Minsk, Avrupa’nın doğusunda Polonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna ve Rusya arasına sıkışmış olan Beyaz Rusya olarak da bilinen Belarus’un başkentidir. Yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip olan Minsk, Svislach ve Niamiha nehirlerinin kıyılarına kurulmuştur. İstanbul’dan yaklaşık iki saat süren bir uçak yolculuğundan sonra ulaşabileceğiniz Minsk’te Türk vatandaşları için vize uygulaması yoktur.
Dümdüz bir ova üzerine kurulu olan Minsk, bu nedenle gezmesi de yaşaması da çok rahat olan bir şehirdir. Birçok yeşil alan, park, akarsu ve göl barındıran kent, bu yönüyle tam bir oksijen, sakinlik ve huzur deposu. Minsk’in alabildiğine geniş ve düzenli caddeleri gelenleri kendisine hayran bırakıyor.
Minsk’in en dikkat çeken özelliklerden birisi de diğer Avrupa başkentlerine oranla suç, şiddet, trafik yoğunluğu gibi sorunların yok denilecek az olmasıdır. Bu durum aklınıza her yerde polislerin olduğunu getirmesin. Minsk’e gittiğinizde etrafınızda neredeyse hiç polis göremezsiniz. Bu işi halkın arasında dolaşan sivil kıyafetli görevliler yürütmektedir.
Minsk’in tarihine bakacak olursak, şehrin geçmişi 11. yüzyıla kadar dayanıyor. İsminin bir zamanlar burada akan Menka isimli bir nehirden geldiği rivayet edilen ve ilk önce Litvanya Prensliği’ne bağlı olan kent, Orta Çağ’ın ardından uzun süre parçası olacağı Rus İmparatorluğu’na katılır. Sonrasında ise Sovyetler Birliği’nin kuruluşu ile şehrin şimdiki haline doğru yolculuğu başlar. 1919 yılından Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 senesine kadar eski Belarus Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkentliğini yapan şehrin kaderi 2. Dünya Savaşı sırasında acı bir şekilde değişir. Almanya’nın 1941’de Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı işgalde en çok etkilenen yerlerin başında gelen Minsk, özellikle 1944’ün başlarında sert çatışmalarda yerle bir olmuştur. Tüm fabrikaları, yolları, köprüleri, devlet binaları yıkılan; nüfusu ise 300 binden 50 bine düşen kent 3 Temmuz 1944’te Kızıl Ordu tarafından kurtarılmıştır. Daha sonra esir alınan Alman askerlerinin de zorunlu olarak katıldığı büyük bir tadilattan geçirilen kent adeta sil baştan inşa edilmiştir. Bu yenilenme, Minsk’i Sovyet mimarisinin en önemli örneklerini taşıyan şehirlerinden biri haline getirmiştir. 2. Dünya Savaşı’ndaki direnişin önemli merkezlerinden biri olmasından dolayı kente 1974 yılında ‘Kahraman Şehir’ unvanı da verilmiştir.
Belarus’ta resmi dil Belarusça olarak geçse de halkın büyük çoğunluğu Rusça konuşuyor. Belarusça sadece resmi kurumlarda işlevini sürdürüyor. Minsk’teki toplum yapısında Belaruslular%83,7 ile ilk sırada yer alırken, onları %8,3’le Ruslar, %3,1’le Polonyalılar, %1,7 Ukraynalılar ve %3,2 ile de diğer etnik kökenlerden insanlar izliyor. Birçok Slav ülkesinde olduğu gibi burada da halkın çoğu Ortodoks mezhebine mensup.
Ülkenin isminden dolayı halkı Ruslarla aynı gibi görünse de Belaruslular kendilerinin Rus gibi görülmesinden oldukça şikâyetçi. Belarus’a Beyaz Rusya denmesi ile ilgili ise birçok rivayet bulunuyor. Bunlardan en dikkat çekenlerinden ilki, ülkenin millî sembollerinden birisi olan beyaz leylek. Belarus ismi de adını o leyleğin kanatlarından alır. Diğeri ise Rusya Çarlığı döneminde Belaruslu erkeklerin oluşturduğu orduya “Beyaz Ordu” denilmesi.
Denize kıyısı olmayan ve karasal iklimin hüküm sürdüğü Belarus'un tam ortasında yer alan Minsk, güneşli günlerin az olduğu bir şehirdir. Kışlar dondurucu derecede soğuk geçerken yazlar ise serindir. Minsk'te sıcaklığın -15'e düştüğü dönemler olur. Bu soğuk şehri gezmek için en uygun zamanlar haziran ve temmuz aylarıdır. Bu dönemde sıcaklıklar 20 ila 24 derece arasında seyreder. Ayrıca biraz serin olsa da bahar ayları da Minsk'e gitmek için ideal bir zaman.
Minsk’e gittiğinizde gezecek çok fazla yer olduğunu fark edeceksiniz. Başta da bahsettiğimiz gibi Sovyet mimarisinin en heybetli yapılarını barındıran şehirde Aleksandrovsky Meydanı, Özgürlük Meydanı, Kızıl Kilise, Ulusal Tiyatro Binası, Gözyaşı Adası, Kuğulu Çocuk Çeşmesi, Nezavisimosti Caddesi, Eski Şehir Bölgesi, Zafer Meydanı, Ulusal Sanat Müzesi, Ulusal Tarih Müzesi, Taş Müzesi ve Minsk Sinema Tarihi Müzesi gibi yerleri ziyaret etmeden dönmek olmaz.
Minsk’te yapacaklarınız sadece bunlarla sınırlı değil. Hareketli bir gece hayatına da sahip olan şehir birçok eğlence mekânına ev sahipliği yapmakta. “Damsız girilmez” gibi kuralları bulunmayan mekânlarda en fazla dikkat edilen şey ise ayakkabı! Evet, yanlış duymadınız. Mekânların girişinde bulunan görevliler ayakkabılarınıza bakıp sizi içeri almayabiliyor. Bunun için de tavsiye edilen şey, mekânlara giderken beyaz renkli spor ayakkabı giymeyip deri ayakkabıları tercih etmeniz. Bunun yanı sıra kılık kıyafetiniz de mekâna girişte oldukça önem verilen detay.
Tanıtım Videosu: https://www.youtube.com/watch?v=Q50ZjCw2Oxo&t=5s