Uyku Anarşisti

Yaş ilerleyince insan "uyku anarşisti" oluyor. Bu nedenden midir, bilmiyorum, gün her zaman olduğundan daha erken başladı. Galiba ters bir adamım. Sevdiklerim uyurken ben ayaktayım. Hal böyle olunca da insan birçok şeyi tek başına yapmak zorunda kalıyor. Hayatın bireysel olduğuna bundan yıllar önce sevdiklerimden çok uzaklarda hayatımı sürdürmeye çalışırken, seyahat ederken karar vermiştim. Okuyanlardan bazılarının "hadi lan" dediklerini duyar gibiyim. Haklısınız aile, eş, sevgili, çoluk çocuk, arkadaşlar olmazsa hayatın bir tadı olmaz. Ama onlar varken de hayat bireysel olabilir, yaşanabilir. Bu yıllar içinde öğrendiğimiz, edindiğimiz bazı alışkanlıkların ters çevrilmesi, alt üst edilmesi ile mümkün.

Korkmamak lazım. Çünkü insanın özünde yalnızlık var. Yalnız doğar, yalnız ölürüz. Paylaşım, ortak yaşam sonradan öğrenilir, Allah vergisi değildir. “Demesi kolay, yapması zor” mu dediniz. Yok canım hiç de zor değil! Ama bazı olmazsa olmazları var.

Önce kendini seveceksin, hem de ne sevmek. Bir süreliğine de olsa sevdiklerini geride bırakmayı bileceksin, razı olacaksın, teslim olacaksın. Bazen beş dakika, bazen günlerce, yıllarca. Ama kendini de, onları da sevmeye devam edeceksin. Özleyeceksin ama kendinle baş başa kalacaksın. O zamanlarda seni mutlu edecek, oyalayacak, tutku ile peşinden koşturacak küçük küçük şeyler bulacaksın. Okuyacaksın, dinleyeceksin, toplayacaksın, öğreneceksin, yazacaksın, gezeceksin. Başka bir deyişle kendine karşı “erkeksen bir kadını baştan çıkaracak gibi, kadınsan da onu kendine âşık edecek gibi” çabalayacaksın, hinlikler yapacaksın. Bazen başarılı olacak, elde edeceksin bazen de hüsrana uğrayacaksın ama yılmayacaksın.

Bunların çoğunu da yolculuklarda yapacaksın. Uçakta yanındaymış gibi hissedeceksin, elini tuttuğunu, avuçlarını öptüğünü varsayacaksın. Geçmişi hayal edeceksin. Kendinle hesaplaşacaksın. Hayatın boyunca atlattığın badireleri düşüneceksin, kendine olan güvenin artacak. Sonra gittiğin ülkede etrafında ne olup bitiyor anlamaya çalışırken, hayal ettiğin yerleri görmenin mutluluğunu yaşarken onun (buradaki onu herkes meşrebine göre karısı, kocası, kızı, oğlu, sevgilisi diye doldursun) yanında olmadığı gelecek aklına, üzüleceksin ama yaşamaya devam edeceksin. Kaldırımda karşıdan gelen cıvıl cıvıl güzel kıza beğeni ile bakıp gülümseyeceksin. Sonra kendi yaşına söveceksin ve yürümeye devam edeceksin. Soluklanmak için bir kahvehaneye oturacaksın. Ama o kahve öyle harcıâlem bir kahvehane olmayacak.

Mesela KahireHan el Halili'de Al Fişavi veya entelektüel, güzel ve kendisini sürekli aldatan bir adamla evli genç bir kadın olan Milan ile Kafka'nın tanıştığı Viyana'nın meşhur kahvehanelerinden biri olacak. Kahve içerken okuyacaksın ve mutlaka yazacaksın. O okuyacakmış gibi yazacaksın ama kaldırımda karşıdan gelen güzel kızı yazmayacaksın, olur da yazdıklarını okursa diye düşünüp, kıskançlığı aklına gelecek, vazgeçeceksin. Kalkıp avara kasnak gibi sokaklarda dolaşıp, o şehrin hususiyetine uygun mağazalara, kitapçılara gireceksin. Kesene uygun bir şeyler alacaksın ama en önemlisi paran olmadığı için birçok şeyden vazgeçeceksin. Vazgeçmenin ne olduğunu öğreneceksin.

