Maviliğe Doymak İsteyenlere: Datça Çıkışlı Mavi Tur Rotaları

Datça Yarımadası’na ayak basar basmaz, Yunan filozof Strabon’un “Tanrı uzun ömürlü olmasını istediği kullarını Datça’ya gönderirmiş,” cümlesiyle ne kast ettiğini hemen anlıyorsunuz. Sadece Strabon mu, ünlü şairimiz Can Yücel namı diğer Can Baba da en güzel mısralarını yazmak için Datça’nın o huzurlu havasını tercih etmiş, hatta neden burayı seçtiğini soranlara da bir şiir dizesinde şöyle yanıt vermiş:

“-Ne harika bir yer burası! Nereden buldun bu Datça’yı?

 - Elimle koymuş gibi buldum.”

1

Binlerce yıllık bir tarihe tanıklık eden Datça, tertemiz havası, Akdeniz ve Ege’nin birleştiği noktada yükselen Knidos Antik Kenti, taş evleri ve begonvillerle süslü sokaklarıyla Eski Datça’sı, birbirinden özel bükleri, kendine has köyleri, güzel plajları, balı, bademi ve foklarıyla herkesin bir gün yaşamak isteyeceği bir yer. Gece kulübü ve barların sayısının azlığı ile aradığınız huzuru bulacağınızı vaat eden Datça, bulunduğu yarımada itibariyle de en güzel mavi tur güzergahlarına ev sahipliği yapıyor. Eğer denizde yapacağınız yolculuğun çıkış noktasının Datça olması gibi bir planınız varsa, mutlaka birazdan önereceğimiz rotalara göz atmalısınız.

1. Rota: Datça-Bozburun

Yedi gün sürecek bu güzergahta mavi turunuz Datça’da başlıyor ve yine bu kez merkezini ve köylerini gezebilmeniz için Datça’da sona eriyor.

Knidos: Datça’nın Reşadiye yarımadasının ucunda, Ege ve Akdeniz’in birleştiği yerde yer alan 4000 yılık Knidos, Antik çağda önemli bir kültür ve sanat merkeziydi. Günümüzde arkeolojik kazıların hala devam ettiği ören yeri, Datça merkezden kalkan minibüslerle her gün tarihe meraklı birçok kişi tarafından ziyaret edilmeye devam ediyor. Oldukça büyük bir kent olan Knidos’u gezdikten sonra çok özel bir nokta olan denizinde yorgunluk atmak ise ayrı bir keyif.

Aktur: “Türkiye’nin en güzel koyu” unvanlı Aktur, çam ormanlarıyla çevrili masmavi, pırıl pırıl bir denize sahip. Zaten Datça yarımadasında bu tanımı yapamayacağımız bir koya biz rastlamadık, zira Datça’nın merkezinde bile deniz her zaman berrak. Haftanın üç günü pazar kurulan ve pazarında taze sebzelerden bala, el işi hediyeliklerden gözlemeye kadar her şeyi bulabileceğiniz Aktur’da deniz molası vermeyi unutmayın.

Dirsekbükü: Sonraki durağınız olan Dirsekbükü, her zaman korunaklı ve rüzgarsız olması nedeniyle mavi yolculuk güzergahlarının olmazsa olmazıdır. Hisarönü Körfezi’nin güneybatısında yer alan koyun dibi tamamen kumdan oluşmaktadır.

Bencik Koyu: Marmaris ve Datça’yı ayıran Bencik Koyu, bölgenin hatta ülkenin en güzel koylarından biri kabul ediliyor. M.Ö. 550’li yıllara dek uzanan bir tarihe sahip koyda yapılaşma bulunmuyor. Korunaklı yapısı nedeniyle teknelerin yanaşmasına elverişli olan Bencik Koyu’nda karaya inmeye karar verirseniz, orman içerisinde yapacağınız yaklaşık yarım saatlik bir doğa yürüyüşünün ardından bir başka güzel koy olan Bördübet’i de görme şansınız var.

