Uzun zamandır bir zamanlar ecdadımızın at koşturduğu, ülkeler fethettiği ve şimdi de birçok dindaşımızın ve soydaşımızın yaşadığı Balkan ülkelerini ziyaret etmek istiyordum… Kısmet bu günlereymiş, 20 günlük bir tur planı yaptım. Bu 20 gün içerisinde Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’yı dolaşmak istedim.
Neden Bosna Hersek yok diyeceksiniz, hemen açıklayayım… Bu üç ülke birbirine komşu ülke ve de mesafeler çok yakın… En uzak mesafe 170-180 km’dir. Oysaki Bosna Hersek’te en azından Mostar veya Saraybosna’yı ziyaret etmeye kalksak, en yakın yer Kosova-Prizren’den 400-450 km arasıdır. O nedenle, sırf uzaklığından dolayı orayı plan dışında bıraktım. Bir de oradaki ulaşım bizdeki gibi hızlı değil. Bizde Ankara-İstanbul arası 5 saat sürerken orada bu süreyi neredeyse bir günde gidersiniz. Alt yapı yok ve de araçlar her ufak yerleşim yerine uğruyor. Orayı plan dışında bırakırken bir şeye üzüldüm; hiç dikkate almadığım Karadağ, Arnavutluk’a çok yakınmış ama orası hiç aklıma bile gelmedi. Oraya da gidilebilirmiş!
Söz uzaklığa gelince Priştina ve Prizren’den çevresine olan mesafeleri de vereyim; Priştina-Prizren 84 km, Prizren-Mamuşa 19 km, Tiran-Prizren 177 km, Üsküp-Prizren 98 km, Üsküp-Priştine 88 km, Prizren-Saraybosna 421 km, Saraybosna-Tiran 385 km, Priştine-Saraybosna 409 km’dir. Şimdi turumun 1. ayağı olan Kosova’da başkent Priştina ve en güzel şehri Prizren’i sizlere aktarmaya çalışacağım.
Kosova Cumhuriyeti’nin resmî dilleri Arnavutça, Sırpça, Türkçe, Boşnakça ve Rumca’dır. Kosova Cumhuriyeti’ndeki 2 milyon civarında olan nüfusun % 85-90’ı Arnavut, % 3-4’ü Sırp, % 3-4’ü Türk ve diğer halklardan oluşur. Bugünkü Kosova Türklerinin sayısı en az 60 bin olarak düşünülmektedir. Bunların büyük bir kısmı da Prizren ve Mamuşa’da yaşamaktadır. Arnavutların bir kısmı ve Türklerin hepsi Müslüman, diğerleri genelde Katolik Hristiyan’dır.
THY’nin uçağıyla Priştina Havaalanı’na indim. Her havaalanı veya her otobüs terminalinde olduğu gibi iner inmez etrafınızı bir sürü avcı insanlar sarar. Bunların başında da taksiciler gelir. Şehre yeni gelmiş daha gözü açılmamış birinden faydalanmak ister. 1’i, 3’e 5’e satmak ister. Tabii siz de hem yolculuğun yorgunluğu hem gideceğiniz yere bir an evvel kavuşmak için ve hem de çevreyi ve fiyatları bilmediğinizden genellikle bu insanların tuzağına düşersiniz.
Kapıdan çıkınca hemen başladılar; “Taksi Taksi”… Hayır dediğim halde peşimi bırakmadılar. İnternetten okuduğum kadarıyla her saat başı havaalanından otobüs terminaline otobüs olmalıydı. Hayır, otobüse bineceğim dedimse de “otobüs yok” dediler. Havaalanından şehre de 35 Euro’dan kapı açtılar. Düşünün ben 110 Euro’ya uçakla İstanbul’dan Priştina’ya gidiş-dönüş bilet almışım… Havaalanından şehre 35 Euro diyorlar... Ne dersin?
Bu arada söyleyeyim ki Kosova bağımsızlığını kazanınca kendi parasını basmamış. AB’ye gireceğim diye Euro’yu tercih etmiş. Euro kullanıyor.