O şehri bir koku ile özdeşleştireceksin. Tıpkı sevdiklerinin sabahın ilk ışıkları ile içine çektiğin kokusu gibi. Sonra mutlaka bir müzik ile eşleştireceksin o şehri. Parkalarında yürüyeceksin, yürüyeceksin. O park bazen SabahattinAli'ninKürkMantoluMadonna'sında anlattığı Almanya'daki, bazen de İstanbul'da Boğaz’ı seyrettiğin parka benzeyecek. İstanbul'u hayal edeceksin. Bakmışsın akşam olmuş. Paranın yettiği en güzel akşam yemeğini yiyeceksin. Alıştığın türde rakı ve bol mezeli bir yemek olmayacak belki ama mutlaka yerel bir şeyler olsun ki hep hatırla. Tercihen gözlerden ırak, fazla kalabalık olmayan ama hatırından çıkmayacak bir yer seç. Mesela; AnadoluFeneri'nde kaya üzerine kurulmuş tek masalı balıkçı lokantası, Tarabya'dakiHristo, Kıyı, Kandilli'dekiSuna'nın Yeri veya Burgazada’da dostlarınla gittiğin deniz kıyısındaki tenha lokanta gibi olsun ki; sevdiklerini hatırla ama yalnız olmanın da tadını çıkar.

Gece bir konsere git, gece kulübüne, birahaneye, bara, striptiz kulübüne git. Mutlaka etrafta sana gülümseyecek, sosyal yakınlık gösterecek birileri olacaktır. Sohbet et, şakalaş (striptiz kulübündeki sosyal yakınlaşmadan ve şakalaşmadan uzak dur), Prag'daVáclav Havel'in Bill Clinton'u gel seni Çeklerin gittiği gerçek bir birahaneye götüreyim diye kolundan tutup getirdiği U Zlateho Tygra'a uğra, tanımadığın, tek kelime konuşamadığın 6-7 kişi ile tahta masayı paylaş. Önce sen hepsine bir bira ısmarla. Onlar da sana ısmarlar. Ve bakmışsın tek kelime bilmediğin bir lisanı konuşmaya çalışıyor ve OrhanVeli'nin "Rakı şişesinde balık olsam" temennisini anlatmaya çalışıyorsun. Elbette buna cesaret etmende içtiğin biranın etkisi yadsınamaz ama asıl olan yollarda ve yalnız olmandır. Unutma hayat bireyseldir ve bunu en güzel seyahatte hissedersin.

Sizi bilmem ama benim için ufukta yeni bir seyahat daha gözüktü. Çok çok uzaklarda tek başıma olacağım. Uçakta yaklaşık 24 saat geçireceğim, 6 ülkeye uğrayacağım, bunlardan iki tanesini ilk defa göreceğim. Kiminden ateş alacağım, kiminin altını üstüne getireceğim. Kendimle baş başa kalacağım. Okuyacağım, yazacağım, dinleyeceğim, seyredeceğim. Kendi kendimle baş başa kalacağım. Bireyselliğimi güçlendirirken, sevdiklerimi özleyeceğim. Ve döneceğim...

Oğuz Otay

Yazar Hakkında

Oğuz Otay

Seyahat için doğmuş olmasından mıdır bilinmez kırkı çıkar çıkmaz Diyarbakır havaalanından uçağa binerek ilk seyahatini yaptı. Çocukluk yıllarında ailesinin görevi gereği spor kafileleri ile birlikt