2

Orhaniye: Marmaris’e bağlı bir tatil beldesi olan Orhaniye, bol oksijenli havası ve tertemiz denizinin yanı sıra, su sporu yapmayı sevenler için de oldukça keyifli bir güzergah. Aynı zamanda efsanelere konu olan ve herkesin en az bir kez görmesi gerektiğini düşündüğümüz Kızkumu Koyu’na da ev sahipliği yapıyor. Denizin üzerindeki 600 metrelik kumdan yoldan yürümek için yüzme bilmenize gerek yok çünkü yol boyunca derinlik hiç artmıyor.

Kamelya Adası: Yapılaşmanın olmadığı adanın tek sahipleri keçiler diyebiliriz. Adada görebileceğin tek bina bir tarihi manastır. Ayrılırken bile yanınızda götürmek isteyeceğiniz buram buram kekik kokuları eşliğinde kısa bir ada turu yaparken, birçok yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği dilek ağacına da uğramayı ihmal etmeyin.

Bozburun: Sınırları içerisinde birçok antik kentin de bulunduğu, tatilden tek beklentisi huzur ve sakinlik olanların aradıklarını fazlasıyla bulacağı Bozburun için yarım gün kesinlikle yetmez çünkü hem merkezinin hem de yürüyüş mesafesindeki civar yerlerin güzelliği ve elbette aynı güzellikteki deniziyle buradan hemen ayrılmak istemeyeceğinize eminiz.

Adaağzı Mevki: Çam ve okaliptüs ağaçlarıyla sarmalanmış, özel yatların da demirleyebileceği bir iskeleye sahip olan Adaağzı Mevki, bölgede yapılan mavi tur güzergahlarına mutlaka dahil edilen bir mola yeri.

Domuzbükü veya Domuz Çukuru: Bölgedeki incir ağaçları nedeniyle yaban domuzlarının uğrak yeri olan ve ismini de onlardan alan koy, kara ulaşımının oldukça meşakkatli olması sebebiyle son derece bakir kalmış bir yer. Muhtemelen telefonlarınızın çekmeyeceği koyda bungalowlarda konaklanabilen ve elektriğini jeneratörlerle sağlayan küçük bir tesis yer alıyor. 70 dönümlük bir çam ormanıyla kaplı arazi üzerinde yer alan koyun uzun bir kumsalı, son derece berrak ve de soğu bir de denizi bulunuyor.

Hayıtbükü: Datça’ya 19 kilometre uzaklıktaki Mesudiye köyünün koylarından biri olan Hayıtbükü, ismini bölgede yetişen hayıt bitkisinden alıyor. Datça’nın bütün koyları gibi dağlarla çevrili olan Hayıtbükü, denizinin güzelliği kadar havasının en sıcak günde bile serin olmasıyla da ünlü. Eğer karaya çıkmak isterseniz, genellikle doğal ürünler kullanan lokantalarda Ege yöresinin lezzetlerinden tatma imkânınız da var (bkz. Kabak çiçeği dolması).

2. Rota: Datça-Simi-Rodos

Sekiz gün sürecek bu turda, Datça Yarımadası’nın koylarını ziyaret ettikten sonra Yunan adalarına doğru uzanıyorsunuz. Farklı yerler görmek isteyenlerin tercih ettiği bu rotada yolculuğunuz güzelim Datça’da başlıyor, Yunan adalarında birer gece konaklama ile bir haftada iki ülkede birden tatil yapma ayrıcalığı sunuyor.

Bencik Koyu-Aktur-Kargı Koyu-Knidos: Dümeni Yunan adalarına çevirmeden önce veya hemen sonrasında Datça ve çevresindeki koyları keşfetmek için bu rota güzel bir alternatif olabilir. Bencik Koyu’ndan, Aktur’dan ve Knidos Antik Kenti’nden bir önceki rotamızı anlatırken detaylı olarak bahsetmiştik. Bu rotaya dahil ettiğimiz yeni koyumuz Kargı, Datça’nın en sevilen koylarının başında geliyor. Datça’nın denizi genelde soğuk olsa da Kargı’nın suyu, konumu nedeniyle nispeten biraz daha ılık. Rengini ve berraklığını ise mutlaka gidip görmeniz gerek.