Tabii ben pahalı olduğunu ve istemediğimi söyleyince 30’a 25’e ve en son 20 Euro’ya düştüler. Ben de düşürmenin moraliyle 10 Euro teklif ettim. Olmaz dedilerse de içlerinden biri tamam gel dedi. Otelimin adresini gösterdim. Bu adrese gideceğim dedim. “Tamam, yok problem” dedi. Kabul ettim arabaya bindim. Çat-pat İngilizcesiyle Arnavut ve Müslüman olduğunu öğrendim. Evli ve 3 çocuğu varmış. Tabii bu arada birilerine telefon açtı, otelin yerini sordu ama anlamadı. Şehre girince bir taksi şoförüne sordu. Biraz Arnavutça veya Sırpça konuştular. Bana “3 Euro ver bu taksi seni götürsün” dedi, tabii ben kabul etmedim. “Seninle anlaştım, sen götüreceksin; götürmeyeceksen ver ona 3 Euro, o götürsün” dedim. Onu da kabul etmedi. Sonunda mecbur kaldı. Öğrendiği tarifle beni otelime kadar götürdü. Dönüşte anladım ki 15 Euro normalmiş; üstü fazla, altı az olurmuş. Dönüşte de pazarlıkla cebimdeki bozukluklarla beraber 11,70 Euro verdim.
Ama böyle bir Balkan turuna çıkan veya Kosova’ya gezmeye gelen biri, bence hiç Priştina’da durmamalı… Belki başkent olmasından dolayı merak edilebilir ama hiçbir özelliği ve güzelliği de yok. Birkaç tane eski Osmanlı’dan kalma camii ve bir de Nene Tereza Caddesi var. İstanbullular için İstiklal Caddesi ne ifade ediyorsa Priştinalılar için de Nene Tereza Caddesi aynı şeyi ifade ediyor. Araç trafiğine kapalı, yayalara mahsus, ünlü mağazaların ve kafelerin olduğu bir cadde… Priştinalıların veya gençlerin günü orda geçiyor. Bir tanıdığınızı bulmak isterseniz; orada bir banka oturun, gün içinde muhakkak birkaç defa oradan geçecektir. Böyle bir şehir…
Gittiğim Balkan ülkelerinin çoğunda İslam ve Osmanlı eserlerinin onarımı TİKA - TC Başbakanlık Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı tarafından yapılmış.
Tüm Balkanlarda olduğu gibi burada da bilhassa İslami bakımdan yenebilecek 2 ünlü yemek var. Biri kebap veya diğer adıyla köfte, diğeri de bizim börek dediğimiz Burek veya Byrek… Kıymalı, peynirli ve ıspanaklısı var.
Peki, Priştina’da durmayacaksak ne yapacağız? İlk fırsatta Prizren’e gitmeyi öneririm…
Bazı fiyatlar:
Havaalanı - şehir merkezi arası taksi ile: 15-20 Euro = 45-60 TL
Şehir içi taksi ile: 2-3 Euro = 6-10 TL
Tiran - Ohrid arası: 136 km, 13 Euro = 26 TL
Priştina - Prizren arası: 84 km, 4 Euro = 12 TL
Prizren - Tiran arası: 177 km, 8 Euro = 24 TL
Prizren’de belki de dünyanın en güzel sucuğu: 5 Euro = 15 TL
Fatih Sultan Mehmed Han (Büyük Cami) Camii ve Hamamı, Kosova Meydan Savaşı’nda şehit olan Sultan Murad Hüdavendigâr Türbesi, Lap Camii, Sultan Murad Camii, Büyük Hamam, Yaşar Paşa Camii, Ulpiana Antik Kenti, Saat Kulesi (Sahhat Kulla), Gadime Mermer Mağarası, Priştina Müzesi, Piri Nazır Külliyesi, Emincikler Konağı, Hûnîler Konağı, Koca Dişliler Konağı (Priştina Anıtlar Kurulu Binası), ziyaret edilecek yerler arasında… Tabii bunların bir kısmı hala harabe halde, bir kısmı da tadilatta…
PRİZREN
Priştina-Prizren arası çok uzak olmamasına rağmen yaklaşık 2 saat sürüyor. Çünkü araçlar dolmuş gibi birçok durakta ve birçok yerleşim yerinde durarak; yolcu indirip, bindiriyor.
