamına gelen Rönesans mimarisini Roma desteklemiştir. 

Floransa Dom Katedrali’ni yapan mimar Brunelleschi, Rönesans mimarisinin kurucusudur.  Brunellschi yapılarda Gotik tarzda yer alan dini öğeleri ayıklamış ve yerine Rönesans’taki matematiksel düşünceye yer vermiştir.

3

Maniyerizm Rönesans’tan Barok’a geçiş, yine İtalya’nın Floransa kentinde ortaya çıkan ara bir dönemdir. 1520 ile 1590 yılları arasında İtalya’da etkin olmuş bir üsluptur. Bu dönemde yapılan eserlerde abartmalar çok, resim ve heykeller hareketlidir. Pek çok unsur havada uçar gibi resmedilmiştir. Oranlar değişmiş, vücut formları bozulmuştur. Vücuda göre kafalar küçülmüş, eller, boyun ve bacaklar uzatılmıştır. Bu dönemde elbiseler hep kabarık resmedilmiştir. 

Anlamı ‘’yontulmuş inci’’-‘’çelimsiz inci’’ olan Barocco kelimesinden türeyen Barok mimari Rönasans’ın katı kurallarına tepki olarak Roma’da ortaya çıkmıştır. Kısa sürede popülerleşen bu mimari tarz diğer Katolik ülkelere de yayılmıştır. İtalya’dan sonra İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika gibi Katolik ülkelere ve Latin Amerika’ya kadar ulaşmıştır. 

Barok üslupla inşa edilmiş bir eserde eğri hatların hâkim olduğu, özellikle İtalyan kiliselerinin duvarlarında tanrı ve mitolojik unsurların işlenmesi göze çarpar. Yine bu dönemle ilgili bir diğer ipucu yapıların görkemli bahçelerle donatılmış olmasıdır 

4

Barok hem hacimde hem de dekorda abartıyı sever.  Görkem ve güç etkisi yaratılmaya çalışılan üslupta dönemin iki mutlak hükümdarı vardır: Tanrı ve Kral. Tanrı için kiliseler, kral için saraylar yapılmaktadır. Barok mimarisine en güzel örneklerden biri Paris’teki Versay Sarayı ve İspanya’daki Santiago de Compostela Katedrali’dir. 

Dikdörtgen yerine oval hatlar, düz yerine kıvrımlı çizgiler, ışığın dramatik kullanımı, gerçek dışına eğilim, göz aldatımı ve yanılsama, süs ve renklerde zenginlik, kubbeler, abartılı tavanlar, gösterişli havuzlar ve çeşmeler Barok tarzın en önemli özelliklerindendir. Dolmabahçe Saray’ı ve Trevi Çeşmesi bu tarzı oldukça güzel yansıtmaktadır. 

Rokoko Üslup 18. yüzyıl başlarında Avrupa’da Barok üslup popülerliğini kaybetmeye başlayınca yerini simetriye karşıt duran Rokoko aldı. Bu üsluptaki eserlerde bol kıvrımlar, gösterişli süslemeler ve altın varaklı malzemeler göze çarpar. 

5