Simi Adası:On iki adanın içerisinde en küçüğü ve en “bozulmamış” olanı. Osmanlıca ismi Sömbeki olan Simi, Datça’ya sadece sekiz kilometre uzaklıkta yer alıyor. Günübirlik geziler için bile tercih edilebilecek bir yakınlıkta olan Simi’yi ziyaret etmek için mutlaka pasaportunuz ve Schengen veya Yunanistan kapı vizeniz olmalı.

3

Simi oldukça dağlık bir alan olduğu için yerleşim yerleri de epey dağınık. İlk dikkatinizi çekecek olan şey de rengarenk, neoklasik yapıdaki taş evleri. Eskiden bir ticaret yolu olan Kali Strata, şimdilerde bu tarihi evlerin bulunduğu bir bölge. Simi’ye ayak basar basmaz sizi oldukça sıcak bir hava karşılıyor ama bu sıcak hava sizi engellemesin. Yunan adalarının en güzellerinden birinde olduğunuzu unutmadan ve yokuşlu yapısına aldırmadan Simi’yi gezmeye devam ederseniz, oldukça yüksek bir tepeye inşa edilmiş 15. Yüzyıl tarihli St. John Şövalyeleri Kalesi’ni; Ortodoks dünyası için çok önemli bir hac merkezi olan, hala papazların yaşadığı Panormitis Manastırı’nı; Nimborio, Agia Marina, Pedi, Agios Nikolaos, Agios Georgios Dysalonas, Nanou ve Marathounda plajlarını görebilirsiniz.

Adada yapılacak en güzel şeylerden biri de bir taverna eğlencesine katılmak. Eğer yolculuğunuz temmuz ve eylül ayları arasına denk geldiyse birçok sanatsal etkinlikten oluşan Symi Festivali’ni de yakalama şansınız var demektir.

Rodos: On iki Adalar’ın en büyüğü Rodos, yılın her mevsiminde bol güneşli olması nedeniyle her zaman turistlerin ilgi odağı olan en önemli turizm merkezlerinden biri. Tarih boyunca Romalıların, Bizanslıların, Rodos şövalyelerinin ve Osmanlıların egemenliğine giren adada en çok şövalyelerin izleri görülse de 400 yıllık Osmanlı hakimiyetinin etkileri de elbette izlenebiliyor.

Pasaport ve vize ile girilebilen Rodos’un en turistik yerlerinden biri Old Town, yani “eski şehir”. Çok iyi korunmuş bir Ortaçağ şehri olduğu için UNESCO tarafından da Dünya Kültür Mirası Koruma Listesi’ne alınmış olan Old Town, surlarla çevrili, taş binaları ve eğlence mekanlarıyla mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Her daim canlı olan Hipokrat Meydanı, Büyük Üstatlar Sarayı, Şövalyeler Sokağı, Arkeoloji Müzesi, iki sütun üzerinde yükselen geyikleriyle ünlü Mandraki Limanı (Antik çağlarda burada Güneş Tanrısı Helios’u temsil eden, Kolossos dev bir heykelin yer aldığına ancak bu heykelin Milattan Önce 220’lerde büyük bir deprem sonucu yıkıldığına inanılıyor. Kolossos, Antik dönemin yedi harikasından biri olarak kabul ediliyor) ve Rodos plajları, adada gezilip görülebilecek diğer yerlerden.

4

Lindos: Rodos’un 50 kilometre güneyinde yer alan Lindos kenti, zamana direnen ve sanki bambaşka bir çağdaymış izlenimi veren oldukça özel, tarih kokan bir kent. Yüksek bir kayalık alana konumlanmış antik bölgesi, adanın en turistik sahillerinden olan Lindos Plajı, doğal bir havuz görünümünde denize sahip Agios Pavlos koyu, birçok su sporunun yapılabildiği Gennadi beldesi, Lindos’un en güzel sahillerinden olan Lardos, bu kentte görülebilecek yerlerden yalnızca bazıları.