Prizren, Kosova’da Osmanlı etkisinin çok hissedildiği yerlerin başında geliyor. Prizren, Şar Dağları’nın eteklerine kurulmuş ve 3 tarafı dağlarla çevrili bir şehir… Şehri, Bistriça (Akçasu) Nehri ikiye bölüyor. Osmanlı’nın fethinden önce Sırp yönetiminde olan Prizren; Sultan I. Murad tarafından I. Kosova Savaşı (1389-1390) yıllarında ele geçirilmiş, şehrin kesin fethi ise Fatih Sultan Mehmet tarafından 21 Haziran 1455’te gerçekleştirilmiştir.
Prizren otobüs terminaline vardığımızda daha önceki araştırmalarımdan merkezin, bilhassa Şadırvan bölgesinin fazla uzak olmadığını biliyordum. Ancak indiğiniz yerde o bölgenin görünmesi veya yardım almadan gitmeniz imkânsız… Çünkü sokakları (Ohrid kadar olmasa da) labirent gibi…
Otobüs terminalinin hemen karşısında ziyaret etmeyi düşündüğüm, Fatih’in açık hava camii olarak yaptırdığı Namazgâh’ı gördüm. Orayı gezdim ve fotoğrafladım. Şadırvan bölgesine nasıl gideceğimi sordum… Terminalin yanından düz giderseniz Şadırvan’a gidersiniz ama yardım almadan olmaz. Biraz yürüdüğüm zaman bir türbe gördüm. Sorduğumda onun Terzi Baba Türbesi olduğunu öğrendim. Zaten ziyaret edeceklerim arasındaydı. Daha otele varmadan görmek istediğim iki yeri görmüş ve fotoğraflamış oldum.
Terzi Baba Türbesi açık havada ama bakımlı ve pırıl pırıl… Türbenin yanında ufak bir kulübe var. Orada bakıcısı kalıyormuş; türbeyi her an temizliyor, herhalde başka bir ücret almıyorsa bağışlarla geçiniyor. Türbeye havlu ve para bağışlandığını gördüm.
1-2 yardımla Şadırvan bölgesine giderken yine yolumun üstünde, bir tarihi cami olan Cuma Camii’ni ve Halveti Tekkesi’ni gördüm. Oraları ziyaret edip fotoğrafladıktan sonra Türkçe bilen 2 gence rastladım. Gideceğim oteli ve Şadırvan bölgesini sorunca zaten Şadırvan bölgesinde olduğumu söylediler. Hakikaten biraz yürüdükten sonra taş köprüyü gördüm, karşısında da Sinan Paşa Camii’ni… Daha otele varmadan 6 yeri görmüş oldum. Çocuklarla benim aradığım otele giderken başka otellerden de fiyat aldık. Sinan Paşa Camii’nin ve Aziz Yorgos Ortodoks Katedrali’nin yakınında olan Venisi Otel’de yapılan sıkı pazarlıktan sonra kahvaltı dâhil 20 Euro’ya anlaştık. Vallahi beklediğimden de iyi oldu… Gideceğim otel fiyat indirir miydi, bunun kadar güzel miydi bilmem ama otelim hem merkezde ve hem de 1. sınıf bir oteldi.
Prizren’de yabancılık çekmezsiniz… Halkın nerdeyse yarısı, bilhassa Osmanlı Türkü ve Arnavutların büyük bir kısmı Türkçeyi biliyor ve konuşuyor. Yani Türkçe konuşmak istediğiniz zaman muhakkak çevrenizde Türkçe bilen insanlar bulabilirsiniz. Esnafla Türkçe iletişim kurabilirsiniz. Öyle ki gittiğimin ertesi günü Cuma idi ve Cuma namazını en büyük camii olan Sinan Paşa Camii’nde kılmak istedim. Otele yaklaştığımda hoparlörlerden dışarıya da yayın yapan bizim Türkçe şivesiyle vaiz verildiğini duydum ve hayret ettim. İçeri girdiğimde caminin tamamen dolu olduğunu ve herkesin bu Türkçe vaizi ve hutbeyi dinlediğini gördüm. Merak ettim ve namazdan sonra hocaya sorular sordum… “Hocam siz Diyanet tarafından mı görevlisiniz? Yoksa buranın insanı mısınız?” diye sorduğumda Diyanet’in gönderdiğini öğrendim. “Peki, sizin bu Türkçe’nizi buradaki insanların hepsi anlıyor mu?” diye sordum, “Anlarlar” dedi. Yani bu ifadeye göre Prizren halkının ve kültürünün nasıl olduğunu siz düşünün…
Kosova’da, bilhassa Prizren’de her turistik bilginin veya kamu binasının tabelasında Sırpça, İngilizce ve Türkçe açıklamalar bulunuyor.
Prizren’e gideceklere önerim; Sinan Paşa Camii’nden yukarı iki dağın arasındaki vadiye doğru yürüyüş yapmaları… İki dağın arasında ve kuş cıvıltıları arasında, dere sesiyle insanı dinlendiren bir yapısı var. Ben 5-6 kilometresini yürüdüm ve hala dağa doğru yürüyüş yolu devam etmekteydi.
İkinci bir önerim, “Prizren sucuğu”dur… Fiyatı 5 Euro olan sucuk, kalitesiyle ve içindeki katkı maddeleriyle bizimkilerinden çok daha kaliteli ama biraz bizim sucuktan farklı olarak sarımsaksız ve baharatsızdır. Bizdekiler gibi de içine her türlü karışım ve hile katılmamıştır. Fazla dolaştırmamak kaydıyla Türkiye’ye getirmek için alınabilir. Fazla kapalı kaldığı takdirde ise üzerinde pamukçuk oluşmaktadır.
Prizren’de en çok yenen şey, bizim köfte dediğimiz kebap… Daha doğrusu köfteyi iki çeşit yapıyorlar; kaşarlı olanına köfte diyorlar, sadesine ise kebap diyorlar. Burada köfte sayıyla geliyor. Kaç tane isteseniz o kadar gelir. Ancak bazı lokantalarda porsiyon usulü 10-12 köfte geliyor ve bizim paramızla 10-12 TL tutuyor.
GÖRÜLEBİLECEK YERLER
Namazgâh: Otobüs terminalinin hemen karşısında şehrin en eski Osmanlı yapısı var. 1455 tarihli Namazgâh, halk arasında Kırık Cami diye bilinir ve Fatih Sultan Mehmet zamanında yapılmış.
Suzi Çelebi Camii: Cami, ahşap kahverengi son cemaat yeriyle dıştan çok güzel gözüküyor.
Cuma Camii / Levişka Kilisesi: Tarihi ta 13. yüzyıla dayanan çok eski bir yapı bu… Fatih Sultan Mehmet 1455’te gelip Prizren’i fethedince, şehrin en büyük kilisesinde Cuma namazı kılıp ardından burayı camiye çevirmiş.
Saraçhane Camii & Halveti Tekkesi (1713): Bu ikisi bir yerde yapı, insanı 200-300 sene öncesine götürüyor.
Gazi Mehmet Paşa Hamamı: Tekkenin az ilerisindeki ana caddede Gazi Mehmet Paşa Hamamı veya başka bir ifadeyle çifte hamamlar var.
Sinan Paşa Camii: Bu cami buranın merkez camisi ve 1600'lü yıllarda yapılmış. Bizdeki şehirlerin ulu camileri gibi bir şey… Şadırvan Meydanı’ndaki taş köprünün karşısında…
Yardımcı Bayan Katolik Katedrali: Katolik kilisesidir.
Aziz Yorgos (St. George) Ortodoks Katedrali: Bizim İstanbul ağzıyla söylersek de Aya Yorgi Kilisesi diyebileceğimiz bu Ortodoks kilisesi Şadırvan Meydanı’na pek yakın, Sinan Paşa Camii’nin arkasında yer alıyor.
Ayrıca bir kısmı Osmanlı’dan kalma daha birçok camii bulunmaktadır.
MAMUŞA
Prizren’de birkaç gün kalacağız diyorsanız; Mamuşa kasabasına gidebilirsiniz. Prizren otobüs terminalinden otobüslerle yarım saat sürüyor. Tarihi bir yönü pek yok ama Mamuşa, 6000 kişilik ve hemen hepsi Türk olan nüfusuyla sanki Türkiye’ye geri dönmüşsünüz gibi hissettirebilir. Köydekiler, 1850’li yıllarda Tokat’tan gelip buraya yerleşen Türk ailelerin torunları… Hafta sonları oraya araç yok yalnız, soruşturursunuz. Ben Cumartesi günü gitmeyi planladım. Araç olmadığından ve 2 günümü de beklemek için harcamak istemediğimden gidemedim.